29 Aralık 2013 Pazar

5 Fatih Murat Arsal - Şahane Gelin [Zoraki Koca #1]


Imm.... insanın ağzında inanılmaz tat bırakıp yüzünde gülümseme ilke kitabın kapattıran FMArsal kaleminden bir kitap daha bitirdim. Çoğunuzun yeni mi okuyorsunuz dediğini ya da düşündüğünü duyar gibiyim ama yanılıyorsunuz yeni okumuyorum. Bu kitap benim ilk FMArsal kitabımda ve e-kitapken okumuştum ve birçok sahnesini, sayfasını hatim etmiştim şimdi de basılı haline elim giderken engel olamayıp aldım ve kuru kuru almadım tabi ki! Yazarımıza da imzalattım diyip havamı attıktan sonra yorumuma geçeceğim.

Gerçi Fatih hocanın kalemine dair bir yorum yapmayacağım. Daha önceki kitaplarının yorumlarından anladığınız gibi ben bu adamın kalemine tapıyorum! Aman şimdi Fatih hoca okur yorumumu da 'adam' kelimesine takılır falan... hocam bu kelimeyi tamamen heyecanımı anlatmak ve kaleminizi ne kadar sevdiğimi göstermek amacıyla kullandım. Neyse açıklamaya çalışırken daha fazla batırıyormuşum hissine kapıldım birden :D Bir anlık heyecan ve sevinç belirtisi ile kurulan bir cümle işte :)

Kitap dediğim gibi benim ilk FMArsal kaleminden okuduğum kitaptı bu yüzden bende yeri ayrı ve her ne kadar Doğan'ı sevsem de en çok ya da Tamer'i Osman'ın yeri bende ayrı tıpkı Gülay gibi :))

Kimse Osman hakkında diyeceklerime kızmasın lütfen! Ama Osman bildiğiniz öküz... hatta odun! hatta kütük! Arkadaş ne olursa olsun bir insan bir insanı aşağılayamaz ya! Her okuduğumda Gülay'a söylediği sözlerde içten içe baya saydırmışımdır! Vallah bu adam insanı kanser eder! Ya bari sevindiğini göster bari ya... adam sevinse bile surat asıyor...

Ayrıca Gülay'da.. ya ne diyeyim ben sana güzelim ya... ben olsaydım onda laftan sonra resti çeker, tavrımı koyar, defol git derdim... Sendeki de iyi sabır her şeyi sineye çektin! Gerçi sonunda Osman'ı adam ettin ya bravo sana... :))

Bir de kitabı kötü olarak eleştireceğim bir yer yaratmış Fatih hoca :) Osman İstanbul'a döndükten sonra Mustafa ile telefon konuşmasında Mustafa Osman'a 'kuzum' diye sesleniyor... Açıkçası bu kelime olmamış be hocam... Bu kelime artık eski siyah beyaz ya da 80'lerde 90'larda kalma Türk filmlerinde kaldı. Hani şu Hülya Koçyiğit filmlerinden :)) ki her şeyi bir kenara bakalım hangi Türk erkeği bu kelimeyi kullanır ki? Tatlım, hayatım demeyenler... olmamış be hocam bu kelime... Cidden komik ve gülünesi geldi bana... alınmayı lütfen ama okuduğumda bunu düşündüm ilk olarak ve tarafsız olarak yorum yaparken söylemem gerektiğini düşündüm :) ki biliyorsunuz ki kitaplarınızı ne kadar severim :)

Sanırım ilk defa kitap içeriğine giren bir yorum yapmayacağım ama kitabı okurken o kadar çok yere post-i yapıştırdım ki sizlere alıntılarla dolu bir yorum okutacağım :))

Ahh bir de fikirlerimi açıkça söylüyorum ki kitap kapağını ilk aşta beğenmemiştim. Benim hayalimdeki Gülay çok daha farklıydı! Her ne kadar kitapta seksiliği ve çekiciliği vurgulansa da ben daha çok masumane bir kızı canlandırdım gözümde... İlk gördüğümde kapağı dolayısıyla beğenmedim. Dediğim gibi benim hayalimdeki Gülay bu değildi! Ama... ama kitabı elime aldım ve kapaktaki yüzle okumaya başladığımda "evet" dedim. Bu anlatılan Gülay'a benim canlandırdığımdan daha çok uyuyor... ve kapak cidden hoşuma gitmeye başladı... Sonrasında ise kapak benim için tablo misali izlemelik oldu! Tıpkı Gülay'ın izlenmelik bir kadın olduğu gibi... :))
Duygu ve düşüncelerimi belirttikten sonra sizlere bir sürü alınt yazıyorum :))
Okuyanlar hatırlasın, okumayanlar da meraklansın :)


Gülay'ın gülümsemesi çekingen ve bir o kadar da sevimliydi. Mustafa daha da cana yakın gülümsedi. Doğrusu bu garip saçlı kızın gülümseyişi güneşi yeryüzüne inişi gibiydi. Herkesin içini ısıtabilirdi. Aynı anda aynı şeyi iki erkek birlikte düşündüler.

'Gerçekten kahkaha atsa ne olurdu acaba?'

***

"Bu kaza sana Allah'ın bir hediyesi. Bu kadında öyle! Ama sen ne yapıyorsun? Ailesi için hissettiğin nefreti ondan çıkarıyorsun. Kim tanımadığı bir adamla evlenmek ister? Söyle bana kim? Üstelik de senin gibi huysuz ve duygusuz bir adamla! Sen şimdi onu üzdün de, ailesinin haberi oldu mu sanki? Onların da canı yandı mı? Yanmadı tabii... Ama o, şu sakat haliyle bile sana itiraz etmedi, seni onurlandırdı."


"Ben senin yerinde olsam, önüme bakar, yeni bir hayat kurmanın tadını çıkarırdım. Sana nasıl bakıyor görmüyor musun? Sen ne dersen yapacak kadar sana tapıyor! Bunu nasıl becerdin bilmiyorum ama kızcağız kendini tümüyle sana bırakmış... Kaderini kabullenmiş! Ben bunu asalaklık olarak tanımlamazdım. Belki sana mahkum kalan bir melek diyebiliriz? Şeytana boyun eğen bir melek!"

***

"Aşk denen şeye zaten inanmam. Ayrıca varsa bile ikimizin arasında olmasına izin vermem. Şu anda tüm istediğim bu evliliği bir an önce bitirip hayatıma kaldığım yerden devam etmek. Sen olmadan..."


'Bende senin gibi bir kızla karşılaşmadım!' diye itiraf etti. Tabii ki içinden! 'Sen çok farklısın ve bu beni korkutuyor...'

***

"Seni sevmemi isterdin değil mi?" diye azıyla sordu. "Seni sevseydim, intikamını tam almış olurdun. Bana çektireceğin başka acı kalmazdı. Ayrıldığımızda için rahat ederdi."

Osman dik dik Gülay'a bakıyordu. "Sana acı mı çektiriyorum?"

"Bana bir an çok yakınsın, bir an çok uzak! Bir an harika bir sevgilisin bir anda en büyük düşman! Bir an müşfik bir koca bir anda ayrılmak için çırpınan bir evlilik mahkumu... Ve... en kötüsü... senin böyle mutsuz olmanın sebebi benim.. Kendime her bakışımda, senin gözlerinden kendimi görüyorum ve... kendimden nefret ediyorum. Keşke o gün hiç dışarıya çıkmasaydım. Keşke o gece beşik kertmemin evlilik teklifini kabul etseydim. Keşke babam her şeyi oluruna bıraksaydı. Sen şuanda özgür bir adam olarak hayatını yaşıyor olacaktın. Benim için ise hiçbir şey fark etmeyecekti. Yine beni sevmeyen, yine bana değer vermeyen, bedenimi kullanan başka bir adamla evli olacaktım..."



Genç kadın ona sarılıp başını göğsünün sıcağına gömdü. Dudakları adamın teninde gezinirken "Bu gece beni üzme..." diye yalvardı. "Kadın gibi hissetmemi sağla... Beni sev... Artık kötü söz söyleme... Hiç değilse bu gece!"

Genç adam onu kucakladı. Yatağa bırakırken, çok nazikti. Elini güzel yüzünde gezdirip ıslak yanaklarını sildi. "Söz..." diye mırıldandı. "Bu gece senin için çıldıran bir koca göreceksin..."


Evet... alıntılarımızı bitirdikten sonra tekrardan kitabı ve yazarın bütün kitaplarını tavsiye ederek yorumumu bitiriyorum... Ahh bir de unutuyordum bahsetmeyi.... "Şahane Gelin" kitabı "Zoraki Koca" serisinin ilk kitabı... 

İkinci kitap "Yemin" de yine Ephesus logosuyla çıkacak ve sanırım yakın zamanda çıkar. Sanki Tüyap'ta yılbaşından sonra denildiğini hatırlıyor gibiyim :))

Zoraki Koca Serisinin Kitapları:
İşte tanıtım yazısı:
Özellikle zengin ve yakışıklı bir erkek için bu zoraki evlilik dehşet vericiydi. Kısıldığı bu kapandan tüm kalbiyle nefret etti. 
Ama sürprizlerle dolu olan karısından değil! Tüm öfkesine rağmen... Tüm intikam isteğine rağmen... Tüm kaçış çabalarına rağmen... Bir türlü karısının şok eden güzelliğinden ve dayanılmaz çekiciliğinden uzak kalamıyordu. 
Aşk savaşında güç kaybeden bir adam için, bazen teslim olmak en iyisidir. Ama bunu anlamak zaman alabilir! Çaresiz bir kadının sessiz savaşı karşısında, zorba bir kocanın an be an yenilişini okuyacağınız, duygu dolu bir Fmarsal romanı daha...

5 yorum :

  1. birinin hele ki bir kadının bu kitabı beğenmesi beni sadece hayret ettiriyor..
    kocalık hakkı diye 15. yüzyılın öncesinde kalmış bir kavramı kutsayan, duygusal şiddeti sevgi gibi gösteren değişik ötesi bir şeydi gerçekten..
    kurgu ve mantık hatalarına girmiyorum bile.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tercih meselesi bu... Bazılar sever bazıları sevmez... ama ben şahsen "kocalık hakkı" kavramının geçmişte kaldığını sanmıyorum hele ki günümüzde bu tabir altında karısına tecavüz etmiş bir erkeği neredeyse her gün gazetelerde/haberlerde gördükten sonra... en azından bu kitapta her ne kadar o şekilde söylense de Gülay sevdiği adamla beraber oluyor, Osman sadece bu tabirin arkasına saklanıyor!

      Ama dediğim gibi tercih meselesi... ben sevdim siz beğenmemiş sevmemiş olabilirsiniz, başkaları da sizin gibi düşünebilir. Bir kitabı herkes sevecek ya da sevmeyecek diye bir kural yok sonucunda değil mi?

      Sil
    2. Şahsen bu roman, benim de çok sevdiğim bir roman. İnci'nin dediği gibi bu tercih meselesi. Ben de ezik, kendini ezdiren kadınları sevmem ama Gülay'ın ki farklı bir durum. Çok saf ve naif bir karakter olarak işlenmiş. Zaman zaman ben de Gülay'a kızdım okurken ve tavrını koymasını bekledim ama okuduktan sonra bunlar pek de aklımda kalmadı şahsen. Çünkü İnci'nin dediği gibi aslında ikisi de bunları birbirlerini sevdikleri için yapıyorlar ama açık davranamadıkları için bahanelerin ardına gizleniyorlar.

      Yoksa göründüğü kadar sırf eziyet etmek için eziyet eden bir adam olsaydı, zaten bu romanı kimse sevmezdi.

      Her neyse, ben de İnci'ye katılıyorum. Bu zevk ve fikir meselesi. Yine de söylemeden geçemeyeceğim bir nokta var ki o da şu: "Beğenmenize hayret ediyorum" doğru bir yorum değil bence çünkü bu kişiliği ve fikri eleştirmektir. "Ben beğenmedim ve şu yüzden" şeklinde bir yorum daha doğru olurdu bana sorarsanız.

      Sil
    3. bir tercih meselesi olduğu konusunda sanırım hemfikiriz..
      bunu netleştirdikten sonra bu tercihimin görüşümün nedenlerini anlatayım..
      kocalık hakkı kavramı bana göre geçmişte kalmıştır o kadar geçmişte kalmıştır ki türkiye gibi kadın haklarının yerlerde süründüğü bir ülkede bile kocalık hakkı tabiri altında karısına tecavüz edenler gazetelere ve haberlere çıkmakta.. o kadar ekstrem ve kabul edilemez bir durum yani.
      dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama 18 yaşında bir kızla evlenmiş ortayaşlı bir adamın sürekli çok çekiciydi ama çocuk gibiydi bir çocuk gibi görünüyordu diye betimlediği kızı cinsel olarak bu kadar çekici bulması beni geriyor pedofilinin alıp başını gittiği bir ülkedeyiz sonuçta ördekler bile güvende değil..
      ve yine tekrar etmek istiyorum kendini kullandırtmak, duygusal şiddete uğrayıp bunu sineye çekmek adeta bir kölenin efendisine bağlı olduğu şekilde kişilik gösteremeden bir adamın egosunu okşayıp durmak bana göre çok yanlış ve çok rahatsız edici..
      beğenmenize hayret ediyorum derken tamamen samimi hislerimi söylemiştim kesinlikle saygısızlık olsun diye bir amacım yoktu çok dürüstçe ve samimice hayret ediyorum..
      çünkü ben bir roman okuyorsam asıl karakteri kendimle özdeşleştirmeye çalışırım ben yaşasaydım ne olurdu nasıl olurdu diye düşünerek okurum hani hikayenin içine girerek derler ya öyle işte..
      ben bu hikayedeki gülay olsaydım o adamı bin kere boşamış on kere parçalamıştım bu noktada kitabı sevebilmem mümkün olmuyor..
      bana göre bir kadın daha fazlası olmalı.. bana göre bir kadın çocuğunu doğurup doğuramayacağının kararını bir adama yalvararak onun ellerine bırakmamalı..
      üzgünüm ama nereden tutarsam tutayım benim elimde kalıyor bu kitap baya bir uzun yazdım farkındayım ama sanki kişiliğine bir yorum yapmışım gibi algılanınca söylediklerim öyle olmadığını bu kitabı sevmediğimi ve tamamen genelleyerek seven kadınlara da hayret ettiğimi anlatmak zorunda hissettim.
      kendi sayfamda yazdığım gibi bu kitap bana tamamen erkek fantazisi gibi görünüyor.. gerçeklik değil..

      kısaca bunların hiçbirini kişisel almayın ben eser hakkında konuşuyorum.

      Sil
    4. Peki, sanırım birbirimizi anladık zaten... :) Belki de bizim açımızdan bunu bu denli yumuşatan yaşadıkları şeyin Gülay'ın tercihi oluşudur. Ne de olsa pek bir şeye zorlanmıyor...

      Ben aynı durumda olsam tavırlarım Gülay'ın yanından bile geçmezdi, orası ayrı. Gülay'a da sık sık kızdım o da ayrı ama ben yine de olaya fazla feminem yaklaşamıyorum. Zevkler, renkler, tercihler :)

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın