Kitabın yorumu için tıklayınız!
Elf Kralı'nın yüzü bu dünyaya ait değilmiş gibiydi; çekici, genç, elmaslar kadar sert, korkunç olduğu kadar da yakışıklıydı da. Zehirli bir çiçek gibiydi - göz alıcı, ölümcül. Bu, diye düşündüm gözlerinin mavisi daha da açık bir tonla parlayınca, ölümün yüzü.
*****
"Büyü o kadar da zor bir şey değil. Üzerinde hiç değilse birazcık kontrolünün olmasını beklerdim."
"Öyle mi? Çünkü büyüm olması hiç beklediğim bir durum değildi." Bir kez daha gözlerine baktım.
"Taht açtı ve seni sömürmesini engelleyemedin. Büyün çok zayıf ve bu neredeyse ölmene neden olacaktı. Bu sarmaşıklar da gücünden beslenmek için aynısını yapacaktı." Gözleri parçalanmış eteğime ve hala kanayan bacaklarıma kaydı. "Luella, sen ölüm diyarına gittikçe yaklaşan bir dünyanın yaşam kaynağısın. Ortadiyar, PeRde'ye ve Ötediyar'a, Tabi Dünya'dan daha fazla çekiliyor." Willow'un, elflerin güçlerini ölüler diyarından aldıklarına dair söylediklerini anımsadım. "Bu da seni burada kolay bir hedef haline getiriyor - hepimiz sahip olamayacağımız şeyleri arzularız, büyünün kendisi bile bunu ister. Ve sen bu dünyadan alınmış her şeyin beden bulmuş halisin."
"Büyümü kontrol etmeyi başaramazsam ne olur?" Sormaya korkuyordum ama cevabı bilmek zorundaydım.
Eldas'ın gözleri benim ve üzerindeki ceketin kollarında gidip geldi, kanımın bulaştığı yer inceliyordu. Kaşları çatıldı. Koyu mavi saten ceketindeki lekelere benim yaralarımdan daha fazla üzülürken onu izlemeye zor katlanıyordum.
"Başaracaksın," dedi en sonunda.
*****
Doğa denge gerektirir, diye düşündüm. Kendimi hiç hayal etmediğim kadar güçlü hissediyorum. Ortadiyar'da mevsimler benim sayemde değişecekti - ben olduğum için hayat olacaktı.
"Birbirimizden ayrı geçirdiğimiz süreçte ben de gücümü toplayacağım," dedi Eldas.
"Nasıl yani?"
"Sen benim zıddımsın, Luella. Sen yaşamın kraliçesisin."
"Ve sen de ölümün kralısın," diye fısıldadım.
*****
"Döngüyü kırmanın bir yolunu bulmak zorundayız."
"Biliyorum." Eldas'ın ifadesi değişti, sertleşmiş olsa da tamamen içine kapanmadığını görebiliyordum. Azimliydim, bir kraldan bekleyeceğim tüm özelliklere sahipti. Ateşe bakarken gözleri ağırlaştı. Dans eden alevlerin arasında ne gördüğünü merak ettim. "Dünyamız ve bizden sonra gelecek kral ve kraliçeler için bunu yapmalıyız. Son kraliçe olabileceğinden endişeleniyorum. Bu söylentiler doğru olsun ya da olmasın, hiç kimse yaşadıklarına... yaşayacaklarına katlanmak zorunda kalmamalı. Ve hiçbir kral..." Cümlesini yarım bıraktı.
"Hiçbir kral ne?"
"Kraliçesini boğazına bıçak dayamış bir vaziyette görmemeli."
*****
"Bunu ikimiz için de yaptığımı biliyorsun," dedim ihtiyatla, kadehim elimdeydi. Oda döndüğünde dudaklarımdan neredeyse bir kıkırtı kaçacaktı. Ama şu an kıkırdamak için doğru bir zaman değildi. Aklım hala bunu bilecek kadar yerindeydi. "Arkamızdan gelecek herkesin iyiliği için de. Değiştirebileceğimiz şeyleri bir düşün, Eldas. Veliahtlarının hayatının nasıl değişebileceğini hayal et - kendi hayatının nasıl olabileceğini."
"Hayal kuracak yaşı çoktan geçmiş ben." Boş, soğuk gözleri bu sözlerini destekliyordu.
"Belki yeniden başlamayı denemelisin. Çok zor değil, yalnızca hayal kur, Eldas ve sonra o hayallerin peşinden koş." Koluna hafifçe dokunduğumda gözleri benimkileri buldu.
"Ben hayal kurmak için yaratılmadım. Yönetmek için yaratıldım."
"Bana kalırsa, ne istersen onun için yaratılmışsındır."
*****
"Tüm hayatım kral olmak için aldığım eğitimlerle geçti. Halkıma hizmet etmek, İnsan Kraliçe'yi ve döngüyü korumak için. Babam beni hiç uyarmamıştı.."
"Döngüyü yok etmeye çalışacak olanın kraliçenin ta kendisi olacağı konusunda mı?" Göğsümün daraldığını hissettim.
"Kendimi korumam gereken kişinin kraliçenin ta kendisi olacağı konusunda."
*****
"Biz... Ben..." Nefes nefesiydi. Hemen ardından, tek bir kelime etmeden geriye çekildim. Gözleri panik, hareketleri korkuyla doluydu. "Gidiyorsun."
"Tam karşındayım." Ona doğru uzandım, doğru kararların hepsi zihnimin terk etmişti.
"Hayır, Ortadiyar'dan gidiyorsun. Beni terk ediyorsun."
*****
"Tanrım..." Gözlerini kırpıştırıp ovuşturarak ayılmaya çalışıyordu.
"Tanrım mı?" diye tekrarladım sırıtarak. Sabah ilk gördüğüm şeyin yorgun ve biraz da savunmasız Eldas olması pek de kötü bir manzara sayılmazdı. Şafağın ilerleyen saatlerini turuncu ışıltısı tenini okşarken, vahşi büyünün ve ölümün dünya dışı bir yaratığından ziyade sıradan bir adam gibi görünmüyordu.
"Tanrım... saçın."
"Nesi varmış saçımın?" Elimi henüz taranmamış buklelerime kaldırırken sırıtışım yerini çatık kaşlara bırakmıştı. Saçımı düşündüğüm en son sefer Luke yeniden uzatmamı istediğindeydi.
"Bu ışığın altında ateş gibi görünüyor," diye mırıldandı.
"Ateş kafa. Evet, bunu daha önce de duymuştum." İç çekerek kucağımdaki günlüğü kapattım ve masanın üzerine amaçladığımdan daha sert bir şekilde bıraktım. "Tüm ilk okul hayatım boyunca. Ateş kafayı kızdırma, kulaklarından duman çıkabilir. Ateş kafa..."
"Bir tanrıça gibi görünüyorsun," diye düzeltti sözlerini Eldas. "Sana dair tek bir şeyi bile değiştirmezdim, Luella."
*****
"Her şeyin farklı olmasını dilerdim," diye fısıldadım sesli düşünerek.
Beni duymasını istememiştim ama o uzun kulakları düşündüğünde olacakları tahmin etmeliydim.
"Ben dinlemezdim," dedi Eldas, sesi benimki kadar alçaktı. Arabanın gıcırtıları arasından onu duymak için dikkat kesilmem gerekmişti.
"Dilemez miydin?" Başımı Eldas'a çevirdim ama yüzü hala pencereye dönüktü.
"Her şey farklı olsaydı sen şuan olduğun kişi olmazdın." Nihayet bakışlarını bana çevirdi. Bir zamanlar buz gibi olan gözleri şimdi tapınağı saran ormanın derinliklerindeki sekoya ağaçlarının altından çırılçıplak soyunup yüzdüğüm dereler kadar davetkar ve sıcaktı. "Ve şu an olduğun kadına hayran olduğumu keşfettim. Sana dair tek bir şeyi bile değiştirmezdim."
*****
"Bana karşı ne hissediyorsun?" Ona sorduğum şeyin aynısını bana sorarken yüzünü bana döndü. Destek almak için sandalyeye yaslandım. Yoksa bakışları karşısında yere yığılabilirdim.
"Daha önce sorduğumda cevap vermemiştin," diye hatırlattım cılız bir sesle.
"Sorduğuna göre hislerime dair bir fikrin var demektir." Eldas duruşunu dikleştirdi. "Ama ben seni duymak istiyorum, Luella. Bana karşı ne hissediyorsun? Beni seviyor musun?"
Her bir hücrem, varlığımın her bir zerresi Evet! diye bağırıyordu. Ancak dudaklarım kıpırdamadı. Gözlerim yanmaya başlarken sessizce titrediler. Evet, evet de, Luella. Ama eğer şimdi evet dersem... daima kendimden şüphe edecektim.
"Söyle bana, Luella, beni seviyor musun?" Sesi neredeyse yalvarır gibiydi.
Her bir dürtümle mücadele ederken dudaklarımı daha da sertçe birbirine bastırdım. Aklım ve kalbim savaş halindeydi. Capton ve Ortadiyar'a karşı sorumluluklarımı düşünen mantıklı kısmımla bu duyguların içimde körüklediği dürtülerim karşı karşıyaydı. Eldas bunu şu an göremiyor olsa da sessizlik izim için en iyisiydi.
"Ya şimdi cevap verirsin ya da senden sonsuza dek kurtulurum."
Beni anlamasını nasıl sağlayabilirim? "Eldas, ben..."
"Evet mi hayır mı, beni seviyor musun?" Sesi biraz daha yükselmişti.
Sessizliğim ve tereddüdüm altında parçalanışını izledim.
"Hayır. Tabi ki hayır. Beni kim sevebilir ki?"
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın