20 Ağustos 2018 Pazartesi

2 Güneş Demirel - Sen Yokken


~~~*~~~
"Çiçek öldüğünde Duygu'nun benden başka kimsesi yok diye düşünmüştüm. Şimdi ise hayatında bana yer olacak mı diye endişeleniyorum."
~~~*~~~

Güneş Demirel, sevdiğim, takip ettiğim, çıkardığı kitapları gözüm kapalı alıp okuduğum ve kalemini beğendiğim Türk yazarlardan biri. Bu kitabı - Sen Yokken - dahil olmak üzere çıkan bütün kitaplarını okumuş bulunan biri olarak demek istiyorum ki güzeldi ama daha duygusal yazılabilirdi. 

Öncelikle yorumuma başlamadan önce demek istediğim bir iki şey var. Bunlardan biri ben bir yazarın çıkan her kitabını okuduysam o yazarın kalemini gerçekten sevdiğimdendir. Güneş Demirel'de o yazarlardan biri. İkincisi ise, bazı Türk yazarlar eleştiriyi kabul etmez, kitaplarındaki okurların eksik gördükleri şeyleri duymaktan hoşlanmaz ve hemen tepki verirler. Güneş Hanım'ın bu şekilde davranmayacağını bildiğimden dolayı açık yüreklilikle sevmediğim kısımları yazıp sevdiğim kısımlara detaylı değinmek istiyorum. 

~~~*~~~
"Duyguların net olmadığı için başkası senin kafanı karıştırabiliyor. Oysaki..."
"Oysaki ne?"
"Aşk hiçbir şeyi dinlemez İpek."
~~~*~~~

İlk önce sevmediğim, aslında sevmediğim değil de eksik bulduğum kısma değinip sonrasında yorumuma devam edeceğim. Kitapta sevmediğim tek şey, bu kurgu çok daha duygu yoğunluğuyla yazılıp, 300 küsür sayfa değil de 700 küsür sayfa ya da 2 kitaplık bir seri olarak çıksaydı ve duygular doruklarda yazılarak anlatılmış olsaydı muhteşem bir kitap olurdu. Çünkü açıkçası çoğu zaman beni ağlatacağını, hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı bildiğim kısımlarda okuyup hüzünlenmek bana anlatımda bir duygu eksikliği hissettirdi. 

En basitinden örnek vermek gerekirse, belki spoiler olacak ama okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır. Cemal'in İpek'in karşısına geçip de Diyar ile Lale'nin düğününde 'çek ellerini kızımın üzerinden' tarzında bir cümle kullanıyor. Yaşanan onca olaydan sonra bu cümle tüyleri diken diken, irkilmeye sebep olan, ağlatan cümle olmalıydı ama sadece hüzünlendirdi ve böyle bir cümleyi kurduğu için de Cemal'a kızdırdı. 

Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Çünkü bunun haricinde yani duyguların daha yoğun olmasını ve bu konuda eksiklik hissetmenin haricinde eleştirebileceğim bir şey yoktu kitaba dair. 

Tipik bir Güneş Demirel kalemiydi, güzel, akıcı, aşk dolu ve buna aile ve arkadaşlık ilişkileriyle harmanlayan, yüreklere dokunan bir kitaptı. 

~~~*~~~
Tuhaf bir hal içindeydik, her günümüz diğerinden farklıydı. Yabancı bir adam, taparcasına sevdiğim bir bebek ve ben...
~~~*~~~

Kitabın kısaca konusuna değinmeden önce yukarıdaki alıntı aslında bir yerde kitabın kısaca özeti deyip kitabın konusuna değiniyorum; Çiçek ile İpek çocukluktan arkadaş hatta artık iki kardeş haline gelmiş bağlarıyla hayatın onlara oynadığı büyük oyunda ayakta kalmaya çalışırlar. Çiçek kanser hastasıdır ve ölümü kaçınılmazdır. Bu yüzden yaşadığı şehir Londra'dan anne babasını belki de son kez görmeye Türkiye'ye geldiğinde tanıştığı Cemal ile beraberliği sonucunda hamile kalarak döner Londra'ya... tedavi olması, ameliyat olması gerekirken Çiçek sadece bebeğini büyütmenin hevesiyle her şeyi geri çevirir. Bebeğini doğurmanın belki onu öldüreceğini bilse de vazgeçemez ondan. Bu süre zarfında Cemal, Çiçek'in çekip gitmesinden biran bocalasa da hayatına alışmaya çalıştığı sırada ondan gelen mektuplarla bir kızı olacağını ve zamanı geldiğinde onu görebileceğini ve daha fazlasını öğrenmeye başlar. Çiçek, öldüğünde küçük kızı Duygu'yu İpek'e emanet eder ve Cemal'e ulaşmasını, kızını babasıyla da tanışmasını ister. Ama işler iyice sarpa sarar çünkü Cemal kızını yanında istemektedir İpek ise en yakın arkadaşı, kardeşi olmuş kızın ona olan emanetinden uzak kalmaya niyetli değildir. Hayatları Duygu'nun sevgisiyle birleşmeye başlayan Cemal ile İpek arasındaki ilişki boyut değiştirip aşka doğru yönelirken aslında karakterleri ve yaşamları onları farklarında olmadıkları yorucu, yıpratıcı ve kırgınlık dolu bir yaşama doğru sürükler. Aşkları ya bu savaşta göğe çıkacak ve Duygu'yla beraber mutluluğu yakalayacaklardı ya da gururlarına yenik düşüp, birbirlerini öldürücü şekilde kırarak kendi yollarına gidecekler ve yaşarken ölümü yaşarcasına mutsuzluğu tadacaklardır. 

~~~*~~~
"Söylesene İpek. Sen söyle. Neyimsin benim?"
"Hiç söylemedin ki benim neyin olarak hissettiğini."
"Peki, sen anlamadın mı gözlerimden?"
Başımı iki yana sallayarak; "Anlatamadın Cemal," dedim.
"Peki. Git o zaman İpek. Ben anlatamadıysam, sen anlamadıysan git."
~~~*~~~

Kitapta sanırım en sevdiğim karakter Duygu'ydu. Onun annesizliği, İpek'i anne bellemesi, masumluğu kitapta belki de en çok yüreğe dokunan şeydi. Kelimenin tam anlamıyla bir bebeğim masumluğuydu ve bizlerin gerçek hayatta bile kalbimize dokunan şeyi okumak çok güzeldi. 

Cemal ise kitapta sevdiğim mi kızdığım mı bilemediğim bir karakterdi. İpek'i cidden çok kırdı geçti ve çoğu zaman kızgın olsam da kendince sebepleri olduğu gerçeği de zaman zaman kızmamı engelliyordu ama... hadi canım fazla mı kıskançsın sen Cemal demek de içimden geçiyordu. Hayır yani bu kadarı da biraz güvensizliğe kaçmıyor muydu? 

Devran ve Lale çiftini çok sevdim. Keşke onları da anne baba olarak okuma fırsatımız olsaydı. 

~~~*~~~
Tüm sinirim, Duygu'yu görene kadardı... Bana hayran hayran bakan mavi gözlere ölüyordum ben. Sonra sevinçle el çırpan minik yüreğe. "Bab-bab," diye o minik dile... Dünya bir yana, kızım bir yanaydı.
~~~*~~~

Bu arada kitabın final bölümü Duygu tarafından yazılmıştı ve onun düşüncelerine yer verilmişti. Duygu artık 14 yaşında bir genç kız olma yolunda ilerlerken neler düşündüğünü okuduk. Kitapta tek gözlerimi dolduran kısım da oralar oldu açıkçası. 

Dediğim gibi kitabı genel olarak, kurgusal olarak çok sevdim ama duygular daha yoğun anlatılsaydı daha muhteşem olurdu benim nazarımda. Yanılmıyorsam yazarın ilk çıkan kitaplarındandı, yeni basımı yapıldı Ephesus ile... şimdi düşünüyorum da son çıkan kitabı ile bu kitap arasındaki kalemini oldukça fazla geliştirdiği değişmez bir gerçek... çünkü son çıkan kitapları cidden çok iyi :)

Bu arada kitapta İpek ve Cemal arasında değişen bir anlatım vardı ve bunu belirtmek için tüylü detaylarla isim belirtilmişti ve ben bunu çok sevdim :) Bölüm kısımlarındaki o mektup sayfası detayı şeklinde verilmiş tasarımı da çok sevdiğimi söylemeliyim :)

~~~*~~~
Aramızdaki bu aşk, çoğu zaman bizi kırıp dökse, ağlatsa, bağırtsa, bazen kıskançlıktan delirtse de çoğaldıkça daha fazla sarmalamış, bizi birbirimize bağlayıp tutkumuzu alazlamıştı. Aşk koca bir ateşken, biz ateşi özleyen pervane gibiydik. Ateşi özleyip etrafında dönmek varken, yanmaktan korkmak olur muydu? Döne döne yanmayı seçmiştik.
~~~*~~~

Kitabın adı    : Sen Yokkent
Yazarı           : Güneş Demirel
Yayınevi        : Ephesus Yayınları
Sayfa sayısı    : 336

Kitabın tanıtım yazısı: 

En kıymetlinizi tereddüt etmeden

Bırakabileceğiniz kim var diye hiç düşündünüz mü?


Peki o kişi sizin için tüm varlığıyla,

Aşkı karşısına alıp savaşabilir mi?


İpek, birlikte büyüdüğü çiçek için bunu yapabilecek kalbe sahipti. Lakin kendisine bırakılan emanet öyle kıymetli ve büyüktü ki. Bunun için cemal’le savaşması gerekiyordu. Savaştıkça dengeler değişecek, Aşk büyüyüp hem cemal’i hem ipek’i tüm gücüyle örseleyecekti. Farklı yönlere savrulmak çözüm olsa da insan tüm kalbini dolduran bir özleme ne kadar dayanabilirdi? Gurur, aşktan daha mı kuvvetliydi? O aslında çoğu zaman, mutsuzluğun kapılarını kuvvetle aralayan bir duygudan başka bir şey değildi.


Gururla aşkın bu döngüsel savaşında

İkisi de birbirini yok sayamazken

Hayatın onları nerede ve nasıl birleştireceğini

Sadece zaman gösterecekti.

2 yorum :

  1. ay saol yaaaa ayrıntılı yazmışsın, yazarı okumadım ama okuycam bilmediğim yazarı okumak mutluluk yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarın kitaplarını çok seviyorum ben, umarım siz de benim kadar seversiniz. :)

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın