23 Ocak 2020 Perşembe

4 M. A. Lemariz ile İlle Kitap Röportajı




Merhabalar, bir süre ara vermiştim ama bu yıl aldığım kesin kararla Türk yazarlarımızı hem daha yakından tanımak hem de azıcık sohbet etmiş olmak için röportajlar yapmaya karar verdim. Bu yılın ilk röportajını da hem okuduğum kitaplarını çok sevdiğim ve diğer kitaplarını da aldığım sizinle yapmak istedim.  

Hazırsanız başlayalım :)


İlleKitapBlogu:  Bize kendinizden bahseder misiniz? Müje Hanım kimdir, nasıl biridir? Ne yer ne içer? Ne yapmaktan hoşlanır? Neler okur, ne tür yazmayı daha çok sever? Gezmeyi mi yazmayı mı yoksa okumayı mı daha çok sever?

Öncelikle merhaba ve bu güzel köşede bana da yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Müjde kimdir tanımlamak bence biraz zor. Müjde biraz ondan biraz bundan, ortaya karışık biridir diyebilirim. Bir yanım anne, bir yanım çalışan bir kadın, bir yanım yazar, bir yanım aşık... Çoğumuz için olduğu gibi listem böyle uzar gider. Tüm bunların arasında bölünerek geçişler yaparken en çok yazmaktan hoşlanıyorum diyebilirim kendimden emin bir şekilde. Yazmaktan hariç de en çok kitap okumaktan ve Kore dizileri izlemekten hoşlanırım.
Tam bir Kore sevdalısıyım diyebilirim ama haricen diğer Asya dizilerini de izlerim. Şimdi merakla Ji Chang-wook’un yeni dizisinin bitmesini bekliyorum ki izlemeye başlayayım. Sebebiyse ortada; çünkü ben iflah olmaz bir romantiğim. Dolayısıyla da içinde romantizmi barındıran her şeyi yazmayı çok seviyorum. Bu bu gün tarihi olabilir, yarın cinayet, öbür gün psikolojik bir analiz ama kapı hep romantizme çıkacaktır. Romantizm benim için insan doğasının özünde var olan ve tüm davranışlarımızı yönlendiren bir sistem. Bu yüzden yazarken geri plan hikayeleri olan karakterler ve yan karakterler yazmayı, insanların günlük yaşamdaki sıkıntılara verdikleri bedensel ve zihinsel tepkileri yansıtmayı seviyorum. Gezmeyi de en az yazmak kadar çok seviyorum ve yazdığım hikayelere en az aldığım akademik eğitimi eklemek kadar gezdiğim yerleri harmanlamak da en büyük keyfim. Gezmeyi mi okumayı mı yoksa yazmayı mı daha çok seviyorum sorusuna cevabım üçünü de birbirinden ayıramam olacak çünkü üçü de benim için birbirini besleyen pozitif besleyen şeyler.


İlleKitapBlogu: M. A. Lemariz adı nereden geldi? Güzel bir nick ve biraz da yabancı bir kişiymiş hissi veriyor.

Lemariz benim mahlasımdı ve ilk hikayelerimi bu isimle internette yayınlamaya başlayınca ismimin bir parçası oldu. Ne var ki kelimenin benim için evveliyatı var tabii. İnternet icat olunduğunda - ki bu yaşımı gayet saklamadan ele veriyor – nick nameimdi Lemariz. Üniversitedeydim ve bir nickname seçecekken aldığım derslerden biri için elimin altında Osmanlıca sözlük vardı. Şansıma açtığımda ilk karşıma çıkan kelimeydi. Farsça kökenli olsa da Osmanlıca bir kelime ve parlayan/parıldayan anlamına geliyor. Aslında hiç de yabancı sayılmaz ve gayet bizden, köklerimizden bir kelime sayılır.


İlleKitapBlogu:  Yazmaya nasıl başladınız? Birden ilham geldi bunu kaleme mi aldınız yoksa birileri mi teşvik etti? 

Bu soru en sevdiğim soru olabilir çünkü kendimi en ukala hissettiğim cevap bu soruya olabilir. Yazmaya başlamam yazmayı öğrenmemle eş zamanlı diyebilirim. Yazmayı öğrendiğim andan itibaren kendimi ifade etme şeklim yazmaktı. İlkokula giderken bile annemle babama kendimi ifade etmenin yolunu onlara aynı evin içinde mektuplar yazarak bulmuştum. Bu yüzden sanırım yazmakla o kadar iç içe geçtim ki tam olarak ne zaman başladığıma dair bir şey demem çok zor. Hayatımın her evresinde oldu yazmak. Yazdığım kısa hikayelerle ortaokul ve lise yıllarımda yarışmalara katılırdım. Üniversite yıllarımda yazdığım metinler daha akademik araştırmalara dönüştü. Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi okuduğum için orada yazmanın başka bir yönünü keşfettim. Dünya tarihine ve bize olan etkilerine merak sardım ve bu yazdığım metinlere yansımaya başladı. Bunun dışında siyaset felsefesi başka akımları kalemime almama, felsefe ve psikolojiyi kullanmaya başlamama sebep oldu. Tabii tüm bunlar insanları gözlemlemeden olmayan şeyler. Her şeyin önünde diyalog kurmak, insanları dinlemek ve herkesin acısını mutluluğunu paylaşmak yatıyor. Beni de yazmaya teşvik eden işte tam olarak bu dinamik oldu.

İlleKitapBlogu:  Hayalinizde bir yazar olmak var mıydı? Yoksa sonradan gelişen bir olay mıydı?

Hayalimde yazar olmak hep vardı ve hep var olacak çünkü yazar olmak bir süreç. Kitaplar yazıp yayınladığımız zaman her ne kadar yazar adıyla anılsak da yazar olduk demek olmuyor. Zamanla eserleriniz kalıcı bir yer buldukça bu sıfat size gerçek anlamda okur tarafından veriliyor. Bir nevi bir mertebe gibi bana sorarsanız. Umarım bu mertebeye eserlerimle layık görülürüm. Yüksek lisansımı yaparken dünya devi markaların bünyesinde çalışan reklamcılığın duayeni bir hocamız bizlere bir gün tüm defter kitapları kaldırtıp birer dosya kağıdı çıkarttırdı ve üzerine bir soru yazdırttı. Soru büyüyünce ne olacaksınız diye soruyordu her birimize. Benim cevabım büyüdüğümde romanlar yazacağım ve yazar olacağım olmuştu. Bildiğim kadarıyla o kağıt hala onda saklıdır. Her sene bu soruyu sorar, verilen cevapları saklarmış.


İlleKitapBlogu:  Yanılmıyorsam bir tane historical romans türünde kitabınız var, Safir? Bu türde yazmaya devam edecek misiniz?

İngiliz ve İskoç tarihi romantik kitaplar okumayı da çok sevdiğim bir tür ve bu yüzden yazarken inanılmaz keyif aldım kendi adıma. Bu tarzda ikinci bir kitabım yarısı yazılmış şekilde duruyor ama ondan önce tamamlayacağım başka hikayelerim var. Bu türde yazmaya devam edip etmeyeceğim biraz da yayınevi ve piyasadaki genel talepler doğrultusunda şekillenecektir. Malum her şeyde olduğu gibi bu alanda da dönemsel modalar oluyor. Bir dönem İskoç ve İngiliz tarihi romantik hikayeler inanılmaz revaçtayken bir dönem de vampirler ve fantastik farklı türlerin konu alındığı hikayeler çok modaydı. Bir de benim çok tasvip etmediğim bir yaklaşım var. Genel olarak basılı eserleri olan yazarlardan standart bir tarzda ilerlemeleri bekleniyor. Bu beklenti hoşuma gitmiyor benim. Bana göre yazar kurguda özgür olmalı. Tıpkı okumakta dönem dönem farklı türleri seçtiğimiz gibi yazar da farklı türlerde diliyorsa yazabilmeli. Bu yüzden ben kendimi romantik tür yazarı olarak kabul ediyorum ve içinde romantizmin olduğu sürece fantastik, tarihi, cinayet, hatta korku, hiç fark etmez, kendimi kısıtlamıyorum. Kendimi mutlu etmek için İngiliz ve İskoç tarihi türde vakit ayırabildikçe yazmayı sürdürürüm ama okurla ne zaman hangi koşullarda buluşur orasını zaman gösterir.


İlleKitapBlogu:   Hissiz kitabında ve serisinde neden yabancı isimler kullanmayı tercih ettiniz? Bu arada serinin diğer iki kitabı Maske ve Yoksun’da okuma listemde kısa zamanda okuyacağım onları da ve beklentimin çok yüksek olduğunu araya sıkıştırmak istiyorum :)

Her kurgunun kendine ait bir dinamiği olduğunu düşünüyorum. Bazı kurguların ihtiyaç duyduğu insan hikayesi, karakterler ve kültür standart değerlerle değerlendirilemez. Örneğin Türk karakterler ve Türk kültürü ile yazacağınız bir hikaye Amerikan kültürü ve Amerikan karakterlerine uymayacağı gibi tam tersine o değerler de Türk tabanına uymaz. Bu yüzden karakterleri seçerken kurgunun ihtiyaçlarını ön planda tutuyorum. Burada da ciddi anlamda kendi mesleğim ve akademik geçmişimden destek alıyorum. Gezmeyi çok sevdiğimi söylemiştim, mesleğim gereği de aktif olarak yurt dışına gidip geliyorum ve orada yerel insanlarla yakın interaktif iletişim içerisindeyim. Hem kültürlerini tecrübe edebiliyorum hem de siyasetten ticarete bir çok sosyal temeli oluşturan faaliyetleri tartışabiliyorum. Bu yüzden yazmayı seçtiğim karakterlerin ait oldukları ülke ve kültürlere yabancı olmadan kaleme alıyorum. Örneğin Hissiz kitabımın kurgusu Türk karakterlerle özenti dururdu ve temellerimize uymazdı, ne var ki bir Frezya’nın da kurgusu asla yabancı karakterlerle o geçişi vermezdi. Yabancı karakter ve ülkeleri seçerken bir diğer hedefim de okuyanlardan bu ülkeleri en azından yakın zamanlarda görme şansı olmayacak olanların en azından kitap sayfalarında tanışıp tecrübe edebilmesi.


İlleKitapBlogu:   Hangi türü yazmaktan daha çok hoşlandınız? Ve hangisini yazmakta daha çok zorlandınız? Günümüz aşk mı? Historical romansı mı?

Hepsini yazmaktan çok hoşlandım. Keyif almadığım kurguyu devam edemiyorum. Bu yüzden başladığımda o akışı yakalayabildiğim, bir anlamda elektrik aldığım kurguları kitaplaştırıyorum zaten. Aralarında seçim yapmam gerekirse eğlence anlamında seçim yapmam bu yüzden çok zor ama anıları taze olduğu için Zambak Baharı diyebilirim. En zorlandığımsa Frezya’ydı. Zorluğu da konusunun içerdiği acı gerçeklikti. Çok ağladım yazarken. Çocuk yuvaları ve kadın sığınma evlerinde çokça gönüllü hizmetlerde bulunmuş olduğum için her bir parçası hayatımın içinde çokça karşılaştığım gerçek haberler, insanlar ve olaylardan oluşuyordu. Bu yüzden benim adıma daha da anlamlıydı.


İlleKitapBlogu:   Okuduğum kitaplarınızda sadece aşk değil de araya macera kokan satırlar da ekliyorsunuz, romanslarda en sevdiğim şeydir bu ve bunu yapıyorsunuz. Kurgularınızı kaleme alırken böyle yazmanızın bir nedeni var mı yoksa yazarken gelişen bir şey mi?

Kısa bir cevabı var; ben ne okumayı seviyorsam ve nasıl okumayı seviyorsam öyle yazıyorum. Asla kendimi küçümsemeyeceğim bir okurum. Sadece Türkçe çeviri kitaplar değil, hatırı sayılır İngilizce dilinde romantik türevi kurgular okuyorum. Neyi okumayı sevdiğimi o yüzden iyi biliyorum ve benim gibi şeyleri okumaya aç başkalarının olduğunu biliyorum. Hem kendimi hem onları mutlu etmek istiyorum yazarken. Kendi okumayacağım bir kitabı kimin okumasını bekleyebilirim ki? Bu yüzden her satırda kendime bunu ben raftan alıp okur muyum diye soruyorum.


İlleKitapBlogu:   İlk kitabınızı elinize aldığınızda ne hissettiniz? Ailenizde, yakın çevrenizde okuyanların tepkileri nasıldı?

İlk kitabımı elime aldığımda ağlayabilirdim. Uzunca bir süredir hayalini kurduğum şeye sahip olmaktı. Dokuz ay özlemle beklediğin bebeğini kucağına almak gibiydi. Bir yandan da deli gibi korkuyordum insanların ne düşüneceğinden çünkü Türk bir yazarın dünya listelerindeki çok satan romantik kitap türleri gibi bir kitap yazmasına herkes yabancıydı. Okudukları tüm Amerika ya da İngiliz kurgularının bu ülkelerdeki insanların yazdığını düşünüyorlar ya da bu yazar bir Yunan ya da İspanyolsa da onun idrakinde olmuyorlardı. Bu yüzden yabancılayan da en az seven kadar oldu. Bir Türk yazarsanız beklenti daha ağır ağdalı psikolojik analizler, anılar ya da benzeri şeyler yazmanızdı. O zamana kadar var olan yayınevlerinin tutumu da bunu körüklüyordu. Sanırım diğer yazar arkadaşlarla birlikte bu tabuyu kırdık.

Ailem konusuna gelince, maalesef babam, eltilerimden biri ve yeğenlerimden biri dışında aileme kitaplarımı okutturamıyorum. Yazdığım türde kitaplar çoğunun kitap tür tercihi olmasa da esas benim yazdığım bir kitabı okumayı tuhaf buluyorlar ve hala alışamadılar. Çok gülüyorum. Neyse ki aralarından okuyanları beğeniyor da ben de kapris yapmıyorum.


İlleKitapBlogu:   İlk imzanız nasıldı? Eminim çok özeldir ama neler hissettiniz? İlk imzanızı kime verdiğinizi hatırlıyor musunuz?

İlk imzam inanılmazdı. Kalbim sanki ağzımda çarpıyordu. Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum fakat öyle bir kalabalıkla karşılaştım ki öyle olacağını hiç bilmediğimden dolayısıyla hazır da değildim. Ne yazacağımı, nasıl imzalayacağımı bile karıştırdım. İnanın ilk kime imzaladığımı bile hatırlıyorum. Hatta geçenlerde yeni kitabım Zambak Bahar’ı duyurusu geçildiğinde tebrik edenlerden biriydi ve oraya yazıp ona da hatırlattım.


İlleKitapBlogu:   Yazdığınız kitaplar basıldıktan sonra keşke burayı o şekilde yazmasaydım dediğiniz yerler oldu mu? Varsa örnek verebilir misiniz?

Maalesef oldu. İlk kitabım Hissiz’in ilk baskısı benim sektörel tecrübesizliğime denk geldi. Dosyam ham haliyle bir nevi taslak halindeyken sözleşmemi imzaladık ve imzayı atmaz basıö işlemine alındı. Dosyayı elden geçmem gerekiyordu, ekleyip çıkartacak bir çok şeyim vardı ama buna fırsat tanınmadı. Neticede beni hiç mutlu etmeyen bir şekilde ham haliyle basıldı. Peş peşe beş baskı girilince de arada vakit tanınmadığından en azından temel hataları düzeltmeye bile fırsatım olmadı. Neyse ki sonradan başka bir yayınevinden çıkan versiyonunu içime sinecek şekilde baştan sona revize ettik. İçimdeki en büyük iki uhdeden biridir bu konuda. Diğeri de peş peşe yakın arayla baskıya alındıkları için aynı kadere maruz kalan ikinci kitabım Maske olmuştu. Bu yüzden tüm hata ve eksikliklerine rağmen beni mazur görerek destekleyen okurlarıma tüm kalbimle teşekkür ediyorum. Sırf bu bile her zaman dediğim gibi hikayelerimi sadece benim değil, okuyan herkesle birlikte hepimizin kılan şey.


İlleKitapBlogu:  Bildiğim kadarıyla aslında okuduklarıma göre soruyorum bu soruyu, historical romans ve günümüz romansları haricinde bir türde yazmayı denediniz mi? Ya da öyle bir projeniz var mı?

Bu aralar tarihi romantik skalasını genişletiyorum. Yeni kitabım Zambak Baharı yakın tarihimizden bir Bosna Savaşı hikayesi. Şu an yazmakta olduğum da gene bu coğrafyaların tarihinden bir hikaye olacak ama şimdilik konusu bende kalsın. Gerçi dediğim gibi, ben baktığımda tek tür görüyorum hepsi için, o da romantik tür. Ben esas o aşkı, ayrılığını, kavuşmasını ya da ihanetini yazıyorum. Geri kalanı o aşkın filizlendiği toprak benim için. Bu yarın bir cinayet de olabilir, bir uzaylı da, Amerikan tarihi de. Ben sınıflandırmada üst türe bağlı kalıyorum. Alt türler içinde İskoç tarihi yazdığım gibi hepimizi şaşırtacak başka bir şey olmayacağını söyleyemem. 


İlleKitapBlogu:   Ben Türk yazarlarda, aslında birkaç yabancı yazarlarda da bunu hissettim yazdıkça ya da kitapları çıktıkça kalemler çok daha iyi olmaya başlıyor. Sizin de öyle acemilik kitabımdı diyebileceğiniz bir kitabınız var mı? Verseler baştan yazsam daha iyi olur dediğiniz?

Verdiler baştan yazdım. J Hissiz ve Maske öyle oldu. Kalem yazdıkça daha iyi oluyor çünkü yazmak, okurla karşılaşmak, eleştirilmek ya da beğenilmek, hepsi bir öğrenme süreci ve öğrenmek sonsuz bir şey. Ben oldum, artık ben tamamım demek gibi bir lüksü yok kimsenin. Allah beni profesyonel olmaktan sakınsın ki dinamiğim açık olsun. Öğrenmekten, denemekten vazgeçmemeli bir yazar. Bu yüzden bir kitap yazıp basmak değil zaten yazar olmak. Yazar olmak bir pişme süreci. Ne zaman sana okurların oldun der o zaman yazar olursun olmasına da sen gene de kendine ben oldum diyemezsin. Şayet dersen o zaman dinozor olur, monotonlaşırsın. Hayatta pek çok şeyde olduğu gibi tehlikeli bir şey. Çenem düştü gene. J



İlleKitapBlogu:  Safir’in kapağını çok beğenmiştim, tam türüne göreydi bence. Hissiz serisinin de kapakları çok güzel. Yeni çıkacak kitabınızın kapağı ise cıvıl cıvıl… kapak tasarımları yapılırken siz de fikir söylüyor musunuz, ya da yardımcı oluyor musunuz yoksa grafikerler kendileri mi yapıyorlar?

Şöförün yoluna karışılmaz derler. Çalıştığın ekibin profesyonelliği bu açıdan çok önemli. Her ne kadar bir beğenin olsa da o işi yapan insanlar gibi o göze sahip olamazsın. Bu yüzden ekibin işine karışmayı çok sevmiyorum. Sağ olsunlar önceki yayınevimden basılan kapaklarda da Pika Yayınları’ndan basılan kitabımın kapağında da bu bir ekip işiydi ve beni de onlar kendileri ne istediğimi önceden analiz edip hikayeyi iyi tanıyarak dahil ettiler. Beğendiğinizi söylediğiniz tüm kapaklar için o ekipteki arkadaşlara buradan tekrar teşekkür etmek isterim.



İlleKitapBlogu:  Yeni kitabınız, yeni yayıneviniz öncelikle hayırlı ve bol satışlı olur inşallah. Yeni kitabınızda okurları neler bekliyor azıcık ipucu rica etsek?

Çok teşekkür ederim. Benim için keyifli bir başlangıç oldu gerçekten ve çok uyumlu, sıcak bir kucaklama gibi oldu Zambak Baharı’nın çalışması. Umuyorum okuyanlar da geri plandaki o keyfi hisseder. Zambak Baharı bir Bosna Savaşı hikayesi. Hani diyorum ya geri plandaki hikayeler o aşk filizini ektiğimiz toprak diye. İşte Zambak Baharı’nda da o toprak Srebrenitsa’dan Bursa’ya uzanan Bosna Savaşı. Hemen mendilleri hazırlayıp, nefesinizi tutmayın. Bu defa birebir savaşın içinden bir kare değil, savaşın sonrasında açılan yaraların nasıl sarıldığını analiz edeceğimiz bir savaş sonrası analizi yapıyoruz. Biraz felsefe, biraz tarih biraz da insanlık var içinde. En çok ne var derseniz, en çok hepimizin kendi yaralarını, pişmanlıklarını kucaklaması ve seçimleriyle barışması var. Sonuçta bizi biz yapan onlar değil mi?



İlleKitapBlogu: Yeni kitap geliyor ve yeni bir fuar da geliyor. CNR’da imzanız olacak mı?

Tüm fuar, imza ve söyleşi duyurularını Pika Yayınları yapacaktır. Benim henüz böyle bir bilgim yok, o yüzden yanlış yönlendirmek istemem. Kitap da daha yeni raflara çıktığı için program belli oldukça hem Pika Yayınları sayfasından hem de benim hesaplarımdan duyurusunu yapacağız.


İlleKitapBlogu: Kitaplardan çok konuştuğumu düşündüm şuanda ve başka konulara geçmek adına geliyor bu seferki sorum :) Ne tür ortamlarda yazmaktan hoşlanıyorsunuz? Sessiz ve sakin mi yoksa hafif müzikli arka planda seslerin olduğu bir ortam mı?

Müziğim daima var. Her kitabın da kendi dinamiğine göre bir müzik listesi oluyor ama hiç değişmeyen parça daima Beethoven’ın Moon Light Sonat’ı oluyor. Vazgeçemiyorum. Onun dışında yazdığım mekanları yakın zamanda Pika Yayınları sayfasından sizlere göstereceğim.


İlleKitapBlogu: Kitabınızı yazarken bir anda tıkanıp kaldınız, ki genelde böyle durumlar oluyormuş, öyle bir durumda ne yapıyorsunuz?  

Elbette oluyor. Kurguda öyle bir noktaya geliyorsunuz ki bir an noktalamış gibi oluyorsunuz. İşte o zamanda duruyorum ve zorlamıyorum. Mola almam gerekiyorsa alıyorum. Araya belki okuyacağım bir kitap ya da izleyeceğim bir Asya dizisi giriyor. Bekliyorum ve müzik dinliyorum, geziyorum. Kafamı toplamamı ne sağlayacaksa onu yapıyorum ve sonra bir şekilde o bir anahtar kelime doğuruyor, hikaye akmayı sürdürüyor. Ayrıca itiraf etmeliyim ki benim bir ilham perim var. Bir bookstagram; @morrkitaplik. İrem sağ olsun asla hikaye içinde kaybolup gitmeme izin vermiyor. Bunun için hakkını ödeyemem.


İlleKitapBlogu:  Yazar olarak, severek takip ettiğiniz ve okumaktan keyif aldığınız yerli – yabancı


yazarlar kimler? Her okurun gözü kapalı kitabını alacak kadar kalemine güvendiği yazarlar olduğunu düşünüyorum. Sizin de öyle yazarlarınız var mı?

Elbette var ama yerlileri saymayayım. Zaten hesabımı takip edenlerin kolayca saptayacakları isimler onlar.
Joss Ware, Ted Dekker, Julie Garwood, Brenda Joyce, Monica McCarty, Julia Quinn, Lara Adrian, Christine Feehan, Gena Showalter, Sherrilyn Kenyon, Anne Rice,  Jaci Burton, Rachel Gibson gibi popüler dönem romantik kurgu türünün farklı alt türlerdeki yazarların yanı sıra Chimamanda Ngozi Adichie gibi kadının gücünü destekleyen yazarları da severek takip ediyorum. Buraya herkesin ilk aklına gelen klasikler haricinde kısa bir özet geçiyorum yazar listesi olarak. Okuduğum türler siyaset felsefesinden distopyaya kadar geniş bir yelpazede farklılık gösteriyor ve hepsini sıralamam mümkün değil. Sadece kadın yazarları ağırlıkta tutarak pozitif bir ayrımcılık yaptım.

İlleKitapBlogu:  Bu kadar soru yanıtladıktan sonra azıcık sıkıcı konulardan uzaklaşıp eğlenceli sorulara geçelim :) Dilerim cevaplarken sıkılmazsınız.  İşte sorularımız :)

Sorularınızın hiçbiri sıkıcı değildi, öyle olsalar bana sormazdınız eminim. Bu yüzden kısa cevaplara geçmeden bu keyifli sohbet için bir defa daha teşekkür etmek isterim.

# Çay mı kahve mi? 
Elbette kahve J

# En sevdiğiniz kitabınız? 
Çok zor bir soru. Hangi evladını daha çok seviyorsun gibi bir şey. Ayrım yapamadım ama ille bir cevap vereceksem heyecanı yeni olduğu için Zambak Baharı diyeyim.

# En sevdiğiniz karakteriniz? 
Zambak Baharı’ndan Rodoplu. Kızım olsa onunla baş göz ederdim J

# En sevdiğiniz mevsim? 
Yaz

# En sevdiğiniz kapak tasarımınız? 
Bir zor soru daha. Hangisini desem aklım öbüründe kalacak. Adil olmak için en tazesi Zambak Baharı diyeyim.

# İlk hayran olduğunuz kitap? 
Barbara Cartland’ın kitapları. Tek tek isimlerini hatırlamıyorum ama ortaokul yıllarımda gizli gizli ders kitaplarımın arasında onun romanlarını okurdum.

# İlk okuduğunuz seri? 
Unuttum. Hangisi ilkti bilemiyorum.

# Favori seriniz, erkek ve kadın karakteriniz?
Kesinlikle Hep Kitap’ın Yüzüncü Kraliçe serisi. İçindeki bütün karakterlere, olayın işleyiş biçimine ve temelde kullanılan farklı efsanevi kültüre bayıldım. Bu türde okuduğumuz türü tür yapan o genel klişelerden çok farklıydı ve çevirisini beklerken sabırsızlıktan serinin devamını orijinalinden okudum.

# Ciltli kitap mı karton kapaklı kitap mı? 
Çok fark etmiyor benim için. Şu üzerinde ek bir giydirmesi olan sert kapakları pek sevmiyorum sadece. Yanında taşırken sorun oluyor, yırtılıyor, kayboluyor. Sıvama sert kapak olduğu sürece karton ile arasında seçim yapmam.

# Kitap arasına ayraç mı yoksa rastgele bir kağıt parçası mı kullanırsınız? 
Ayraç

# Şu anda okuduğunuz kitap? 
Platon - Devlet

# En son okuduğunuz kitap? 
Sun Tzu -  Savaş Sanatı

# En sevdiğiniz çizgi film? 
Fineas ve Förb ile Scooby Doo

# En sevdiğiniz film? 
Kızarmış Yeşil Domatesler

# En sevdiğiniz dizi? 
Castle

# Gitmeyi en çok istediğiniz 3 yer?
 Küba, Güney Afrika ve Avusturalya

# Okumaktan hoşlandığınız türler? 
Tarihi romantik, fantastik, distopya, dark romance, chick lit, siyaset, tarih, felsefe ve cinayet

# Asla okumam dediğiniz tür? 
Kişisel gelişim. Laf aramızda kalsın rahmetli anneannemin söylediği şeyleri allayıp pullayıp, evirip bana geri postalamak gibi geliyor.

# Kendi karakterlerinizden en çok hangisini kendinize yakın hissediyorsunuz? Neden? 
Safir’de ki Caci. Yaşlandığımda onun gibi olacağım ama onun karanlık güçleri yerine ben bastonumu savuracağım.

# Ne tür müzik dinlemekten hoşlanırsınız? 
Sefarad müziğinin o içe vuran tınısını çok seviyor olsam da rock müzik hayranıyım.

# Ne tür film izlemekten hoşlanırsınız? 
Sonu mutlu biten her şey. Mutsuz sonları kaldıramıyorum.

# En sevdiğiniz hayvan? 
Tüm hayvanları çok seviyorum. Kargalara saygım sonsuz ve yılanları çok faydalı buluyorum. Ama beslediğim için torpil geçeceğim; guineapigler. İki tane küçük kızım var.

# Dizi izlemek mi film izlemek mi? 
Sonu gelmeyen sezonlardan içim bayılıyor. Hele de sezon uzatmak için sarpa sardığında boğulacakmış gibi oluyorum ve izlemeyi bırakıyorum. Bu yüzden film seçeneği diyorum.

# Tiyatro mu sinema mı? 
Sinema

#En son izlediğiniz film? 
Gerçeğin Peşinde olarak çevrilen Angel of Mine

#En son sizi üzen olay? 
Evime yakın bir noktada mendil satan bir lise talebesi var. Onun hayatla olan mücadelesine üzüldüm daha bu gün.

#En son sizi çok sevindiren olay? 
Zambak Baharı’nın çıkışı

#Takipçilerinize, okurlarınıza söylemek istediğiniz bir cümle? 
Hayatta nefes aldığınız sürece bir yolu daima vardır.


İlleKitapBlogu:  Son sorum. : ) Bir yazar olarak, yeni yazar adaylarına, yeni yeni yazmaya başlayanlara ve acemi yazarlarımıza hitaben neler söylemek istersiniz? Onlara nasıl nasihat verip yol göstermek istersiniz?

Kimsenin kendi okumayacağınız metinleri okumasını beklemeyin. Kendi okurunuz önce siz olun. Çok kitap okuyun ve lütfen sevseniz de sevmeseniz de farklı türlerde okuyun. Öyle çok okuyun ki kendi yazdıklarınızın da ilk eleştirmeni sizler olun. Milli eğitimin verdiği donelerle yetinmeyin, bilgi için açgözlü olun, eleştirin, sorun, sorgulayın. En başta da kendinizden başlayın. İyi bir kitap yazmak için zihninizin içini göremeyen insanlara oradaki bir kesiti anlatıyor olduğunuzu unutmayın. Hayata ve her şeyden önce kendinize saygı duyun ki kurgularınıza bu saygı yansısın. Son olarak da içinize o yazma sevgisi düşmüşse asla vazgeçmeyin. Tek bir okuyanınız bile olmasa siz kendiniz için yazın.

Tüm bunları söylememe imkan tanıdığınız için de ayrıca teşekkür ederim İlle Kitap.


Biz size çok teşekkür ederiz, hem bir okur hem de bir blogger olarak sizinle röportaj yapmak ve sizi tanımak benim için bir onurdur. 

Gelecek yıllarda yepyeni nice kitabınızı raflarda görür ve bool okurlu nice imzanız olur inşallah :) Zambak Baharı'da inşallah bol okurlu, satışlı olur :) 




4 yorum :

  1. Merakla beklediğim röportaj gelmiş 😍😍 sevdiğim iki insanın sohbetini okumak çok keyifliydi, uzun olmasına da bayıldım. Bu sohbete doyum olmazdı çünkü. ❤️❤️

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir röportaj olmuş. Benim de röportaj yapmak istediğim yazarlardan. İnşallah bende yaparım:) Emeklerinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, inşallah yaparsınız siz de =)

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın