Ayy sonunda Castlevania - Nocturne Serisi'ne de başladım. Kurban Bayramı tatiline de ilk sezonu sıkıştırdım. Dolayısıyla da ilk sezon yorumu öncelikli gelecek, heyecanla ikinci sezonu izleyeceğim bu hafta da...
Sezon : 1. sezonBölüm sayısı : 8 bölüm (sadece ilk sezon)Türü : Animasyon, Aksiyon, Dram, MaceraYaş Sınırı : +18Yapım tarihi : 2023-Yapımcı : Clive Bradley
Puanım : 9 / 10
Castlevania Serisini çok sevmiştim, hatta öyle ki bir oturuşta bütün sezonları ve bölümleri peş peşe izlemiştim. Castlevania Nocturne dizisi de çıkınca kesin izleyeceğim demiştim kendi kendime ama bir türlü fırsat bulamamıştım. Biliyorsunuz ki ben bir diziye başlayınca bitirmeden kitap okuyamıyorum dolayısıyla da hemen ne yazık ki başlamıyorum dizi izlemeye... Ancak bayramı fırsat bilerek gece oturdum izledim. Mutlu ben 😀
Dizinin kısaca konusundan bahsetmek gerekirse; Castlevania zamanından yıllar geçmiş, o diziden tanıdığımız Trevor Belmont ve Sypha'nın torununun çocuğu olmuş... biz de tam olarak onun dizisini izliyorum. Richter Belmont, Trevor ve Sypha'nın torununun çocuğu... Bu kısa bilgiyi verdikten sonra dizinin konusuna geçeyim...
Richter henüz küçük bir çocukken, annesi Olrox adında bir vampir tarafından vahşice gözleri önünde öldürülür. Kendisi hiçbir şekilde müdahale edemez, hatta öyle ki Olrox, onun karşısına geçip de onunda zamanı geleceğini söylediğinde olduğu yerde dona kalmış, dehşete düşmüş, korkmuştur da... bir yanda da kanlar içinde annesinin ölümünü izlemiştir. Aradan 9 yıl geçer... Richter, Fransa'ya teyzesi ve kuzeninin yanına gitmiş orada aile sıcaklığıyla büyümüştür. Fransız Devrimi zamanlarında geçen dizi, halkın devrim amacıyla ayaklanması, aristokrasiye karşı ses çıkardıkları dönemlerde bu durumdan rahatsız olan ve kendilerini açıkça gösterip hükmetmeyi amaçlayan vampirler için de büyük bir fırsattır. Vampir avcılığı yapan Richter birkaç ayda bir vampir öldürürken bir gece iki üç tane öldürmesi sonucunda kuzeni Maria ile bu işin içinde başka şeyler olduğundan şüphelenir. Bu konuda kiliseden de yardım isteyen Richter ve Maria kiliseyi yanlarına almayı amaçlarken aslında kilisenin de başka planları vardır. Üstelik Rusya'dan gelen ve dünya üzerine hakimiyet kurmayı planlayan vampir Kontes Erzsebet Bathory, bütün kötülüğü ve vahşiliği Fransa'nın üzerine yaymaya hedeflemektedir. Kendisi gelmeden önce sadık hizmetkarlarını göndermesi, kasabaya saldırılması ve yaratılan gece yaratıkları da göz önüne alındığında büyük bir kötülüğün geldiğini fark ederler. Üstelik bu kötülük arkalarına kilisenin de desteğini almıştır. Üstelik annesinin ölümünden sonra büyü gücünü kaybeden Richter sadece kırbacıyla savaşmak zorunda kalır. Üstelik karşısında annesini öldüren Olrox'u da görünce korkan, panikleyen ve daha da önemlisi küçük kabusu canlanan Richter'ı daha zor günler beklemektedir. Çünkü bir kere sevdiği bir insanı kaybetmiş, ikinci kez bu durumu yaşamak ve kuzeniyle teyzesini kaybetmek istememektedir.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki dizinin sonunda giriş yapacağım azıcık ama... son sahne de bizim Castlevania'dan tanıdığımız ve hayran kaldığımız Alucard sahnelere çıkıyor... adamın kendisi kadar mükemmeldi ortaya çıkışı da... hele ki kendini "Dracula'nın oğlu Alucard" diye tanıtması... nefes kesiciydi.
Bunu söyledikten sonra rahatlıkla dizinin yorumuna geçebilirim.
Dizinin ilk bölümü, başlama şekli çok iyiydi. Direk olaya Richter'ın annesinin ölümü sahnesinden başlaması bence dizinin başlangıcı için nefes kesiciydi. Çünkü Olrox'u öldürme çabası, buna karşın Olrox'un ölmemesi, şekil değiştirmesi ve savaşmaları... her ne kadar annesi kaç demesine rağmen Richter'ın kaçmadan büyü gücünü kullanması ve küçücük yaşıyla Olrox ile savaşma çabası çok güzeldi.
Sonrasında da zaten direk aradan dokuz sene geçmiş ve Richter yetişkin olmuş teyzesi ve kuzeni Maria ile beraber Fransa'da hayatlarına devam edip kötülere karşı savaşmaktadırlar.
Maria karakterini çok sevdim dizi de... çok tatlı bir yaramaz, küçük kızdı... küçük kız dediğime bakmayın devrimci ruhu, yetenekli bir büyücü ve korkusuz bir kötülük avcısı aynı zamanda. Üstelik henüz 16-17 yaşlarında falan... Richter'ın da kardeşi gibi sevdiği küçük kız.
Yeteneği, bunu kullanış şekli, içindeki savaşçı kişiliği çok güzeldi. Hatta öyle ki öğrendiği sırlara karşı, ikinci şans verircesine yaptığı hamleler de çok güzeldi. Pes etmeden savaşması da öyle.
Richter her ne kadar bir Trevor olmasa da bazı özellikleri tipik Belmort özellikleriydi ve bazen Trevor'ı anımsattı. Yan gendir çeker diyorum çünkü büyükbabasının babası nasılsa... Richter'ın annesinin kaybından sonra büyü gücünü kaybetmesi, yıllardır korkulu kabusu olan Olrox ile karşılaşması ve kaçması... sonrasında büyükbabası ile karşılaşması sonucunda uğradıkları vampir saldırısında sevdiklerini kaybetme korkusuyla büyü gücünü geri kazanması çok güzeldi. Zaten büyü gücünü kazandığı kısım ve sahnenin efektleri, devamı süperdi. Müthişti. Bayıldım.
Vampirlerin öldürdüğü insanlardan yeraltı yaratıkları yaratmaları, bunun için kilisenin kullanılması güzel detaylardı. Hatta öyle ki Richter ve Maria'nın ekibine dahil olan Annette ve Edouard ile onlarla savaşmaları, onlar hakkında bilgi sahibi olmaları detayları da öyle.
Edouard'ın yakalanması, öldürülmesi, yeraltı yaratığı olması ve normalde opera sanatçısıyken yaratık olduğunda her şeyi hatırlaması ve şarkısıyla bütün o karanlığın içerisinde minik bir ışık kıvılcımı oluşturması çok güzel detaylardı. Resmen her karanlığın içinde minik de olsa bir iyilik vardır kısmını gösteriyor.
Kontes Erzsebet Bathory'nin sadık yardımcısı ve savaşçısı Drolta Tzuentes de bence dizinin en güzel detaylarındandı. Resmen kadın kötülüğün ve vahşetin vücut bulmuş haliydi diyeceğim ama Kontes Erzsebet'in de ondan farklı yoktu. Zaten Kontes tam olarak kötülüktü çünkü vampirlerin güneşten kızarmasın, yanmasın, ölmesin diye güneşi resmen karanlığa gömdü...
Kontes'in sahnelere girişi çok iyiydi. Eski dönem Romalılar gibi at arabasıyla gelmesi, ihtişamı ve kötülük saçması detayları çok güzeldi. Altın ve beyazla süslenmesi de öyle... çok manidar geldi. 😉
Hele kilise detayı... oradaki Drolta ve yaratıklarla savaşan Richter, Maria ve Annette çok güzel detaylardı. Richter'ın bütün gücünü kullanarak savaşması ve daha da önemlisi Maria'nın korkusuzca Richter'ın yanında yer alması süperdi.
Olrox'un vampir olması ve daha da önemlisi Kontes'in yaptıklarının aslında onunda çıkarına olabilecek konumda olmasına rağmen kontesin yanında olmaması da çok değişik bir detaydı. Onun daha başka şeyler de yapacaktır diye bir düşüncem var açıkçası. Bakalım...
Zaten o sahneler son iki bölümde patlak veren olaylardı. Tam kaybetmiş, hayatta kalmak ve tekrar savaşabilmek için kaçmak zorunda kaldıklarında Drolta'nın peşlerine düşmesi de çok iyiydi. Ancak... o sahne de en güzel detay, Alucard'ın olaya girişiydi. Offf o sahne nefes kesiciydi. O sahneyi iki kere izledim ve offf... yeni sezona başlamadan önce o sahneyi tekrar izlerim.
Alucard'ın kendisini tanıtması ve tipik Belmort'a laf sok mottosuyla Richter'a laf sokması süperdi. 😂
İlk sezon müthişti diyemem... başlangıç olarak güzeldi. Zaten kurguya ve olaylara giriş olduğu için durgun giden sahneleri de vardı heyecanlı sahneleri de vardı ama son üç bölüm çok çok iyiydi bunu söyleyebilirim.
İstanbul'a döndüğümde ilk işim ikinci sezonu izlemek olacak.
👇 1. Sezon Fragmanı 👇
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın