A~
Eylül’ün
suratıma çarptığı kapıya bir saniye için öylece baktım. İçimdeki gülme
isteğinin sebebini anlayamıyordum. Birazı sinir bozukluğuydu ama çoğunlukla
Eylül’ün halleri gülmek istememe sebep oluyordu. Bir an korkmuş ve ağlamak
üzere olan bir çocuk gibiyken bir an birisini öldürebilecek kadar öfkeli
oluyordu. Başımı döndürüyordu.
Merdivenlerden
aşağı inerken annesinin söylediklerini hatırladım. Eylül’den uzak durmamı
istiyordu. Haklıydı ama bunu söylemesi gereken kişi ben değildim. Kızının gözü
aptallık derecesinde karaydı ve ben ona bu yüzden deli gibi kızgındım.
Ve
deli gibi minnettar.
Bu gece Eylül
gelmese ne olurdu?
Sorumun cevabı basitti. Muhtemelen
ölürdüm. Çünkü hiçbir şey yapmayacaktım. Mehmet’in o kurşunu kullanmasına izin
verecek ve Azrail’in sürekli geciktiği randevularımızdan birisine daha
gidecektim. İstediğim şeyin bu olduğundan emin olamasam da…
Bu
yüzden de söylediği şeyde kesinlikle haklıydı: Hayatımı kurtarmıştı. Yine.
Belki
de bu geceden sonra bana uzakken bile başının nasıl belaya girdiğini fark
ederdi. Bir de yakın olursa neler yaşayabileceğini… Annesine bağırırken söylediklerine bakılırsa
belki de anlamaya başlamıştı bile.
İçimde
nadiren beliren o gülme isteğinin silinip gittiğini hissettim. Kendi istediğim
şeylerden ne zamandır bu kadar şüphe ettiğimi bilmiyordum ama Eylül’ün
gelmesini istemeyen aklıma karşı duran bir yanım vardı. İçimdeki gülme isteğini
sömüren de o tatsız yanımdı. Görmezden geleceğim yanım.
Kafamı
iki yana salladım. Fazlasını düşünerek aklımı karıştırmayacaktım. Zihnimin
bulanıklaşmasına engel olmak için telefonumu elime aldım ve en gereksiz anda
beni arayan Akın’ın telefon numarasını rehberden bularak onu yeniden aradım.
Lüzumsuz herif. Sadece arayarak bile bir şeylerin içine edebiliyordu. Eylül’lerin bahçe kapısından çıkarken telefonu kulağıma götürdüm ama onun telefonunun melodisini zaten duyabiliyordum. Kaşlarımı çatarak ağaç yapraklarının iyice karanlıklaştırdığı bahçe duvarına baktım. Akın oraya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu. Telefonumu cebime koyarak ona doğru yürüdüm.
Lüzumsuz herif. Sadece arayarak bile bir şeylerin içine edebiliyordu. Eylül’lerin bahçe kapısından çıkarken telefonu kulağıma götürdüm ama onun telefonunun melodisini zaten duyabiliyordum. Kaşlarımı çatarak ağaç yapraklarının iyice karanlıklaştırdığı bahçe duvarına baktım. Akın oraya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu. Telefonumu cebime koyarak ona doğru yürüdüm.
“Paramı
mı getirdin?”
“Bu
aralar tamamen kaba bir adam olup çıktın, Ayaz. Yine mi selam vermek yok.”
Akın’ın
sinir bozuculuğu benimkiyle ölümüne kapışırdı. Beni sinir etmek için özellikle
böyle konuştuğunu biliyordum. Bu yüzden de ona istediğini vermeden kendi evime
doğru yürümeye devam ettim. Ben yanından geçip giderken onun da peşimden gelmek
üzere hareketlendiğini görebiliyordum.
Akın
benden beş– altı santim kadar kısaydı. 1.80 civarlarında olmalıydı. Ama son
derece kaslı oluşu onu da benim kadar iri gösteriyordu. Böyle görünebilmek için
çok fazla çabalamıştı. Garip bir saç rengi vardı. Sarıya yakındı ama daha çok
bok sarısı gibiydi. Ya da onun ne kadar boktan bir herif olduğunu bildiğim için
bana öyle geliyordu.
“Eğer
getirmediysen eve kadar zahmet etme. Enerjini paramı bulmak için harca,” dedim.
Gecenin bu saatinde bir de onunla uğraşmayı hiç istemiyordum. Eve doğru biraz
daha yürüdükten sonra arkamı dönerek onunla yüz yüze geldim. Onu içeri
almayacaktım. Yeterince hareketli bir akşam geçirmiştim ve biliyordum ki buraya
gelmesinin tek sebebi benden korkmasıydı. Akın korktuğu zamanlarda çok fazla
saçmalayabiliyordu.
Aslında
kolay korkan bir adam değildi. Ama kimden korkacağını iyi bilirdi. Kaybedecek
şeyleri olmayanlar, korkulacaklar listesinin başında geliyorlardı. O adam da bendim. Kaybedecek hiçbir şeyim
yoktu ve bu da yapabileceklerimi sınırsızlandırıyordu. Akın’ı korkutan da tam
olarak buydu.
Karanlıkta
neredeyse görünmeyen kahverengi gözlerini kısarak bana baktı.
“Anladık,
paranı istiyorsun.” Ses tonu tavrımdan aslında ne kadar rahatsız olduğunu
açıkça gösteriyordu.
“O
zaman?” dedim uzatmasına izin vermeyerek. Üzerindeki gri montun cebinden bir
zarf çıkardı. Onun botlarına ve montuna bakarken havanın benim tişörtüm için
fazla soğuk olduğunu hatırladım. Oysa o ana kadar bunu hissetmiyordum bile.
Akın
daha da yakına gelerek zarfı bana uzattı.
“Paranın
yarısı burada. Birkaç gün içinde öbür yarısını da toparlarım ama şimdilik bu
kadar.”
Zarfı
aldım ve içine hızlıca bir göz attım. Kafamı kaldırdığımda her zamankinden daha
ciddi hissediyordum.
“Hepsini
yarın versen de olurdu ama madem buraya kadar geldin, bunu alayım. Diğer
yarısını almaya yarın ben gelirim,” dedim. Ne demek istediğimi tam olarak
anlamasını istiyordum. “Sen yorulma buraya kadar.”
Akın’ın
canının sıkıldığını görmek zor değildi.
“Toparlayamam dedim sana,” diye çıkıştı. Hafifçe güldüm.
“Sen
istersen cehennemden zebani bile kaçırırsın, üç bin liracık mı bulamayacaksın?”
Sesimdeki
yumuşak tınının taşıdığı ciddiyeti kavradığını görebiliyordum. O sinir bozucu
havasının kaçmasından keyif alarak arkamı döndüm. Evime gider gitmez kendimi
yatağa atıp sağlam bir uyku çekecektim.
“Karşıdaki
dilber de mi gevşetemedi seni?”
Akın’ın
sözleri ile bir anda olduğum yere çakıldım. Ses tonundaki hainliği
duyabiliyordum. Olduğum yerde yavaşça dönerken yükselen öfkemi umursamaz
maskemin altına sakladım. Akın’ın sırıtan yüzüne aynı sırıtmayla karşılık
verirken karşıya ufak bir bakış attım.
“Cık,”
dedim kafamı sallayarak. “Gevşetemedi.”
Bu
konunun Akın’ın ilgisini çektiğini fark edebiliyordum. Bana karşı eline
geçebilecek herhangi bir koz onu her zaman mutlu ederdi. Çünkü onu şu ana kadar
bulamamıştı.
Şu
an bulabilmiş miydi peki? Eylül’ü herhangi bir şekilde bana karşı kullanabilir
miydi?
Yanıt ortadaydı. Onun benim için bir şey ifade edip etmediğini bilmiyordum ama zarar görmesini istemediğimi bu gece açıkça anlamıştım. Mehmet silahını ona doğru çevirdiğinde hayatımda ilk defa korktuğumu hissetmiştim. Sanki bir kalbim varmış da korkudan sıkışıyormuş gibi… Garipti. Ama bunu Akın’ın hissetmesine izin veremezdim. Rahat bir tavırla ellerini ceplerine sokuşunu izledim.
Yanıt ortadaydı. Onun benim için bir şey ifade edip etmediğini bilmiyordum ama zarar görmesini istemediğimi bu gece açıkça anlamıştım. Mehmet silahını ona doğru çevirdiğinde hayatımda ilk defa korktuğumu hissetmiştim. Sanki bir kalbim varmış da korkudan sıkışıyormuş gibi… Garipti. Ama bunu Akın’ın hissetmesine izin veremezdim. Rahat bir tavırla ellerini ceplerine sokuşunu izledim.
“Çok
da güzelmiş,” diye mırıldandı ve ben Eylül’ü görmesini sağlayan bahçe
ışıklarına küfrettim. Karşı eve doğru küçük bir bakış attıktan sonra yeniden
bana döndü. “Takılıyor musun?”
Eğer
çok yorgun olmasaydım şu an onun suratına bir yumruk geçirebilirdim. Aslında
yorgunluğu da pek umursamazdım ama bunun Akın’ın daha çok ilgisini çekeceğini
biliyordum. O yüzden umursamadan arkamı döndüm ve merdivenleri tırmanmaya
başladım.
“Hayır,
takılmıyorum.”
“Ben
takılsam sorun olmaz yani?”
Evin
anahtarını cebimde ararken çenemi sıktım. Bir kez olsun her şey üst üste
gelmese olmaz mıydı? Bu gece için kafamı kurcalayarak yeterince şey yaşamamış
mıydım?
“Sen
onu bırak da yarın da hayatta kalmaya bak,” diye yanıt verdim. Söylediklerimi
paraya bağlayacağını düşünüyordum. Ama şu an onu öldürmek istememin başka bir
sebebi vardı. Artık bir saniye önce olduğundan çok daha fazla sinirimi bozuyordu.
Üzerimdeki etkisini hissetmiş olmalıydı ki keyifli bir nefes aldı.
“Haklısın,
karşıdaki hatunla biraz vakit geçirmeden bir yere gitmeye niyetim yok”
Şerefsiz
herif!
Ona
bakmayı reddederek içeri girip kapıyı sakince kapattım. Yalnızca benim tepkimi
görmek istediği için tüm bunları söylüyor olmalıydı. Eğer tepki verirsem Eylül’e
gerçekten kafayı takacaktı.
Hayır,
ona bir şey yapmayacaktım. Çünkü denersem, onu gerçekten öldürebilirdim.
E~
Uykulu
gözlerimi hiç istemeden açtım. Bugüne başlamak için hiç heyecanlı değildim.
Aksine tek yapmak istediğim yatakta kalmak, uyumak, uyumak ve uyumaktı. Hoş, artık
Ayaz’dan ya da olanlardan uykumda da kaçamıyordum. Gece boyunca gördüğüm
rüyalarda, değişip duran adamlar bana ateş edip durmuştu. En az dört kez
uyanmış olmalıydım. Feci şekilde yorgun hissediyordum. Sekize doğru ilerleyen
saate baktım. Dersim öğleden sonra olduğu için minnettardım çünkü uyansam bile
kendime gelmem epey sürecekti.
Bir
de annem vardı tabii… Ve onunla yapacağımız konuşma. Ayaz’dan başka konularda da
konuşacağımızı anlamıştım. Üstelik konunun ne olduğu hakkında en ufak bir
fikrim bile yoktu. Son günlerdeki tavırlarını düşündüğümde, söyleyeceklerinin
hoşuma gitmeyeceğini tahmin edebiliyordum. Ama her ne kadar konuşmanın Ayaz kısmı için hevesli olmasam da onuna
ilgili kısmını deli gibi merak ediyorum. Bu yüzden sürünerek de olsa yataktan
çıktım. Daha önce bunu yapmakta bu kadar zorlandığımı hatırlamıyordum.
Masamın
üzerinde bulduğum bir tokayla saçlarımı rastgele toparladım ve aşağı indim.
Taze çayın kokusunu alabiliyordum. Menemen kokusunu da alınca hafife yutkundum.
Bu kadar acıktığımı fark etmemiştim.
Mutfağa
girmek için döndüğümde annemle çarpıştım. İkimiz de aynı anda birbirimizi
yakaladık.
“Hop,”
dedi annem gülerek. “Yakaladım. Günaydın.”
Annem
gülemeye devam ederek beni bırakıp yeniden mutfağa döndüğünde kaşlarımı çatarak
ona baktım. Keyifli olmasına sevinmiştim ama neden bu kadar neşeli olduğunu
anlayamamıştım. Üzerine baktım. İnce bedenini saran kırmızı bir gömlek ve
siyah, kumaş bir pantolon giymişti. Küt saçlarının altından hemen hemen görünen
halka küpelerini de takmıştı. Onun kırık yaşında olduğuna inanmak şu an
kesinlikle imkansızdı. Aslında yan yana geldiğimizde yirmi iki yaşında olan
sanki oymuş gibi görünüyordu.
“Tam
vaktinde,” dedi çayları doldurmaya başlarken. “Ben de seni uyandırmaya
geliyordum. Yıkadın mı elini yüzünü?”
Annemin
bakmıyor oluşundan faydalanarak uzanıp yeşil zeytinlerden birisini ağzıma
attım. “Yıkarım şimdi de bu ne süs böyle?” diye sordum onu baştan aşağı
süzerek. “Bir yere mi gidiyorsun?”
Annem
masaya otururken bana baktı. “Sana bahsettiğim şu moda evine görüşmeye
gideceğim. Biraz şık görünmek istedim.”
“Anladım,”
diye mırıldandım. Bu arada annemin neden o kadar neşeli olduğunu da
kavramıştım. Aslında gergindi. Bunu gülücüklerle örtmeye çalışıyordu, hepsi bu.
Söyleyeceklerinin terzi ile alakalı olduğuna karar verdiysem de bu konuda bana
söyleyeceği bir şeyin onu neden gerdiğini anlayamıyordum.
“Konuşmayı
ertelemiyoruz değil mi?” diye sordum. Nedense kaçıp gideceğini hissetmiştim.
Acelesi olabilirdi ama Ayaz hakkında söyleyeceklerini ağzımı açmadan dinlersem,
konunun onunla ilgili kısmına daha çabuk gelebilirdik belki.
Annemin
rahatsız bir şekilde saçını kulağının arkasına sıkıştırmasını izledim. “Çok
vaktim yok,” diye mırıldandı. “Döndüğümde konuşabiliriz.”
İnatçı
bir çocuk gibi davranarak tam karşısındaki sandalyeye oturup kollarımı göğsümde
birleştirdim. “Kusura bakma anne ama benden ne sakladığını söylemeden şuradan
şuraya gidemezsin.”
Annem
tek kaşını kaldırarak bana baktı. “Bak sen. Suçlu olan sizsiniz küçük hanım,
unutmayın isterseniz.”
“Konuyu
değiştirmeye çalışma anne. Biliyorum. Yine de benim hakkında neyin konuşulacağı
belli ama sen tam bir muammasın. O yüzden önce senin hakkında konuşacağız ve bunu
da şimdi yapacağız. Hadi, dökül.”
Annem
derin bir iç çekti ve gözlerini sofradan ayırmadan, “En azından kahvaltını
edemez miydik?” diye sordu. Biraz önceki enerjik hali ile uzaktan yakından bir
ilgisi kalmamıştı.
“Sen
konuşmadıkça ben daha çok meraklanıyorum.”
Sesim,
merakımı onaylar nitelikte net çıkmıştı. Artık meraklanmanın da ötesinde
korkmaya başlamıştım. Annem benden ne saklıyordu?
Çayından
küçük bir yudum alıp bana doğru döndü. “Peki ama beni sonuna kadar
dinleyeceğine söz verir misin?”
Bu
ne kadar da garip bir soruydu.
“Elbette.
Dinlememem için bir sebep mi var?”
Annem
omuz silkmekle yetindi. Dün gece yaptığım şey ile ilgili konuşmayı ertelemeyi
dahi kabul ettiğine göre, söyleyeceği şey gerçekten önemli olmalıydı. Dudağını
kemirerek karşımda oturmaya devam etti. Hiçbir şey söylemeyerek beni çileden
çıkartıyordu. “Hadi ama!”
“Sadece
söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum, bana biraz zaman verir misin?”
Annemin
çıkışmasıyla yeniden arkama yaslandım. “Bu kadar abartmana gerek var mı
gerçekten? Söyle gitsin.”
Annem
korkuyormuş gibi bana baktı. “Bak… Biliyorsun babanın ölmesinin üzerinden çok
uzun yıllar geçti,” diyerek söze girdi. Babam mı?
“Evet,
gayet iyi biliyorum.”
Sesimdeki
aceleci tınıyı saklayamıyordum.
“Yani…
Sen daha küçücük bir bebektin ve yirmi yıl, çok uzun bir süre.”
“Anne, beni oyalamayı bırakır mısın? Direk
konuya gel lütfen.”
“Eylül…
Ben, şey…”
“Evet
anne, sen?”
“Ben
evleniyorum.”
“Ne?”
Sandalyemi
devirerek ayağa kalktım. Annem ne dediğinin farkında mıydı? Evlenmek mi?
Gerçekten mi? Üstelik evlenmeyi
düşünüyorum ya da evlenmek istiyorum demiyordu.
Evleniyorum diyordu.
“Anne
sen ne dediğinin farkında mısın?”
Annem
de ayağa kalkarak bana doğru uzanmaya çalıştı. Ama onun dokunuşundan kaçtım. Az
önce bana ne söylediğinin farkında mıydı?
“Eylül,
biraz sakin olur musun?”
“Olamam,”
dedim bağırarak. “Olamam! Evleniyorum ne
demek ya? Dalga mı geçiyorsun benimle?”
“Eylül,
ses tonuna dikkat et. İzin verirsen anlatacağım.”
Dişlerimi
sıkarak konuşması için olduğum yerde kaldım. “Anlat,” dedim sesim titreyerek.
Neler olduğunu bilmek istiyordum. Annem gözlerini kaçırdı.
“Bir
süredir görüştüğüm birisi var, Kenan.”
“Kenan?”
“Kardeşi
için gelinlik diktirmişti. O zaman tanıştık.”
Ağlamak
istiyordum.
“Ne
zaman?”
“Sekiz
ay önce.”
“Sekiz
ay mı?” diye feryat ettim. “Anne sen sekiz aydır birisi ile mi birliktesin?
Bunu bana nasıl söylemezsin!”
“Söyleyemedim.
Nedenini bilmiyorum ama söyleyemedim işte. Kabul etmemenden korktum. Sonra diye diye söyleyemedim işte.”
Ellerimle
yüzümü ovaladıktan sonra sakin kalabilmek için derin derin soluyarak ona
baktım. “Ve artık iş evlilik boyutuna kadar gelince söylemeye mecbur kaldın
öyle mi? Anne Allah aşkına! Şaka mı yapıyorsun?”
“Eylül,
bağırmayı kes lütfen. Özür dilerim, söylemeliydim ama-”
“Ben
nasıl anlamadım?” diye mırıldandım kendi kendime. “Aklımın ucundan bile geçmedi
ki…”
“Annecim
lütfen…”
“Ne
lütfen? Lütfen ne?”
“Biraz
daha sakin olmaz mısın? Bu o kadar da kötü bir şey değil ki?”
Anneme
inanamıyordum. Gerçekten inanamıyordum.
“Haklısın
aslında. Alt tarafı annemin sekiz aydır bir adamla birlikte olduğunu ve onunla
evlenmeye karar verdiğini öğrendim. Yalnızca birkaç saniye önce! Elbette çok
tepki veriyorum.”
“Ama
sen böyle yaparsan ben sana nasıl söyleyeceğim…”
Annem
daha çok kendi kendine mırıldanmıştı. Ama ne söylediğini yakalamıştım.
“Daha
neyi söyleyeceksin?” diye sordum temkinle. Görüşüm gözyaşlarım nedeni ile
bulanıklaşmıştı. Annemin yutkunmasını seyrettim. Duyacağımı düşünmemiş
olmalıydı. Belki de söylediği şeyi sesli olarak söylediğinin farkında bile
değildi.
“Be-ben,”
diye kekeledi. “Hiç. Yani… Sonra-”
“Anne
bana sonra deme!” diye bağırdım.
Annem
sırtında taşıdığı büyük bir yükü fırlatıp atıyormuş gibi, tek nefeste, “Hamileyim,”
dedi. Dermanı kalmamış gibi aniden sandalyesine çökmüştü.
“Ne
dedin?”
Yaşlar
ardı ardına gözlerimden süzülürken onun da ağlamaya başladığını fark ettim.
“Eylül,
özür dilerim.”
“Anne,
ne dedin?”
Nefes
alamıyordum. Üzerimdeki pijama üstünün yakasını çekiştirdim.
“Anne
sen ne dedin?”
Kafasını
kaldırarak bana bakan anneme ağzım açık bir şekilde bakıyordum. Gözlerinden akan
yaşları görmeseydim bunun berbatın da ötesinde bir şaka olduğunu
düşünebilirdim. Ama gözyaşları bunu olmasını istediğimden de gerçek yapıyordu.
Annem bana yalvaran gözlerle bakarken geriye doğru bir adım attım.
“Anne
sen ne dedin?” dedim bir kez daha. Sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Ne için
yalvardığımı bile bilmiyordum.
Annem
ayağa kalkıp bana doğru gelmeye çalıştığında kafamı iki yana sallayarak onu
reddettim.
“Eylül.”
Nefes
alamıyordum. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Ona bakmaya daha fazla
dayanamıyordum. Arkamı döndüm ve kapıya doğru koşmaya başladım. Annemin arkamdan
seslenmesine aldırmadan kapıyı açtım ve pofuduk terliklerim ve yatak
eşofmanlarımla dışarı koştum. Suratıma çarpan sabah soğuğu ile titresem de
aldırmadım ve koştum. Taa ki bahçeden çıkar çıkmaz karşımda Ayaz’ı bulana
kadar.
Elimde
olmadan bir an durakladım ve gözlerimden akan yaşlara aldırmadan hıçkırmaya
devam ederek ona baktım. Gözlerindeki merakı görebiliyordum. Ne yapmadığına
bakmadan kendi bahçe kapısını kapatırken kısık bir sesle “Sesleri duydum,” diye
mırıldandı. “İyi misin?”
“Eylül!
Lütfen buraya gel.”
Annemin
sesinin yaklaştığını fark edince Ayaz’a da arkamı döndüm ve nereye gittiğime
dikkat etmeden koşmaya başladım. Suratıma çarpan ayazın sırılsıklam olan
yanaklarımı yaktığını hissediyordum. Biraz uzaklaştıktan sonra arkamdan
birisinin daha koşmaya başladığını duyunca adımlarımı hızlandırdım.
Yalnız
kalmak istiyordum. Yalnız kalmak ve aklımı kaçırmamak için elimden geleni
yapmak…
^^Merhabalar, bölüm çok içime sinmedi ama yarından itibaren 1 hafta - 10 gün kadar tamamen internetten kopuyorum ve bölümü de az önce çok dar bir vakit aralığında yazdım. Yeniden okumaya bile fırsatım olmadı, bu yüzden üzgünüm. Ama bölüm göndermemekten iyi olacağını düşündüm. Eğer çok hata yapmış isem affola. Yorumlarınızı bekliyorum :)
Gercekten biraz hayal kirikligi yasadim basta. Ayaz'in duygularini anlatma bicimi beni gerdi. Bir bölümü anlamak icin bir kac kez okudum. Ama sonra toparlandi Eylül cephesiyle tamamen hikaye eski heyecanina döndü :)
YanıtlaSilEylül'ün annesine bak sen. Bir kismet bekliyordum da ama bu kismetin hasret'e olmasi ve bebek olmasi tam bir sok.
Dün Inci "ye imla hatalari diyordun, bu gün sende de yanlis kelime yazilimi vardi :) ama aceleden olduguna eminim. Yüregine kalemine saglik.
Sana 10 günlük internetsiz hayatinda bol kitapli bol kahkahali ve musmutlu günler diliyorum.
Sevgiyle kal.
Daha önce de söylediğim gibi okur olarak eleştirdiğim hataların bazılarını ben de yapıyorum. Yazarken o yoğunlukta fark etmek zor oluyor, zaten o yüzden sizlerden yorum bekliyorum. İnci'ye de bu yüzden söylüyorum :)
SilDaha detaylı yazmayı planlamıştım ama yurtta alıştığım rahatlığa göre düşündüm, evde öyle olmuyor tabii :D
Yine de merak ettim, Ayaz'ın bakış açısı seni neden gerdi? Detay verebilir misin? :)
Yorumun için teşekkür ederim :)
Ne bileyim bizim (benim ) tanidigim Ayaz gitmisti sanki. Ben her kabulleniste kocamaaaan itirazlar bekliyordum Ayaz'dan. Kizin gözleri gözünün önüne geldiginde küfür savuran Ayaz ölmekten kurtulunca ne cabuk yumusadi dedim.
YanıtlaSilYa da ben fazla uc düsünüyorum. Yine de bana göre bir eksik var bu bölümde.(üzgünüm)
Ellerine saglik.
Aslında Ayaz'ın yumuşaması gibi bir şey yok ortada ama o hissi vermesine şaşırdım açıkçası. Eğer eksiklik hissi verdiyse elbette bir problem vardır.
SilYine de söylemeden geçemeyeciğim Ayaz göründüğü kişi değil. Yalnızca olmaya alışık olduğu adam gibi davranmaya çalışıyor. Eylül ise zaman zaman onun kabuğunun dışına taşmasına neden oluyor. Aslında bunu vermek için çabaladım geride kalan bölümlerde ancak yapamamışım sanırım :|
Yok artık! Hatun hamilelikten haberim yoktu kocaman bir sürpriz oldu! Düşürsün aldırsın bişi olsun boyunca kızı var birde çocuk mu doğuracak! Üstelik evli bile değiller! Eylül yapsa kıyameti koparırdı kadın! ^.^
YanıtlaSilEllerine sağlık mucks Ayaz'lı bölümler istiyorum Ayaz ve Eylül'lü :))
Sen ne ara okudum diğer bölümleri hatun :) Ben sana dedim hikaye senin bildiğin hikaye değil diye. Ne vicdansız çıktın sen de ha ufacık yavrucağın suçu ne :p
SilBir on gün kadar sonra gelecek Eylül'lü Ayaz'lı bir bölüm inşaallah :)
Geç geldim ama geldim kusura bakma biraz problemli zamanlar geçiriyorum bu aralar :)
YanıtlaSilAyaz'ın bakış açısını herkes çok istedi ama sanırım zamanlamayı tutturamadık, mesela ben Ayaz'ın açısı derken bu yaşanan olaylar hakkında Ayaz'ın düşüncelerini merak ediyordum gecenin devamını değil. Mesela Ayaz'ın da Eylül'den etkilenmesini, belki sinirlenmesini, belki arzulamasını belki aynı anda hepsini.
Ayaz'la ilgili problem -eğer buna problem denilirse- onu hep en kötü halleriyle göstermeye çalışman. En kötü adamlarla, en kötü hallerde, sert, küfürbaz, umursamaz Ayaz'ı tanıtıyorsun bize. Oysa bir de Eylül'le bir diyologlarını, bir paylaşımlarını görsek Ayaz'ın iç sesiyle kafamızda farklı bir yere oturacak Ayaz. Bu Ayaz'la ilgili yükselen beklentinin tam olarak karşılanamaması bu yüzden bence.
Ve illa ki Ayaz'ın ne kadar dehşetli bir adam olduğunu vurgulamak istiyorsan naçizane tavsiyem bunu Eylül'ün gözünden yapmandır. Neden dersen? ortada dehşetli bir olay var ama bu bir aşk romanıysa bu dehşetli halin bir şekilde kontrolde tutulması ama aynı anda da gerçekçi olarak yansıtılması gerek.
Bunu en iyi Ayaz'ı Eylül'ün gözünün önünde bir olaya karıştırıp bunu Eylül'e anlattırarak yapabilirsin. Serseri ve tehlikeli bir adam, ona aşık ve onun için korkan bir kız ama yine de o kızın herşeye rağmen çevresinden edindiği etik değerleri aşamayıp Ayaz'ı daha iyi biri olmaya yönlendirmesi. Yani demek istediğimi belki de tam olarak anlatamıyorum çok dağınık olduysa kusura bakma ama gerçekten kadın okuyucu kadın karakterle daha iyi empati kurar.
Eylül ve annesinin olayına gelirsek gerçekten dehşetli olmuş :) Evlilik biraz tahmin edilebilirdi ama bebek deyince gerçekten şaşırdım, eh ters köşeler iyidir tebrik ederim :) Bu olay bence Eylül'e yaramalı en çok. Bu yaşta evlenip hamile kalan bir kadın Eylül'e de Ayaz konusunda o kadar da karışamaz değil mi? Karışsa da dinleyen olmaz. Kısacası bu iş özünde ona yarar gibi geliyor bana :)
Kendine iyi bak, bölümleri bekliyorum :)
Vallahi, sen kendin için geç kaldım diyorsan benim cevabım über geç kaldı sanırım :D
SilAyaz'ın bakış açısı ile ilgili sıkıntılarım olduğunu biliyorum, aslında bu bölüm içime sinmedi ama vakit darlığında yolladım. Yoksa bu şekilde göndermezdim. Onu geçersek genel anlamda Ayaz ile ilgili sıkıntım var, evet. Çünkü Ayaz aslında melankolik bir karakter ve ben onu yazarken çok fazla drama bağlamaktan korkuyorum, o arada da biraz bocalıyorum sanırım. Onun bakış açısını bir süre için tamamen bırakmak gibi bir düşüncem yok değil. Dediğim gibi hep dram hep dram... :D 7. bölümün büyük bir kısmını yazdım ve tamamen Eylül'ün ağzından. Eleştrileri dikkate alacağım kesinlikle.
Ayrıca katılıyorum, ben de Ayaz'ı tamamen Eylül'ün bakış açısından anlatmak istiyorum ki böylece o hem biraz gizemli kalabilsin hem de ben tek bir bakış açısına yoğunlaşarak daha iyi işler çıkarabileyim. Ayaz'ın bakış açısını okur istediği için kullanıyorum ama eğer bu kafa karışıklığına neden oluyorsa tek bir bış açısına yoğunlaşmam daha doğru olur gibi geliyor bana. Ve yorumun bir iki cümlesinde spoiler vermiş kadar oldun haha :D Daha fazla konuşmayacağım :)
Yorumun için teşekkür ederim :)