2 Mart 2024 Cumartesi

0 Celia Aaron - Duygusuz


~~~*~~~
İlk görüşte aşk daha önce duymuş olmama rağmen hissettiğim şey bu değildi. Damarlarımı ateşe veren şey, kalpler ve çiçeklerden oluşan o duygusal saçmalık değildi; onu ele geçirme isteğiydi.
~~~*~~~ 


 Çok uçta yorumların olduğu bir kitabın yorumuyla karşınızdayım. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bazı okurlar çok sevmiş bazıları nötr kalmış bazıları da sevmemiş bu kitabı. Aslında hepsini anlıyorum bu yüzden ben de nötr olanlardan olduğumu söylemeliyim.

Özellikle yorumlarına güvendiğim iki kişinin kitap hakkındaki düşüncesini aldım biri kitabı çok sevdiğini söylerken diğer de adı gibi duygusuzum bu kitaba karşı dedi ve bende beklentim olmadan başladım kitaba yoksa aşırı beklentimin olduğu bir kitap olacaktı. 

Tek bir kitap, seri değil. Dark romans dolayısıyla da bunu bilerek okunmalı. Gerek konuşmalarda gerek sahnelerde erotizm sahneler ve kelimeleri var. Bunu da bilerek okuyun. 

Yani kitap kelimenin tam anlamıyla yetişkin okurlar için! 

~~~*~~~
Arkaya yaslanarak elimi tuttu ve kalbinin üstüne bastırdı. "Hiçbir şeyin olmadığı yerde. Seni gördüğümde bir şey oldu ve şimdi hissedebiliyorum. Ancak sadece senin için."
~~~*~~~ 


Kitabın kısaca konusundan bahsetmek gerekirse; Sebastian küçüklüğünden beri duygulardan arınmış, her şeyi mantık çerçevesinde düşünen, ona göre hareket eden ve duyguların neler ifade ettiğini bilmeyen bir adamdır. Şirketin bir partisinde çalışanı olan Link'in kolunda kız arkadaşını görünce işler değişir. Çünkü genç kadına, Camille'ye karşı bir ilgisi oluşmaya başlar. İçinde bir şeyler kıpırdamaya başlamasıyla genç kadın radarına girmiştir. Ona bir takım duyguları tek hissettiren kadın olduğu için, Camille'in kendisi için bir eş olduğunu, ona ait olduğunu düşünmektedir. Ancak onun hayatında bir adam oluşu, Link'le sevgili oluşu da Sebastian için işleri zorlaştırır. Bir şekilde Camille'i oyuna getirmeyi başaran Sebastian, genç kadını kaçırır ve kendisiyle ormanlık içerisinde dönümlerce arazisi bulunan bir dağ evinde yaşamaya götürür. Camille, her ne kadar karşı çıksa da kaçmaya çalışsa da sonunda hep Sebastian'a yakalanmaktadır. Bu sefer genç adamın anladığı dilde konuşmaya onunla anlaşmalar yapmaya başlar. Bu şekilde hareket ederek bir şekilde kaçmanın yolunu bulacağını düşünürken de Sebastian'ı tanımaya ve sebeplerini anlamaya çalışırken içten içe de genç adama karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Aslında partide kendini göstermeye başlayan cinsel çekim ve arzular genç kadını da tetikler. Ancak Sebastian'ın istediği sadece cinsel birliktelik değildir, genç kadını bütün anlarında yanında ister, ölene kadar onunla olmasını ister. Ancak geride bir sevgili ve hayat bırakmış olan Camille de Sebastian'dan kaçıp hayatına dönmek istemektedir. Ama duygular her ikisini de çıkmaza sokar ve bundan nasıl çıkacaklarını da bilemezler. 

Öncelikle böyle anlatınca çok cazip falan geliyor ama okurken o kadar cazip gelmedi bana. Genelde kitaplarda karakterlerin psikolojik sorunları olması ve bunun üzerinden kurguların ilerlemesini severim bu yüzden burada bir psikopat olan, daha doğrusu Asperger sendromunun başka bir versiyonu olabilecek durumda olan, duygusal hiçbir şey hissetmeyen bir karakter okumak güzel bir değişiklikti.


~~~*~~~
"Sen nasıl benim okyanusuma çekiliyorsan bende senin karanlık kıvılcımına çekiliyorum. Biz, zayıf bir güç tarafından birine çekilen mıknatıslar değiliz. Birbirimiz için kendi yer çekimimizi yaratıyoruz."
~~~*~~~ 

 

Herhangi bir duygu hissetmezken Camille'in karşısında hisleri olması, bunlarla nasıl başa çıkacağını bilemez durumları ve hatalı kararlar alması güzel detaylardı. Yani nasıl duygusal kararlar vereceğini bilemezken mantıksal kararlar verip hata yapan bir karakter olması kitaba değişiklik ve ilginçlik katmıştı. 

Camille'in alışılmışın dışında bir fen bilimleri öğretmeni olması, bitkilerle ilgili araştırmaları olması benim hoşuma giden bir diğer detaydı. 

Camille ile Sebastian arasındaki oluşan ilişki biraz şey havasındaydı. Stockholm Sendromu... zaten Camille'de bunu dile getirdi durdu. 

Sebastian'ın babasının olaylara dahil olması, Camille'e yardımcı olma çabası, oğlunu anlaması için çabalaması güzel detaylardı. 

Camille'in her kaçma planını Sebastian'ın önceden tahmin edip de verdiği tepkiler de çok güzeldi. Eeee mantığıyla hareket eden biri olarak tahmin etmemesi anormal olurdu. Bunun yanında genç kadın mutlu olsun diye çabalaması da çok güzeldi. 

En sonunda Camille'in serbest kalması, o zaman Sebastian'ın düşünceleri de güzel detaylardı. 


~~~*~~~
Seviyordum. Öyle çok seviyordum ki... Onu kaybetme düşüncesi, soğuk hesaplamalarımı delip geçen ve derinliklerimde yavaş yavaş kanamaya sebep olan tek şeydi. Onsuz ölürdüm.
~~~*~~~ 



Link ise... adamın zaten beyaz atlı prens olmasını beklemedim beni şaşırtan detay olması olurdu çünkü sevgilim diyor, seni seviyorum diyor ama aldatmaktan da geri kalmıyor. 

Küçük öğrenci Mint ise... tam öğretmenini tanıyan bir çocuğun verdiği tepkileri verdi. Aferin çocuğum dedim. 

Kitaba dair çok fazla detay ya da yorum yazmayacağım. Benim nazarımda ortalama bir kitaptı. Bilemiyorum okurken bir şeyler hep eksik hissi oldu içimde, duygular diyemem zaten duygulardan yoksun bir adamın hikayesinde yoğun duygu bekleyemem... ama bir şeyler eksik hissi vardı. 

Üzgünüm sevgili Sebastian ama sana ortalama olduğunu söylemek zorundayım. 

Kitaba dair puanım 5 üzerinden 3 veriyorum. 🌟🌟🌟


~~~*~~~
Bu yeni, beni uçuran his kalbimde büyüdü. Onu oraya Camille koymuştu. Sahip olduğum tüm sevgi ona aitti.
~~~*~~~ 




Kitabın adı     : Duygusuz
Orijinal adı     : The Bad Guy
Yazarı            : Celia Aaron
Çevirmen        : Berke Kılıç
Yayınevi          : Pukka Yayınları
Sayfa sayısı     : 352

Kitabın tanıtım yazısı: 

Benim adım Sebastian Lindstrom ve ben bu hikâyenin kötü adamıyım.

Size iyi biri olmaya çalıştığımı, doğru olanı yapmak için çabaladığımı söylemek isterdim ama bu bir yalan olurdu. Her güçlü adamın yaptığı gibi gerçek, tıpkı bir sirk cambazı kadar rahatça şekillendirebileceğim küçük bir zorluktan ibaretti.

Fakat ben kendimi açığa çıkarmaya, ne kadar karanlık olursa olsun boş hayatımda ilk defa gerçeği söylemeye karar verdim. Sizi temin ederim, sahip olduğum karanlık öyle bir şeye dönüşür ki kendinizi zihnimin kararmış köşelerinde, var olmayan bir kapı kolunu ararken bulursunuz.

Bunun bir itiraf olduğunu düşünmeyin. Ne bağışlanma diliyorum ne de bağışlanmayı kabul ediyorum. Günahlarım bana ait. Onlar her zamanla benimle birlikte. Bu, onu nasıl bulduğumun, nasıl çaldığımın ve nasıl kaybettiğimin hikâyesi.

O… Camille Birarlane. Aradığım kişi. En sonunda onu bulduğumda, yanında çoktan beyaz atlı bir prens vardı. Onu kendisi için sahiplenmiş, bayrağını bölgesine dikmişti; tıpkı bir hazineymiş gibi Camille’le gösteriş yapıyordu.

Her bakımdan bir peri masalıydı.

Ama her peri masalında, her şeyi parçalamak ve mahvetmek için kenarda bekleyen biri vardır. İstediğini elde etmek uğruna dünyayı ateşe verebilecek kadar da alçaktır.

İşte o duygusuz ve kötü adam, benim.







Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın