28 Ocak 2014 Salı

0 Lynne Graham - Aşkın Varisi (Sister Brides #2)


Bir önceki yorumumda Lynne Graham'ın kitabını -"Sicilya Tarzı İntikam"-pek beğenmediğimi söylemiştim ya aynı kitapta bulunan ikinci hikaye "Aşkın Varisi" daha iyiydi ona nazaran.

Imm... yazarın bu hikayesi evet daha iyiydi. Duyguları daha hissedilebilirdi ama yine de yetersizdi. Kurgu müthişti daha uzun olsaydı bence daha etkileyici olabilirdi. Mesela Jaspar ve Freddy'nin aralarındaki ilişkiyi, diyalogları falan daha fazla okuma şansımız olsaydı bence kitap 5 üzerinden 5 lik bir kitap olurdu.

Kurgu müthişti, olaylar ve yerler harikaydı... Konuşmalar ve diyaloglar... kavgalar ve barışmalar... hepsi iyiydi ama bunda da diğerinde olduğu gibi her şe fazla hızlıydı... Ama ilkine nazaran daha hoşuma gitti. Belki de çok fazla beklentim olmadığındandır.

Yorumumu çok fazla uzatmayacağım bu hikaye en azından okunup, iyi vakit geçilebilinecek bir hikayeydi. Dediğim gibi şu kurgu şöyle 300 sayfalık ya da 200 sayfalık bir kitapta olaydı duygular hissedilir ve enfes bir şey ortaya çıkardı. Nedense bana çok fazla hızlı, geçiştirilmiş, biran önce mutlu sona bağlandırılmış gibi geldi.

Her neyse... güzel vakit geçirmek isterseniz okuyabilirsiniz.

Ahh bir de bu iki kitap bir serinin iki kitabı. "Sister Brides Serisi"nin kitapları.
Kitabın konusunu aşağıda paylaşıyorum:
Bir şeyhi şanstajla evliliğe zorlamak... 
Veliaht prens Jaspar al-Husayn, Frederica'nın kuzeninin ölümünden sonra, toparlamaya çalıştığı hayatına birden dalıp yeğenini ülkesine götürmek istediğinde Freddy, sevgiyle bakıp büyüttüğü çocuktan ayrılmayı öyle kolay kabul etmeyecekti. Cesur yanı Beny'nin kaçırılması karşında öyle hiçbir şey yapmadan durmamasını söylüyorsa da mantıklı tarafı onu geri almak için tek yol olduğunu biliyordu: Jasper ile evlenmek!

27 Ocak 2014 Pazartesi

4 Lynne Graham - Sicilya Tarzı İntikam (Sister Brides #1)


Harlequin kitaplarını seviyorum hele ki kısacık sıcacık hikayeleri ise okura inanılmaz zevk veriyor ama... işte amalar da oluyor bazen ne yazık ki...

Lynne Graham... yazarın methini o kadar duydum ki... kalemini seven okur kitlesi o kadar fazla ki insanda bir merak oluşturuyor ve okuma isteği doğuyor insanın içinde... Benimde doğdu ve okuyayım dedim ahh bir de bu kitap, kitap sayfalarından tanıdığım sonra yüz yüze tanıştığım ve samimiyeti ve güler yüzlülüğü ile sevgimi ve saygımı kazanan arkadaşımın hediyelerinden biri olunca da daha bir hevesle okudum ancak yazarın kalemine tapılacak bile kalem gibi bakamadım.

Tamam yazar fena sayılmaz. Okuru sıkmıyor ve kurgusu gayet akıcı bir şekilde akıyor bunları inkar edemem ama bana olaylar fazla hızlı geldi. Aslında çok iyi başlamıştı... ama hangi ara birbirlerinden aşık olacak kadar etkilendiler anlamadım gitti. Ya tamam ilk görüşte aşka birçok kitapta tanık oluyoruz ama bunların ki bana fazla hızlı geldi hadi onu da geçti diğer kitaplarda duygu yoğunluğundan her şeye "he" diyebilirken bunda duygu konusunda eksiklik hissettim...

Kurgu çok iyiydi ama kitabın bence eksikleri vardı... Mesela duygudan yoksundu, Misty'nin kimliği çok ani ortaya çıktı... Adam çok çabuk aşık oldu! Ki bu aşkı ben okurken hiç hissedemedim. Bazı şeyler havada kalmış sanki biran önce tatlı son olsun da bitsin modunda geldi bana...

Her neyse...

Takip eden bilir Harlequin'in "Classics" olarak yayınladığı kitaplarda iki hikaye oluyor ilki "Sicilya Tarzı İntikam"dı ve ikincisi de Lynne Graham'ın ve yazarın o hikayesini de okuyacağım bir şans daha vermek adına... Dilerim bundan daha iyidir...

Ahh bir şey daha vardı... Kitapta "erkek" diye bahsediliyordu Leone'den. Artık orijinalinde nasıl bir kelime kullanıldı bilmiyorum ama genelde kitaplarda "adam" kelimesini okumaya alışığız ve "erkek" onu yaptı bunu yaptı şeklinde okumak... bilemiyorum... olmamıştı ya... Ha yanlış anlaşılmasın çeviri çok iyiydi, devrik cümle, imla hatası falan yoktu ama o "erkek" tabirine takıldım işte... :(

Ama.... ama... şu iki cümle Leone ve Misty arasındaki şu iki cümle çok hoşuma gitti. Bir sevdiğim kısım bu sanırım :))

***
Duygusal olarak hala sarsılıyor olan Misty, gümüş grisi gözlerinde pırıltılarla fısıldadı: "Seni bulduğum gün, öldüm ve cennete gittim." 
Leone duygusal bir sesle, "Bense, cehenneme düşmeden önce, cenneti bulmuş olduğumu anlayamadım."
***

Cidden aşkı hissettiren bir kitapta bu cümleler çok etkileyici olabilirdi...

Genel anlamda kurguyu sevsem de olaylar bana çok hızlı geldi. Duygu adına pek bir şey hissedemedim... O yüzden de pek sevdiğimi söyleyemem... Sanırım ilk sevemediğim Harlequin oldu.

Tercih sizin... isterseniz okuyun ama ben şahsen tavsiye edemem... :(

Bu arada kitap bir seriye ait ve seri 3. ve 4. kitapları da var ama bizde çevrildi mi çevrilmedi mi bir bilgim yok ne yazık ki :(
"Sister Brides Serisi"nin kitapları.
Kitabın konusunu sizlerle aşağıda paylaşıyorum:
Sicilya tarzı intikam mı, aşk mı?  
Sicilyalı sanayi devi Leone Andracchi, kız kardeşinin intikamını almak amacıyla, güzeller güzeli Misty’i silah olarak kullanmaya karar vermişti. Nasıl bir erkek, intikam uğruna, bir kadını duygusuz, cansız bir obje gibi kullanıp bir kenara atabilirdi ki? Son derece zekice ama duygusuzca yapılmış olan bu plan başarılı olacak mıydı? Ama bu Sicilyalı muhteşem erkeğin öngöremediği bir şey vardı: Aşk! 

24 Ocak 2014 Cuma

2 Tracy Anne Warren - Geceyarısı Tutkusu (The Trap Trilogy #3)


Ve kalemine taptığım bir yazarın daha kitabını bitirdim. Bir yıldır beklediğim ve artık çıkması konusunda ümidimi kestiğim kitabın çıktığını görünce hemen aldım ve neredeyse hemen de okudum. Aslında hemen okuyamadım. Yoğun bir iş programım olduğundan dolayı biraz elimde oyalandı kitap ama yine de her satırından zevk aldım diyebilirim :))

Tracy Anne Warren,akıcı, sürükleyici zaman zaman eğlendirici aşkı hissettiren bir kaleme sahip bir yazar. Daha önce yazarın iki kitabını -aynı zamanda serinin ilk kitabı- okumuştum ve bu üçüncü kitabı...

"The Trap Serisi"nin üçüncü ve son kitabı Geceyarısı Tutkusu, daha önceki kitaplardan tanıdığımız utangaç, kültürlü, okumayı seven ama sosyal olmayan, konuşmayı pek beceremeyen Eliza ile sosyal, genç kızların hayranlığını kazandığı, yemek yemeyi seven Kit'i konu alıyor. Seriden biraz bahsetmek gerekirse, 3 kitaptan oluşuyor ve her kitap bir çifti, karakteri anlatıyor ama bu karakterler birbirleri ile bağlantılı karakterler.

Diğer kitapların da blogda yorumları olsa da onlardan da biraz bahsetmek istiyorum. Serinin ilk kitabı "Kollarımdaki Yabancı", Reaburn Dükü Adrian Winter ile Leydi Violet Brantfort'un evliliklerini, Violet'ın büyük sırrını ve bu sırrın aşklarına neler yaptığını konu alıyor. İkinci kitabı "Gül ve Diken", Violet'in ikizi Leydi Jeannette Brantford ile Darragh O'Brien'ın tanışmalarını aralarındaki çekici ve Darragh'ın oyununu ve sonrasında aşkın nasıl kazandığını anlatıyor. Son kitap "Geceyarısı Tutkusu" ise Violet'ın en yakın arkadaşı Eliza Hammond ile Reaburn Dükü Adrian'ın kardeşi Lord Christoper(Kit) Winter'ın aralarındaki çekimi, Kit'in akıl hocalığını ve ikisi arasındaki aşkı anlatıyor.

Kısaca üç kitabında özetini geçtikten sonra asıl kitabımıza dönerek yorumuma gelelim. :)
Kitap içeriğine girmeden önce genel bir yorum yapmak istiyorum. Kitabı beğendim hem de çok ama ımm bazı yerlerde beni tatmin etmeyen bir şey vardı. Sanırım tam olarak beklediğim bu değildi. Diğer kitapları daha güzeldi sanki. Ben Kit ve Eliza'yı bu şekilde tahmin etmemiştim. Gerçi tam olarak nasıl bir şey bekliyordum bilmiyorum ama...

Neyse... yine de kitap güzeldi. Beğendim gerçi yazarın dilini sevdiğimden olsa gerek okurken keyif aldım.


Fazlasıyla kitap içeriğine girebilirim :))

Öncelikle söylemek istiyorum ki Violet & Adrian çiftini ve Jeannette & Darragh çiftini mutlu ve çocuklu görmek çok güzeldi ama keşke oları daha fazla okuyabilseydik. Hani onların da ilişkilerini falan :)) özlemişim bu çiftleri :))
Gerçi Violet'ı baya okuduk eee Eliza'nın arkadaşı ve Eliza'da onların evinde kalıyor okumamız normal tabi :)

Neyse... :)) Eliza'nın utangaç tavırlarını ve sosyete rahatlıkla karışabileceği davranışlarını geliştirmesi, kıyafetleri ve saçlarını değiştirmesi konusunda Kit'in akıl hocalığı yapması iyi fikirdi. Kit ve akıl hocalık... okumak güzeldi ama daha fazla olmalıydı o satırlar.

Eliza'nın bir anda popülerliği yakalaması ve Kit'in her ne kadar kıskansa da itiraf edemez tavırları ise okumaya değerdi. Hele saçlarını kestirme muhabbetinde kuaförün tavırlarına çok eğlendim. :) Elbise seçimlerinde de Jeanette'nin moda aşkında da çok eğlendim. :)

İlk başlarda Kit'in yarattığı Eliza'dan hoşlandığını düşünmüştüm ama daha sonra fark ettim ki ikisi beraber çok zaman geçiriyorlar ve Kit, Eliza'da hoşuna giden tarafları keşfediyor, onun arkadaşlığında hoşlanıyor... Bunları keşfedişini okumak da çok güzeldi. Gerçi başlarda saç ve kıyafet değişimiyle çekici ve daha güzel hale gelen Eliza'dan etkilenmesi hiç hoşuma gitmedi ne yani her şey dış görünüş mü? dedirtti ama ilerleyen sayfalarda davranışlar, konuşmalar, bakışlar, karakteristik özellikleri keşfederken Eliza'ya aşık olması daha hoşuma gitti.

Kit'in eğitim aldığı yıllardan tanıdığı Vikont Brevard'ın Eliza'dan hoşlanması ve ona evlilik teklif etmesi... Kit'in duygularını harekete geçiren şey oldu bence! Hani elinizdekinin değerini kaybedince anlarsınız ya işte Kit'in durumu biraz öyle oldu. Ama... ama... Brevard'a haksızlık yapıldı. Cidden tam bir beyfendiydi ve Eliza'yı hak ediyordu... Bu şekilde olmamalıydı olaylar Brevard için... ama işte aşk kazanacak ya...

Şahsen ben Vikont Brevard'tan daha çok hoşlandım :))

Kit'in aşkını itiraf edişini de paylaşmak istiyorum sizlerle :))
Loş, şimşekli ışık altında gözlerinin içine baktı Eliza. "Lütfen, Kit. Lütfen bırak beni." 
Kit yavaşça başını salladı. "Bırakamam. İnan bana denedim ama olmuyor. İnkar edilemez şekidle sana olan arzumdan acı çekiyor olsam da duygularım çok ama çok daha derin." İfadesi ciddiydi, Eliza'nın dudaklarına bir öpücük kondurdu. "Seni seviyorum, Eliza."
Tamam itiraf ediyorum ben bu sahneyi biraz daha romantik hayal etmiştim :) 


Artık yorumumu bitiriyorum. Kitap hoşuma gitti, okumaktan zevk aldım. Hikayesi, kurgusu hayal ettiğim gibi olmadı bu konuda birazcık hayal kırıklığına uğrasam da yine de beğendim kitabı. Imm... puan vermek isteseydim sanırım 3,5 verirdim... 

The Trap Serisi kitapları:
Seriyi sizlere tavsiye ederim. Tarihi aşk romanı, lordları, leydileri, dükleri vikontları okumayı seviyorsanız bu seriyi de seveceksiniz. 

Dilerim Koridor Yayınları, yazarın diğer kitaplarını da yayınlar, şahsen yazarın kalemini çok seviyorum bu yüzden okumayı çok isterim. O yayınlamasa da inşallah başka bir yayınevi alır haklarını :))

Kitabın konusunu aşağıda paylaşıyorum:

Eliza Hammond huysuz, bakımsız ve içine kapanık biri olarak herkesin köşe bucak kaçtığı biriydi. Ne var ki teyzesinden kalan büyük miras sayesinde bir anda bekarların gözdesi oluverdi. Artık en çok korktuğu şey aynada çirkin görünmek değil, açgözlü servet avcılarının tuzağına düşmekti.  
En yakın arkadaşının tereddütler yaşadığını gören Violet, Elizayı yakın akrabası Lord Christopher diğer adıyla "Kit" Winterın ilişkiler konusunda uzman ellerine teslim eder. Kit, Elizayı herkesi etkileyebilecek güzel bir kadına dönüştürecektir. Ancak bir problem vardır: Eliza kendisine koca bulmaya çalışan bu adama sırılsıklam aşıktır. Elizanın Kitten gizli aşk dersleri almaya başlamasıyla ateşli ve tutkulu öpücükler havada uçuşmaya başlar. Kit Elizanın bitmek tükenmek bilmeyen arzularına karşı yenilgiyi kabul eder. Fakat eğer yüreğindeki aşkı dile getirmemekte ısrar ederse güzel leydisini sonsuza dek kaybedecektir.

21 Ocak 2014 Salı

3 Mark Billingham - Ölüme 5 Kala


Ve Orkinos'un en yeni kitabı "Ölüme 5 Kala"'da okundu ve bitti...  "Seni İzliyorum"un yorumunda da demiştim yayınevinin başka kitaplarını da okumayı istiyorum diye ve "Seni İzliyorum"u her ne kadar beğenemediysem de bu kitabı beğendim. Güzel bir polisiye, cinayetli, suç kitabıydı. Gizemliydi de...

Mark Billingham'ın ülkemizde yayınlanan ilk kitabıydı ve hem yeni bir yazar tanıdık hem de uzun zamandır polisiye okumamıştım benim için güzel bir değişiklik oldu.

Hep yaptığım gibi yazarın diline dair bir yorum yapacağım. Akıcı bir üslubu vardı yazarın okuru sıkmıyor ve tek bir konu üzerine yoğunlaşmıyor. Bir cinayet işlenip de sadece polisiye türünde kalmayıp karakterlerin hayatlarına da dokunuşlar vardı kitapta bu da yazarın kalemini ve kurgusunu bir üst kademeye ulaştırıyor dolayısıyla...

Az çok bu tür kitaplardaki yorumumu okuyanlar bilirler ben tek bir konu üzerine odaklı kitapları sevmiyorum. Mark Billingham bu kitapta tam benim istediğim kıvamda bir kurgu yaratmış. Cinayetler, polisiye, gizemin yanında karakterin özel hayatına da dokunmuş kalemi ve bu benim hoşuma gitti.

Bu arada Mark Billingham'ın Tom Thone adında bir serisi var. Ve bu kitabın karakteri de Thorne olunca seriye ait m diye araştırdım ve evet seriye ait görünüyor. Hani her kitabında farklı konular işlenen seriler vardır ya onun gibi bir seri bu da... sanırım... Dilerim yayınevi yazarın diğer kitaplarını da bizlerle buluşturur.

Ne yazık ki kitap içeriğine giren bir yorum yapamayacağım. Yani bu bir polisiye kitap içeriğine girersem kitabı anlatmak zorunda kalır ve bütün heyecanını öldürürüm bu yüzden o kısımlar için susuyorum :)

Kitabı genelde anlamda beğendim. Zaman zaman durağan geldiği yerler oldu ama konusu güzeldi, kurgusu güçlüydü yazarın. Polisiye, dedektifli kitapları severlere tavsiye ederim okuyun eminim ki yazarın kitaplarını takip etmek isteyeceksiniz.

Sanki polisiye bir dizi izliyormuş gibi hissedeceksiniz...

Ayrıca kitabın kapağını tanıtımını yaparken de dediğim gibi sevdim. Beyaz zemine siyah yazıyı Koridor Yayınları yapıyordu polisiye kitaplarında ve ben oldukça beğeniyordum bunu başka yayınevlerinde de görmek cidden çok hoş. Bu model kapakları yakıştırıyorum bu türe.

Kitabın tanıtım yazısını aşağıda paylaşıyorum:
Aslında bir ritmi var şey gibi adını siz getirin ağaç kakan ya da ona benzer bir şey gibi. Tak tak tak 
Belki de tik tik tik tıpkı saat gibi Ölüme götüren usul usul yaklaşan bir ses. Terry Mercelın otuz yıllık öfkesine bedel olan seri cinayetler ve insanın kanını donduran soğukkanlılık Her şey büyük planın bir parçası gibi ilerliyor. 
Ölüme 5 Kala romanıyla İngilterenin sisli caddeleri suç dolu mahalleleri ve cinayet sahneleri ile çözülmesi gereken bir bilmecenin tam içindesiniz 
Polisiye gerilimde diğer bir nokta önemli karakterler tarafından hayat verilmiş ve mizahla birbirine bağlanmış olmasıdır. Bu tam da öyle bir kitaptır.-Sunday Mirror  
Ölüme Beş Kala romanı ölçülü bir şekilde melankolik bir ruh halini göstermektedir. Onun yazıları yıllar geçtikçe olgunlaştı. Yakın zamanda yaratılmış olan Thorne okuyucuyu sadece Londradaki hayatla değil yaşlanma ve emeklilik umuduyla da karşı karşıya bırakır. - James Kidd The Independent 

13 Ocak 2014 Pazartesi

0 Jessica Sorensen - Ella ve Micha'nın Sırrı (The Secret #1)


Ve bende sonunda Micha ile tanışanlardan biri oldum :) Cidden çok da memnun oldum tanıştığıma :))

Öncelikle Pena Yayınları'nın en bomba kitaplarından biriydi Ella ve Micha'nın Sırrı ve kapak biraz erotizm gibi görünse de kitap erotik değildi ve her ne kadar arkasında yetişkin okurlar için ibaresi bulunsa da o ibareye gerek yoktu bence.

Jessica Sorensen'in ilk okuduğum kitabıydı ve kadının dilini cidden sevdim. Akıcı, okuru kitaba bağlayıcı, sıkmadan okurun kapılıp gitmesini sağlayacak kadar hafif, okuru yormayacak kadar güzel bir dille yazılmış bir kitap.

Ella ve Micha'nın Sırrı bir seriye ait bir kitap ve ilk kitaptı. "The Secret" serisinin kitabıydı ve seri 4 kitap ve bir ara kitaptan oluşuyor. Günümüz aşk romanı kategorisinde yer almasının yanında genç yetişkin (young adult) kategorisinde de yer alıyor.

9 Ocak 2014 Perşembe

5 Pamela Clare - Aşka Adanmış Bir Gün (MacKinnon's Ranger #3)


Veeee sonunda Koridor Yayınları, MacKinnon's Rangers serisinin son kitabını çıkardı ve bende soluğu kitapçı da alıp kitabı almama rağmen yeni okuyabildim. İtiraf ediyorum her satırından ayrı bir keyif aldım elimden bırakmayı hiç istemedim ve bir o kadar da bitmesini istemedim. Nasıl da özlemişim P.Clare kalemini, İskoç Komandolarını ve MacKinnon'larımı...

Şöyle bir bakındım bloguma da daha önce yazarın Teslimiyet ve Günahkar kitaplarını okumama rağmen yorumlarını burada paylaşmamışım bu yüzden yazarın kalemine değinerek yorumuma başlamak istiyorum.

Pamela Clare ülkemizde MacKinnon's Rangers üçlemesinin kitapları ile tanıdığımız ve benim kalemine taptığım İskoç kahramanlarını yazan ve her kitabı okunan nadir yazarlardan biri. Akıcı, sürükleyici, savaş anlarını kanınızı donduracak kadar, aşkı iliklerinizi titretecek kadar hissettiren bazen okurken kaş çattıran bazen gülümseten bazen içinizi sızlattıran bazen kalbinizi hızla attıran soluksuz okutturan, sonunu merak ettiren ama bitmesini hiç istemeyeceğiniz bir kalemi, kurgu gücü var yazarın. Amma iltifat ettim yalnız... ama cidden yazar hakkında düşündüklerim bunlar.

Kısa bir bilgilendirme de yapayım seri hakkında. MacKinnon's Rangers serisi üç kitaptan oluşan üç erkek kardeşin hayatını, aşkını konu alan tarihi/ortaçağ aşk romanı. Iain, Morgan ve Connor MacKinnon, İskoç'lar. Yani anlayacağınız İskoç erkekleri... şu savaşçı, aşık olunası olanlardan :))

Size alıntılarla dolu bir yorum yapamayacağım çünkü bu kitabı o kadar uzun süredir bekliyordum ki okuyunca da kendimi öyle kaptırdım ki alıntlılara post-it yapıştırmayı unuttum ve şimdi de sayfalarda aramaya aşırı derecede üşeniyorum... Ama konu içeriğine giren bir yorum yapacağım... :) Aşağıdaki iki resim arasında konu içeriğine giriyorum :)


Connor MacKinnon ilk kitaptan beri en çok merak ettiğim karakterdi. Iain ve Morgan'dan çok daha farklı bir karakterdi benim için ve Wentworth'un komandolarına katıldıklarından onlardan daha gençti daha deliydi daha farklıydı... Şimdi onu beş yıllık bir komando olarak okumak, olgunlaşmış, savaşçı ve eline fazlasıyla kan bulaşmış biri olarak okumak çok farklıydı... 

Sarah ve Connor'ın karşılaşmaları ve birbirlerine karşı çekimleri çok iyiydi. Hele kitabın girişi... müthişti. 

Sarah'nin esir düşmesi, her şeye rağmen güçlü duruşu... asilliği... her şeyiyle sempatimi kazana güçlü bir kadın karakterdi... Connor'ın Sarah için yaptıkları... Onu Şavnilerin elinden kurtarması, zoraki evlilikleri, onu hayatı pahasına koruması... ama içlerinde arzuya yenik düşmeleri ve aşkın ateşinde yanmaya başlamaları insanın içini ısıtan kalbini dolduran satırlardı.

İnkar edecek değilim serinin 1. ve 2. kitabında Lord Wentworth'tan nefret etmiş ve çoğu zaman MacKinnon'lardan birine tak etmesini onu öldürmesini istemiştim ama ilk defa bu kitapta adama sempati duydum. O da sevdiği biri söz konusu olduğunda her şeyi gözden çıkarabiliyormuş. 

Hele kitabın sonunda pusuya düşüp de saldırıya uğradıklarında Connor, Sarah'nın o saldırıdan kurtulması için Wentworth ile göndermeye çalışmasına karşılık Wentworth'un verdiği karşılık... yaptığı fedakarlık bütün seri boyunca beslediğim kini alıp götürdü. Vallaha ondan böyle bir şey beklediğimi inkar edemem. 

Aşık Connor'ı aşık Iain ya da Morgan'dan daha çok sevdim. Ayrıca onları okumak da çok güzeldi. Hele Iain'i ve Morgan'ı baba olarak okumak onların ufacık küçücük yavrucaklarını okumak aşırı derecede keyifliydi.


Kitabın içeriğine dair çok söyleyeceğim şey olmasına rağmen kısa kesmek sanırım daha iyi çünkü okumak isteyenlere engel olmayalım. :)

Şahsen ben Pamela Clare'in diğer kitaplarını da okumak isterim. Dilerse Koridor yayınlayacağı serinin kitaplarını birer yıl arayla yayınlasın ama yeter ki yayınlasın modundayım. Mesela Blakewell/Kenleigh Family üçlemesini yayınlayabilirler yada I-Team serisini...

Her neyse... Ben şahsen bu seriyi çok severek ve keyif alarak okudum ve sizlerede tavsiye ediyorum. İskoç erkeklerinin olduğu, aşkın ve savaşın olduğu ama her şeye rağmen aşkın kazandığı bir seri... Keyifle okuyacğaınız, her satırında keyif alacağınız bitmesini hiç istemeyeceğiniz bir seri. Şiddetle tavsiye ederim okuyun!

MacKinnon's Ranger Üçlemesi'nin kitapları sırası ile
Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum:

Tutku bir kez alev aldı mı onu söndürmek ya da varlığını inkar etmek zordur.  
Connor MacKinnon, komutanı Lord William Wentworthten öyle nefret etmektedir ki Wentworthün yeğenini bir Şavninin esaretinden kurtarmakla görevlendirildiğinde kızın da tıpkı dayısı gibi aşağılık biri olduğunu düşünür. Ancak karşısında gördüğü kadın cesur ve güzel fakat çevresi tehlikelerle sarılıdır. Sarahyı kurtarmanın tek yolu ise onu kaçıran ve üzerinde kötü emelleri olan hain savaşçının ellerinden onu bir şekilde geri almaktır. 
Londrada yasaklarla büyüyen ve kendini bir anda bir trajedinin ortasında bulan Leydi Sarah sınırdaki zorlu koşullara karşı hazırlıksız yakalanmıştır ya da belki de hazırlıksız yakalandığı, Connor için hissettiği duygulardır. Ormanı geride bıraktıklarında asıl korunmaya ihtiyacı olan kişinin Connor olduğu anlaşılır. Dayısı Lord William, Connorın onu kurtarmak için yaptıklarını bilse hiç düşünmez onu öldürürdü. 
Ne var ki tutku bir kez alev aldı mı onu söndürmek ya da varlığını inkar etmek zordur. Aşkın izlerinin savaştaki en kötü yaradan daha derin olduğunu gören Connorın Sarahyı kendi yanına çekmek için krallığa karşı gelmesi gerekecektir.


1 Ocak 2014 Çarşamba

0 Hoş Geldin 2014!


Bir yılı daha geride bıraktık! 

Zaman zaman üzülüp zaman zaman sevindiğimiz ama her zaman bir şekilde devam ettiğimiz 2013 yılını geride bırakırken yeni umutlar ve dileklerle yeni bir yıla başladık.

İlle kitap adminleri olarak ben ve Çiğdem hepinize mutlu, sağlıklı, huzurlu, sevdiklerinizle ve her şeyin gönlünüzce olacağı, yeni yazarlar yeni kitaplarla dolu bir yıl geçirmenizi dileriz. 

Kitaplarda okuduğumuz gibi kadın/erkek karakterlerle karşılaşacağımız, öyle aşklar yaşayacağımız bir yıl dilerim :)