23 Aralık 2020 Çarşamba

0 E. L. James - Beyefendi


~~~*~~~
Ben ne istiyordum? Ondan?
Güzel vücuduna sahip olmak.
Ve yetmedi.
Kafama dank etti. Bir balyoz gibi indi. Alnımın tam ortasına.
Kalbini istiyordum.  
~~~*~~~


 Bu kitabı... evet tam olarak bu kitabı... orijinal dilden okumayı planlıyordum çünkü çevrileceğini düşünmüyordum. Dolayısıyla amazondan sepetime atmıştım ve Doğan Kitap'ın çıkaracağını duyduğumda nasıl sevindiğimi anlatamam. Hem de havalara uçtum çünkü Türkçe olarak okuyabilecektim. 

Tabi ki çıkınca da kaçırmama mümkün değildi... okumak için beklememin sebebi de instagramdan arkadaşlarla beraber okuduk. Durum böyle olunca da herkesin kitabı eline ulaşsın diye bekledik ve başladık kitaba. Hepimizin ortak fikri ise Grinin Elli Tonu Üçlemesi'nden tamamen farklı bir kitap olmasıydı. Ahh bir de Kont Maxim'e olan aşkımız :) 

E. L. James, hepimiz artık tanıyoruz... Meşhur Christian Grey ve Anastasia Steel'in yaratıcı ve hepimizin severek okuduğu, takip ettiği bir yazar. Dolayısıyla bu kitaba başlarken de ne beklememiz gerektiğini biliyorduk ama böyle bir kurgu beklemediğim bir gerçek... Okuyanlar olarak bir diğer ortak fikrimiz de ikisinin farklı kulvarlarda olmasıydı. 

~~~*~~~
Gülüşü en sert yürekleri bile eritebilirdi; benimkisi coşkuyla doldu.
~~~*~~~

Öncelikle bir konuda netleşmek istiyorum, o da bu kitapta Grinin Elli Tonu gibi bir kurgu beklemeyin çünkü değil. O seriyi hepimiz okuduk, filmlerini izledik ve ne türde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla da istemsizce bu kitabı okurken onunla kıyaslama haline düşebilirsiniz ama düşmeyin! Çünkü bu kitap ile o seri arasında dağlar kadar fark var! 

Öncelikle her ne kadar seks sahneleri olsa da genelinde daha azdı, aslında her aşk romanında olan kadardı. Bu yüzden direk erotik romans olarak adlandırmak bana doğru gelmiyor. Bildiğiniz aşk romanıydı... Yine birçok aşk romanında gördüğümüz gibi erkek karakterimiz Maxim, aşkı tatmadığından kadınlarla tek gecelik ilişki yaşayan bir adam... Grey gibi asla değil! Bunun gibi sayabileceğim bir sürü farklılıklar var bu yüzden ikisini asla kıyaslamayın. Hayatınızın hatası olur! 

Bunlar söyledikten sonra, kitap oldukça akıcı, hızlı okunan, yormayan, romantik, aşk dolu tutkulu bir kitaptı. Çok çok sevmemin yanında tabi ki eleştireceğim kısımlarda var onlara da yorumumun devamında gireceğim. 

Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Maxim, ağabeyinin ölümünden sonra kontluğu miras alan ve bu duruma alışmaya çalışan bir genç adam... şimdiye kadar almadığı sorumluları alacak, kafasına estiği gibi davranma alışkanlığını geride bırakmak zorunda kalacaktır. Ancak bir gün, bir sabah evinde bir genç kadını görür. Temizliğine gelen kadın işten ayrılmış ve yerine de Alessia gelmiştir. Alessia, kendi memleketi Arnavutluk'tan istemediği bir evliliği yapmamak için kaçmış, kaçarken de bir çok şey atlatmış bir genç kadın. Yanına sığındı annesinin arkadaşının yardımıyla hayatta kalmaya çalışırken Maxim'in evinde çalışıp biriktirdiği parayla hem hayatta kalmaya hem de peşindeki adamlardan kaçmak zorundadır. Maxim, evinde çekingen kendi haline olan Alessia'dan etkilenir ve ona karşı edindiği bu ani ilginin sebebini bilmese de onunla vakit geçirmek, sohbet etmek hoşuna gitmeye başlar. Aralarındaki yakınlık Maxim'in Alessia'yı tanıdıkça daha da ilerler ve bir gün Alessia'nın peşindeki adamlar kendini gösterir bu duruma Maxim'de dahil olunca kovalamaca başlar... Maxim, Alessia'yı korumak için elinden geleni yapacaktır ancak genç kadının peşinde olan tek kişi o adamlar değildir bir de nişanlısı Anatoli vardır. Maxim yeni yen duygularını yaşayıp mutlu olacağını düşündüğü noktada aşkı için savaşmak zorunda kalacaktır. Sonunda da ödülü aşk dolu bir hayat ve daha da önemlisi Alessia ile bir hayat olacaktır. 

~~~*~~~
Bu keşmekeşin ortasında Alessia'yı bulmuştum ve çok kısacık bir zamanda, hayatımda kimseye vermediğim kadar çok değer verir olmuştum ona. Kendime bile değer vermediğim kadar. 
~~~*~~~

Öncelikle eleştirilerimden başlayıp sevdiğim kısımlarla bitirmek istiyorum. Kitaptaki anlatımda geçişler vardı. Blogu takip edenler bilir geçişli anlatımları pek sevmem ama alışmak zorunda kaldım. Bu kitapta da öyle bir anlatım vardı üstelik birden geçişler vardı. Mesela kurgu Maxim tarafından anlatılıyor, duyguları dibine kadar hissediyorsun, Maxim'i anlıyorsun falan derken bir sonraki paragraf üçüncü kişi tarafından anlatılarak Alessia'ya değiniyordu. Bu durum rahatsız ediciydi ve ciddi anlamda sevmedim. Keşke ya sadece Maxim tarafıdan anlatılsaydı ya da bölüm bölüm değişseydi ya da direk üçüncü kişi tarafından her ikisine de değinerek anlatılsaydı daha çok sevebilirdim. 
Bir diğer konuda kitabın sonuydu... O son olmamıştı... şöyle olmamıştı her şey çok güzeldi... Ama son 50 hatta son 25 sayfa bile olabilir çok hızlı oldu bitti gibi... ya da bir 50 sayfa daha olmalıydı da tam oturmalıydı bir şeyler gibi hissettirdi. 

Kitap evet bitti, mutlu sonla bitti daha ne isteyebilirdim ki ama sonla ilgili havada kalan ya da devamı mı gelecek hissi uyandırdı bende... Halbuki yanılmıyorsam tek kitap... Zaten bunlar haricinde de başka eleştirim yoktu. Kitabı oldukça beğendim. :) 

Öncelikle Maxim'in kendini bilir tavırları, ne istediğini bilmesi, aşkı konusundaki istikrarı ve ona göre davranmasını çok sevdim. Ağabeyiyle ilgili hisleri, yengisiyle olan ilişkisi, kontluğa geçtiğinde duyguları çok güzel anlatılmıştı ve adamın baştan sonra her şeyi mükemmeldi. Böyle bir kont alabilir miyim ben de diye düşündüm okurken... hatta kont olmak zorunda değil kotuyla tişörtüyle de gelebilir diye de düşündüm :) 

~~~*~~~
Alessia ne onu ne kendini öldürebiliyordu. Sevdiği erkeği kaybetmişti ve nefret ettiği bir adama mahkumdu. 
Kalbi kırıktı. Hayır. Kalbi, kaybolup gitmişti.
~~~*~~~


Alessia'nın çekingen tavırları, hayatta kalmak için mücadele etmesi, sessiz bir kabullenişle kaderine boyun eğmeyip çabalaması çok güzeldi. Kaçması, kaçtıktan sonra yaşadıkları ve İngilitere'ye gedikten sonra yaşadıkları çok güzel anlatılmıştı. Onun da güçlü karakterine hayran kaldım. 

Maxim'in en başından Alessia'dan etkilenmesi, üstüne gitmesi, onunla beraber olması, yaşadıkları, sadece Maxim olarak onun tarafından sevilmesi ve sevebilmesi çok güzeldi. Koyup kollayıcı tavırları, beyefendiliği çok güzel anlatılmıştı. 

Kontluk arazilerindeki halleri, Alessia'nın ilk deniz gördüğündeki hali, köyde gezmeleri, yolculukları, Alessia'nın yaşadıklarını anlattığında verdiği tavırlar muhteşemdi. Hele Alessia'nın onun evinden çıkıp gitmesi ve peşine düşmesi, onu tren istasyonunda beklemesi çok güzeldi. Ama daha da güzeli Anatoli'nin Alessia'yı alıp Arnavutluk'a geri götüreceği zaman verdiği tepkiydi. Maxim'in tereddüt etmeden peşine düşmesi çok güzeldi. Babasının karşısına dikilip Alessia'yı savunması, onu istemesi harikaydı. Adamım sen bir harikasın ya... 

Alessia'nın piyonodaki yeteneği çok iyi anlatılmıştı. Tek tek çaldığı şarkıları dinledim ve onları Alessia'ya çalarken ve Maxim onu izlerken hayal ettim. Bach çalıyordu ama ben pek Bach bestelerini bilmiyorum ancak Beethoven ve Rachmanioff melodileri tanıdıktı bana bu yüzden aşırı keyfi aldım o satırlarda... Arada da olsa klasik müzik dinlediğimi itiraf da etmiş olayım, bazı insanlar ruhu dinlendirdiğini söylüyor ya kesinlikle katılıyorum... 

~~~*~~~
Müzik üstünden akıyor, duvarlarda ve tavanda yankılanıyordu; konsere çıkan piyanistler kadar kusursuz bir performans sergiliyordu. O başı önde çaldıkça kendimden geçmiş halde onu izledim. 
Şahaneydi. 
Her açıdan.
Bense tam anlamıyla büyülenmiştim.
~~~*~~~


Alessia'nın Maxim'in kont olduğunu öğrendiği kısım çok güzeldi. Klişe bir şekilde kaçacak falan zannettim ama Maxim'i dinledi ve onunla kalmayı seçti. İşte benim kızım dedim :)

Anatoli ise... okuyanlar beni topa koymasın ama Alessia'nın evindeki sözlerine karşı ben adamın içinden hep reddedilmişliğin bir verdiği tavırla öyle davranıyor sandım. Çünkü bazen Alessia'ya öyle davranıyordu ki sanki ondan hoşlanıyor, sevmeye doğru gidiyor gibiydi ama sonunda Maxim ile karşı karşıya gelince ki tavırları tereddütte düşürdü. O halleri olmasaydı adamın durumuna üzülebilirdim. 

Tek tek bahsedemeyeceğim kadar güzel sahneleri olan bir kitaptı ve eksiklerini yukarıda söyledin onların haricinde cidden çok severek okuduğum bir kitap oldu. Aşk romanları severlere de tavsiye ederim, ön yargılarınızı bir kenara bırakın ve özellikle Grey'le kıyaslama hislerinizi öyle okuyun ;) 

Tavsiyemdir :) Bu arada benden de 5 üzerinden 3,5 aldı ne yazık ki eksik bulduğum kısımları da dile getirdim onları göre göre de beş vermem mümkün değildi... 



~~~*~~~
Derinde bir yerde, başka bir seçeneği olup olmadığını bilmiyordum ama onu seviyordum. Onu yanımda istiyordum. 
~~~*~~~

Kitabın adı     : Beyefendi
Orijinal adı     : The Mister
Yazarı            : E. L. James
Çevirmen        : Bige Turan Zourbakis
Yayınevi          : Doğan Kitap
Sayfa sayısı     : 536

Kitabın tanıtım yazısı: 

Çoksatan Grinin Elli Tonu üçlemesinin yazarı E L James’ten heyecan verici yeni bir roman…

Londra, 2019. Maxim Trevelyan’ın güzel bir hayatı vardır. Yakışıklı, asil ve zengindir. Hiç çalışmak zorunda kalmamış ve nadiren yalnız uyumuştur. Ancak bir trajedi genç adamın hayatını altüst eder. Maxim’e ailesinden bir asalet unvanı, büyük bir servet ve onun getirdiği sorumluluk miras kalır. Maxim’in hiç hazır olmadığı ve oynamakta zorlandığı bir rolü vardır artık. Ama asıl hikâye, İngiltere’ye kaçak gelen esrarengiz ve güzel bir genç kadın olan Alessia’nın hayatına girmesiyle başlayacaktır.

Bu gizemli kadına duyduğu ilgi ve tutku, onu Alessia’nın geçmişinden gelen ilişkilerin tehlikeli sularına çekmekte gecikmeyecektir.

Beyefendi, Londra’nın kalbinden vahşi, kırsal Cornwall’a ve Balkanlar’ın hüzünlü güzelliğine uzanan, tehlikeli bir arzu yolculuğu…






Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın