~~~*~~~
Bu ayın historical romans kitabında Legend of the Four Soldiers Serisine kaldığım yerden yani üçüncü kitapla devam ettim. Bence serinin her kitabı bir öncekinden daha iyiydi. Çünkü bu kitabı diğer ikisinden daha çok sevdim gibi...
Seri dört kitaptan oluşuyor ve her kitap bir karakteri anlatıyor. Normalde bağımsız okursanız bir şey olmaz ama kurgusal bütünlük açısından sıralı okunması daha iyi olabilir. Mesela bu kitapta Helen'in Alistair ile tanışmasına vesile olan ikinci kitaptaki karakterler oluyor. Bu yüzden sıralı okumanız bence daha iyi olur, bu benim size küçük bir tavsiyem olsun.
Bu arada daha detaylı yoruma geçmeden önce söylemeliyim ki kitapta biraz güzel ve çirkin kurgusu var... çünkü erkek karakterimiz yüzü yaralı bir erkek, kadın karakterimiz ise güzelliği dillere destan bir kadın...
Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Helen, henüz 17 yaşındayken Dük Lister'in cazibesine kapılmış onunla sevgili olmuş, sonrasında ise onun metresi olarak hayatını devam etmiş genç bir kadındır. Dükten iki çocuğu olup da dükün artık umursamadığı ama sahiplendiği biri rolünde devam ederken artık çocukları için de olsa bir şeyler yapması gerektiğini düşünür. Leydi Vale'in de yardımıyla kocası Lord Vale'in askerlikten arkadaşı olan Sör Alistair Munroe'nun kalesine İskoçya'ya gitmesini sağlar. Bu durumdan hem dükten kaçacak hem de çocuklarıyla bir yerde yeniden hayata başlayacaktır. Böylece daha mutlu ve daha güvenli bir hayatta olacaktır. Alistair'in kalesine geldiklerinde ise hiç de tahmin ettikleri biri ve bir yerle karşılaşmadılar. Helen, Alistair'in kalesinde kahya olacak, orada kalacak, Dükten uzak kalacak ve çocuklarıyla mutlu bir yeni yaşam sürecektir. Ancak hiçbir şeyden haberi olmayan Alistair, karşısında gördüğü genç kadın ve iki çocukla neye uğradığını şaşırsa da zamanla onlara alışmaya başlar. Kale hareketlenir, temizlenir ve bir düzen oturtulurken, ordudan eve döndükten sonra yıllardır kendini karanlığa ve yalnızlığa alıştıran Alistair için oldukça güzel ve hoş bir değişiklik olmaya başlar. Özellikle de askerde gördüğü işkenceler sonucunda bir gözünü kaybetmesi, yüzündeki yara izlerine rağmen çocukların da ondan hoşlanması, zaman geçirmeleri de ayrıca hoşuna gitmeye ve alışmaya başlar. Diğer yanda ise Helen... genç kadından hoşlanmaya başlayan Alistair, genç kadına duyduğu tutkuya da kapılır. Helen de bu duruma karşılık vermeye başladığında farkına varmadan hayatlarını bir düzene oturturlar. Ama hiçbir sır gizli kalmaz, hiçbir şey sonsuza dek sürmez derler ya Helen için de o geçerli. Peşine düşen ve onu her yerden arayan Dük Lister, sonunda Helen'in ve çocukların izini bulur. Sonucunda da Helen'i yanında ve kendi istediği yerde tutmanın tek yolunun çocuklar olduğunu düşündüğü için çocukları kaçırır ve Helen'e vermez. İşte o an, Helen de Alistair'e gerçekleri anlatmak zorunda kalır. Kim olduğunu ve çocukların babasının kim olduğunu... Şimdi de sonucuna çocukları için her şeyden vazgeçmeye hazır Helen, Alistair'in onunla savaşmasına izin verip çocuklarına kavuşacak ya da her şeyi unutup, hayatına yıllardır nasıl tahammül ediyorsa yine aynı şekilde tahammül edip Dük Lister'in taleplerini yerine getirecektir.
Öncelikle Güzel ve Çirkin kurgularını ve hikayelerini sevdiğimi bilirsiniz dolayısıyla bu kitapta da buna dair bir hikaye olması çok hoşuma gitti. O yüzden bence diğer kitaplardan bir tık daha iyiydi... tabi bunda hem kitabın hem de kurgunun payı var.
Alistair'in hayatı, çektikleri, görünüşünden dolayı saklanma çabası güzel anlatılmıştı. Hatta Helen'in çocukları Abigail ve Jamie'nin de verdiği tepkiler onun neden saklandığını da gösteriyordu. Gerçi Helen yine doğal karşıladı ama çocuklar baya korktu...
Alistair'in bütün bu görünüşüne göre kalbi yumuşacıktı. Çocuklara karşı ilgisi, onları anlaması, mutlu etme çabası çok tatlıydı. Özellikle de kendi köpeği öldüğünde çocukların üzüldüğünü görüp onlara bir yavru alıp gelmesi çok tatlıydı.
Helen ise, yıllarca yaşadığı şeylerden sonra, dük ile yaşadığı sevgisiz hayattan ve psikolojik istismardan sonra hayata yeniden başlama çabası, çocukları ile hayatına devam etmesi ve mutlu olma çabası çok güzel anlatılmıştı.
Helen'in her ne kadar bir sıfata sahip olmasa da herkes onun bir metres olduğunu bilse de geldiği kalede bir kahya gibi çalışması, temizlikten yemeğe kadar her şeyle ilgilenmesi de aslında bu hayatı ne kadar istediğini gösteriyordu.
Alistair ile Helen arasındaki ilişki çok güzeldi. Helen'in istediği manevi desteği, ilgiyi ve tutkuyu, şefkati ve sevgiyi Alistair'de bulması, çocuklarının bir babada istediği ilişkiyi ve desteği genç adamda bulması çok güzel anlatılmıştı.
Dükün gelmesi ve çocukları kaçırması, Helen'in kimliğine dair sakladığı sırların ortaya çıkması ve Alistair'in bu durum karşısındaki tutumları kitabın aksiyon kısmını oluşturuyordu. Çünkü klasik aşk kitabı gibi giderken serinin diğer kitaplarından daha farklı modda başlamıştı ama dükün varlığı olayları kitaba hareket kattı.
Diğer iki kitapta da savaş sırasında ihanete uğradıkları ve bir hainin varlığından bahsedilirken bu kitapta o konunun üzerinde pek durulmamış olması güzel miydi değil miydi emin olamadım.
Kitabın sonları ise... Alistair'in çocukları Lister'ın elinden alması, Helen'e vermesi ve devamında olan olaylar hızlandırılmış gibiydi. Çok hızlı ve oldu bittiye geldi gibiydi. Keşke azıcık daha duyguların olduğu ve ağır işlenen sayfalar olsaydı. Yani açıkçası seks sahnesinden kısıp o sahnelerdeki duyguları daha ön plana çıkarabilirlerdi.
Neyse çok uzatmayayım... Genel anlamda kitabı ortalama buldum. Diğer iki kitaptan daha iyiydi ama benim için eksikleri de vardı. Ayrıca yazar ne yaparsa yapsın çok akıcıydı diyebileceğim bir kitap yazamıyor sanırım ya da bu seride bir sıkıntı var... bilemedim.
Puanım : 5 üzerinden 3


Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın