Kitabın yorumu için tıklayınız!
Royce geçen gece şefkatli, baştan çıkaran, ısrarlı bir aşıktı. Bugün ise Jenny'nin varlığını unutabilen bir yabancı.
Royce elini onun yanağına koymak için kaldırırken, göğsünde acı veren, alışkın olmadığı bir daralmayla eli titredi. Jenny geri çekildi; iri gözleri akmayan gözyaşlarıyla dolu dolu olduğu halde kendini kaybedip ağlamadı. Royce bu sevimli kızın yakalandığından beri, hatta onu dövdüğü sırada bile neden ağlamadığını nihayet anlıyordu artık. Jennifer Merrick bütün gözyaşlarını içinde tutuyordu, gururu ve cesareti kendini kaybedip bu gözyaşlarını akıtmasına müsaade etmiyordu. Şimdiye kadar nelere katlandığı düşünülürse, Royce'tan yediği şiddetli dayak Jenny'ye vız gelmiş olmalıydı.
Royce ne yapacağını bilemediği için odaya girip bir kadehe şarap doldurdu ve Jenny'ye götürdü. "İç," dedi sadece.
Jenny'nin çoktan kendini topladığını ve kendisinin kontrolü dışında sesinin tonuyla yumuşak dudaklarında sevimli bir tebessüm belirdiğini görünce içi rahatladı. "Bana öyle geliyor ki lordum," dedi, "avucuma her zaman neşe koyacaksınız."
"Genellikle de kendi kötü niyetlerim için."
Jenny o üzüntüden uyumuş haliyle bile, o sırada Royce'tan tuhaf bir gücün yayıldığını hissetti birden; kendini oradaki herkese kabul ettiren bir güçtü bu. Kalabalık, sanki büyülenmiş gibi sessizleşip esas duruşa geçti; herkesin gözü Royce' mıhlanıp kalmıştı. İşte bundan sonra konuştu Royce. Davudi sesi avlunun tuhaf sessizliği içinde yankılandı; bir gök gürültüsünün gücüyle azameti de vardı bu seste.
"Şimdi yeni hanımınıza, benim karıma bakın," dedi. "Bundan böyle onun emri benim emrimdir. Ona ettiğiniz her hizmet bana ettiğiniz hizmettir. Ona olan sadakatiniz veya sadakatsizliğiniz bana olan sadakatiniz veya sadakatsizliğinizdir!"
Sert bakışları nefes kesen, ürkütücü bir an boyunca kalabalığın üstünde dolaştı; sonra Jennifer'a dönüp girmesi için kolunu uzattı Royce.
Odasının kapısı hızla açılıp duvara çarpınca irkildi. "Şalını al," dedi Stefan Westmoreland sert ve uğursuz bir sesle. "Benimle o sahaya geliyorsun, yoksa ben seni sürükleyerek götürürüm!"
"Gelmiyorum," dedi Jenny, yine pencereden bakmaya başladı. "Kocam ailemi parçalara ayırırken gülmeyi midem kaldırmıyor."
Stefan Jenny'i omuzlarında tutup kendine çevirdi ;sesi sertçe vurulmuş bir kırbaç gibi şakladı Jenny'nin yüzünde. "Sana ne olduğunu söyleyeyim! Kardeşim o sahada ölüyor. Senin akrabalarına dokunmayacağına yemin etmişti; turnuvada bu anladıkları an senin değerli akrabaların onu kesip biçmeye başladılar!" dedi dişlerini sıkarak. Jenny'yi sarsıyordu bir yandan da. "Turnuvada onu parçalara ayırdılar! Royce şimdi mızrak yarışında. Yuhalayıp duran şu kalabalığı duyuyor musun? Onu yuhalıyorlar. Çok kötü yaralandı, attan düştüğünden beri bilincinin yerinde olduğunu sanmıyorum. Onları mızrak yarışında oyalayıp alt edebileceğini sanmıştı, ama yapamıyor. Üstelik on dört İskoç daha ona meydan okudu!"
Jenny ona baktı, kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atıyordu ama kendisi olduğu yere çakılı kalmıştı. Sanki bir kabusta koşmaya çalışır gibiydi. "Jennifer," dedi Stefan boğuk bir sesle. "Royce onların kendisini öldürmesine göz yumuyor." Stefan genç kadının kollarını acıtırcasına sıkıyordu ama sesi ıstırap doluydu. "O sahada senin için ölüyor. Kardeşini öldürmenin bedelini ödemek için..."
Royce içinden inledi, sağlam olan sağ koluyla ayağa kalkmaya çalıştı. Jennifer geri gelmişti... onun yenildiğini görmek için. Belki de öldüğünü... Öyle bile olsa, sürünerek öldüğünü görmesini istemezdi onun. Son bir güçle ayağa kalkmaya çalıştı sendeleyerek. Uzanıp elini gözlerine siper etti, görüşü berraklaştı e hayal germediği anladı. Jennifer ona doğru koşuyordu, kalabalığın üstüne ise tekinsiz bir sessizlik çökmüştü.
Jennifer onun kırık kolunun yanında sallandığını görecek kadar yaklaşınca ağzından çıkacak çığlığı zorla bastırdı. Royce'un önünde durdu ve babasının öfkeyle yükselen sesini duyunca Royce'un ayaklarının dibindeki mızrağa baktı. "Al onu!" diye gürledi babası. "Mızrağı kullan Jennifer."
O zaman onun neden geldiğini anladı Royce. Akrabalarının başladığı işi bitirmeye, Royce'un William'a yaptığını o da Royce'a yapmaya gelmişti. Kımıldamadan Jennifer'ı seyretti, Jennifer yavaşça yere eğilirken güzel yüzünden akan yaşları fark etti. Ama Jennifer, Royce'un mızrağını veya kendi hançerini almak yerine, Royce'un elini ellerinin arasına aldı, dudaklarına bastırdı. Acıdan ve şaşkınlıktan bilincini kaybeden Royce, nihayet Jennifer'ın önünde diz çöktüğünü anladı. Boğazımdan bir inilti koptu. "Sevgilim," dedi acı içinde, elini sıkıp Jennifer'ı kaldırmaya çalışırken, "yapma..."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın