7 Haziran 2017 Çarşamba

0 Danielle L. Jensen - Tutsak Çalıkuşu (Lanet Üçlemesi #1)


~~~*~~~
"Bazen imkansız görünen şeyleri yapmalıyız."
"Nedenmiş o?"
"Çünkü başka seçeneğin yok, benim başka bir seçeneğimin olmayışı gibi."
~~~*~~~

Fantastik diyarlardan devam ediyorum...

Uzun zamandır, daha doğrusu ilk çıktığı zamanlarda aldığım Tutsak Çalıkuşu'nu hep ilgi çekici bulmuştum ancak beni bilirsiniz bu tür seriler bitmeden okumaya pek yanaşmıyorum çünkü meraktan kudurarak devamını beklemek isyan eder boyuta getiriyor. Ancak... ikinci kitap çıktıktan sonra artık bir okuyayım ne de olsa bir kitap kaldı geriye dedim ve okudum. Açıkçası şu kitabın bitişi gibi bir bitiş bekliyorsa beni Cadı Avı'nda 3. kitap için iyi isyan edeceğim sanırım :D

Danielle L. Jensen, benim için güzel fantastik kurgular, bambaşka diyarlar yaratan bir yazar olarak yer edindi. Eğer bu şekilde devam ederse çıkardığı kitapları tereddütsüz almayı düşünebilirim.
Kurgusu ilgi çekici, merak uyandırıcı ve ilk sayfalarda olmasa da sonlara doğru nefes keser hale getirmeye başlamıştı ki kitap bitti.

~~~*~~~
Ne yere yatıp ölmeyi bekleyecektim ne de özgürlüğümü elde etmeye çalışmaktan vazgeçecektim. Her günü yaşayıp benim için en önemli olan şeyi, özgürlüğümü elde etmek için savaşacaktım.

~~~*~~~

İtiraf etmeliyim ki başlarda o kaçırılma muhabbetlerinde falan iyi giriş olmuştu ancak bir yerden sonra kitapta pek atraksiyon yoktu bu kitabı azıcık monoton hale getirdi... sonra birden açılmaya başladı. At yarışlarında sonradan açılan arap atları gibiydi valla :) Ortalarından sonra bir açıldı tam açıldı hele ki Cecile'in kaçarken labirente girdiği kısımlardan sonra ise aldı başını gitti.

İşte tam benlik ekşın dedim :)

Direk yoruma girdim sizlere kitabın kısaca konusundan bahsetmeyi atladım. Şimdi azıcık size konuyu anlatayım. Cecile 17 yaşında çiftlik evinde yaşayan, annesinin yanında ve tüm dünyada şarkı söyleyebileceği yerlerin hayallerini kuran genç bir kızdır. Bir gün evine dönerken kaçırılarak Trollerin lanetlenerek hapsedildikleri mağaranın içerisine götürülür. Orada Trollere satılan Cecile'in hayatı tamamen değişime uğrayacaktır. Kendi hakkında bilmediği şeyleri keşfedecek, hayatta kendine bir amaç belirleyecek ve daha da önemlisi... trollerin arasında hayatta kalma çabası vermesi gerekecektir. Hele de Troller'in prensi Tristan ile kaderleri bağlandığında... Artık bir prenses olan Cecile'in laneti kaldırması gerekirken işler hiç de o şekilde ilerlemez... işte olaylarda orada patlak vermeye başlar.

~~~*~~~
Önemli olan söylenenler değil yapılanlardır, bunu asla unutma.
~~~*~~~

Cecile'in hayatta kalma çabası, kendini bulması, içindeki güce inanması, kendine güvenmesi... ve hiç tahmin etmediği biriyle aşkı tatmasını okuyoruz.

Tabi bununla kalmıyor... her şeyin sonunda kötülerin kazandığını sandığı anlar oluyor. Burada da işte öyle bir sonla bitiyor kitap.

Sakın 2. kitabı almadan ilkini okumayın :D hatta 3. kitap yayınlandığında bile seriye başlayabilirsiniz böylece heyecanınız sönmeden hepsini peş peşe nefes nefes okuyabilirsiniz.

Kitapta en sevdiğim şeylerden biri, Troller'i izlediğimiz filmlerdeki gibi lanse etmemeleriydi. Tamam geçmişlerinde öyle olabilirlerdi ama şuanda öyle olmamaları ve Cecile'in onlarla yaşadıklarında yeri geldiğinde bir insanın gösterebileceği tepkileri göstermeleri oldukça güzeldi.

~~~*~~~
Bu geceye kadar, Tristan'a yardım etmek sadece kendi özgürlüğümü elde etmek için bir yoldu ama artık kendi özgürlüğümü kazanmanın bana yeterli gelmeyeceğini fark ettim.
~~~*~~~

Labirentte geçen detaylar ve Sluaglar oldukça güzeldi. Bu hayal ürününü çok sevdim. Ama trollerle ilgili çoğu sırrın açıklanmaması ve daha da önemlisi gizemli daha da merak uyandırıcı oldu benim için.

Tristan ve Cecile'in yaşadıkları çok tatlıydı. Her ikisinin de ilk kez aşkı tatmaları... acemi halleri ve her şeye rağmen birbirleri için yapabilecekleri fedakarlıkları... çok tatlıydı. Hele labirent sahnesi... offf... bir de Cecile'i çıkışa götürdüğü kısım ve tercihi ona bıraktığı yerler...

Marc... en çok ona üzüldüm. Okuduğunuzda onun acısını fark edeceksiniz ki aralarında en çok mutlu olması gereken kişi o... ama alışması gereken büyük bir acısı var. "Acı azalıyor mu? İçinden bir parçanın kopması hissi hafifliyor mu?" Marc'ın bu sözlere verecek cevabı hikayesi kadar üzücü. Keşke hikayesi böyle sonlanmasaydı dedim. En azından o da mutlu olsaydı. "Sadece alışıyorsun." Marc şu kitapta sevdiğim karakterlerden biri oldu.

Bahsetmek istediğim o kadar şey var ki kitapla ilgili ancak anlattığım her şey spoiler olacak ve okurken zaten bildiğiniz şeyler sizi şaşırtmayacak. İşte bu yüzden susuyorum.

~~~*~~~
"Buraya kendimi kurtarmaya geldiğimi düşünüyorsun, değil mi?"
"Neden geldin peki? Sorumluluk hissettiğin için mi?"
"Sorumluluğun canı cehenneme. Senin için geldim. Geldim, çünkü başaramayacağından korktum. Geldim çünkü sana bir şey olmak ihtimalini kaldıramadım."
~~~*~~~

Kitabı eleştireceğim bir kısım var... ki o olmasa daha da seveceğimden eminim kitabı. Sevgili Aspendos... kitabı çeviriden sonra direk mi yayımladınız bilmiyorum ama keşke daha dikkatli bir edisyondan geçseydi. Bir çok yer de imla hatası, gereksiz kelimelerin tekrarı vardı. Bu durum açıkçası üzdü beni. Bendeki ilk basımı dilerim kitabın diğer basımları için tekrardan bir elden geçirirsiniz. Rahatsız edici olmadığı sürece bu tür detaylara girmem bile ama bu kitapta bu kadar denk gelip okumak ve zaman zaman ne demek istediğini anlamak için iki kez okuduğum cümlelerden sonra bunu dile getirmem gerek diye düşündüm.

Bütün bunları kenara bırakırsak, kitabın zaman zaman monotonlaştığı satırları saymazsak oldukça beğendim. İlgi çekici ve değişik bir hikayeydi. Genelde seriye giriş kitapları için fazla beklentim olmaz çünkü asıl olalar, sırlar ve kurgu gidişatı ilk kitabın sonu ve ikinci kitap ile başlar. Ancak bunda kitabın yaklaşık olarak yarısından sonra kendini belli etmeye başladı. Yarısına kadar sabırla okuyup monotonluğu es geçerseniz olayların patlak vermediği satırlar sizi tatmin edecektir.

~~~*~~~
Henüz bir gün önce geleceğim önümde vahşi, tutkulu, keşfedilmemiş bir deniz gibiydi. Ben ise dümenin başında, rüzgarın beni götürdüğü yere giden bir kaptan gibiydim. Hayatımda kendimi hiç bu kadar mutlu ve hayat dolu hissetmemiştim.
Şimdi hepsi sona erecekti.
~~~*~~~

İlk kitap, seriye giriş kitabı için güzeldi. Sevdim ben, kurguyu da içerisindeki heyecanı da aşkı da... özellikle barındırdığı fantastik diyarı...

Tavsiye ederim ama önce 2. kitabı da alın. :) peş peşe okuyun :)

Lanet Üçlemesi (The Malediction Trilogy) 

Kitabın adı      : Tutsak Çalıkuşu
Orijinal adı     : Stolen Songbird
Yazarı              : Danielle L. Jensen
Çevirmen        : Egemen İpek
Seri bilgisi       : Lanet Üçlemesi #1
Yayınevi           : Aspendos
Sayfa sayısı      : 448

Kitabın tanıtım yazısı: 

Bir cadının laneti, trolleri beş yüzyıl boyunca dağın altındaki şehirlerine hapsetmiştir. Cécile de Troyes kaçırılıp dağın altındaki şehre götürüldüğünde, trollerin laneti bozmak için ona güvendiğini anlar. Cécile'in aklında ise tek bir şey vardır: Oradan kaçmak. Ancak troller zeki, hızlı ve insanüstü güçlere sahip yaratıklardır. Cécile, doğru fırsatı sabırla beklemek zorundadır. Cécile, trollerle zaman geçirdikçe, içinde bulundukları zor durumu anlamaya başlar ve gittikçe büyüyen bir ayaklanmadan haberdar olur. Belki de Cécile, isyanın başarılı olması için trollerin tam da ihtiyaç duydukları kişidir.


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın