Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Jamie sana karşı ne hissettiğimi gördü ve aramızda neler olduğunu anladı."
Ella başını sorgulayıcı bir şekilde eğdi. "Aramızda ne oluyordu? Biz arkadaştık. Çok yakın arkadaştık. Her zaman olduğumuz gibi."
Arkadaş. Az önce hançeri ne kadar derine sapladığını bilmiyordu.
"Senin için gerçekten hepsi bu muydu?" diye sordu Thom. "Bana karşı başka bir şey hissetmedin mi? Aramızda bir gelecek hayal etmedin mi?"
O iri, güzel gözler şaşkınlık ve anlayışsızlıkla ona bakıyordu. Sonunda gözlerinde bir şeyler parladığında ilk umut titreşimini hissetti. Hemen ardından sönen bir umut.
"Çocukken rol yaptığımız o oyunlardan mı bahsediyorsun?" Ella, güzel anılar hatırlamışçasına gülümsedi. "Tabii ki bizim aramızda bir evlilik imkansız..."
***
Thom, artık aşk acısı çeken bir aptal değildi. Kırık bir kalp güçlü bir göz açıcı olduğunu kanıtlamış, onu tüm yanılsamalarından kurtarmıştı. Nerede durduğunu ve yükselmek için ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. İyi bir evlilik-iyi bir birliktelik- bunun bir parçasıydı.
Elizabeth bunu ona iyi öğretmişti. Thom geçişi pek düşünmezdi. Hayatına devam etmişti. Ama onu düşündüğünde, artık öfke ve acı duymuyordu. Artık en ufak bir dokunuşla içini acıyla çığlık attıran, taze ve cerahatli bir yara değildi. Hayır, şimdi daha çok donuk bir kayıp ve hayal kırıklığı duygusuydu. Kalbinde asla doldurulamayacak bir boşluk.
"Amacım seni incitmek değildi, Thommy. Eminim bunu biliyorsundur."
Thommy, sanki inkar etmek ister gibi ona dikkatlice baktı fakat sonunda, Elizabeth'in samimiyetine teslim oldu. "Evet."
Bu, çelikten cephedeki ilk çatlaktı ve Eizabeth yapması gerektiği gibi geri adım atıp sabırlı olmak yerine ileri atıldı. "Bu hala arkadaş olabileceğimiz anlamına mı geliyor?" Uzandı ve avucunu onun yanağına koydu, altındaki kirli sakal eskisinden daha kalın ve pürüzlüydü. "Seni özledim," derken bu durum teninde bir ürperti yarattı.
Thommy, onun dokunmasından irkildi. Elizabeth onun avucunun içindeki nasırları bileğini aşağı doğru indirirken hissedebiliyordu. "Artık bana öyle dokunamazsın, Elizabeth. Çocuk değiliz. Birileri görüp yanlış anlayabilir. Mesela, ağabeyin."
Elizabeth'in yüzü düştü. "Jamie'nin canı cehenneme. Onun ne düşündüğü umurumda değil."
"Aynı şeyi ben de söyleyebilmeyi isterdim fakat bu konuda haklı. Sen ve ben... Sen ve ben diye bir şey yok."
***
"Sen ve Ella'nın... Emin misin?"
"Kesinlikle eminim," dedi tartışmaya yer bırakmayan bir sesle. "Ben ve Ella diye bir şey yok ve hiçbir zaman da olmadı."
Thom, Elizabeth'e bakma hatasında bulundu ve tehlikeli bir kalp atışıyla gözleri buluştu. Göğsüne vuran sıcaklık, içinden delip geçen bir ateş gibi yakıyordu. İstemediği duygular, kurtulması yıllar almış duygular, sıcak, nüfuz edici bir dalga halinde üzerine aktı ve onu ele geçirmekle tehdit etti.
Bakışlarını sertçe başka yöne çevirerek bağlantıyı kopardı. Her türlü bağlantıyı kopardı. Her şeyin yeniden başlamasına asla izin vermeyecekti. İlk seferinde onu unutmak için içini yeterince parçalamıştı.
***
"Benden nefret etmeni istemiyorum Thom," dedi kısık bir sesle. "Seni asla incitmek istemedim.
"Biliyorum ve nefret etmiyorum." Öyle olsaydı her şey çok daha kolay olurdu.
Elizabeth'in yüzü birden aydınlandı. Gülümsemesinin saf ışıltısı, göğsünden akan bir güneş ışığı demeti gibiydi.
Üç yıldır kalbinin etrafını saran buzlar erimeye başladı ve Tanrı yardımcısı olsun, bunu nasıl durduracağını bilmiyordu.
***
"Gerçekten neden buradasın Elizabeth?"
Elizabeth onun yüzünü inceledi, bakışları onunkilerle buluştuğunda derin ve araştırıcıydı. "Beni hala önemsiyorsun."
Thom dayak yemiş gibiydi. Sanki derisi kemiklerinden sıyrılana kadar kırbaçlanmıştı. Aylarca, yıllarca acı çekmişti ve başladığı yere geri dönmüştü.
"Seni seviyorum. Muhtemelen seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Muhtemelen hep seveceğim. Duymak istediğin bu mu? Bu her şeyi daha iyi mi yapar? İhtiyacın olan cevaplara şimdi sahip misin?"
Elizabeth şaşkın görünüyordu. "Hayır. Ben... bilmiyorum." Gözlerinin kenarlarında yaşlar parlıyordu. "Neden kafamı karıştırmaya ve bunu bu kadar zorlaştırmaya çalışıyorsun?"
Thom onun içinde yaşanan eziyeti ve mücadeleyi görünce öfkesinin ve hayal kırıklığının bir kısmının dağıldığını hissetti. Bu onun için de kolay değildi. Ona karşı bir şeyler hissettiğini itiraf etmek, onu kendisi için korkutucu olacak şeyleri düşünmeye zorlayacaktı. Ama sevmediği bir adamla evlenip başka birinin sevdiğini fark etmek çok daha kötü olurdu.
Kalbinde onun kendisini sevdiğini biliyordu. Sadece bunu görmesini sağlamalıydı. Karşılaştıkları zorluklar ne olursa olsun, küçümseme, kınama ve ayıplama da olsa birbirlerini sevdikleri sürece bunun bir önemi olmayacağını anlamasını sağlamalıydı.
***
"Neden? Sadece biraz izlemek istiyorum, söz veriyorum engel olmayacağım."
"Çünkü kalırsan sana dokunmak isteyeceğim."
Elizabeth onun açık sözlülüğü karşısında şaşırmış gibi görünmüyordu. "Bu çok mu korkunç olur?"
Yumuşa sesi bir siren şarkısı gibiydi ve onu içine çekiyordu. Cevap vermek istedi. Aslında onu kollarının arasına almak, masaya geri itmek ve aklını başından almak istiyordu ama kendini uçurumun kenarından geri çekmeye zorladı.
"Evet, öyle olur. Sen başka bir erkeğin sana kur yapmasına izin verirken bunu yapmayacağım, bu işi çok kötü yapıyor olsa bile."
Elizabeth hafifçe kırılmış görünüyordu. "Ne demek istiyorsun?"
Genç adam ona uzun, delici bir bakış attı. "Eğer benim olsaydın, başka bir adamla buluşmak için gizlice kaçacak vakti asla bulamazdın, bundan emin olabilirsin."
***
"Benimle evlenirsen bunların hepsine ve daha fazlasına sahip olacaksın. Hayatının geri kalanına her günümü asla pişman olmayacağından emin olmak için harcayacağım." Kadının elini tuttu ve göğsüne, kalbinin üzerine koydu. "Kalbim senin için atıyor, Elizabeth. Her zaman senin için attı. Bence seninki de benim için atıyor. Bu yüzden Randolph'la asla mutlu olamayacaksın."
"Yanılıyorsun!" Elini haşlanmış gibi geri çekti, ağlamak üzereymiş gibi görünüyordu.
Ama bunu yaparken ona son argümanını da vermiş oldu. "Öyle mi?" Thom, bakışlarını onun bileğine indirdi. Pelerinin ve kadife paltosunun kol uzunun altında bileğine oturan ince pirinç bileziği görebiliyordu. "O zaman bileklerin altın ve yakutla kaplanabilecekken neden hala ucuz bir metal parçası takıyorsun?"
***
Elizabeth'in yüzündeki kararlılığı görmüş olmalıydı. "Onunla evlenemezsin. Onu sevmiyorsun. Beni seviyorsun."
Elizabeth hiçbir şey söylemedi.
Thom şaşırmış görünüyordu. "Bunu inkar etmeyecek misin?"
Genç kadın omuzlarını silkti. Hislerim hiçbir şeyi değiştirmez."
Thom şaşkınlıkla ona baktı. "Beni sevdiğini ve bunun bir önemi olmadığını mı söylüyorsun?"
***
Burada durmak zorunda kaldığı her dakikanın, derisinin yüzülüyormuş ve kemiklerine çiviler tek tek çakılıyormuş gibi hissettirmediğini belli etmemek için çabalıyordu. Onu kaybetmişti. Onun için savaşmıştı ama hiçbir şey fark etmemişti.
***
Onun sevdiğini fark ettiğinde her şeyin yerli yerine oturacağını düşünmüştü. Aşkın yeterli olacağını düşünmüştü. Birkaç kaleyi, güzel mücevherleri ve soylu olmamayı telafi edeceğini düşünmüştü.
Ama yanılmıştı. Hem de çok yanılmıştı.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın