Kitabın yorumu için tıklayınız!
Swift çıkardığı ceketine uzandı, küçük bir çakı çıkardı ve Daisy'ye verdi. Bu kendi hayal gücü müydü yoksa sahiden Swift'in parmakları avucunda biraz fazladan oyalanmış mıydı?
"Bu ne için?" diye sordu Daisy huzursuzca.
"Kuşun bacağındaki ipi kesmek için. Dikkat edin, çok keskindir. Sizin kazara bir atardamar doğramanız fikrinden hiç hoşlanmıyorum."
"Merak etmeyin, ona zarar vermeyeceğim."
"Ben kendimden söz ediyordum, kazdan değil."
Westcliff, Matthew'un büyülenmiş bakışlarını kaçırmamıştı. "Flörte eşsiz bir yaklaşımınız var," diye yorum yaptı. "Çim topunda yenmenin Daisy'nin ilgisini çekeceği hiç aklıma gelmezdi, ama görünüşe göre bu taktik işe yaradı."
Matthew ayaklarının önündeki zemini dikkatle seyrederek, ses tonunu sakin bir kayıtsızlıkla çıkması için uğraştı. "Ben Bayan Bowman'a kur yapmıyorum."
"Demek ki atış toplarına olan görünür tutkunuzu yanlış değerlendirmişim."
Matthew ona gergin bir bakış fırlattı. "Onu eğlenceli bulduğumu itiraf etmeliyim. Ama bu onunla evlenmek istediğim anlamına gelmiyor."
"Bowman kardeşler bu açıdan oldukça tehlikelidirler. Birinden biri ilginizi ilk çektiğinde, tüm bildiğiniz onun o güne kadar karşılaştığınız en kışkırtıcı varlık olduğudur. Ama sonra çıldırtıcı olduğunu keşfettiğinizde onu bir dahaki sefere görünceye kadar zor beklersiniz. Tıpkı tedavisi imkansız bir hastalığın ilerlemesi gibi bir organdan diğerine yayılır. Özlem başlar. Kıyaslayınca tüm diğer kadınlar renksiz ve ruhsuz gelir. Bu yüzden çıldıracak hale geldiğinizi düşününceye kadar onu istersiniz. Düşünmeye son veremezsiniz-"
"Neden bahsettiğiniz hakkında hiçbir fikrim yok," diye onun sözünü kesti Matthew, rengi atmış, sararmıştı. Tedavisi olmayan bir hastalığa yenik düşmek üzere değildi. İnsanın hayatta seçenekleri olurdu. Ve Westcliff neye inanırsa inansın, bu fiziksel bir dürtüden başka bir şey değildi. Güçlü, yürek burkan, delirten fena bir fiziksel dürtü... ama sağlam bir irade gücüyle galip gelinebilirdi.
"Madem öyle diyorsunuz, öyle olsun bari," dedi Westcliff ikna olmamış bir ses tonuyla.
Swift önce şaşkınlıkla, sonra boş boş bakt. "Evliliğin bana uygun olduğunu düşünmüyorum."
"Hiç mi?"
"Hiç."
"Neden olmasın?" diye sordu Daisy. "Özgürlüğünüze çok düşkün olduğunuz için mi? Yoksa zamparalık yapmayı mı planlıyorsunuz?"
Swift güldü, sesi o kadar sıcaktı ki Daisy'ye sanki belkemiği bir kadifeyle okşanmış gibi geldi. "Hayır. Ben iyi bir tanesi yeterli olacakken bir sürü kadının peşinde koşmayı daima zaman kaybı olarak görüyorum."
"İyi birini nasıl tanımlıyorsunuz?"
"Nasıl bir kadınla evlenmek istediğimi mi sormak istiyorsunuz?" Her zamankinden daha uzun süre devam eden tebessümü Daisy'nin ensesindeki tüylerin diken diken olmasına enden olmuştu. "Onunla karşılaştığım zaman anlayacağımı sanıyorum."
Swift sarardı ve düğmeye uzandı, ama Daisy geri kaparak parmaklarını düğmenin etrafına kapadı.
Daisy'nin nabzı hızlı hızlı atmaya başladı. "Bunu daha önce görmüştüm," dedi. "Bir setin parçası. Annem babam için beş düğmeli bir yelek yaptırmıştı. Birinde yel değirmeni oyulmuştu, diğerinde bir ağaç, bir başkasında bir köprü... annem her çocuktan bir tutam saç alarak bir düğmenin içine koymuştu. Annemin saçımın arka tarafında görünmeyecek bir yerden bir tutam saçımı makasladığını hatırlıyorum."
Swift ona bakmaktan kaçınarak cebinden çıkarılmış eşyaları aldı ve yeniden cebine yerleştirmeye başladı.
Sessizlik uzarken Daisy beyhude yere bir açıklama bekliyordu. Sonunda uzanarak onu kolundan tuttu. Swift'in kolu sertleşti ve kumaşın üzerindeki parmaklara baktı.
"Onu nasıl ele geçirdiniz?" diye fısıldadı Daisy.
Swift o kadar uzun süre bekledi ki Daisy onun cevap vermeyeceğini düşündü.
Swift sonunda Daisy'nin yüreğini sızlatan bir aksilikle konuştu. "Babanız yeleği şirket ofislerinde giyiyordu. Fakat o gün daha geç vakitte bir şeylere kızdı ve bir mürekkep şişesi fırlattığı sırada birazını kendi üzerine döktü. Yelek mahvolmuştu. Bu haberi annenize söylemek yerine kıyafeti, düğmeleriyle, her şeyiyle bana verdi ve imha etmemi istedi."
"Ama düğmelerden birini muhafaza ettiniz." Ciğerleri öyle genişlemişti ki içerden göğsünü sıkıştırıyordu ve kalbi de deli gibi atıyordu. "Yel değirmeni. Benimkiydi. Siz... bunda yıl benim saç tutamımı mı taşıdınız?"
"Daisy, içinde bulunduğun tehlikeyi anlayamayacak kadar masumsun. Ellerimi senden uzak tutmak için kendimi tutmam gerekiyor. Benimle oyunlar oynama, tatlım. Bana işkence etmen çok kolay ve sınırıma geldim. Aklına gelebilecek tüm şüpheleri girecekse... sana iki metre yaklaşan her erkeği kıskanıyorum. Üstündeki kıyafetleri ve soluduğun havayı kıskanıyorum. Benim gözümden uzak geçirdiğin her anı kıskanıyorum."
Daisy şaşkın şaşkın fısıldadı. "Bunu... kesinlikle hiç belli etmedin."
"Yıllar boyunca seninle alakalı binlerce anı topladım, her bakışı, bana söylediğin her sözü. Ailenin evine yaptığım tüm o ziyaretler, o akşam yemekler, tatil günleri -ön kapıdan girmek ve seni görmek için sabırsızlanıyordum." Ağzının köşeleri gülümsemeyi anımsatan bir ifadeyle kıvrılmıştı. "O saygısız, dik kafalı sürünün ortasında seni... ailenle başa çıkmanı izlemeye bayılıyordum. Sen her zaman bir kadının olmasını gerektiğini düşündüğüm gibiydin. Ve tanıştığımız andan bu yana hayatımın her saniyesinde seni istedim."
Matthew bir kez daha onun kendisinde uyandırdığı duygulara, Daisy'yi sınırsız mutlulukla doldurma arzusuna gafil avlanmıştı.
"Neye ihtiyaç duyarsan duy," diye fısıldadı, "ne istersen ise, sana onu bulup vereceğim. Sadece bana söyle."
Daisy rahatça gerinirken uzuvlarında hoş bir ürperti dolaştı. Parmaklarıyla pürüzsüzlüğünü izleyerek onun dudaklarına dokundu. "Beş dolarlık dileğinin ne olduğunu öğrenmek istiyorum."
"Hepsi bu kadar mı?" Matthew onun araştıra parmaklarının altında gülümsedi. "Seni benim kadar isteyen birini bulmanı diledim. Ama bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordum."
Ona bakmak için başını kaldırırken mum ışığı Daisy'nin narin yüz hatlarını aydınlattı. "Neden?"
"Çünkü başka hiç kimsenin seni benim istediğim kadar isteyemeyeceğini biliyordum."
Daisy kendisini onun üzerine daha fazla alçaltınca saçları dağılarak her ikisinin etrafına kara bir perde gibi yayıldı.
"Senin dileğin neydi?" diye sordu Matthew ışıldayan şelale gibi saçlarını parmaklarıyla tarayarak.
"Evlenmek için doğru adamı bulmak." Sevecen tebessümüyle kalbi duracak gibi oldu. "Ve o sırada karşıma sen çıktın."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın