8 Aralık 2014 Pazartesi

7 Sıradan Bir Hayat - 24. Bölüm



Gözlerimi araladığımda ilk olarak gördüğüm şey Brandon’ın yüzü oldu. Gülümseyerek elimi kaldırıp yanağında gezdirdim. Başını kımıldatarak bana iyice sarıldı. Belimdeki kolunu biraz kendine çekerek avucunu tam karnımın üzerine koydu. İç çektim. Keşke isteseydi. Gözümden akan bir damla yaşı silip Brandon’ın göğsüne sokuldum. Ama mide bulantım olunca istemsiz olarak irkildim ve Brandon’dan biraz uzaklaştım. Kuru bir öğürtü olacağının farkındaydım henüz hiçbir şey yememiştim, yine de dayanamayacak gibi olunca Brandon’ın belimdeki kolunu hızla ittim ve yataktan kalktım.

Brandon’ın peşimden, “Ashley?” seslendiğini duydum.,Aaa durup cevap veremedim. Banyoya girdiğimde saçlarımı bir elimle tutarken diğer elimle de yerden destek alarak klozete öğürdüm.

Kendimi biraz daha rahat hissederek gözlerimi kapatıp yerde biraz oturdum. Ama belime dolanan kolları hissettiğimde gözlerimi açtım ve başımı kaldırdığımda Brandon’ın yanıma gelmiş çatık kaşlarının ardında endişeli yüz ifadesi ile benim yerden kalmama yardım ediyordu. Yerden kalkınca lavaboda yüzümü yıkadım biraz kendime gelebilmek umuduyla. Ardından başımı Brandon’ın omzuna dayadım ve beni yatağa kadar götürmesine izin verdim.

“Seni bu şekilde görmek hiç hoşuma gitmedi haberin olsun!” dedi sitem edercesine. Bu sırada yatağın üzerine oturmuş üzerime pikeyi çekiyordum.

Umursamaz davranmaya çalışarak, “Endişelenme aldırınca geçer…” diye mırıldandım. Halbuki o kadar karışık duygular içindeydim ki umursamamak mümkün değildi.

Brandon yatağa yanıma yatarken kendi kendine mırıldanırcasına konuştu. “Sanırım gerçekten söylediklerimin tek kelimesini bile duymadın?” Pikeyi beline kadar çekip beni kendine çekti. Dirseğinin üzerinde doğruldu ve boşta kalan eliyle de belime sarıldı.

“Neyi duymadım? Brandon bu çocuğu ben tek başıma yapmadım ya da başkasından da yapmadım. Niye bana tavır alıyorsun? İstemiyorsun bunu anladım. Aldıracağımı da söyledim. Ne yapmamı bekliyorsun daha?” Brandon benim sitemime karşılık dudaklarını alnıma bastırdı. Ardından başını yastığa koyarak konu boynumun altına uzattı.

“Sanırım bir bebeğin sorumluluğunu almaya henüz hazır değilim. Yani evliliğin getirdiği sorumluluklara henüz yeni alışıyorum ve bu düzeni yeni yeni oturtmuşken bir bebeğin bunu bozması veya başka bir sorumluluk istemiyorum. Ben şimdilik hayatımda sadece seni istiyorum. Seninle birlikteliğimizin ürünü olan bir şeyi değil.”

“Bu bebek, bir şey değil Brandon. O, senin ve benim bebeğimiz!” Kızgınlığımı belirtmek istercesine hışımla kollarının arasından sıyrılıp yataktan kalktım.

“Nereye gidiyorsun? Başka bir yerde yatmayı aklından bile geçirme!”

“Mutfağa iniyorum. Bir şeyler atıştıracağım.”

Odadan çıktığımda söylediklerimi düşündüm. Brandon’ın söylediklerini de… O istemiyorum derken ben sözlerimin altında istediğimi belirtmiştim. Brandon bu konuda kararlıydı, aslında bende istediğim konusunda kararlıydım ama sonra… ikimizden biri mutlaka vazgeçmek zorunda kalacaktı ama ben Brandon kadar inatçı değildim. Aslında ona karşı inat yapamıyordum. Hep zayıftım ona, kalkanlarım her daim inikti. Tıpkı şimdi olduğu gibi…

Düşüncelerimin gidişatından hoşlanmayarak iç çektim ve mutfağın lambasını yaktım. Kuru ekmek ve bir bardak meyve suyu aldım. Ekmek midemi bastırırken meyve suyu da en azından ağzımın ekşi tadını değiştirirdi. Masaya oturup bir parça ekmeyi yedim ve meyve suyunu içtim. Gözlerim kapanıyordu ve kolumu masanın üzerine uzattım başımı da masaya koydum. Gözlerim kapanmıştı ama çevremdeki hareketliliği fark etmiştim. Gözlerimi araladığımda karşımda Brandon’ı gördüm. Ayağa kalktım birkaç yudum alınmış meyve suyu bardağımı tezgaha bıraktım. Uykusuzluğun verdiği sersemlikle bir an için sendeleyince Brandon tutarak düşmemi engeldi. Belime sardığı kollarını biraz daha sıkı tutarak beni kucağına aldı. Başımı omzuna dayayıp gözlerimi kapattım.

“Keşke anlatabilsem… Keşke sana itiraf edebilsem…” diye mırıldandığını duyduğumda dudaklarını alnıma bastırmadan önce.

Derin bir nefes alarak, “Neyi itiraf edebilsen?” diye sordum.

“Sanırım… korkuyorum…” diye mırıldandığını duydum ama cevap veremedim. Uyku o an için çok daha tatlı gelmişti, dikkatimi toparlayamamış kendimi Brandon’ın kollarında uykunun sıcaklığına bırakmıştım.

Gözlerimi açtığımda yatakta yalnızdım dün sabahki gibi… Biraz yatakta uzandım, içimden hiç kalkmak gelmiyordu, ama kalkmam gerekiyordu, acıkmıştım. İç çekerek kalktım ve banyoya gidip yüzümü yıkadım. Banyodan çıkıp odaya gittiğimde sanki yatak beni kendine doğru çekiyor gibiydi. Duvardaki saate baktığımda bire geliyordu. Öğleden sonra bir… Tanrım! Gözlerimi açık tutmaya çalışarak yatağı topladım, ardından aşağıya indim. Gözlerimi ovalayıp duruyordum. Mutfağa gittim ve bir tost yaptım hızlı bir şekilde ve yanına da kahve…

Tostumu bitirdikten sonra kendime bir kahve daha yaptım. Salona geçip televizyonu açtım. Kanallarda gezindim ve bir film bulunca izlemeye başladım. Ama ardından randevu almam gerektiği aklıma geldi. Yukarıya çıkıp çantamdan reçeteyi aldım mutlaka telefon numarası yazardı. ki yanılmadım da hastanenin telefon numarası vardı.

“MedStar Washington Hospital Center, nasıl yardımcı olabilirim?” Santralla bağlayacaklarından emindim ve beni yönlendirmelerini istemek en kolayı olacaktı. Hızlı bir şekilde doktoru ve bölümünü söylediğimde ilgili yere beni bağlayacaklarını söyleyerek birkaç tuşa basma sesi duydum, ardından da çalan hafif bir müzik…

Doktorun odasına bağlanıp hemşireden pazartesi akşamüzeri dörde randevumu aldıktan sonra telefonu kapattım. Kendimi yanlamasına yatağa atarak yan döndüm. Yatağın ortasında ve enlemesine yatıyordum. Bacaklarımı kendime çekmiş kollarımı sanki bebeğimi korumaya çalışır gibi karnıma sarmıştım. Aklımda sadece Brandon’ın gece söylediği sözleri dolanıyor ardındaki anlamları çıkarmaya çabalıyordum. ‘Sanırım… korkuyorum…’ İyi mi neden korkuyordun?

Ahh Brandon, neden her şeyi kendi içinde çözmeye çalışıyorsun? Neden beraber çözmeye çalışmıyoruz? Artık aynı hayatı paylaşıyoruz bunu neden fark etmiyorsun?


Düşüncelerde boğuşurken uyuyakalmış olmalıyım ki Brandon’ın, yumuşak bir ses tonuyla adımı söylemesiyle gözlerimi araladım. Oda yatağa enlemesine, tam karşıma uzanmış dirseğinden destek alarak duruyordu. Bir eliyle yanağımı okşarken gözlerinde endişeli bir bakış vardı.

“Geldiğini duymadım…” diye mırıldandım yatakta doğrulurken ama birden başımın dönmesi ile başımı Brandon’ın omzuna dayayıp gözlerimi kapattım.

“İyi misin?” Brandon kolunu belime Dolayıp beni kendine çekerken başımı evet anlamında salladım. “Bütün hamilelikler mi böyle? Yoksa bir problem mi var?”

İç çekerek, sanki çok tecrübeliymişim gibi sorduğu soruya gülmeden edemedim. “Sanırım hepsinde var, bilemiyorum. Tecrübeye sahip olmadığım bir konu.”

“Lisa hamileliğinde hiç denk gelmedim bu tarz bir şeye… Hep oldukça iyi görünüyordu.”

Onun sözlerini umursamamaya ve konuyu değiştirmeye çabalayarak,  “Pazartesiye aldım randevuyu,” diye mırıldandım.

“Tamam, yemek için dışarıya çıkalım mı? Değişiklik olur.”

“Harika olur, zaten yemekte yapmamıştım.”

“Ahh, bu arada unutuyordum,” diyerek arkama yatağın üzerine doğru uzattı kolunu merakla başımı kaldırdığımda elinde kır çiçerklerinden oluşan ve ortasında üç beyaz gülün arasında bir kırmızı gül bulunan buket vardı. “Bu arada bunlar senin için. Dün sanırım seni kırdım biraz… Özür dilerim.”

Dudaklarına bir öpücük kondurup kollarının arasından sıyrıldım ve çiçekleri kucağıma aldım. Koklayarak bakışlarımı Brandon’a çevirdim.

“Brandon, çok güzeller, çok teşekkür ederim.” Brandon beni kolumdan tutup yatağa çekti ve elimdeki çiçekleri umursamadan üzerime eğilerek dudaklarıma ateşli bir öpücük bıraktı. Dudakları çenemden boynuma doğru bir yol izlerken, “Benimle duşa girmek ister misin?” diye sordu.

İç çekerek, olacakları düşündüğümde eğer duşa beraber girersek kolay kolay çıkamazdık ve akşam yemeği için dışarı da çıkma planımız hayal olurdu ve benim dışarı çıkmaya, hava almaya ihtiyacım vardı. “Bence o zaman akşam yemeğine gidemeyiz. Hadi sen duşunu al bende giyeceklerimizi hazırlayayım.”

Brandon dudaklarını dudaklarımı bir kez daha dokundurdu ardından üzerimden kalkarak ceketini ve kravatını çıkarıp koltuğun üzerine bıraktı ve banyoya girdi. Bende peşinden yataktan kalkıp ikimiz için giyecek bir şeyler hazırladım.

Kotumu giyinmiştim ki Brandon banyodan çıktı. Belinde havlu sarılıydı. Göğüs kaslarını yine sergiliyordu ama emindim ki amacı beni baştan çıkarmaktı. Danırım başarıyordu da… İç çekerek önüme döndüğümde gülme sesi duydum ve başımı çevirip Brandon’a baktım. Bana döndü ve tek kaşını kaldırdı, ardından kollarını iki yana açarak tek taraflı güldü.

Brandın, “Sevgilim bu beden senin, neden iç çekerek uzak kalmayı tercih ediyorsun?” dediğinde badimi üzerime giyiyordum ve Brandon’a yaklaşarak sağ elimin işaret parmağını göğsüne bastırarak tuvalet aynasının önünden ittirdim.

“Çünkü bana akşam yemeğine gideceğimizi söyledin ama bunu engellemek için elinden geleni yapıyorsun.”

Kollarını belime sarıp beni kendine çekerken, “Dışarıdan söyleyebiliriz,” diye mırıldandı. Islak teni badimi ıslatıyordu ama şuanda onu düşünemiyordum. Brandon ile en son ne zaman beraber olduğumuzu hatırlamıyordum, ama sanki bir asır gibi geliyordu. Özlemiştim onu… Özellikle şuanda banyodan çıkmış, mis gibi kokarken... Islak bedeni seksi bir şekilde önümde dururken…

Derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım ve içimden üçe kadar sayıp kendimi ondan uzaklaştırarak, “Hayır!” dedim. Beni bu kadar etkilemesi bazen çok kötü oluyordu.

“Bunun gecesi de var hanımefendi,” diye mırıldanarak onun için hazırladığım kıyafetleri giyinmeye başladı. Bende bu sırada saçlarımı düzeltim ve solgun görünmemi engellemek için hafiften makyaj yaptım. Çantamı da hazırlayıp beni bekleyen kocamın yanında gittim.

Brandon ile beraber evden çıkıp asansöre doğru ilerlerken, Brandon kolunu omzuma attı ve beni kendine doğru çekti. İtiraz etmeden yanaştım ona. Erkeksi kokusunun yanında parfümünün kokusu ile muhteşem kokuyordu. Asansöre bindiğimizde başımı omzuna yasladım. Dudaklarını saçlarımda hissettim.

“Uykun mu var? Ciddiyim eve söyleyebiliriz,” diye mırıldandı Brandon nefesini saçlarımda hissetmiştim.

“Hayır, uykum yok! Çok uyudum bugün, sadece bugün biraz fazla uyuşukluk var bende. Sanırım evde olmak beni tembelliğe fena alıştırıyor.”

Brandon gülerken asansörden indik ve binadan çıktık. Arabaya ilerlerken Brandon benden hiç ayrılmadı, hatta arabaya binerken de kapımı açtı. Gülümseyip yanağından öptüm ve arabaya bindim. Brandon’da bindikten sonra yola çıktık. Nereye gideceğimizi bilmiyordum veya ne yiyeceğimizi ve şuanda kendimi gerçekten acıkmış hissediyordum. Sanırım bunun sebebi hamile olmamdı. Bunun düşüncesiyle hafif gülümsedim ve elimi karnıma koydum. Gayri ihtiyarı başımı Brandon’a çevirdiğimde karnımdaki elime bakıyordu. Başını çevirip ışığın yanmasını bekledi. Başımı önüme eğdim ve elimi karnımdan çektim sanki yapmamam gereken bir hareket yapmışım gibi.

Kısa bir süreli yolculuktan sonra Brandon arabayı boş bulduğu bir yere park etti ve beraber arabadan indik. Yanıma gelip elimi tuttu ve beraber yürümeye başladık kalabalık sokakta. Bir süre yürüdükten sonra lüks olduğunu belli eden bir restorana girdik. Boş masalardan birine oturduk. İçerisi tamamen ahşap kaplama olarak döşenmişti. Yerler, masalar…  Tavandaki spotların yanında duvarlarda aplikler vardı. Egzotik olmasının yanında oldukça dikkat ve lükstü ama garip bir şekilde insanın kendini rahat hissetmesini sağlıyordu.

Garson elinde mönülerle geldiğinde Brandon ve ben sessizlik içindeydik. Mönüleri alıp fazla yağlı olmayan ve hafif bir şeyler söyledim. Brandon’da bana ayak uydururcasına hafif şeyler söyledi. Garson gittikten sonra kaşlarımı kaldırarak baktığımda güldü.

“Göbekli bir erkek olmak istemem sonra karım beğenmez beni” diye dalga geçercesine konuştu.

“Kesinlikle beğenmez. Bence karın senden önce o baklalara ve kaslara vuruldu,” diyerek göz kırptım onun da bana sırıtmasına ve gerilerek arkasına yaslanmasına karşılık konuşmama devam ettim. “Peki, sen karın kilo alsa beğenir misin?”
 
“Beğeneceğimden şüphem yok, çünkü karımın o muhteşem fiziği ona aşık olmamı sağlayan bir sebep değildi,” dediğinde gülümseyerek bakışlarımı kaçırdım. Yanımızdan geçen garsonun elindeki tepsiden yağlı yemeğin kokusu midemi bulandırdım. Gözlerimi kapatıp başımı eğdim ve elimi ağzıma götürdüm.

Brandon’ın , “İyi misin?” diye sormasıyla kendimi tutmaya çabaladım ve başımı kaldırdığımda bir bardağa su koymuş bana uzatıyordu. Elinden alıp bir yudum su aldım. Ben suyumu içerken o da konuşmasına devam etti. “İstersen dışarıdaki masalardan birinde oturalım.” Ben onu onayladığımda yanımıza elinde tepsi ile yaklaşan garsona döndü

“Dışarıdaki masalardan birine geçmemiz mümkün mü? Eşim hamile ve buradaki koku kendisini rahatsız ediyor.”

Garsonun bakışlarındaki anlayışlı ifade ile, “Tabi efendim,” demesi üzerine  yerimizden kalktık.

Garson önden ilerlerken bizde peşinden onu takip ettik. Brandon yanıma gelerek belime sarıldı ve sanki bana destek olmaya çalışıyormuşçasına gülümsedi. Bu tavrının nedenini anlayamamıştım. Dışarıdaki masalardan birine oturduğumuzda Brandon hala endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Garson gülümseyerek tabaklarımızı bıraktı. Brandon’a gülümseyerek yanımızdan ayrıldı.

“Şimdi daha iyi misin?”

“Evet, daha iyiyim. Sanırım temiz hava daha iyi geldi.”

Brandon’ın bu endişesini anlamamıştım. Sanki bir anda fikir değiştirmiş bebeği istiyor gibi görünüyor, heyecanlı bir baba profili çiziyordu ya da ben böyle düşünmek istediğim için bu şekilde yorumluyor kendimi kandırıyordum. Belki de sadece benim için endişeleniyordu.

Yemeklerimizi yerken veya daha sonrasında hiç bu konu açılmadı. Sanki açılmamak üzere kapatılmıştı. Hala Brandon’ın bu davranışı yüzünden bir kırgınlık vardı bende. Bu kadar tepkili bir şekilde kabul etmemesinin nedenini anlamamıştım. Gece yaptığı açıklamaları söylediğim zamanda yapabilirdi. En azından benim anlamamı sağlayabilirdi ama bunun yerine direk tepki göstermişti. Aslında beni asıl kıran şey ise bana fikrimi sormayışıydı. Bunları düşünmek istemiyordum daha fazla çünkü ne kadar fazla düşünürsem o kadar çok kalbim kırılıyordu…

Başımı kaldırıp Brandon’a baktığımda düşünceli bir şekilde önündeki yemekle oynuyordu. Bir an için onunda benimle aynı şeyi düşünüyor olma olasılığını düşündüm ama… Âmâsı yoktu başka bir fikir aklıma gelmiyordu. Acaba gerçekten tereddütleri var mıydı? Bu konu üzerine daha fazla düşünmek istemiyordum. Ne olursa olsun davranışları konusunda hatalıydı! İstemeyebilirdi ama bunu bana açıklaması gerekirdi!

Yemekten sonra Brandon hesabı ödedi ve restorandan ayrıldık. Restoran çıkışında kolunu omzuma attı ve bende beline sarıldım. Evet, ona kırgındım! Evet, bebeği istememesi canımı acıtıyordu. Ama ondan gelen her yakınlık içimdekileri unutmama, kırılan kalbimin onarılmasına neden oluyor her şeyi unutturuyordu. Sanki her şey normal ilerliyormuş gibi geliyordu.

Biraz ilerledikten sonra yanımızdan elinde dondurma ile bir çocuk geçti. Onu görünce istemsiz bir şekilde dudaklarımı yaladım. “İster misin?” diye Brandon’ın nefesini kulağımda hissettiğimde beni izlediğini fark ettim. Ne sorduğunu anlamamış gibi davranarak, “Ne ister miyim?” diye sordum.

“Dondurma?” Gülümseyerek başımı salladım. Dudaklarındaki gülümsemeyle biraz ileride arabada dondurma satan adamdan benim için dondurma aldığında sanki bana dünyaları vermiş gibi hissettim. Hevesle yemeye başladığımda elimi tuttu ve o şekilde yürüdük.

Bir süre sonra teşekkür etmek için Brandon’a başımı çevirdiğimde karşı tarafa doğru baktığını gördüm. Ciddi bakışlarındaki anlama kaşlarımı çattım ve onun bakışlarının odağını takip ettiğimde bir bebek giyim mağazasına bakıyordu. Bakışlarım tekrar onu bulduğunda kaşlarını kaldırmış yüzünde tatlı bir gülümseme belirmişti. Ardından bakışlarını karnıma çevirdi. Bakışlarımız kesişince beni kendine çekip alnımdan öptü. Arabaya kadar yürüyüşümüzde ara ara bu hareketi yaptı. Beni şaşırtmaktan başka bir şey de yapmadı. Hiçbir açıklama olmadan durup dururken ya dudaklarımdan ya boynumdan ya da saçlarımdan öptü. Bu değişimin nedenini merak ediyorsam da vereceği tepkiyi kestiremediğim için sormaya çekindim. Ters bir şey söyler ve daha fazla kırılırım diye korktum.

Eve geldiğimizde gece yarısını geçmek üzereydi. Dışarıda o kadar oyalandığımızı fark etmemiştim. Direk yukarıya çıktık ikimizde. Üzerimi değiştirirken Brandon arkamdan belime sarıldı ve boynuma öpücükler bırakmaya başladı.

“Kendini nasıl hissediyorsun?” diye mırıldandı dudaklarını kulağımda hissettiğimde. Kendi bedenimi onun göğsüne yasladım.

“İyiyim.”

Belimdeki eli badimin içine girdi ve yukarıya doğru sıyırdı. Bende o sırada onun gömleğinin düğmelerini açıyordum. Badimi çıkardığında elimi çıplak göğsünden omuzlarına çıkardım ve gömleğini omuzlarından sıyırdım. Beni geri geri iterek yatağa yatırdığında dudaklarını dudaklarımdan ayırıp gözlerimin içine baktı. Gözlerinin daha önce bu kadar çok parladığını görmemiştim.

“Söz veriyorum! Dikkatli olacağım, ikinizde birinin zarar görmesini istemiyorum,” diye mırıldandı. Sözleri kafamı karıştırmıştı. Kaşlarımı hafifçe çatarak, “Brandon?” diye fısıldadığımda beni susturdu.  Eli pantolonumun düğmesine giderken dudakları boynuma kaymıştı. Birkaç saniye önce aklımdan neler geçtiğini unutturmuştu bana. Sadece ona odaklanmış ve bana vereceği, kendisinin alacağı zevke odaklanmamı sağlamıştı.

Başımı Brandon’ın göğsüne koyduğumda gözlerimi kapanıyordu. Başımı kaldırıp Brandon’a baktığımda gülümsedi bana. Başını eğip dudaklarıma küçük bir dokunuş halinde öpücük bıraktı. Başımı tekrar göğsüne yasladığımda eli sırtımda dolanıyordu.

Sıkıca sarıldığında, “Çok yoruldun biraz uyu,” diye fısıldadı.

Kıkırdayarak iyice onun sıcaklığına sokulduğumda, “Evet, bu sefer gerçekten yoruldum,” diye mırıldandım.

Göğsünün hareketinden güldüğünün farkındaydım. Onun bu gülüşü benimde dudaklarımda gülümseme oluşturmuştu. “Sanırım ufaklık yüzünden,” dediğinde başımı kaldırıp ona baktım. Bakışlarımdaki karmaşayı görmüş olmalı ki açıklamaya çalıştı.

“Randevuyu iptal et. Çok ani bir karardı o, hiçbir şey düşünmeden söyledim öyle. Sanırım seni paylaşmak, ilginin başka birine yönelmesini istemedim, çocuğumuz bile olsa. Kıskandım biraz da galiba. Aptalca bir karardı! Seni kırdığımı biliyorum. Beni affet. Bu bebeği en az senin kadar istiyorum sevgilim, sadece…” iç çekerek nasıl açıklayacağını bilemiyormuş gibi kaşlarını çattı. “Sanırım bu tepkim biraz da babalık hakkında pek bir şey bilmememden kaynaklanıyordu. Korktum biraz da…”

Başımı boynuna gömerken dudaklarımı oraya bastırıp öptüm.  Kolumu beline sararken, “Beraber öğreneceğiz. Ben de annelik konusunda pek bir şey bilmiyorum, ama bence harika ebeveyn olacağız,”  dedim.

Bu gece gözlerimi huzurla kapayacağımı ve stressiz sakin ve mutlu bir şekilde geceyi bitireceğimi hiç tahmin etmemiştim. İçimdeki mutluluk kalbimden taşıyordu ve bunu içimde nasıl tutacağımı bilemiyordum. Brandon’a sıkıca sarıldığımda onunda belimdeki kolunu biraz sıktığını hissettim. Gözlerimi kapattığımda kolayca uyuyacağımdan emindim.

Derin bir acı ile gözlerimi araladım. Kasıklarımda daha önce hissetmediğim bir acı, ağrı vardı. Nefesimi kesiyordu, sanki biri bir bıçak almış kasıklarımı oyuyordu.
Sırt üstü yatmıştım ve Brandon’da yan dönüp elini karnımın üzerine koymuştu. Başımı çevirip Brandon’a baktığımda uyuyordu. Kaşlarımı çattım, acıdan gözlerim yaşarmıştı. Ağrı kesici almak için Brandon’ın kolunu sessizce çektim ve üzerimdeki pikeyi açarak yatakta doğrulduğumda bacaklarımda bir ıslaklık hissettim. Kaşlarımı çatarak başucumdaki lambanın düğmesine uzandım. Işık yanınca çarşaftaki kanı gördüğümde elim karnıma gitti. Bir elimi karnıma bebeğimi korumak istermiş gibi sararken diğer elimi Brandon’ın omzuna koydum. Dokunuşumla gözlerini araladığında benimde dudaklarımdan acılı bir inleme çıktı.

Biran ne olduğunu anlamamış gibi kaşlarını çatıp bana baktı. “Ashley? Ne oldu?” diye sorduğunda gözlerimdeki yaşı görmüş yatakta doğrulmuştu. Bakışları kanıma doladığım koluma kaydığında gözlerindeki ifadeden çarşafı gördüğünü anladım.

“Brandon?” diye fısıldadım gözlerimden akan yaşlarla.

“Hemen hastaneye gidiyoruz. Biraz dayan sevgilim.”

Brandon’ın yataktan kalkışını, üzerine bir şeyler giyişini buğulu bakışlarımla izledim. Benim üzerime bir şeyler vermesini ve giyinmeme yardım etmesini ise fark etmemiştim.
Hemen telefonunu ve arabanın anahtarlarını cebine attı. Ardından beni kucağına alarak evden çıktık. Arabaya bindiğimizde gözlerimin kapanmamasını sağlamaya çalışıyordum. Brandon devamlı bir şeyler söylüyordu ama ne söylediğini anlamıyordum. Hastaneye girdiğimizde Brandon ambulans yerine park ederek içeriye girdi ve yanında birileri ile çıktı. Beni sedyeye yatırırlarken Brandon yanımdan hiç ayrılmadı. Hastanenin koridorlarında ilerlerken Brandon elimi tutmuş bırakmıyordu. Göz kapaklarımla daha fazla savaşamayarak kapanmasına izin verdim.

Gözlerimi araladığımda bir odadaydım. Başımı odanın içinde gezdirip Brandon’ı aradım. Köşedeki koltuğa oturmuş ve dirseklerini dizlerine dayamış başını da ellerinin arasına almıştı. Elimi kaldırmaya çalıştım ama acıyla yüzümü buruşturdum. Başımı çevirip baktığımda elimin üzerine serum takılıydı. Başımı seruma çevirdiğimde bitmek üzere olduğunu fark ettim.

Brandon’ın, “Ashley? Nasılsın?” diye endişeli sesi ile başımı çevirdim. Gülümseyemeye çalıştım ama becerebildiğimden şüpheliydim.

“İyiyim.”

Brandon dudaklarındaki hafif bir gülümsemeyle saçlarımı okşadı. Bu sırada kapı açıldı ve içeriye muayene olduğum doktor girdi. Doktor Quartz’ı gördüm.  Onu görünce bir huzursuzluk kapladı içimi.

“Bayan Veldone, ağrınız geçti mi?” diye sordu, gülümseyerek yanıma yaklaştı ve serumun ayarını biraz daha açtı.

“Evet, ağrım yok şuanda. İyiyim ama…” devamını getiremedim. Duymaktan korktum sanırım.

“Pekâlâ, bir hafta yatak istirahatınız var. Bir düşük tehlikesi atlattınız. Herhangi bir problem yok şimdilik, muhtemelen aşırı stres sebep oldu. Her şeyiniz temiz… Pazartesi saat dörtteki randevunuzu perşembeye aldım. Kontrole gelin.”

Her ne kadar doktorun bebeğin iyi olduğunu söylemiş olmasına içim rahatlasa da sonradan söylediği sözleri anlamlandıramayarak Brandon’a baktım. Dudaklarındaki gülümsemeyle bana bakıyordu. Elimi tutmuş, yanımda olduğunu belli ediyordu.

“Doktor Quartz ne zaman çıkabiliriz?” diye sordu, doktor bu sırada elindeki belgelerle uğraşıyordu.

“Taburcu kâğıdınızı imzaladım. Hemşire şimdi gelip serumu çıkarır. Ondan sonra gidebilirsiniz.” Geçmiş olsun.”

Doktor Quartz odadan çıktığında Brandon tekrar dikkatini bana verdi. “Beni çok korkuttunuz.”

O bir elini karnıma koyarken kaşlarımı çattım hafifçe, “Randevuyu sen mi iptal ettirdin?” diye sordum.

“Öyle konuşmamış mıydık?”

Başımı evet anlamında sallarken mutlulukla gözlerimi yumdum.

Birkaç dakika sonra hemşire geldi ve serumu çıkardı. Geçmiş olsun diyerek yanımızdan ayrılırken bir tekerlekli sandalye göndereceğini söyledi. Tekerlekli sandalye geldiğinde Brandon’ın yardımı ile oraya oturdum ve hastaneden çıktık. Arabaya binerken de Brandon yardım etti. Üzerimdeki elbisenin etek kısımlarının kan olması utandırmıştı beni. Bu şekilde insan içinde olmak… Bunu düşünmemeye çalıştım, bebeğim iyiydi kocam bebeği kabullenmişti ve bende oldukça iyiydim. Gerisi önemli değildi!

Eve geldiğimizde güneş doğuyordu. Brandon beni kucağına alarak eve çıkardı, zaten yürüyemeyecek kadar halsiz hissediyordum kendimi. Başımı Brandon’ın omzuna dayayıp gözlerimi kapattım. Eve girince Brandon beni direk yukarıya çıkardı. Yatağın üzerine bıraktığında yerimde doğruldum ve üzerimden elbiseyi çıkarıp attığımda Brandon gülümsedi.

“Banyoyu hazırlayacağım. Banyo yapıp dinlenirsin.”

Sessizce başımı salladım ve pikeyi üstümün çıplaklığını örtmek için üzerime çektim. Birkaç dakika sonra Brandon geldi ve kalkmama yardım ederek banyoya götürdü. Küveti doldurmuş, köpük yapmıştı. Gülümseyerek yanağından öptüm. Suyun içine girdiğimde gerçekten çok hoş kokuyordu ve bu beni daha da gülümsetmişti.

“Yardım etmemi ister misin? Yoksa kendin halleder misin?”

“Kendim halledebilirim.”

Brandon banyodan çıktıktan sonra bende iyice yıkandım. Banyom bittikten sonra odaya gittim ve iç çamaşırımı giyip temiz bir gecelik giyindim. Yatağa yeni nevresim yayılmış ve kanlı olan eşyalarımla beraber kirliye atıldığını gördüm. Saçlarımı havluyla suyunu aldım ve havluyu banyoya asarak aşağıya indim. Salondan konuşma sesleri geliyordu. Salona gittiğimde Betie ve Lucy’i gördüm.

“Hoş geldiniz,” dedim gülümseyerek. Brandon sesimdeki şaşkınlığı anlamış olacak ki açıklama gereği duydu.

“Ben çağırdım. Bir hafta boyunca Lucy benim yokluğumda yanında kalacak. Betie’de seni merak etmiş geldi.”

Üzerimdeki geceliğim olduğunu geç de olsa fark etmiş olmamın farkına vararak biraz utandım. “Gerek yoktu,idare edebilirim tek başıma.”  Onların geleceğini bilseydim en azından sabahlığımı giyerdim üzerime. Mini, askılı göğüs dekoltesi olan, sadece bir kadının kocasına hoş görünmek için giyeceği bir gecelikle inmek pek akıllıca olmamıştı.

“Olmaz öyle şey! Ben Brandon’a dedim bir süre bizimle kalabilirsiniz diye ama istemedi. En azından hiçbirimizin aklı sende kalmaz. Hem sana arkadaş da olur,” diye itiraz edercesine konuştu Betie.

Yanıt vermek için ağzımı açtığımda Brandon lafa karıştı. “Şimdi hanımefendi yatağa!”

Saatin sabah yediyi geçtiğini fark ederek, “Kahvaltı hazırlayayım sana işe geç kalacaksın,” dediğimde Brandon bana yaklaşmış kolunu belime dolamıştı.

“Bugün gitmeyeceğim. George ile konuştum gitmeyeceğim ve her gün erken çıkacağım işten, en azından sen kendini toparlayana kadar.”

Dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım. Bugün evde olup yanımda olmasına ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Dudaklarını alnıma bastırıp beni kucağına aldı yine. Kıkırdayarak kollarımı boynuna doladım. Kulağına dudaklarımı yaklaştırarak, “Sence Lucy ve Betie’ye ayıp olmuyor mu?” diye sordum.

“Merak etme onlar alışıklar Charles ve Lisa’den.”

Yukarıya çıktığımızda Brandon beni tekrardan yatağa yatırdı ve üzerimi örttü. Gülümseyerek elini karnıma koydu. Bakışlarımız kesiştiğinde hastaneye giderken ki endişeyi gördüm gözlerinde.

“Doktor Quartz bunun birlikte olmamıza bağlı olmadığını söyledi. Aşırı stresten kaynaklanabileceğini, psikolojik olacağını söyledi. Özür dilerim Ashley… Seni birkaç gün çok kırdım. Beni affet.” Sözlerindeki ve gözlerindeki mahcupluk ve suçluluk ifadesine karşın elimi uzatıp yeni çıkmaya başlayan sakallı çenesini okşadım.

“Önemli değil. Şimdi ikimizde iyiyiz değil mi? Ama biraz uyursak daha iyi olacağımızdan eminim,” diye mırıldandım esnerken. Brandon gülerek alnımdan öptü ve odadan çıktı.

Yatakta kıvrılarak yattım. Yüzüm kapıya dönüktü. Brandon’ın kabul etmesine sevinmemin yanında gerçekten bu bebeği istediğini de hissetmiştim. Sanırım bundan sonrasında sadece birazcık dikkatli olmak gerekiyordu. Gözlerim kapanırken elimi karnıma koydum ve gülümsedim. İç çektim ve gözlerimi kapattım. Gerçekten bu gece fiziksel olarak yorucu olmanın yanında ruhen de çok yormuştu beni…

Gözlerimi araladığımda gördüğüm ilk şey Brandon’ın yüzü oldu. Gülümseyerek alnına dökülen saçlarını geriye ittim ve hiç kalkmak istemeyerek Brandon’da biraz daha sokuldum. Gözlerimi kapattım ve başımı Brandon’ın göğsüne dayadım. Sanırım kıpırdamama uyanmıştı Brandon çünkü dudaklarını alnımda hissettim. Başımı geriye çekip baktığımda gülümsüyordu. Belimi saran elini çekti ve yanağımda dolaştırdı. Gülümseyerek başımı çevirip yanağımda duran avucunu öptüm. Ama elini yanağımdan çeneme getirdi ve başımı kendine çevirdi. Başını eğerek dudaklarımızı buluşturdu. Masum ve aşk dolu bir öpücüktü bu.

“Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu dudaklarımızı ayırdığında, yüzlerimiz hala çok yakındı birbirine nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

“İyiyim, merak etme…”

“Acıkmadın mı? Öğlen olacak neredeyse hiçbir şey yemedin?”

“Sanırım sen acıktın? Hemen bir şeyler hazırlarım sevgilim,” diye mırıldandım ve Brandon’ın kollarından kalmak için hamle yaptım ama belime sıkı bir şekilde sarılması ile kımıldayamadım. Kaşlarımı kaldırarak baktığımda bana kaşlarını çatmış bakıyordu.

“Bir hafta dinleneceksin! Anlaşıldı mı?”

“Brandon ama ben…”

Konuşmama fırsat vermeden sözümü kesti. “İtiraz etme hakkın yok! Yatıyorsun!”

Zaten ses tonundan sonra da ağzımı açıp itiraz edemedim. Kolunu benimden çekerek sırt üstü yattı, bana sokularak başımı göğsüne koydum ve kolumu beline doladım. Sırtımdaki elini geceliğimin üzerinde dolandırıyordu.

“Neden birden fikrini değiştirdin? Çok kararlı görünüyordun?” diye sordum merakıma yenik düşerek. Sırtımdaki elini saçlarımın arasına daldırdı ve sessizliği ile cevap verdi. Üstelemek istemedim.

“Ertesi gün Charles ile konuştum. Garip bir şekilde heyecanlanarak beni tebrik etti. Baba olacak olmanın nasıl bir duygu olduğunu sordu. Cevap veremedim. Aslında zaten o çıkışımdan sonra da çok düşünmeye başlamıştım bu sorunun cevabını. Sanırım Charles bunu fark etti. Biraz konuştuk. Biliyorsun Lisa’nın doğum yapmasına az kaldı ve kendi hissettikleri üzerine konuştuk. Artıları ve eksileriyle… Ve evet, hazır değilim, deli gibi korkuyorum bu sorumluluğun altından kalkamayacak olmaktan ve ne hissetmem gerektiğine karar veremiyorum, ama içimde de asla inkar edemeyeceğim bir heyecan var.”

“Beraber öğreneceğiz sevgilim,” dedim Brandon’ın göğsüne biraz daha sokularak. Gözlerimi kapattım ve o şekilde bir süre kaldık.

Uyuyamayacağımı biliyordum ki zaten çok fazla uyumuş gibi hissediyordum, ama şuanda o kadar rahattım ki hiç kalkmak istemiyordum. Gerçi Brandon kaldırır mıydı da şüpheli bir durumdu… Birden midem bulanmaya başladı. Kendimi tuttum kuru bir öğürtü diye düşündüm ama dayanılacak gibi değildi. Brandon’ın kollarından hızla çıkıp banyoya gittim ve yere çöküp klozete öğürdüm. Daha sonra yerden destek alarak kalktım ve kapıda Brandon’ı gördüm. Lavobada yüzümü yıkarım ve ağzımdaki acı tadı almadı için düşlerimi fırçaladım. Biraz daha kendimi iyi hissedince Brandon’ın önüne gittim ve beline kollarımı doladım.

“İyi misin?” diye sorduğunda sesinde bariz bir şekilde belli olan bir endişe vardı.

“Evet, merak etme iyiyim. Sadece bir şeyler yesem iyi olacak.”

“Tamam, sen yat ben getiriyorum bir şeyler.”

“Ben hazırlarım bir tanem,” diyerek parmak ucunda yükselip boynundan öptüm. Brandon bu davranışıma güldü.

“Hiç şansın yok Ashley! Beni kandıramazsın. Yatağa gidiyorsun kalkmak yok, ben getireceğim sana.”

Uflayarak yatağa doğru yürürken Brandon odadan çıktı. Yatağın kenarına geldiğimde ayakta kaldım. Sanki iki aynı kutuptuk ve birbirimizi itiyorduk. Ayaklarım geri geri gitmek istiyordu. İç çekerek dolabımın başına gittim ve geceliğimi çıkarıp penye pijama takımı giydim. En azından gecelikten iyidir. Daha sonra tuvalet aynasının karşısına geçtim ve saçlarımı taradım ve tokayla gevşek bir şekilde topladım.

“Sen niye hala yatakta değilsin?” diye Brandon’ın sesiyle yerimde sıçradım. Brandon ise bunu fark edince güldü.

“Çok komik.” Elimi göğsüme koydum ve yatağa doğru yürümeye başladım ki Brandon’ın yanından geçerken birden belime sarılarak beni kendine çekti ve dudaklarımdan öptü.

“Affedildim mi?” diye sırıtarak sordu dudaklarımızı ayırdığında. Başımı göğsüne dayadım.

Dudaklarımdaki gülümsemeyle başımı salladım. “Hı hı, affedildin.”

Brandon’ın kollarından sıyrılıp yatağa gittim ve yatağa girmeden yastığımı dikleştirdim ve yatağa oturup sırtımı yatağın başlığına dayadım. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve tek kaşımı kaldırarak Brandon’a baktım. Karşılığında kaşlarını kaldırarak bana baktı.

“Yemeğim?”

“Lucy getirecek. Hafif ama sağlıklı bir şeyler hazırlıyormuş.”

“Hala buradalar mı? Brandon, insanlara niye eziyet ediyorsun. İyiyim, bir şeyim yok. Tamam, yatak istirahatı verdi ama yatakta çıkma demedi doktor. Bu lafın amacı sadece yorucu işlerden kaçınmaktır.” Brandon’a nutuk çekmeye başladım ama pek dinliyor gibi görünmüyordu. Dolabın başına gitmiş kendine giyecek bir şeyler çıkarıyordu. Sinirle iç çektim.

“Kendini boşuna yoruyorsun. Bu sözlerinde itirazların gibi bir işe yaramayacak.”

“Offf!!”

Sessizce Brandon’ın üzerini değiştirmesini izledim, üzerindekileri çıkarıp banyoya götürdüğünde başımı da yatağın başlığına dayadım ve tavana bakmaya başladım. Boş boş bakıyordum. Arada sırada iç çekiyordum. Tavanın beyaz boyasındaki dalgalanmaları inceliyordum.

“Ashley?” diye gelen sesle başımı çevirdiğimde Lucy’i kapıda gördüm.

“Sonunda…” diyerek iç çektim ama Lucy bunu yanlış anladı.

“Üzgünüm, bu kadar acıktığını bilmiyordum.”

“Hayır, ona demedim. Sonunda Brandon’ın yüzü haricinde birini gördüm.” Sözlerime gülmeye başladı. Elindeki tepsiyi bana verdi. Kucağıma aldım ve biraz daha dik oturarak burnuma gelen kokular ile daha da acıktığımı hissetmeye başladım.

“Bir şeye ihtiyacın olursa…” diye Lucy söze başlamıştı ki kolundan tutarak gitmesini engelledim.

“Gitme… Gerçekten bu adam beni çıldırtacak. Bir hafta nasıl geçecek bilmiyorum. Lütfen kal biraz konuşuruz.”

Brandon odaya girmişti, “Bu kadar çabuk mu bıktınız hanımefendi?” diyerek tek kaşını kaldırmış ve sitemkar bir ses tonuyla konuşmuştu.
 
“Brandon, sen biraz dışarı çıksana… Madem Ashley bir hafta yatakta kalacak kız sıkılmasın, kitap dergi bir şey al…” diyerek Lucy’in benim yandaşım olmasına karşılık Brandon gözlerini kısarak önce Lucy sonra bana baktı.

“Daha yeni eşofmanlarımı giymiştim.”

“Bir şey olmaz, öyle çık. Ayağına beyaz sporlarını giyersen yeterince iyi görünürsün. Hem kendini kime beğendirmeye çalışıyorsun ki? Zaten evlendin değil mi?” diyerek karşılık verdiğimde gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

“Niye öyle diyorsun bu mahallede baya güzel kadınlar var.”

Kelimeler Brandon’ın dudaklarından dökülmesiyle yataktan onun yattığı yastığı aldım ve yüzüne doğru fırlattım. Ama daha yüzüne gelmeden yakaladı ve sırıtarak bana öpücük gönderdi. Lucy kıkırdayarak bizi izliyordu. Başımı sinirlenmişim gibi çevirdim ve önümdeki yemekle uğraştım. Başım önümde eğikti ama gözlerimi Brandon’ın yaptığı hareketlere odaklamıştım. Yatağın etrafında dolaştı, yastığını yerine koydu ardından yatağın üzerine çıkarak bana doğru geldi. Önce yanağımdan, sonra boynumdan öptü.

“Özellikle istediğin bir şey var mı?” diye sorduğunda dudakları hala boynumdaydı. Başımı kaldırdım ve kendimi çektim. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu kuzeninin yanında anlamamıştım.

“Hayır, yok.” Bakışlarımı Lucy’e çevirdiğimde gülümseyerek başını sanki odanın içiyle ilgileniyormuş gibi odada dolaştırıyordu.

“Yemeğini soğutmadan ye. Geç kalmam. Seni seviyorum,” diye mırıldandı son sözlerinden sonra başımı refleks olarak ona çevirmiştim sanki bu yapacağımı biliyormuş gibi gülümseyerek başını bana yaklaştırdı ve dudaklarını dudaklarıma sürttü. Öpmek için değildi bu hareketi beni çıldırtmak içindi. Sinirle tepsiyi kucağımda sabitleştirdim ve elimi Brandon’ın ensesine koyarak dudaklarından öptüm. Birkaç saniyelik masum bir öpücüktü, ama öpücüktü. Gülerek yataktan kalktı. Brandon odadan çıktıktan sonra bende yemeğimi yemeye başladım. Lucy sessizce yanımda oturuyordu.

“Çok sessizsin?” diye mırıldandım yemeğimi yerken.

“Yoo… Sadece biraz Alex’la tartıştık ona canım sıkıldı. Önemli bir şey değil. Gece olmadan barışırız muhtemelen, ama işte insan ister istemez kafasına takıyor.”

“Anlıyorum. Brandon seni zorladı değil mi burada kalman için.”

“Aslında hayır. Ben teklif ettim. Siz hastanedeyken Brandon, Charles’ı aramış ve sanırım biraz onun desteğine ihtiyacı vardı. Bizde o gece Charles’ların evindeydik Alex ile. O zaman öğrendik. Hastaneye geldik ama sen uyuyordun. Brandon’da bir hafta işe gelemeyeceğini söylüyordu George’a. Ama şuanda holding çok büyük bir proje anlaşması peşinde ve Brandon’a çok ihtiyaçları var çünkü anlaşma imzalayacakları holdingin sahibinin dilinden Brandon anlıyor bir tek, o yüzden işe gitmezse çok büyük bir gecikme olacak. Bunun için benim senin yanında kalmam daha iyi olacağını düşündüm. Ki Brandon seni evde gerçekten çıldırtırdı, en azından biraz özgürlük hakkın var. “

“Harikasın Lucy. Şu odadan çıkmak istiyorum, inanılmaz sıkıldım. Neyse, şu iş ne? Holdingin yani…” diyerek hem yemeğimi yemeye devam ettim hem de Lucy’ten Brandon’ın bu kadar çalışmasının altındaki nedenleri öğrenme hevesiyle dikkatimi Lucy’e verdim. Lucy’te daha rahat oturmak adına yatağın üzerinde ayaklarını bağdaş kurarak oturdu.

“Siz balayına gitmeden önce Brandon bu işin peşini kovalıyordu. Normalde ağustos ayında yapılması planlanan bir projeydi, ama sizin balayı için bunu ya erteleyecek ya da erkene alacaktık ama her iki şekilde de umduğumuz gibi sonuçlanmayacaktı. Bu yüzden Brandon balayından önce gerekli her şeyi ayarladı ve siz döndükten sonra da hemen adamlarla görüşmeye başladı. Zaten George daha öncelerden görüşmelere başlamıştı. Yeni anlaşma sağlayacağımız holding elektronik eşyaların üretimi ile ilgilenen bir firma. Üstelik teknikerleri ve makine mühendisleri oldukça iyi… Bizim de elimizde teknikerler tarafından tasarlanan modellerimiz var. Onları üretimi inanılmaz bir ciro sağlayacak. Bunun peşinde koşuyordu. Brandon’ın anlatmasına ve olayların gidişatına bakarsak her an anlaşma imzalanabilir.”

“Beyefendi hiç açıklamıyordu peşinde koştuğu işleri…” dediğimde Lucy kahkahalarla gülmeye başladı.

“Brandon iş konusunda çok ketumdur. Sır gibi saklar projeleri…”

Yemeğim bittikten sonra tepsiyi komidinin üzeri koydum ve Lucy ile sohbetimize devam ettim. Lucy bir süre daha işi anlattı, yapacakların cironun azami miktarını, daha sonra aileleri ilgili benim bilmediğim daha bir sürü detay… Bazen aralarda Charles ve Brandon’ın çocukluklarına değen hikâyeleri bir fıkraymış gibi anlatması da bunların yanında ayrı bir olaydı. Zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim. Oldukça da gülerek eğlenmiştim Lucy ile… Gerçekten Brandon yerine Lucy’in yanımda kalacak olması oldukça iyi olmuştu.

Akşama doğru, Brandon’ın her ne kadar gecikmem dese de yaklaşık üç saat sonra gelebilmişti, Brandon elinde akşam yemeğimiz ile geldi. Dışarıdan bir şeyler almış ve onları mutfakta hazırlamıştı, ama garip olan şey ise yatak odasına getirmek yerine mutfak masasına hazırlamıştı. Lucy ile beraber aşağıya indiğimde evimin içinde özgürce dolaşabilmenin ne kadar güzel olduğunu fark etmiştim. Gerçekten Brandon ile bir hafta çıldırırdım evde… Birkaç saatte çıldırtmıştı zaten!

Yemek masasına oturduğumda, Lucy karşıma Brandon yanıma oturdu. Yemeğimizi sessizlik içinde yerken Brandon’ın gözlerini üzerimde hissediyordum. Başımı çevirdiğimde gözleri ile de karşılaşıyordum. Gülümseyerek önüme dönüp yemeğime devam ediyordum.

“Hafta sonu gelmeyecek misiniz?” diye sordu Lucy tabağındaki salatasına çatalını batırdığında.

“Sanmıyorum Lucy. Ashley için iyi olmayabilir. Aslında bizim için değişiklik olurdu, ama Ashley’nin dinlenmesi gerek.” Brandon’ın sözleri üzerine iç çektim ama onun kızgın bakışları ve çatık kaşları ile karşılaşınca başımı önüme eğip yemeğimi yedim.

“Aslında daha sonra da gideriz. Büyük evde uzun zamandır toplanmıyoruz. Orada toplanıp barbekü yapalım ne dersiniz?” diye sordu Lucy beni de dışarıya çıkarabilme umuduyla plan üretmeye çalışırken.

“Aslında olabilir. Orada Ashley’da dinlenebilir. Bir şey yapmasına gerek de yok. Bunu diğerleri ile konuşalım.” Brandon’ın sözlerini duyunca elimden çatalımı bıraktım ve kollarımı Brandon’ın boynuna dolayıp boynundan öptüm uzunca.

“Sen bir tanesin! Biliyordum beni bir hafta boyunca eve kapatmayacağını.”

Lucy bu halime gülerken Brandon’da şaşırmıştı tepkime. Gülerek başını çevirip yağlı dudaklarını yanağıma değdirdi. Yüzümü buruşturarak yüzümü çektiğimde gülmeye başladı.

Akşam yemeğimiz aynı bu plandan sonra daha sakin ve güzel geçti. Bu planın üzerine Lucy ve Brandon önceki toplanmalarında yaptıklarını anlatıyordu. Hele Lisa’nın yaptığı çikolatalı kek inanılmaz hoşuna gitmiş olmalı ki tekrardan Lisa’dan istemeyi planlıyorlardı. Onları böyle konuşurken izlemek gerçekten çok eğlenceliydi.

Yemekten sonra Lucy ve benim ısrarım üzerine Brandon yastık ve pike alıp salondaki üçlü koltuğu benim için yatak haline getirdi. Oraya uzandım ve televizyonda açtıkları filmi izlemeye başladım. Film bitmeden Alex geldi. İçeriye girmeden bana kapıdan geçmiş olsun dedikten sonra Lucy ile çıktılar. Onlar giderken peşlerinden güldüm çünkü Lucy kapıdan çıkmadan önce bana göz kırpmıştı. Gerçekten haklıydı, gece yarısı olmadan barışmış gibiydiler.

Lucy ve Alex gittikten sonra bizde yetişemediğimiz filmin sonu hakkında tahminlerde bulunmaya başladık. Brandon ile o kadar zıt tahminlerde bulunuyorduk ki ben onun tahminlerini çürütürken o benimkilere itiraz bile edemiyordu. Edecek bir şey bulamıyordu daha doğrusu.

İlerleyen saatlerde Brandon tekli koltuktan kalktı ve başucuma oturup yastığı kaldırdı, bende başımı kucağına koydum. O haberlere dalmış izlerken benim gözlerim kapandı yavaş yavaş ve Brandon’ın bir şeyler sorduğunu ama cevap veremediğimi hatırlıyordum.

Gece biran için uyandığımda Brandon yanımdaydı ama benden uzakta yatıyor gibiydi. Yatağın diğer ucundaydı. Biran için üşüdüğümü hissettim ve ayaklarımı Brandon’a değdirdim ve Brandon’a doğru yanaştım. Benim kıpırdanmama uyandı ve beni kolları ile sararak kendine doğru şekti. Ayaklarımı bacaklarının arasına aldı. Bacaklarının sıcaklığı o kadar rahatlatıcıydı ki, gözlerim tekrardan kapanmaya başladı.

“Üstüne kalın bir şey getireyim mi?” diye Brandon’ın sesini duydum.

“Yataktan kalkma, lütfen. Ben ısınırım şimdi.”

“Tamam sevgilim. Hadi uyu.”

Brandon’ın üzerimi daha sıkı bir şekilde örttü ve sonra dudaklarını alnıma bastırdı. Kollarını etrafıma sardığında başımı göğsüne yasladım ve yarım kalan uykuya geri dönmek için beni bir bebek gibi sarmasına izin verdim.


~~~~~~***~~~~~~


Bölüm erken geldi çünkü yarın kardeşim ameliyat olacak dolayısıyla vakit bulup gönderemem diye hazır vaktim varken göndereyim dedim. Dilerim kocaman bir sürpriz olmuştur bölümün erken gelmesi :))

Şöyle bir baktım ki koskoca 24 bölümü geride bırakıyoruz bu da 6 ay gibi bir süreyi gösterir, haftada bir bölümden hesaplanırsa, bunca zaman yanımda olan herkese çok teşekkürler :* :) 

7 yorum :

  1. Güzel bir bölümdü. Pozitifligini hikayeye cok güzel katiyorsun. Uzuuuun uzuuuuun aci cektirip bizi germiyorsun, bunun icin ayrica tesekkür ediyorum. 6 ay olmus mu ya hu? Dün gibi :)
    Erken bölüm icin de sag ol. Kardesine cok cok gecmis olsun, acil sifalar dilerim.
    Ellerine,yüregine,kalemine saglik...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çook teşekkür ederim, ben öyle acıklı ayrılıkları pek okumaktan hoşlanmadığım için empati kurup yazamıyorum da öylesini :D evet daha dün gibi başladığım gün ama 6 ayı devirmişiz :D

      Çoook teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Merhaba blogunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım ben de bloguma beklerim sevgiler :)
    makyajtavsiyem.blogspot.com.tr

    YanıtlaSil
  3. Bölümü bende beğendim :) Atraksiyonsuz güzel bir bölümdü.Bebek için korktuk ama allahtan oda iyi :) Brandon nedenini şimdi anladık ve ben hak verdim.Kabullenmesi çok güzeldi.Lucyle sohbetleri çok şirindi :)
    Erken olmasıda iyi olmuş sevindirdin :) Kardeşin için geçmiş olsun cnm çok. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoook teşekkür ederim :) yorumun için de teşekkür ederim :D

      Sil
  4. Evet dediğin gibi 24. bölümde geride kaldı ben bu hikayeye okumaya başladığımda 5. bölümü yayınlamıştın ve bir günde 5 bölümü birden okumuştum aldığım keyif tarifsız ama bu 24. bölüm beni mahfetti çok duygulandım ashleyin kanaması başladığında aha gördünmü brandon istemedin bebeği sonunda oda seni istemiyo diye çok üzüldüm ve o duyguyu yaşamış biri olarak yazdığın bu bölüm beni ağlattı ama brandonun pişmanlığı özür dileme şekli tam dozunda olmuş gerçi ben ashley kadar şanslı değildim o yüzden çok duygulandım bam telimden vurdun beni incicimmmm hikayenin devamını merakla bekliyorum cnmm kardeşine çok geçmiş olsun dileklerimi iletirsen sevinirim allah şifa versin şimdilik benden bukadar bidahaki bölümde görüşmek üzere öpttttt :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok üzgünüm, sana eskileri hatırlattığım için keşke yaşamamış olsaydın ama her şeyde vardır bir hayır :(

      çok teşekkür ederim yorumun için ve iyi dileklerin için :) görüşürüz :) mucuks

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın