Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Kuzey neden?" dedi Kin bariz bir şekilde dikkatini dağıtmaya çalışarak.
Sophie'nin anlaması biraz uzun sürdü. "Kuzey mi?"
"Evet. Neden Cumbria'ya gidiyorsun?"
Gelecek için. Geçmişten uzaklaşmak için. "Londra artı beni istemiyor."
King pencereden dışarı baktı. "Buna inanmıyorum."
"Ben artık Londra'yı istemiyorum."
"Bu daha muhtemel."
Eversley, "Canın yanıyor mu?" dediğinde Sophie başını kaldırdı.
Hem de nasıl yanıyordu. "Kadınlar acıya dayanıklılıklarıyla bilinirler."
"Hmm. Bir de daha zayıf olan cinsiyet olarak biliniyorsunuz."
Sophie ona bir bakış attı. "Bu belli ki hiç doğum anı görmemiş bir adamın yorumu."
"Ne yapıyorsun?" dedi Sophie neredeyse çığlık atarak.
"Kuru kıyafetler giyeceğim."
"Bunu kendi odanda yapsan daha iyi olur!
King duvarın yanındaki küçük bavulu işaret etti. "Burası benim odam."
Sophie'nin gözleri kocaman oldu. "Benim odamı mı paylaşıyoruz?"
"Daha da fazlası," dedi King. "Sadece tek yatak var."
Sophie kaşlarını çattı. "Yapmış olamazsın."
"Yapmadım," dedi King. "Kötü koku olayı, hatırladın mı?" Bu bir yalandı. Sophie'nin uyanmayacağından o kadar korkuyordu ki uygu hakkında düşünmemişti bile. Ama Sophie'nin bunu bilmesine gerek yoktu.
Sen benim mükemmel intikamımsın.
"Çünkü ben bir Tehlikeli Kızım. Parası ve unvanı olan birilerini benimle evlenmekten Tanrı korusun."
King kaskatı kesilince Sophie öfkesinin bariz olup olmadığını merak etti. "Sophie-"
Sophie onun sözünü kesti. "Hayır, hayır. Tabi ki. Senin harika, aristokrat baban benimle evleneceğini duyunca dehşete kapılacak. Ne mavi kanım ne de bir sınıfım var. Babam unvanını parayla kazandı ve bu da hepimizin unvan ve ayrıcalık hırsızı olmamızı sağladı."
"O bunlara inanıyor."
"Tıpkı oğlu gibi."
"Bu renk sana çok yakışıyor."
Sophie bu iltifat karşısında kızarmamaya çalıştı ama başarısız oldu. Bakışlarını kaçırdı. "Buna kraliyet mavisi diyorlar."
King'e uygundu.
King'in düşünceli bir şekilde ona baktığını gördü. "Çok güzel. Biraz kısa olsa da."
Ona yine hakaret ediyordu. "Evet, yine fazla bir seçeneğim yoktu. Ve akşam yemeği arkadaşlarımı etkilemeye çalıştığım söyleyemem."
"Seni sana uyan bir elbiseyle görmek istedim. Sana uyan bir elbiseyi hak ediyorsun. Söylemeye çalıştığım buydu." Sözlerinde gerçekten şaşkınlık vardı ve Sophie, King'in onu incitmek istemediği gerçeğinden nefret etti. Bu gerçeğin ona sıcak gelmesinden nefret etti. Kelimelerden nefret etti.
Mükemmel görünmeye gayret göstererek odanın diğer yanına geçti ve aralarına bir mesafe koyarak cevap verdi. "Ne hak ettiğim hakkında hiçbir fikrin yok."
"Beni isteyen hiç kimse olmadı."
Sophie hiç tereddüt etmedi. Doğruları duymasını isteyerek ona yaklaştı. "Bu doğru değil." Sophie onu istiyordu. Hem de çok.
King onu anladı ve bakışları vahşileşti. O bir avcıydı. Sophie ise bir av. Ve ardından King, "Seni sevemem," dedi.
Sophie başını sallarken yanağından bir damla yaş akıyordu. "Biliyorum."
"Bunu yapmamalısın."
"Ama yapmazsam size ne olacak? Sesily'ye, Seleste'ye, Seline'e ne olacak? Ya babama?"
Sera gülümsedi. "Biz sarmaşıklar gibi tırmanırız. Bir sert kışın bizi durdurabileceğini mi düşünüyorsun?"
"Öyle diyorsun ama..."
Seraphina başıyla onayladı. "Öyle diyorum. Çünkü benim kaderim belli. Ben Haven Düşesi'yim ve içimde geleceğin dükünü taşıyorum." Sophie kardeşinin bakışlarının hüzünle dolduğunu gördü. "Bu yüzden sana, onu seviyorsan söylemeni öneriyorum." Başını iki yana salladı. "Ben Haven'e hiç söylemedim. Ve içine düştüğüm duruma bak." Sophie'nin ellerini dudaklarına götürüp konuştu. "Ona söyle, Sophie. Kendine mutlu olmak için bir şans ver."
Seni sevemem.
Sophie başını iki yana salladı. "O aşk istemiyor."
"Belki de zaten ona sahip olduğunun farkında bile değildir."
"Tanrım, Sophie... Bunu istememeliyim... Bunu yapmamalıyım... Senin istediğin kişi olamam."
Ama zaten istediği kişiydi.
Sophie'nin hayatı boyunca arzuladığı tek şeydi.
"Sevgini kabul etmemeliyim," dedi King yumuşak öpücüklerini Sophie'nin tenine kondururken. Elleri elbisenin kumaşındaydı ve dudakları da boynunun yumuşak derisindeydi. "Hiçbir zaman ona layık olamayacağım." Duraklayıp başını kaldırdı ve ona baktı. "Ama onu istiyorum."
"Senindir," dedi Sophie.
Warnick sessizliği bozarak, "Sorabilir miy..."
"Sanırım sormaman gerektiğini açıkça belirtmiştim."
Warnick, King'in isteklerini önemsiyor gibi değildi. "Hiç bir adamın aşk yüzünden bu kadar kötü hale düştüğünü görmemiştim."
"Onu sevmiyorum," dedi King.
Ve bu çok büyük bir yalandı.
"Ne yazık," dedi Warnick purosunu ayağıyla ezerken. "Çünkü o seni epeyce seviyorum gibi görünüyordu."
Sophie ona ihanet etmişti. Unvanı için. Ki King ona bunu isteyerek verecekti zaten. Tereddüt etmeden. Sevgisiyle birlikte.
"Aşk her şey değildir."
"Sana her şeyi söyledim. Kendimi açtım. Aşkımı. Ve yeterli olmadı. Sen istemediğin bir evlilikte hapis olmaktan daha iyisi hak ediyorsun." Başını iki yana sallayarak ekledi. "Ve ben de daha fazlasını hak ediyorum."
Ondan uzaklaşmak için arkasına döndü. Nereye gittiğini bilmiyordu ama onunla kalamayacağını biliyordu.
King arkasından seslendi. "Ben istiyorum."
Sophie gözlerini kapattı ama durmadı.
"Tanrı biliyor ki sen daha fazlasını hak ediyorsun, ama üzgünüm, daha fazlasını alamazsın, Sophie. Sen benim karımsın. Ve seni istiyorum. Her şeyini. Seni seviyorum. Tahmin edebileceğinden daha fazla."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın