13 Haziran 2025 Cuma

ALINTILAR // Loresima - Gökçen:Masallar ve Sonları (Gökçen #4)


 

Kitabın yorumu için tıklayınız!






İnsan birinin canından çok sevince mezarının üzerine bile çiçekler ekiyor, demişti annem. Haklıydı.

***

"Ver kitabı da gideyim hemen. Abim görmesin. Sonra kafasında saçma sapan kuruyor."
"Mesela?" dedi Zülfikar cevabı bile bile. "Ne kuruyormuş kafasında?"
"Bunu anlamayacak en son insan bile değilsin, Zülfikar. Yeme şimdi beni."
"Neyi kurduğunu anladım da saçma sapan kısmını pek anlamadım," derken oldukça cüretkârdı. "Niye saçma olsun?"
Bocaladı Duru. "Değil mi?" demiş bulundu anlık olarak. "Bence çok saçma," derken en asi ifadesiyle çenesini yukarı dikmişti. "Aramızda bir şey var sanıyor. Saçmalığa bak. Saçmalık bile değil. Saçmalığın dik alası."
İncinmişti Zülfikar. Kalbinde gelen bir kırılma sesi kulaklarını doldurdu ama belli etmedi. Sessiz kaldılar birkaç saniye.
Duru bu sessizlikten dolayı anlamsızca gerildiği için, "Ne?" dedi. "Neden sustun?"
"Ne diyeyim?"
Dudaklarını büzdü Duru. "Beni onaylaman falan gerekmiyor muydu bu noktada?" diye sordu. 
Bu sefer geniş geniş güldü Zülfikar. "O kadar da yalancı değilim, sarı kafa."

***

Süleyman her zamanki gibi sevgisini zerre saklamıyordu, o ise ilk defa böyle bir sevgi selini kalbine kabul ettiği için ne yapacağını bilemiyordu. Alıp başköşeye koysa kalbine ağır geliyordu. Arkaya atayım dese artık eli gitmiyordu. Yere koyayım dese bu sevgiye hakaret olur diye düşünüyordu. O yüzden kalbini orasına koymuştu. 
Buz tutmuş yüreğinin buzunu yavaş yavaş çözsün diye tam kalbinin üzerine yerleştirmişti. Buzlar çözülüyor, sular ise yıllarca susuz kalmış yüreğinin topraklarını yeşertiyordu.


***
"Uymasaydın bana," dedi Duru tebessümünü bozmadan. İkisinin de bakışları, gözleri ve dudakları arasında gidip geldi. "Durdursaydın."
Zülfikar'ın dudakları çapkın bir edayla kıvrıldı.
"İçinde senin olduğun hiçbir duyguyu durdurmam ben, Duru."
Bu son kurşundu. Duru'nun kalbi ağır bir darbe aldığında karşısındaki girdabın gücünden deli gibi korktu. "Neden?" Sesini zar zor bulmuştu. 
Çok şey söylemek istedi Zülfikar ama uzatmadı. "Her şeye zincir vuruluyor da sana pek vurulamıyor çünkü," dedi. 
Güldü Duru. Bundan etkilendiği için gidince kendine uzun uzadıya sövecekti. 
"Bana mı yürüyorsun sen şu an?"
"Sana yürünmez, Duru," dedi Zülfikar. "Sana sakince gelinir. Yine sakince kapın çalınır. O kapıyı açarsan ne ala."
"Ya açmazsam?"
Dudak büzdü Zülfikar. "Kendimizi kapına zincirleriz."


***

Arkadan bakan Zülfikar ise dertli bir nefes verdi. Bakışları sadece sarı saçlardaydı.
"Dön," diye mırıldandı. "Bana bak. Bir canım kaldı. Ne olur, bak bana."
Zaman ağırlaştı. Evren birkaç saniye için dönmeyi bıraktı. Duru bakışlarını ona çevirdi. Rüzgar saçlarını yüzüne dağıttı birer sarmaşık misali ama Zülküf ona bakan gözleri pekala seçebildi. Ve ela gözlerde ilk defa kendine ait bir şey yakaladı. Gitmek istemiyor gibiydi.
Bu defa dudaklarında tebessüm zafer doluydu.
"Bendesin, sarı kafa. Artık tüm çıkışlar ikimiz için de kapalı."

***

"Sen benim yanımda duracak mısın?"
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Sana tek bir soru sordum. Ben senin yanında durursam sen de benim yanımda duracak mısın? Var mı o kadar cesaretin? Sende var mı benim yanımda duracak yürek?"
Ukalaca güldü Duru. 
"Sen bana cesaret dersi verecek en son adam bile değilsin, Zülfikar Şahin."
Başını kararlılıkla aşağı yukarı salladı. "Güzel," derken tuttuğu kolu bıraktı. "Şimdi görelim sendeki yüreği, Duru Giray." Bir adım geriledi. "Yanımdaysan önüme geçersin. Ben yokum, diyorsan da bir köşeden izleyip cesaret neymiş, görürsün!"


***

"Askere çağırıldım. Babamın o kağıdı verirken söylediklerini hiç unutmam. Uzattı kağıdı, dedi ki al, uğruna savaşacağın şey." Bakışlarını Duru'ya çevirdi. "O andan itibaren hayatımın anlamı bu oldu. Vatanımı korumak. Ona asla ihanet etmedim. Aklımda dahi geçirmedim."
"Buradan askerlik anılarına mı geçiş yapacağız?"
Güldü. "Onları başka bir zaman anlatırım artık. Şimdi konu sensin." Bakışlarını Duru'ya çevirdi. "Sen benim vatanımdan sonra uğruna savaştığım, benim olduğu için koruyacağım tek şeysin, Duru."


***

"İnkar ettiğim, karşı durduğum her şeysin Zülfikar," diyebildi en sonunda. "Biliyorsun, değil mi?"
Buruk bir edayla gülümsedi Zülfikar.
"Büyük konuştuğum, yapmam dediğim her şeysin, Duru. Sen de bunu biliyorsun, değil mi?"


***

"Ne işim var ne de yurdum. Neyim var ki yani?"
Daha net olmaya karar verdi Alican. Elinin içindeki minik eli ürkmesinden korkarak kalbinin üzerine yaklaştırdı. "Burada bir yurdun var, Zehra," dedi kısık bir sesle. "Tam olarak elinin altındaki yerde bir yurdun var," diye devam etti. "Sesinde neşeli kuşlar var, adında çiçekler... Daha neyin olsun?"
Müzik durdu. Ama elleri ve gözleri ayrılmadı. Kıpırdayamadı Zehra. Ayaklarına binlerce ton ağırlık bağlıymış gibi kalakaldı. Ucuna kocaman bir taş bağlı ipi gözlerinden Alican'ın gözlerine attı. Derin bir kuyudan farksız olan bu gözler, içine atılan taşı kendine çekti. Elinin altındaki bu kalbe fark etmeden kök saldı, vatanı bildi. Ruhu bile duymadı. Sessiz kaldı, verecek cevap bulamadı. Sessiz kaldı, verecek cevap bulamadı. Şarkı bitiminde masaya dönerken -dansa kalkarken olduğundan daha emin haliyle- artık ucuna tutunduğu şey bir ceketin ya da montun ucu değildi. 
Alican'ın sıcacık avuç içiydi.


***

Kalbi göğüs kafesine ağır bir darbe indirdi. O öpmeden öpemezdi. Bu niyetle aylardır yaptığı te şey elini tutmaktı. Ama Zehra aniden kollarını da bedenine dolayıp sıkıca sarılmış, kulağını onun için atan kalbe yaslamıştı. 
"İyi ki varsın," dedi Zehra sadece. "Bazen düşünüyorum da kötü şeyler oldu, evet. Ama onla olmasa sana gelemezdim. Sen kötü anılara bile değersin, Alican."


***

"Teyzem!" diyerek öne atıldı Duru. Yusuf Ali'yi Gökçen'in omzundan alıp boynundaki kokudan bir nefes de o içine çekti. "Oh!" dedi keyifle. "Şuna bak ya, takım giymiş bir de küçük adam."
Bütün kızlar Yusuf Ali'yi sevmeye başlamışken, o yüzünü ekşiterek ağlamaya başladı. Duru hızla Gökçen'in kucağına geri iteledi. "Başkasının çocuğunu sevmemin en güzel yanı," dedi.
"Aynı babası, dedi Aybüke. Köşeden gelirken getirdikleri çikolatalardan yiyordu. "Huysuz."
Gökçen, Yusuf Ali'yi yeniden kucağına alırken bir hayli dertliydi. "Aksini iddia etmek isterdim ama çok doğru." Oğlu kucağına geldiği an susmuş yüzünü annesinin yanağına yaslayarak sakinleşmişti. Gülüşü büyüdü. "Oğlumun popişini yiyin, teyzeleri. Annesini istiyor. Ondan huysuzluğu."
Aybüke ağzına bir çikolata daha attı. "Sonuç yine değişmiyor," dedi. "Aynı babası."








 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın