25 Şubat 2015 Çarşamba

14 Sıradan Bir Hayat - 36. Bölüm (Final)


Çocuklara o kadar kızmıştım ki sinirden oturdum yerde köpürüyordum. Hiçbir şekilde sözümü dinlememeleri kendimi önemsiz hissetmeme neden oluyordu. Sanki onların iyiliğini istemiyormuşum onların zarar görmeleri umurumda değilmiş gibi davranıyorlardı. Bu kalbimi kırıyordu. Tek destekleri sanki babalarıydı ve bende bu evde yaşayan herhangi biriydim.

“Anne, su içebilil miyim?”

‘r’ harfini bazen ‘y’ olarak bazen de ‘l’ olarak telaffuz eden benim küçük oğlum gelip düşüncelerimi dağıtmasa sinirimden ağlayacaktım.

Derin bir nefes alıp oturduğum masadan kalktım ve biricik babasının biricik oğluna aldığı Caillou’lu cam bardağa su doldurup Anthony’ye verdim. Sırıtarak bana bakarken küçücük eliyle bardağı aldı ve suyundan bir yudum içip bardağı geri uzattı. Bir yudum su! Odadan çıkmak için bahanesi…

“Odana şimdi! Emily’ye de odanızda çıkmak için söyle herhangi bir bahane istemiyorum. Akşam yemeğine kadar odanızda oyuncaklarınızla oynayın.”

Sesimi ne kadar sinirli olsam da yumuşak tutmuştum. Zaten karşımda bu kadar minicik bir çocuk sırıtır bir vaziyette dururken gülüp ona sarılmadan durmak zordu bir de sert bir ses tonu kullanmak için güç harcayamadım.

Anthony arkasını dönüp yukarıya, ablası Emily ile paylaştığı odaya giderken kollarını arkasında birleştirdi ve ağır ağır adımlarla sanki evi ilk kez görüyormuş gibi inceliyordu.

“Anthony!” dedim iç çekerek.

“Efendim anneciğim,” diyerek durup arkasını döndü ve gülümseyerek bana baktı. Tanrım ne gibi günah işlemiştim ben. Bu çocukla benim sabrımı mı sınıyordun.

“Odana şimdi!”

Anthony arkasını dönüp odasına gitti hızlı bir şekilde. Başımı kaldırıp sanki Tanrı’yı görürmüş gibi baktım.

“Bu çocuk bu kadar şirin ve aynı zamanda bela olmak zorunda mı?” diye mırıldandım.

Birkaç dakika yerimde öyle durduktan sonra akşam yemeği için yemek hazırlamaya başladım. Bu şekilde hem sinirimi yatıştırmıştım hem de çocuklara verdiğim cezanın yine her zamanki gibi Brandon gelince bozulmaması için dua etmeye başlamıştım. Ama ne kadar dua edersem edeyim biliyordum ki bozacaklardı. Brandon hiçbir zaman verdiğim cezaları önemsememişti ve bu da biraz çocuklara cesaret vermiş ve onların benim verdiğim cezaları önemsememelerine neden olmuştu. İç çektim. Hiç iyi bir anne olduğumu düşünmüyordum. Ki iyi bir kadın olduğumu da düşünmüyordum. Özellikle son bir buçuk yıldır hiçbir şekilde Brandon’la özel bir hayatımız olmamıştı ve ben de hem evle hem de çocuklarla uğraşmaktan kendime bakmaya vakit bulamamıştım. Elimdeki bıçağı bırakarak kendime baktım. Üzerimde eşofman takımı vardı. Brandon’la evliliğimizi tam anlamıyla rayına soktuğumuzda her gün güzel kıyafetlerle karşılardım onu. Bakımlı bir kadın gibi... Ama şimdi… Evet, kesinlikle çocuklar insanın hayatını çok değiştiriyordu!

Salatayı yapmayı da bitirdikten sonra masayı hazırladım ki kapı çaldı. Kapıya bakmaya giderken yukarıdan gelen ayak seslerini duymaya başlamıştım bile. Harika! Brandon’ın sayesinde yine ceza unutulacaktı.

“Sevgilim,” diyerek Brandon içeriye girdi ve dudaklarıma küçük bir öpücük kondurup geri çekti. Ayakkabılarını çıkardığında merdivenlerden iki canavarın gülüşerek indiğini gördüm. Koşarak babalarının boynuna kollarını dolamışlardı.

“Hoş geldin babacığım.”

“Hoş geldin babacık.”

Anthony’nin ‘babacık’, Emily’nin ‘babacığım’ demesi Brandon’ı resmen eritiyordu. Bu sözlerle Brandon’a her şeyi yaptırabilirlerdi ki zaten yaptırıyorlardı. Aslında bazen cinlik yapıp Brandon’ın onlara karşı olan bu aşırı bağlılığını kullanıyorlardı da. Tıpkı bazen benim Brandon’a olan aşırı bağlılığımı Brandon’ın kullanması gibi… Kesinlikle Brandon’a çekmişti bu ikisinin huyları. Ben nasıl Brandon’a ‘hayır’ demeyi öğrenememişsem o da çocuklarına ‘hayır’ demeyi öğrenemiyordu.

“Siz ikiniz odanıza, yemeğe çağırırım ben sizi,” dediğimde Brandon yere eğilmiş kollarında arasındaki çocuklarla beraber bana bakıyordu.

“Yine mi cezalılar? Bir akşam eve geldiğimde cezalı olmasalar olmuyor mu? Bütün gün çocuklarımı göremiyorum ve akşamda onların cezalı olmalarından hoşlanmıyorum. Bu yüzden ceza falan yok. Hadi gelin bakalım bugün neler yaptınız anlatın.”

Brandon’ın çocukların elinden tutup salona ilerlemesini kollarımı göğsümde bağlamış kaşlarımı çatarak izledim. Evet, belki haklıydı ama onun bu davranışları benim çocukların üzerindeki otoritemi yok ediyordu.

İç çekerek mutfağa gittim ve yemekleri ısıtmaya başladım. Masayı zaten hazırlamıştım ve yemekleri de tabaklara koyunca içeriye seslendim. Genelde salona gider onları çağırırdım ama bugün öyle yapmak içimden gelmemişti.

Brandon çocuklarla beraber mutfağa girdiğinde kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. Hiçbir şey demedim masaya geçip oturdum. Brandon’ın artık yaptığı şeyin farkına varması gerekiyordu.

Anthony benim yanıma Emily’de Brandon’ın yanına oturdu ve yemeğimizi yemeye başladık. Aslında dışarıdan bakıldığında gerçekten çok güzel bir aileydik. Sıradan, mutlu, huzurlu… Ve sanırım birazda her ailede bulunan problemlere sahip olan bir aile.

Akşam yemeği yendikten sonra Brandon banyo yapıp üzerini değiştirmek için odamıza gitti, Emily ve Anthony’de salona gidip babalarını beklemeye başladılar. Bende mutfakta işimi bitirdikten sonra salona gittim ve çocuklarla konuşmamaya özen göstererek camın kenarındaki koltuğa oturup dün gece okumaya başladığım kitabı elime aldım. Her ne kadar kitabı okuyor olsam da Emily ve Anthony’nin fısır fısır bir şeyler konuştuğunu ve arada bana olan bakışlarını yakalıyordum. Muhtemelen bir yaramazlık planlıyorlardı. Ama bu akşam için değil yarın için! Hiçbir zaman Brandon’ın yanında yaramazlık yapmıyorlardı. Onun yanında dünyadaki en uslu iki çocuk olduğuna yemin bile edebilirdim ama Brandon yokken dünyayı yörüngesini değiştirebilecek iki küçük canavar oluyorlardı sanki. Tanrım resmen kendi çocuklarıma canavar diyordum. İç çekerek kendimi kitabıma vermeye çalıştım.

Brandon’ın içeriye girip çocuklarla oynamaya başladığını duydum, hatta bir süre sonra ‘anneyi rahatsız etmeyelim’ sözüyle yukarıya çocukların odasına bil gittiklerini duydum ama gözümü kitaptan kaldırmadım.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama Brandon aşağıya indi ve eline kumandayı alıp televizyonda bir spor kanalında maç bulup izlemeye başladı.  Birkaç saati de o şekilde geride bıraktıktan sonra Brandon aramızdaki sessizliği bozarak konuşmaya başladı.

“Bugün Charles ve George ile uzun zamandır çiftlik evine gitmediğimizi konuşuyorduk ve sonra bu hafta sonunu orada geçirmeye karar verdik. Cumadan gideriz Pazar akşam ya da pazartesi sabah döneriz. Ne dersin?”

“Olur, eminim çocuklar da çok sevinir böylece Derek’le de oynarlar ve biraz da olsa uslu davranma konusunda Derek’i örnek alırlar,” diye mırıldandım bakışlarımı kitaptan kaldırmadan.

“Benim çocuklarım zaten uslular!” Brandon’ın sitemle söylediği sözlerin üzerine kitabın arasına ayracı koyup kapattım ve kitabı önümdeki sehpaya koydum. Yerimden kalkıp salonun kapısına doğru yürürken Brandon’a cevap verdim.

“Evet, dünyanın en uslu çocukları! İyi geceler.”

Çocuklar yüzünden bu Brandon’la ilk tartışmamız değildi ve bu tartışmaların da aramıza soğuk kattığı da değişmez bir gerçekti. Brandon’la neredeyse iki hatta belki üç haftadır kardeş gibi yatıyorduk yatağımızda. Hatta bazı geceler Brandon, Emily’nin yatağında onunla beraber de yattığı oluyordu. Neymiş küçük hanım korkuyormuş.

Tanrım… Ya ben deliriyorum ya da gerçekten küçük kızımı kıskanıyorum…

İç çekerek odaya girdiğimde lambayı yaktım ve üzerimi değiştirip geceliğimi giyindim. Tam yatağa yatmak üzereydim ki Brandon kapıyı açıp içeriye girdi. Ona baktığımda kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Sessizce kapıyı kapattığında kendimi bir tartışmaya hazırladım.

“Bu da ne demek oluyor? Bu geceki halinde neydi?” diyerek kollarını göğsünde birleştirdi. Omuz silkerek arkamı döndüm ve yatağın içine girdim.

“Bir şey yok! Bir şey demek de değil! Hiçbir şey olmadı zaten hiçbir zaman da bir şey olmuyor.”

“Ashley, saçmaladığının farkında mısın?” dediğinde daha fazla içimde tutamayarak yattığım yerde doğrularak yatağın içinde oturur pozisyona geldim.

“Ben mi saçmalıyorum Brandon? Sayende çocuklar hiçbir şekilde sözümü dinlemiyorlar. Bütün gün evin içinde ne yaptıklarından nasıl davrandıklarından haberin var mı? Ya da koltuk takımın ortasındaki cam sehpaya ne olmuş olabileceğini hiç düşündün mü? Bugün Emily’nin kolunun nasıl yandığını gördün mü? Ya da daha önce ikisinin de yaptıklarından haberin var mı? Dur ben cevap vereyim hiçbir şeyden haberin yok! Bir gün eve geldiğinde çocukların neden cezalı olduklarını sordun mu bana? Ama hayır bunu sormak o kadar zor ki sen hemen ceza falan yok diyerek kestirip atıyorsun. Gün içerisinde iki küçük canavarlarken akşamları senin yanında süt dökmüş kediden farkları yok! Sana göre hiçbir şey olmuyor ve evet ben saçmalıyorum. Hiçbir gece gelip de bana neden her gece daha saat on iki olmadan yattığımı sordun mu? Ya da bu gün yürürken topalladığım dikkatini çekti mi? Brandon lütfen lambayı söndür uyumak istiyorum.”

Brandon sözümü hiç kesmedi ama her kelimemde daha da şaşırdığını fark etmiştim. Ama yine de onun durduğu tarafa arkamı dönerek yattım ve pikeyi üzerime çektim. Brandon’ın bir süre sonra lambayı söndürüp yatağa geldiğini fark ettim ama ona dönmedim. Yatağın içinde dönüp durduğunu kıpırdandığını da fark ediyordum. En sonunda arkamdan belime sarılıp boynumdan öptü. Belimdeki kolunu daha da sıkarak beni kendine doğru çekti, nefesini saçlarımda hissedebiliyordum.

“İtiraf etmek gerekirse her gece erken yatmanın sebebinin sana dokunmamı istemediğinden kaynaklandığını düşünüyordum,” dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Biran da yüzünü bu kadar yakınımda görmek kalp atışımı hızlandırmış beni heyecanlandırmıştı.

“Ne?” diye şaşkınlıkla kelimeler dudaklarımdan döküldü.

“Kaç gece yattığımızda sana sarıldım, boynuna öpücükler kondurdum, seni istediğimi belli etmeye çalıştım ama hiçbir tepki vermedin.”

“Hissetmedim, yoksa asla seni reddetmem…”

“Tanrım, seni çok özledim Ashley.”

Brandon’ın sözlerinin üzerine gülümseyerek dudaklarımı ona doğru uzattığımda karşılık olarak gülümsedi. Brandon’ın düşüncelerinin bu yönde olduğunu hiç fark etmemiştim. Belli ki o da benim düşüncelerimi fark etmemişti. Ama en azından bu sorunu çözmüştük. Hele ki Brandon’ı bu kadar özlemişken bu sorun o kadar büyümüştü ki gözümde…

Brandon yan yatmıştı ve beni de kendine doğru çekmişti. Çıplak tenlerimiz birbirine değerken nefes alışlarımız daha yeni yeni düzene giriyordu. Gülümseyerek iç çektim ve gözlerimi kapatıp başımı yana doğru, Brandon’a çevirerek Brandon’ın göğsüne yasladım. Brandon’ın bir eli boynumun altındaydı diğer eli ise üzerimizdeki pikenin üzerinden belime sarılmıştı.

“Topalladığın sadece benim değil çocuklarında dikkatini çekti. Ayağına ne olduğunu sordular,” dediğinde yerimde kıpırdandım ve Brandon’a dönerek onun göğsüne sokuldum.

“Anthony bugün salondaki cam sehpanın üzerinde zıplarken Emily’de ona eşlik etmeye karar vermiş ve cam sehpa onları ağırlığını tartmayıp kırıldı. Tanrım… Onlara bir şey oldu diye öyle korktum ki Brandon.”

O andan bahsetmek bile ürpermeme neden olmuştu. O korku bana herhalde bir ömrüm boyunca yeterdi. Emily’nin çığlığı, Anthony’nin ağlayışı…

“Şşşt… Bir şey olmadı değil mi? Çocuklar iyi.”

“Evet, Tanrı’ya şükür ki iyiler. Onlara bir şey olmadı ama benim ayağıma cam kesti. Önemli bir şey değil ama üzerine basınca acıyor.”

“Emin misin? İçinde cam falan kalmış olabilir. Hadi doktora gidelim bir baktıralım,” dediğinde Brandon yataktan kalkmak için hareketlenmeye başladı ama ben izin vermedim. Kollarımı ona dolayı sarıldım.

“Gerek yok, sadece kesik. Gerçekten büyük bir parça ayağıma batmıştı ve çıkardım, o kadar. Zaten bir iki güne geçer,” dediğimde Brandon kımıldanmayı kesi ve bana sıkıca sarılarak dudaklarını şakaklarıma bastırdı.

“Bu yüzden mi cezalıydılar? Ayağına kesmene sebep oldukları için?” dediğinde Brandon’ın kollarından çıkıp uzaklaştım ve bir dirseğimin üzerinde doğrularak kaşlarımı çatıp Brandon’a baktım.

“İşte şimdi saçmaladın. Onlar cezalıydılar çünkü her gün o sehpanın üzerine çıkıyorlardı ve ben de kızıyordum. Söz dinlemediklerinden dolayı cezalandırıldılar.”

“Gel buraya!” diye Brandon’ın emredercesine sesini duyunca iç çekerek yanına yanaştım.

“Söz veriyorum bir daha cezalandırmana karışmayacağım.”
“İyi, çünkü sözümü dinlemiyorlar, senden o kadar güven alıyorlar ve şımarıyorlar ki onların üzerinde hiçbir otoritem kalmadı. Üstelik Emily’de korkmuyor, senin onun yanında yatmandan memnun oluyor bu yüzden seni geceleri yanına çağırıyor. Sanırım seni paylaşmak istemiyor,” dediğimde Brandon kahkahalarla gülmeye başladı. Ellerini saçlarımda gezdirerek dudaklarını dudaklarıma yaklaştırıp küçük öpücükler kondurdu.

“Kızını mı kıskanıyorsun?”

“Tabi ki hayır! Sadece seni çocuklarının iyi görünümlerinin altındaki düşünceleri ile aydınlatıyorum. Senin onlara olan sevgini birazcık kullanıyorlar ve seni bu konuda uyarıyorum.”

“Ashley, her şeyin farkındayım, senin gördüklerini bende görüyorum. Onlar benimde çocuklarım unuttun mu?”

“Unutmak ne mümkün! İkisi de senin huylarını almış.”

Brandon gülerek bana beni daha da kendine çekti ve alnımdan öperek iyi geceler diledi ardından da gözlerini kapattı. Ona sokularak bir süre uyanık kaldım ama sonra günün yorgunluğuyla benimde gözlerim kapanmaya başladı.

Sabah gözlerimi araladığımda yatakta yalnızdım. Yatakta gerindikten sonra dirseklerim üzerinde doğrulduğumda Brandon banyodan belinde havluyla çıktı. Gülümseyerek göz kırptı.

“Günaydın. Uyanmasaydın keşke. Yat biraz daha,” dediğinde yataktan kalmış yerden geceliğimi almıştım.

“Sana kahvaltı hazırlayayım.”

“Gerek yok, ben şirkette yerim bir şeyler. Dinlen sen, zaten gece pek uyuma şansın da olmadı,” dediğinde sırıtıyordu.

“Pek şikayetçi değilim.” Geceliğimi giyinerek Brandon’a yaklaşıp kollarımı boynuna doladım. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurduğumda Brandon gülümsedi.

“Günaydın öpücüğümü de aldım.”

“Emily’nin pastasını ne yaptın?” siye sorduğumda kollarının arasından çıktım ve sabahlığımı üzerime giyindim. Brandon’da dolaptan çıkardığı siyah takımını giyiniyordu.

“Dün siparişi verdim ve bizimkilere de haber verdim. Bu akşam gelirken alacağım pastayı ve saat beş gibi gelmiş olurum. Erken çıkacağım bu gün. Sen çocukları ne yapacaksın? Lisa ve Lucy gelecek mi?

“Evet, Lisa ve Lucy, çocukları parka götürecek bende Betie ile hazırlık yapacağım. Bu arada ben mağazayı aradım ve elbiseye uygun ayakkabı ayırttım,” dediğimde gülümsedi.

“Tamam, ayakkabıları da alırım o zaman. Anthony’ye de bir şey almak gerekir mi kıskançlık yapar mı?” dediğinde ben yatağa oturmuş Brandon’ın hazırlanışını izliyordum. Bugün ilk çocuğumuz Emily’nin doğum günüydü ve güzel bir doğum günü partisi hazırlıyorduk. Beş yaşına girecekti.

“Sanırım alsak iyi olur, her sene ikisine de alıyorduk,” derken iç çektim. Çocuk olmak sanırım gerçekten çok güzeldi.

“Tamam, bir oyuncakçıya uğrar bir şeyler alırım.”

“Tamam, ben kahvaltı hazırlıyorum. Üstünü giyin gel.”


Mutfakta kahvaltıyı hazırlarken Brandon içeriye girdi. Masaya oturduğunda bende servis çaylarımızı koyuyordum.

“Hatırlıyor musun geçenlerde Anthony bir yarış pisti beğenmişti. Onu alayım ne dersin?”

“Şu almanıza izin vermediğim yarış pisti?” dediğimde Brandon gülerek başını salladı.

“Evet, hem istediği bir şey de.”

“Brandon, o çok büyük, nereye kuracağız?” diye sorduğumda dudakları tek taraflı kıvrılarak bana baktı ve tek kaşını kaldırdığında başımı hayır anlamında sallamaya başladı.

“Salona olmaz!”

“Pekala, o zaman Emily ile Anthony’nin odalarını artık ayıralım ikisinin de ayrı odası olursa pisti kuracak yerimiz de olur.”

“Henüz çok küçükler ayrı ayrı kalamazlar…” diye mırıldandığımda Brandon kahkahalarla güldü.

“Aynı odada kalıyorlar ama Anthony bazı akşamlar yanımızda yatıyor, Emily ise beni yanına çağırıyor. Sence ne fark var.”

Gülerek haklı olduğunu kabul ettim. “Peki, tamam dediğin gibi olsun!”

Brandon birkaç lokma bir şey yedikten sonra işe gitmek için evden çıktı. Bende çocukların odasına gidip çocuklarıma baktım. Emily üzerindeki örtüyü açmış sırt üstü yatmıştı. Kahverengi dalgalı saçları yastığın üzerine dağılmış yüzünde hafif bir tebessümle uyuyordu. Gülümseyerek üzerine pikesini örttüm ve eğilip yanağından öptüm. Anthony’e baktığımda ise onunda yüz üstü yattığını pikesini top haline getirip bacaklarının arasına sıkıştırdığını gördüm. Anthony’nin yatışı beni hep güldürmüştü. Sanki yatakta savaş veriyordu. Rahatını bozmamak için dolaptan yeni bir pike çıkardım ve onun üzerini örttüm. Hava aydınlandığı için gece lambasını söndürdüm ve kapıyı kapatıp odadan dışarıya çıktım.

Çocuklar uyanana kadar bende yatak odasını toparladım. Nevresimlerimizi değiştirdim ve etrafa dağılan kıyafetleri toparladım. Burada işim bitince çocukların kahvaltısı için onların sevdiği şeyleri hazırlamaya başladım. Emily’nin de Anthony’nin de akşamları onda yatma alışkanlığı olduğu için sabahlarını uykularını almış bir şekilde erken kalkıyorlardı. Saat sekiz buçuktu ve kalkmak üzere olmalılardı.

“Günaydın anne…” diye Anthony’nin uyku sersemliği ile çıkan sesini duydum.

“Günaydın” dediğim gülümseyerek ve o yerine otururken ayağıma doğru baktığını gördüm.

“Ayağın nasıl?” diye mırıldandığında sandalyeye oturmuş dirseklerini masaya dayamış ve başını da ellerinin arasına almıştı. Brandon haklıydı ayağımı onlar da fark etmişlerdi.

“İyi, bir şey yok,” dediğim yanına gidip yanağından öptüm.

“Özüy dilelim.” Gülümseyerek eğilip başına bir öpücük kondurduğumda kollarını boynuma sardı, o anda arkadan Emily’nin sesi geldi.

“Günaydın anne. Günaydın kardeşçik!”

Her ne kadar Anthony, Emily’nin bu şekilde kendine hitap etmesine kızıyor olsa da sabahları bu söze gülümsüyordu.

“Günaydın. Hadi sende masaya otur, kahvaltı yapın. Bugün Lisa ve Lucy, sizi alacak ve parka götürecek.”

“Yaşasın… Anne Derek’te gelecek mi?” diye Emily sorduğunda Anthony homurdanmaya başladı.

“Evet, gelecek. Üçünüz gideceksiniz.”

“Ben gitmesem… Seninle kalsam. Söz veliyolum uslu dulucağım. Yelimden kıpıydamayacağım.”

Anthony’nin neden gitmek istemediğini biliyordum. Derek ve Emily hemen hemen aynı dönemin çocuklarıydılar ve Anthony onların yanında küçük kaldığı için aralarına almıyorlardı. Ama Emily yalnızken Anthony ile oynuyordu. Neden böyle davrandığını anlamıyordum ama çocuk işine de akıl erdirmek imkansızdı.

“Tamam, sen benimle kal,” dediğimde gülerek yerinden kalktı ve yanıma koşarak geldi.  Amacının boynuma sarılmak olduğunu bildiğim için onu kucağıma aldım ve yanağımda ıslak dudaklarıyla öpmesine izin verdim.

Anthony’yi daha sonra yerine oturttum ve Emily’nin meyve suyunu önüne koyarken Anthony’ye de sütünü verdim. Nedense Emily sütten hoşlanmıyordu bu yüzden bende onu zorlamıyordum. Sütlü tatlıları seviyordu ama sütü içemiyordu.

Çocuklar kahvaltılarını yaptıktan sonra beraber onların odasına çıktık. Emily için üzerine giyinecek bir şeyler çıkarırken Anthony içinde eşofman takımı çıkardım. En azından akşama kadar rahat rahat dolaşırdı ya da yaramazlık yapardı.

Emily’nin üzerini giydirdiğimde kapı çaldı, sanırım Lisa ve Lucy gelmişti. Lucy’de çocuklarla oynamaya bayılıyordu. İki aylık hamileydi ve şimdiden çocuklarla zaman geçirerek anne olmayı öğreniyordu. Bunu da zevk alarak yaptığı her halinden belli oluyordu. Gerçi çocuklarıma baktığımda her ne kadar beni kızdırsalar da onlarla gurur duyuyordum. İnsanın canından bir parça olması onları eşsiz kılıyordu. Ve onlar her şeyden önemlisi benim çocuklarımdı.

Lisa ve Lucy, Emily ile gidince Anthony ile ben mutfağa gittik. Ben kahvaltı masasını toplarken Anthony masaya oturmuş beni izliyordu. Bakışlarındaki gülümseme o kadar güzeldi. Bir tablo gibi onu izleme isteği oluşturuyordu insanın içinde ve tıpkı Brandon’a benzemesi de izlemek istemememin başka bir nedeniydi.

Betie henüz gelmediğinden ben mutfağı topladıktan sonra bulaşıkları makineye yerleştirdim ve akşam için hazırlık yapmaya başladım. Anthony o kadar sessizdi ki neredeyse dakika da bir arkamı dönüp bakıyordum orada mı diye.

“Anne alaba mı alabiliy miyim?” diye sorduğunda gülümseyerek başımı salladım.

Sessizce masadan kalkıp mutfaktan çıkmak üzereydi ki gönlüm onun yalnız başına oynamasına elvermeyerek ona seslenerek konuşmaya başladım.

“Neden bana yardım etmiyorsun? Belki arabanla oynamaktan daha zevkli olur? Ne dersin?” dediğimde gülerek yanıma geldi. Yerinde zıplayıp duruyordu.

“Ne yapayım?”

Sesindeki heyecan ve mutluluk belli oluyordu. Gülümseyerek onu kucağıma aldım ve tezgahım kuru ve temiz yerine oturttum. Küçük yaştaki çocukların büyüklerine yardım etme tutkusunu ve büyükmüş gibi muamele yapılmasını istediklerini keşfetmiştim. Buna dayanarak Anthony’nin arabayla oynamasındansa bana yardım etmesinin ona daha cazip geleceğinin farkındaydım.

“Şimdi bugün Emily’nin doğum günü ve biz de ona sürpriz doğum günü hazırlıyoruz. Bu yüzden bana yardım eder misin?”

“Peki benimde doğum günüm olacak mı?” diye sorduğunda sabah Brandon’ın Anthony’ye de hediye alma fikrinin yerinde bir karar olduğunu düşündüm.

“Hayır, senin doğum günün başka bir zaman olacak. Ama belki baba gelirken sana da hediye getirir?”

“Gelçekten mi?”

“Gerçekten!” diyerek burnunun ucundan öptüm. Kıkırdayarak burnunu kaşıdı.

Daha sonra Anthony ile beraber akşam için hazırlık yapmaya başladık. Bir saat sonra da Betie geldi ve bize yardım etti. Çoğu şey halletmiştik ve salonu da hafifçe süslemiştik. Sonucunda bu beş yaşına girecek bir çocuğun doğum günüydü ve etraf renkli cıvıl cıvıl olmalıydı ki öyle de yaptık. Saat beş olduğunda Brandon’ı beklemeye başladık ama Brandon’dan önce Emily geldi. Lisa ve Lucy Emily’yi salonu görmesini engelleyerek odasına çıkardılar. Parkta oynadığı ve üzerini değiştirmesi gerektiğine dair kızsal şeyleri sıralayarak Emily’yi ikna etmek hiç de zor olmadı.

Onlar yukarıda Emily ile ilgilenirken Anthony’yi de yukarıya gönderdim ama önce bir şey söylememesi konusunda söz aldım.

Yarım saat sonra da Brandon geldi. Yanında George, Alex ve Charles’ta vardı. Onlar salona geçerken Brandon yukarıyı işaret edince başımı sallayarak geleceğim diye onayladım. Elinden pastanın kutusunu aldım ve dolaba koydum ardından yukarıya çıktım bende. Ben de henüz üzerimi değiştirmemiştim, en azından üzerime bir elbise giyinip resimlerde daha güzel çıkabilirdim.

“Derek’e de hediye aldım. Bizimkilere verirken onun bakmasını istemedim,” diye konuştu Brandon odaya girdiğimde.

“İyi yapmışsın. Senin için pantolon ve gömlek hazırlamıştım.”

Brandon’a hazırladıklarımı çıkardım ve kendime de bir elbise çıkardım üzerimi giyindikten sonra saçlarımı topladım. En azından düzgün görünüyordum.

“Bu arada bu da senin için?” dediğinde elinde siyah uzun kadife bir kutu vardı.

Gülümseyerek kutuyu elinden aldım ve kapağını kaldırıp açtığımda bir bileklik gördüm. Bilekliği elime aldım ve bir sıra pırlanta dizisinin arasına ‘Sevgilim’ yazıyordu, gülümseyerek Brandon’a baktım ve bilekliği elimde tutarken Brandon’ın boynuna kollarımı doladım.

“Çok teşekkür ederim, ama hiç gerek yoktu.”

“Beğendin mi? Önemli olan o…” dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

“Hem de çok beğendim. Takar mısın?”

Bilekliği elimden alıp bileğime takarken klipsinin orada dört harf dikkatimi çekti. Bileğimi çevirip baktığımda hepimizin baş harfi yazıyordu. Dört kişilik ailemizin dört üyesinin baş harfleri…

“Brandon…” diye mırıldandım.

“Çok öncelerden sipariş vermiştim bugün arayıp hazır olduğunu söylediler.”

“Sen bir tanesin. Seni seviyorum.”

“Ne kadar sevdiğini başka bir şekilde de göster bu gece,” dediğinde gülerek elinden tuttum, “Eminim bu konuda bir şeyler yapabilirim,” diyerek onu odadan çıkardım.

Odanda çıktığımızda Anthony’de odadan çıkıyordu. Koşarak Brandon’a sarıldı. Brandon’da Anthony’yi kucağına alarak aşağıya indik. Onlar salona giderken bende her şey hazır mı diye mutfağa gittim.

“Her şeyi salona götürelim. Biraz önce kızların yanındaydım. Emily birazdan aşağıya iner,” dedi Betie.

“Tamam!” dediğimde Betie’nin bakışları bileğime kaydı ve gülümsedi.

“Biliyor musun? Sizleri böyle mutlu görmek gerçekten çok güzel! Çocukluğunu hatırladığım, evin her tarafında koşuşturan çocuklar kendi ailelerini kurdular ve şimdi onların çocukları dolaşıyor. Bu beni çok mutlu ediyor.”

“Emin ol Betie o yetiştirdiğin çocuklar da bizleri çok mutlu ediyor,” dediğimde elini omzuma koyup hafifçe sıkarak gülümsedi.

Bütün yiyecek ve içecekleri salondaki masaya yerleştirirken Brandon aldığı şarabı masaya getirdi. Yukarıdan ayak sesleri gelince Brandon lambayı söndürdü ve Emily’nin salona girmesini bekledik.

“İyi ki doğdun Emily!” diye herkes aynı anda söylemeye başladı.

Emily şaşkınlığını üzerinden atında çığlık atarak yerinde zıplamaya başladı. Brandon lambaları yaktı ve masanın orasında duran üzerinde beş tane mumun yandığı pastaya doğru kızının elinden tutarak yaklaştırdı. Emily gülümseyerek bana ve Brandon’a bakıyordu.

Bir yanına beni bir yanına Brandon’ı aldı ve karşındaki sandalye de Derek ve Anthony ile beraber mumları üfledi. Bu sırada Charles elindeki makineyle durmadan resim çekmeye başladı.

Emily pastayı kesemeyeceğinden dolayı pastayı ben kestim ama o da tabaklara koymama yardım etti. Emily’nin yüzündeki gülümseme hiçbir zaman kaybolmazdı ama bugün ki gülümsemesiyle ayrı bir ışık saçar gibiydi.

Herkes Emily’ye hediyelerini verirken Anthony ve Derek ilk defa bir koltukta yan yana oturuyorlardı. Onları bir konu ittifak görmek inanılmaz bir şeydi. Ama bu durum düşündüğünde pek de imkansız görünmüyordu.

“Emily kızım bu da annenle benden,” diyerek Brandon ikimizin hediyesinin bulunduğu iki kutuyu üst üste koyarak verdi. Emily heyecanla diğerleri ile uğraşmayı bırakıp onları açmaya başlayınca herkes güldü.

“İstediğim elbise… Anne…” diye bağırarak bana koştu. Eğilip sarıldım ve yanaklarından öptüm kızımın.

“Doğum günün kutlu olsun bebeğim,” diye mırıldandığımda tam karşımda oturan Anthony’nin kollarını göğsünde bağlayıp dudak büzdüğünü gördüm.

Emily daha sonra babasının hediyesini açtığında yerinde zıplayarak kahkahalar atmaya başladı. Brandon’a sarılıp Brandon’da kucağında döndürünce kahkahaları bütün evi doldurdu. Bunun üzerine Derek’in de Anthony gibi davranıp kollarını göğsünde birleştirdiğini görünce gülümseyerek Brandon’ın koluna dokundum. Gözlerinin içi parlayarak bana baktığında başımla iki küçük afacanı işaret etimde güldü. Emily’yi kucağından indirdi ve koltuğun kenarına koyduğu iki paketi de alarak Anthony ve Derek’e bakarak yere çömeldi.

“Anthony, Derek sizler içinde bir şey var burada!” diyince ikisi de büzdükleri dudaklarını kıvırarak güldü ve yerlerinden kalkarak Brandon’a doğru geldiler.

Hediyelerini heyecanla Brandon’ın elinden aldılar ve yere oturup açmaya başladıklarında Brandon’ın Charles’a göz kırptığını gördüm. Sorarcasına kaşlarımı kaldırdığımda yanım yanaştı ve kolunu belime dolayarak kulağıma doğru eğildi.

“Derek’e hediye konusunda Charles’tan yardım aldım. Ne de olsa onun oğlu, hoşuna gidecek şeyi benden daha iyi bilir.”

“Çok sevindiler.”

“Çocukları mutlu etmek ne kadar kolay.”

Anthony, “Anne, bak babam seni o büyük dediğin yalış pistini almış. Baba…” diyerek Brandon’a koşarak sarıldı. Brandon kolunu belimden çekerek oğlunu kucağına aldı. Anthony’nin öpüşlerine karşılık vererek yanaklarından öptü.

“Baba bak bu kırmızı araba… Hani sen gerçeğini alacaktın ya onun oyuncağı… Anne bak babam bundan alacak sana doğum gününde,” diye Derek heyecanla ne dediğini bilmez bir şekilde konuşunca herkes gülmeye başladı.

“Derek bu bir sırdı. Baba oğlun arasındaki bir sır,” dedi Charles kaşlarını çatmış ama gülerek başını sallarken. Lisa’de sırıtarak Charles baktı ve onun kolunun altına girerek Charles’a sarıldı.

“Brandon amca teşekkür ederim,” diyen Derek tıpkı Anthony gibi Brandon’ın kucağına çıkıp onu öptü.

Bütün akşam eğlenceli ve çocukların gülücükleri ve kahkaha sesleri ile geçti. En son böyle bir ortamı Derek’in üç yaşına girdiği doğum gününde olmuştu ama o zaman pek tadını alamamıştık çünkü henüz Anthony bebekti ve erken ayrılmak zorunda kalmıştık. Şimdi ise gecenin ilerleyen saatlerinde üç küçük afacanı odaya çıkarıp yatırdıktan sonra bizde aşağıda salonda oturup geceyi devam ettirdik.

Saat bire doğru herkes gitti. Charles, Derek’i uyandırmamaya çalışarak kucağına almıştı ama yine de Derek uyanmış ve asansörün kapısı kapanırken Brandon’a teşekkür etmişti. O uyku mahmurluğuyla sesi o kadar şeker çıkmıştı ki Brandon gülmüştü.

Herkes gittikten sonra Brandon yatak odasına çıktı bende çocukların odasına girdim. Emily, hediyelerini tekrar kutularına koyup yatağının kenarına üst üste dizmişti kutuları ama elbisesi ve ayakkabısını kollarının arasına alıp yatmıştı. Uyandırmadan kollarının arasından aldım onları ve üzerini öpüp yanağının yarısına kadar gelen saçlarını geriye ittirerek yanağından öptüm. Anthony’ye baktığımda ilk defa üstü örtülüydü. Üstünü açması artık alışkanlık yapmıştı. Bu yüzden gece birkaç kez kalkıp üstünü açmış mı açmamış mı kontrol etmek zorunda kalıyordum.

Anthony’nin de kollarından hediyesini aldım ve yatağının kenarına yere koydum. Onunda yanağından öpüp odadan çıktım. Gece lambası sayesinde odanın karanlığı loş bir hale geliyordu bu yüzden kapıyı kapatmak sorun olmuyordu onlar için.

Odama gittiğimde Brandon üzerindekileri çıkarmıştı pijamalarını giyiyordu. Hatta altını giyinmiş ama üstünü henüz giyinmemişti. Gülümseyerek yanına gittim ve kollarımı çıplak beline dolayarak sıkıca sarıldım. Brandon’da gülerek bana sarıldı.

“Bu ne içindi?” diye mırıldandı, sesinden eğlendiği belli oluyordu.

“İçimden geldi.” İç çekerek kollarının arasından çıkıp çekmeceden geceliğimi aldım ve üzerimdeki elbiseyi çıkarıp geceliğimi giyindim. Kolumdaki bilekliği de çıkarıp kutusuna koydum ve kutuyu da Brandon’ın bana aldığı diğer mücevherlerin yanına kasa gibi kullandığım kilitli çekmeceye koydum.

Brandon yatağa girmiş kolunu başının altına almış beni izliyordu. Gülümsedim ama gülümserken esnedim. Brandon buna güldü ve yan dönerek gözlerini kapattı. Bende saçlarımdaki tokaları çıkarıp saçlarımı açarak yatağa gittim. Yatağa yattığım anda Brandon yanıma yaklaşarak dudaklarını boynumda gezdirmeye başladı. Ona yaklaşarak dudaklarını dudaklarıma çektiğimde oda kapısı çaldı. Brandon hemen yataktan kalktı ve lambayı yakarak kapıyı açtı. Anthony elleri gözlerinden akan yaşları silerek kapının önünde duruyordu.

“Ne oldu Anthony?” diye sordu telaşla Brandon bende yataktan kalkıp yanlarına gittim.

“Çok kolkunçtu… Beni uyandıydı…” diye hıçkırarak ağlamaya başladığında Brandon kucağına aldı ve Anthony başımı Brandon’ın omzuna yaslarken Brandon’da onun sırtını okşayarak sakinleştirmeye başladı.

“Tamam, oğlum. Bizimle yatmak ister misin?”

Brandon’ın sorusuna Anthony başını Brandon’ın omzundan kaldırmadan salladı. Brandon, Anthony’yi yatağa götürürken bende kapıyı kapatıp lambayı söndürdüm ve tuvalet aynasının üzerindeki gece lambasını yakıp odaya hafifte olsa ışık dolmasını sağladım. Daha sonra yanlarına giderek yatağa girdim. Anthony gözlerini ayırmadan bana bakıyordu, yatağa yatınca da bana sarılıp başını göğsüme yaslayıp gözlerini kapattı.

“Anlatmak ister misin oğlum?” diye mırıldandığımda başını kaldırıp bana baktı.

“Beni bılakıp gitmeyeceksin değil mi anne?”

“Hayır, hiçbir yere gitmeyeceğim.”

“O kötü canaval seni götürüyordu, sonya senin her talafından kan aktı,” deyince tekrar ağlamaya başladı.

“Tamam, annecim geçti,” diyerek onu sakinleştirmeye çalışırken kapı çaldı ve ardından açıldı. Emily başını uzatıp içeriye bakınca Brandon derin bir nefes aldı.

“Emily?” diye mırıldandı yatakta doğrularak.

“Şey… Bende sizinle yatabilir miyim?” Brandon iç çekerek yataktan kalkıp ona yatağa girmesini söyledi. Kızımız yatınca da kendisi de yattı ve üzerini örttü. Bu sırada Anthony’de sakinleşmişti.

Bir süre sonra Emily’de Anthony’de uykuya dalmıştı. Brandon yan dönerek bana baktı. Gülümsedim.

“Şanslı bir erkek miyim şanssız bir erkek miyim pek çözemedim,” deyince kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.

“Yere, zamana ve duruma göre değişiyor.”

İç çekerek yüzünü buruşturdu. “Şuanda bu konuma ve aklımdan geçen şeylere göre şanssızım.”

“Birazcık!” diye mırıldandım bana sokulmak için yan dönen Anthony’i kollarımın arasına alırken, o da başını göğsüme yaslayıp bana sokuldu.

Brandon bakışlarını oğlumuza çevirerek, “Şuanda Anthony’nin yerinde olmak isterdim,” diye mırıldanınca kendimi tutamadım sessizde olsa güldüm.

Bir süre sonra Brandon’ın da gözleri kapanınca yatağımda yatan ve hayatımın hepsini kaplayan aileme baktığımda aslında ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Çok sevdiğim bir kocam vardı ve her ne kadar yaramazlıkları ile beni çıldırtsalar da iki tane pırlanta gibi çocuklarım vardı. Belki bazen küçük sorunlarımız oluyordu, belki tartışmalarımız da… Ama bunlar da evliliğime ve hayatıma renk katıyordu bunu biliyordum. Ki bunların yanında bir kadın daha başka ne isteyebilirdi ki?




~~~~~~ * SON * ~~~~~~


Bütün bu hikaye süresinde yanımda olduğunuz için teşekkür ederim,belki beğendiğiniz belki ne olacağını merak ettiğiniz için okudunuz bilemiyorum... Yine de bu süre zarfında okuyan herkese zamanlarını ayırdıkları için teşekkür ederim.

Yorumlarıyla da bana destek olan okurlara da özellikle her daim yanımda oldukları için teşekkür ederim. 

Umarım 'SBH'yi okurken iyi zaman geçirmişsinizdir ve sizlere istediklerinizi verebilmiştir bu acemi kalemim :))

14 yorum :

  1. Şimdi ağlasam mı? Sanki daha dün başlamış gibi. Ashley'le ağladık, Brandon'a sövdük ( küfür dağarcığımı çok genişlettim o aldatma sahnesinde ) tehditlerden ve Ashley'in başına gelenlerden tırnaklarımızı yedik. Ama hep aşk vardı ve hep kazandı.
    Ben çok güzel bir peri masalı okudum ve çok beğendim . Bittiğine üzülmüyorum çünkü yerine yeni bir hikaye geleceğini düşünüyorum ( Hele bir gelmesin;) )
    Sen de hikayede olduğu gibi hep mutlu ol.
    Ellerine, yüreğine, kalemine sağlık. ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En azından hikayenin küfür dağarcığına bir yararı olmuş ;) Beğenmene çok sevindim ve canımın içi en başından beri yanımda olduğun desteklediğin için teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Cnm bazen gulduk bazen sinir olduk bazen costuk bazen cigerime öküz oturdu ama herşeye rağmen çok sevdim hikayeni o kadar hikayenin icindeydimki çalan telefonumu bile korkudan acamamistim ashley tehdit edildiği zaman seni yeni hikâyelerle tekrar takip etmek ve desteklemek isterim seni tanidim için kendimi çok sansli hissediyorum hikayene soylucek söz yok bayildim işallah allah senin kitabinida okumayi nasip etsin AMİN eline kalemine yüreğine saglik kocaman opt seni ;) ( bu arada biraz yogunum ama watsaptada her bolumu tek tek okuyup yorum aticam benden kurtuluşun yok Cnm ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahaha çooook teşekkür ederim canım benim, destekleriniz ve beğenmeleriniz beni çok memnun etti :) Hiçbir zaman sizlerden kurtulmak istemem :D
      Çoook teşekkür ederim

      Sil
  3. Çok güzeldi sabırsızlıkla ve bayılarak takip ettim kaleminize sağlık yenilerini bekliyoruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) inş yenileri de olur ama şimdiden bir şey demek çok zor =)

      Sil
  4. Bölümü daha dün gece okuyabildim :(( Bölümleri pardon :D
    Geç yorumladığım için kusura bakma cnm hastalık falan derken okuyamamıştım :)
    Ayy vallahi duygulandım :'))
    Öncekinde bir baktım emily 14 aylık olmuşş diğer bebişimiz yolda geliyorr :))
    Ayy ne kadar güzeldi yaa sancı falan olmayınca telaşlandım bi an mutsuz son olacak sandım
    Brandonın 2.ismini bebişlerine vermesi çok güzeldiii ama ben yerim bunlarıı yaaa :'))))
    Anthonyimiz ddünyaya gelmişşş büyümüş 4 yaşında olmuşşş :')) Emily derek büyümüş aman tanrım didimmmmm <3 <3
    Duygulandımmm yaaaa <3 :'))
    Ashley brandona kızmakta haklıydı ama allahtan kısa sürdü tartışmaları sonu güzel bitti :D
    Doğum günü partisi çok güzeldii anthonyi yicektimmmm ayyy yesin nesil ablasıı onuuu :'))
    Brandonın derekle anthonye hediye alması çok güzeldiii anthony ne güzel vakit geçirdi annesiyle yenir bunları yaaa :') <3
    Ay mükemmel bitti cnm bayıldımmm 4ü birden yatıp bitmesi çok güzel olmuşşş kii <3 :')
    Mükemmel bir hikayeydi cnm bize böyle güzel aşk hikayesi yazdığın için bende sana teşekkür ediyorum :)) Bende yeni hikayeye başlıcam :P(Ahahah yayınlarsam tabi ) Anlatım biçimi olsun karakterler olsun hepsini çok güzel işledin :) Brandona ashleyle kızdık,ashleyle hayran olduk <3 İkisinin aşkı mükemmeldi ve aşk arkadaşların dediği gibi galip geldi :) Onlar kocaman mutlu sıcacık bir aile oldular <3 <3 <3 Yeni hikaye yazarsın dimii :D
    Ellerine sağlık cnm her şey için :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu arada faceden seni eklicem inci haberin ola :)

      Sil
    2. Elbette faceden ekleyebilirsin :) kabul ederim yine nesil zülfikar olarak değil mi face hesabında? Çook teşekkür ederim yorumun için ve beni yalnız bırakmayıpokuduğun desteklediğin için :) Yeni hikayeler kısmet diyelim :) yarım yazılan bir şeyler var tamamlarsam bir gün tabi ki yayınlarım :)

      Sil
    3. Canım faceten bulamadım seni.İnci puyan değil mi ? Çünkü beğendiğim sayfada senin yorumunu görmüştüm ordan biliyorum :) (Magazin sayfasıydı heralde) Sen yollar mısın istek? Yeni hikayelerinide dört gözle bekliyoruz cnm.Bende dün başladım hikayeye romantik-komedi.Seninkinin türü ne ? :)

      Sil
    4. İnci Puyan olarak arat canım :) büyük İ olsun :)) seni bulamadım birkaç tane çıktı nesil zülfikar hangisisin bilemedim :( yeni hikayem biraz farklı ama bakalım :D yine bunun türünde olacak azıcık ekşın fazlasıyla aşk ;) ve belki içerisine biraz dram atabilirim :D

      Sil
    5. Oh iyi iyi bekliyoruz o zaman.Senin profili buldumda arkadaş ekle kısmı yerine takip et var :) Benim profilimde sarı bluzlu fotoğrafım var sen yollarsan eğer. :) Bendede bol bol komedi olacak.İlk 2 bölümünü bitirdim :) Yayınlasam kimse okumaz diye korkuyorum ama :D

      Sil
    6. ekledim bir tane sarı bluzlu nesil buldum :D okunmama korkusu olmasın içinde hep şey diye düşün ben yazmaktan mutluyum, kendim için yazıyorum sevdiğim şeyi yapıyorum. Diğer türlü korkuların olduğu sürece devam ettiremezsin içindeki isteği. ;)

      Sil
    7. Doğru bulmuşsunki kabul ettim zaten :D Ya benim içime siniyor sinmediğinde bırakırım ya da başlamam çünkü önce kafamda planlar yapıyorum :) Sevdiğim şey yani :) Ama şuanlık yayınlamıycam :)

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın