Monica McCarty'nin Highland Guard adıyla bildiğimiz ve Türkçe'ye de Highland Muhafızları olarak çevrilen 12 kitaplık bir seriydi. Bitti... 12 adet İskoç savaşçısının hikayesini anlatan seri, her ne kadar her kitap başka bir karakteri anlatsa da kurgusal bütünlük açısından sıralı okunması gerekmektedir.
Seride her romans türünde olduğu kadar smut içerik olduğunu da söylemeliyim.
Bu kitap ise benim en merak ettiği karakterlerden biri olan Alex Seton'un hikayesi olmasına rağmen kitap beni o kadar içine çekemedi ne yazık ki... Neyse yorumumda detaylı olarak gireceğim her şeye...
Kitabın konusuna azıcık değinmek gerekirse; İhanet kitabından tanıdığımız Bella'nın kızı Joan, yıllar geçmiş ve büyümüş artık 19 yaşında genç bir kadın olma yolunda ilerlemektedir. Ancak henüz küçük bir kızken annesini kafese kapatılmış ve babasının da bunun suçlusu olarak gördüğünde İngilizlerin yanında değil İskoçların yanında olmayı ve Bruce'u kral olarak desteklemeye başlamıştır. Yaşadıkları onun artık bir yetişkin gibi düşünmesine sebep olurken Bruce'a yardım etmek için İngilizlerin arasında bir ajan olarak göre yapar. Kimsenin bir kadından beklemediği şeyleri yaparak hem de yakalanmadan Bruce'a muhbirlik yapar. Her ne kadar içlerinde bir ajan olduğundan şüphelenseler de bu kişinin bir kadın olma olasılığı asla aklılarına gelmez. Bir zamanlar Muhafızlardan biri olan Alex ise İngilizlerin tarafına geçip onların ordusunda aktif rol oynamaya çalışırken ve İngilizlerle beraber İskoçlara karşı savaşırken yaptığı seçimlerden dolayı oldukça kararsızlıklar içinde boğulur. Özellikle de bir gün tesadüfen Joan ile karşılaşması içindeki pişmanlık kıvılcımını tetikler. Joan ile aralarında oluşan çekim ve yavaş yavaş filizlenen aşk ise ortalığı iyice karıştırmaya başlar. Özellikle de Alex, kendi adını temize çıkarmak için aralarındaki ajanı bulacağını söyleyip peşine düşmesi daha da karıştırır. Çünkü her bulduğu ipucu biraz daha Joan'dan şüphelenmesine sebep olsa da asla buna inanmaz kendi içinde. Üstelik de genç kıza aşık olup da onunla evlenmeye karar verdiğinde... Ancak Joan her geçen an biraz daha hayati tehlikeye girmeye başlar. Çünkü artık kimliğinin ifşa olmasına ramak kalmıştır. Alex ise onu korumak için her şeyi yapmayı göze almıştır. Şimdi Alex'in önünde iki yol vardır. Ya asla başarılı olmayacağının farkında olduğu İngilizlerin yanında kalacaktır ya da her şeyi göze alacak aşık olduğu kadının hayatını kurtaracak ve olası her cezayı kabullenerek muhafızların yanında dönüp İskoçlar için savaşacaktır...
Öncelikle Alex'in taraf değiştirmesinden kaynaklı olarak hep yok yapmamıştır, İngilizlerin yanındaki ajandır modundaydım ve bu kitapta aşanın Joan olması beni şaşırttı. Bunu asla inkar edemem...
Alex'in taraf değiştirmesindeki amaç, hedefleri, inandığı idealist düşünceleri ve barış için göze aldıkları güzel anlatılmıştı. Belki de ilk defa kardeş gibi olduğu, onu olduğu gibi kabul eden ve onun için canını bile verebilecek modda seven ekibe sırtını döndü ama inandığı barış için de çaba harcadı. Bu kısımlar güzeldi. Sevdiğimi söylemeliyim.
Bunun yanı sıra Joan ise... henüz küçük bir çocukken annesinin yaşadıklarına şahit olması, sonrasında onun mutluluğu yakalaması, o dönemlerde bir adamın istismarına maruz kalması genç kızlık hayallerini yıkarken her şeyi göze alarak kendine bir yol çizmesine vesile oldu... ama güzel de oldu. Kimsenin şüphelenmediği, genç askerlerle takılmaktan hoşlanan bir kadın imajı birçok bilgiyi kolaylıkla elde etmesine neden oldu. Her ne kadar hayatını ortaya koyarak çaba harcasa da hangi biri koymadı ki... İskoç Muhafız Alayı'nın 'Hayalet' lakaplı savaşçısı o....
Zaten kitabın Alex ve Joan için en güzel yanları her ikisinin de inandığı şeyler uğruna savaşmalıydı.
Önce sevdiğim kısımlardan devam edeyim o zaman... sonra eleştireceğim kitabı 😒
Alex'in muhafızlarla olan ilk karşılaşması süperdi. Onların birbirleriyle olan iletişimi zaten favorim. Becerileri de öyle... Bunun yanı sıra savaş sırasında Alex'in her şeyi göze alıp Bruce'a gidip taktik vermesi orada muhafızların hepsinin ona tepkili duruşu ama yine de müsaade etmeleri de çok güzeldi. Hatta öyle ki Alex'in savaş esnasında İngilizlerin yanında savaşıp da arkadaşlarının karşısında durmasına rağmen Boyd'un hayatını kurtarmak adına İngiliz askeri öldürmesi, Lachlan'ın bu durumu yanlış anlaması falan güzel anlatılmıştı. Zaten o hamlesi bir kere daha ekibin arasında yerini ona gösterdi. Alex'in kendi ideolojileri için göze aldıklarına karşılık aslında çok hayalperest olduğunu kabullendiği ve geri dönemediği çok güzel anlatılmıştı. Savaş esnasında da yaptıkları bir kere daha onun aslında İskoçların arasına ait olduğunu gösterdi.
Alex'in Lachlan ile karşılaşması ve Joan ile ilişkisinin dışa vurumu ise heyecanlı olan sahnelerden biriydi.
Joan'ın ise resmen kendi itibarını hiçe sayarak yaptığı ajanlık takdire şayandı açıkçası. Her asker onu bir gece geçirebileceği ve umursamayacağı bir kadın olarak görürken ama aslında kıvrak zekasıyla onlardan kurtulup bilgileri edinip Bruce'a yollaması da güzeldi. Resmen dış görünüşünü kullanıp zekasını hafife alanları güzel oyuna getiriyordu. Ama işte bazen de sert kayaya da denk geliyordu. Misal olarak Despenser.... Kralın yeni gözdesi... her ne kadar ondan bilgi alabileceğini düşünse de onun daha güçlü bir asker olması genç kızın başını da belaya sokmadı değil ama bundan da iyi sıyrıldı ya da öyle sandı...
Alex'in Joan'ı kandırmak adına Kral Edward'ı da alıp gelmesi ve onun emriyle nişanlanmaları her ne kadar ortalığı birazcık hareketlendirse de Joan'ın ikna olacağı tek andı. Zekice bir hamleydi.
Joan'ın kimliğinin açığa çıkması yönünde kurulan tuzak ve bunu Joan'ın fark edip de buna göre davranması her ne kadar genç kadının hayatını kurtarsa da Alex'e bir şeyleri itiraf etmek zorunda kalır. O an her an yakalandı yakalanacak olması da güzeldi. Çünkü kitaba hem hareket hem de hafiften bir gerilim katmıştı.
Tam savaş zamanında Joan'ın sırrının açığa çıkması, ifşalanması ve zindana hapsedilmesi beklenmedik bir şey değildi benim için. Açıkçası bekliyordum bu hamleyi... çünkü öyle bir şey olacaktı ki muhafızlar devreye girsin, Alex ile beraber çalışsınlar ve ortalık yumuşasın. Öyle de oldu...
Aslında genel olarak bakıldığında ve böyle anlatıldığında çok güzel geliyor kulağa ama ne yazık ki öyle değildi. Ortalama bir kitaptı benim nazarımda. Okurken de hep bu kitabı Monica yazmış olamaz dedim. Diğer kitaplarla kıyaslandığında bu mümkün değil hissi uyandı içimde. Son iki kitapta da bu durum vardı. Ya çevirmenden ya da cidden Monica yazmadı kitabı... bilemiyorum.
Bir kere kitap akmıyordu... bu kadının kitapları hep su gibi akar ama nedense bu kitabı hiç gitmedi. Yan iş yoğunluğumdu, yeni işimdi falan hadi okuyamadım diyeyim ama yok yani... olmuyor okuyorum gitmiyordu.
Diyaloglar çok azdı bence.. .aşk hiç hissedilmiyordu. Bu kadın aşkı yazdığında tutkuyu yazdığında onu hissettiriyordu ama bu kitapta ikisi de yoktu ne yazık ki.
Üzülerek söylüyorum ki beklentilerimi karşılamadı kitap. Dediğim gibi Alex Seton benim en merak ettiğim kitaptı ama hiç de o merakımı hak eden bir kitap olmadı. 😔😓
Kitaba dair puanım 5 üzerinden 3 veriyorum. 🌟🌟🌟
Highland Guard (Highland Muhafızları) Serisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın