11 Aralık 2025 Perşembe

0 ALINTILAR // Elizabeth Hoyt - Seni Kalbime Yazdım (Legend of the Four Soldiers #3)


 


Kitabın yorumu için tıklayınız!









"Buradan en yakın zamanda ayrılacaksınız, ben arabayı..."
"Saçma."
"Ne dediniz?" diye srdu hırıltıyla.
O küstah çenesini havaya dikti. "Saçma dedim. Bana ihtiyacınız olduğu ortada. Kalede yiyecek hiçbir şey olmadığının farkında mısınız? Evet, elbette ki farkındasınız ama bunun bir faydası yok. Hem de hiç yok. Demlik almak için köye indiğimde biraz alışveriş de yapacağım."
"Benim hiç ihtiyacım..."
"Yulaf ve kurutulmuş pastırmayla yaşamınızı sürdüreceğimizi düşünmüyorsunuz herhâlde?" Ellerini beline koyarak onu süzmeye başladı.
Kaşlarını çattı. "Ben elbette ki..."
"Çocukların taze sebzeye de ihtiyaçları var. Sizin de tabi."
"Siz hiç..."
"Bu akşamüstü köye inmek istiyorum, bunu yapabilir miyim?"
"Bayan Halifax..."
"Demliği seramik mi teneke mi istiyorsunuz?"
"Seramik ama..."
Boş odaya konuşuyordu. Kapıyı arkasından usulca kapatmıştı.
Alistair kapıya baktı. Hayatı boyunca hiç bu şekilde yönlendirilmemişti... hem de bir gece zeka özürlü olduğunu düşündüğü küçük, güzel bir kadın tarafından.


***

Çocuklara alışık değildi ama bunlar çevresinde olmasından hoşlandığı ilginç tiplerdi.


***

"Zavallı Bayan Halifax," diye usulca alay etti. İçinden gelen dürtüyü bastırmadı sol elini uzatarak saçları yüzünden itti. Teni ipek gibiydi. "Bu kadar güzel olmak ne korkunç bir durum."
Düzgün alnı hafifçe buruştu. "Pek çok erkek dediniz."
"Öyle mi dedim?" Elini indirdi.
Başını kaldırıp ona baktı, gözleri kararlıydı. "Bir eşte aradığınız en önemli özellik güzellik, değil mi?"
"Ah, ama korkarım benim durumumu unutuyorsunuz. Güzel bir kadın çirkin bir kocadan ya kaçar ya da ondan nefret eder, doğanın düzeni budur. Benim kadar itici bir adam kendisine güzel bir kadın arayacak kadar aptal olmamalıdır." Onun büyüleyici güzellikteki gözlerinin içine bakarak gülümsedi. "Pek çok şey olabilirim ama aptal değilim, Bayan Halifax."



***

"Neye benzediğimi biliyorsun. Neden sürekli burada kaldığımı da."
"Ama..." Ona doğru bir adım atarken kaşları çatıldı, yüzüne bakmasını sağladı. "Dışarıya çıkmanın zor olduğunun farkındayım. Dehşet verici olmalı. Ama kendini sonsuz kadar buraya kapatmak... Böyle bir cezayı hiç hak etmiyorsunuz."
"Hak etmek mi?" Dudağının kıvrıldığını hissetti. "Sömürgeler'de ölen adamlar da ölümü hak etmediler. Kaderimin hak edip etmememle bir alakası yok. Bu kadar basit değil: Yüzüm yaralı. Çocukları ve hassas olan herkesi korkutuyorum. Bu nedenle de kaleden çıkmıyorum."
"Geri kalan yaşamını bu şekilde geçirmeye nasıl razı olursun?"
Omuzlarını silkti. "Geri kalan yaşamımı hiç düşünmüyorum. Bu da benim kaderim."
"Geçmiş değiştirilemez. Bunu biliyorum," dedi. "İnsan geçmişi kabullenir ve yine de geleceğe umutla bakar."
"Umut mu?" Ona baktı. Konuyu çok ateşli olarak savunuyordu, hatta hafif bir kişiselleştirme de vardı; bunun hangi açıdan olduğunu çözemedi. "Ne demek istediğini anlamadım."
Ona doğru eğildi mavi gözleri son derece ciddiydi. "Geleceği düşünmez misin? Mutlu günleri hayal etmez misin? Daha iyi bir yaşam sürmek için çabalamaz mısın?"
Başını iki yana salladı. Helen'in felsefesi onun düşünce yapısıyla çatışıyordu. "Değiştiremeyeceğim bir geçmişim varken geleceği planlamanın ne gibi bir anlamı var?"



***

"Dışarıdan bakınca kaba ve huysuz ama içi görmenize izin verdiğinde çok daha hassas."
"Şimdi anlamaya başların." Bayan Munroe arkasına yaslanarak kardeşine bakmaya başladı. "Sömürgeler'den döndüğünde aslında çok daha iyiydi. O zaman yaraları çok taze ve çok daa şok ediciydi ama sanırım o daha durumu tam olarak fark etmemişti. Bir ya da iki yılın sonunda hep aynı şeyi yaşayacağını fark etti. Artık topluma ait biri değildi, bir ucubeydi."
Helen inleyerek bu zalimce kanıyı paylaşmadığını anlatmaya çalıştı.
Bayan Munroe zeki gözlerini ona dikti. "Bu doğru. Bunun üzerini kapatmaya çalışmanın, o izler yokmuş gibi davranmanın, ona normal bir adam olduğunu söylemeye kalkışmanın bir anlamı yok. O neyse o." Ona doğru eğildi, bakışları çok yoğundu. Helen başka yere bakmak istedi. Ve onu bu yüzden daha da fazla seviyorum. Beni anlıyor musun? O Sömürgeler'e giderken iyi bir adamdı. Geriye olağanüstü bir adam olarak döndü. İnsanlar cesaretin sadece savaş alanında gösterildiğine inanır; gelecek yoktur, şartların elverişli olup olmadığı düşünülmez. Bir saniye ya da bir dakika içerisinde her şey biter. Kardeşimin yaptığı ve şuanda yapmaya devam ettiği şey bu yükle yıllar boyunca yaşamaktır. Hayatının geri kalanını bu şekilde geçireceğini biliyor ve devam ediyor." Yeniden arkasına yaslandı  ama gözlerini Helen'den ayırmadı. "Bence gerçek cesaret budur."


***

Alistair küçük kızı bir babanın sarabileceği şekilde sarmıştı. Gerçek babası ise ona hiç sarılmamıştı


***

Peşinden koşmak istiyordu ama beyni onu raya zincirlemişti. Onu burada tutmak sadece kaçınılmazı geciktirmekti. 
Bugün ya da yarın Helen'in bir gün onu terk edeceğini hep biliyordu.





 

 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın