Herkes şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.
Kimse ne demek istediğimi henüz anlamamıştı ya da ne dediğimin fakına
varmamıştı. Sadece Jackson, Kate ve Justin ne demek istediğimin farkındalardı
ki onlarda bu yaptığımdan emin olmak istercesine bakıyorlardı. Ses tonum bu iki
kelimeyi söylerken tahmin ettiğimden daha kararlı çıkmıştı ve belki bu benim
hayatım için, Jackson’dan uzaklaşmak, yeni bir hayata adım atmak için tek
şansım olabilirdi. Ani bir karardı ama yine de değerlendirilmeye açık bir
karardı. Ben de bunu oldukça iyi değerlendirmeyi planlıyordum.
Tamam, kabul! Uzun süreli bir
mesleki geçmişim olmayabilir, yıllanmış bir avukatta olmayabilirdim; ama
mesleğimde başarılıydım, dikkatli, hata yapmayan biriydim. Herkes bunun
farkındaydı o yüzden her gün yeni iş teklifleri alıyordum ve şimdiye kadar
hiçbir kimse tarafından böyle hakaretlere maruz kalmamıştım. Bunlar oldukça
aşağılayıcı ve onur kırıcı ithamlardı. Tamam, bunu odama gelip sorsaydı, beni
yalnızken suçlasaydı hakaret etseydi belki… belki bir nebze daha sakin
karşılardım ama herkesin için sınırlarını aşmıştı. Kimi kandırıyorum kesinlikle
yalnızken de sakin karşılamazdım!
“Bunu yapamazsın Ashley!” Beni
tanırdı, ani kararlar almaz, bir adım atarken enine boyuna düşünürdüm. Bunu da
ani olarak söylediğimi biliyordu ve pişman olduğumu geri adım atacağımı
sanıyordu ama yanılıyordu!
“Emin misin?” Tek kaşımı kaldırarak
cevap verdiğimde daha da vahşileşir gibi göründü. Artık saldırmaya
başlayacakmış gibi görünüyordu.
“Bay Ride sözleşmem hala geçerli bu
da bunu yapmaya hakkım olduğunu gösterir… Rüşvet almakla ve bu da yemiyormuş
gibi benim özel hayatıma müdahale ederek konuştunuz. Bunları söylerken de onur
kırıcı ve suçlayıcı ithamlarda bulundunuz. Siz bana ettiğiniz hakaretler
dizisini geri alabilecek misiniz? Özür dileyecek misiniz?”
“Asla sözümü geri almam ben!”
“O zaman sonuçlarına katlan!”
İlk defa Jackson’ın dik kafalı, hata
kabul etmeyen, geri adım atmayan karakteri işime yarıyordu. Biliyordum ki ben
bu şirketten çıktığım anda o da benim peşimden işten çıkarılacaktı. Benim
referansımı almıştı ve şimdiye kadar attığı her yanlış adımda arkasını biz
toplamıştık, her ne kadar büyük patron Bay Chan’a belli etmemeye çalışmışsak da onun her şeyden haberi olduğunu biliyordum.
“Bunu kanıtlayamazsın! Ne sana
hakaret ettiğimi ne de seni rüşvetle suçladığımı kanıtlayamazsın!”
O büyük yıkılmaz egosuyla karşımda
dururken her zaman her şeyin kendi istediği gibi olacağını düşünüyor olması ne
kadar da komikti!
“Buradakiler şahitlerim!”
“Şahitlik yapacakların işine son
verilecektir… Bu arada Bayan Grench, şahitlerinizi göremiyorum!”
Artık son kozlarını oynadığının
farkındaydı ve benim bu durum karşısında sessiz kalacağımdan o kadar emindi ki
kazanacağını ve her şeyin eskisi gibi olacağını sanıyordu.
“Ama atladığınız biri var Bay Ride.
Beni kovamazsınız ben stajyerim…” Diye lafa giren Justin, onun bütün keyfini
bozmuştu. Özellikle de sözlerini bitirmeyip devam etmesi suratını düşürmüş
bakışlarıyla eğer mümkün olsaydı Justin’i öldürme moduna geçmişti.
“Eğer stajımı yakarsanız başka yerde
yaparım ama bu şahitlik yapmayacağımı ve sizin Bayan Grench’e karşı
tavırlarınızı iş hayatına anlatmayacağım anlamına gelmez.”
Aptalca bir cesarete sahip olsa da
tam zamanında doğru sözleri söylemeyi başaran biriydi Justin. Tam şu anda
söylediği sözlerle hedefini on ikiden vurmuştu. Ben keyifle hafifçe gülümserken
Jackson’ın karşımda son kıvranışlarını izliyordum. Tıpkı toplantı masasında
oturan diğer çalışanlar gibi…
“Şimdi yarım saat içinde kendi
masanızda istifa mektubumu göreceksiniz! Bütün geçerli sebepleri ile!”
Masadaki dosyalarımı toplayıp
toplantıdan ayrılmak için kapıya yöneldim ama son bir vuruş yapıp onu tamamen
yıkmayı şimdiye kadar hiç istememişken içimdeki kadınca bir hisle onun yaptığı
ihanete karşılık verme isteği çıkıp gitmeme engel oldu. Hafifçe başımı çeviri
ona baktım. Sözlerimin arkamda oldukça yankı uyandıracağını biliyordum.
Özellikle Kate ve Jackson arasında ama o an sadece bunu yapmak istedim.
“Umarım şimdiki nişanlını da eski
nişanlını kıskandığın için terk etmezsin ama eğer çok merak ettiysen
söyleyeyim… Geceyi bir yakışıklı ile geçirdim. Oldukça tatmin ediciydi…”
Toplantı salonundan ayrılıp hızla
odama gittim. Dosyayı masanın üzerine bırakıp ellerimi masaya dayadım ve derin
bir nefes aldım. Bütün olanlar beni fazlasıyla germişti ve aklımı oldukça
karıştırmıştı bu da yetmezmiş gibi artık işsizdim! Garip ama hiç üzgün veya
pişman değildim. Sanki kendime güvenim tekrar gelmiş gibi hissediyordum. Bu
beni oldukça iyi hissettirmişti.
Gülümsedim bu düşünceme, gerilen bütün kaslarımın gevşediğini
hissediyordum. Yüzümde oluşan bir tebessümle, eşyalarımı toplamadan önce istifa
mektubumu yazdım. İmzalayıp birini sevgili CEO’muz Jackson Ride’a diğerini ise
Bay Chan’a gönderdim.
“Gerçekten yaptığına hayran kaldım.”
diyerek içeri giren Justin kendini koltuğa oturup sırıtarak bana baktı.
“Stajından olacaksın. Çeneni
tutamadın şurada bir haftan kalmıştı bütün stajın yanacak. Aptal çocuk!”
“Boş versene yeniden bir yere
girerim referans olarak seni gösteririm. Gördün mü halloldu staj işi de… Peşinizden
geliyorum Bayan Grench! İzinizdeyim!”
“Büyük bir rakibim olacaksın.”
derken bende artık keyifle gülümsüyordum.
“Ya da ortağın!” diyerek göz
kırptığında onu onaylama gereği hissettim. En büyük isteğiydi ortak olarak bir
büro açmamız.
Eşyalarımı toplamaya başlamıştım ki
odamın kapısı çaldı, Justin duruşunu dikleştirdi ve resmi bir şekilde gülümsedi.
Benim yanımda rahattı, kendini koltuğa atar ve yayılarak otururdu. Pek
önemsemezdim yanımdaki oturuş tarzlarını çünkü biliyordum ki başkasının yanında
en az benim kadar resmi ve ciddi davranırdı.
“Evet?” dediğimde kapım açıldı
muhasebe müdür içeriye girdi. Pek muhabbetim olmamıştı ama birkaç kez
toplantıda karşılaşmıştık. Beni her gördüğünde selam vermeyi eksik etmezdi ve oldukça
saygılı ve resmi bir adamdı, aynı zamanda sadece şirketin değil şirket sahibi
Bay Chan’ın da özel muhasebecisiydi.
“Bayan Grench istifa mektubunuz için
Bay Chan gönderdi.”
Bay Chan’a faksladığım ve orijinal
nüshası hala masamın üzerinde duran kağıdın bu kadar çabuk dikkate alınacağını düşünmemiştim.
Belli ki toplantı sonrasında birileri durumdan haberdar etmişti onu.
“Bu kadar çabuk cevap gelmesini
beklemiyordum.” diyerek açıkça şaşkınlığımı dile getirdim.
“Bay Chan sizinle ilgili konularda
oldukça ilgili… Olanlar kulağına gitmiş ve sizi haklı buldu ve size bir
teklifte bulunmak istedi. Bu yüzden beni gönderdi. Öncelikle yaşananlar için
şirket adına özürlerini iletmemi istedi ve sizin işten ayrılmanızı istemiyor
eğer Bay Ride yüzünden işten ayrılmakta ısrarcı olursanız onun işine son
verebileceğini de söylememi istedi. İstifa mektubunuzu hiç almamış gibi
davranacağını da ekledi.”
Böylesine bir teklif bekliyordum ama
geri adım atmaya hiç niyetli değildim. “Üzgünüm ama kimsenin işinden olmasına sebep
olamam. Geri adım atmak gibi bir huyum yok ne yazık ki. Söylenen sözleri unutup
da burada çalışmaya devam edemem.”
“Anlıyorum. Peki, o zaman
tazminatınız banka hesabınıza yatırılacak Bayan Grench! Ayrıca Bay Chan
özellikle belirtmemi istediği bir şey daha var. Sizinle çalışmaktan oldukça
memnunmuş ve onur duymuş…”
“Teşekkür ederim!”
Söylenen sözler gururumu okşamıştı.
Yüzümde oluşan istemsiz sırıtmayla bütün eşyalarımı topladım.
“Nereye gideceksin?” Justin’in
sözleri normalde beni tedirgin ederdi ama şuan da o kadar keyifli ve umursamaz
hissediyordum ki sadece omuz silktim.
“Ne kadar süreceğini bilmesem de
şimdilik buralardayım!”
“Peki, hemen iş bulabilecek misin?”
“Arabamda yaklaşık altı tane iş
teklif mektubu var! Uzun süredir kendileri ile çalışmam için teklif eden
ısrarlı holdinglerden bile… Onları değerlendirmeyi planlıyorum.”
“Singh ve Borghensee değil mi?
Adamlar oldukça ısrarlılar. O zaman New York’tan ayrılacaksın?
“Gerekirse evet! Hem değişiklik
olur, yeni bir başlangıç şu anda o kadar da korkunç görünmüyor gözüme.”
Şirketten çıktıktan sonra arabamla
arkama dahi bakmadan oradan uzaklaştım. Kendimi rahatlamış hissediyordum ve
garip ama artık aldatılmış hissetmiyordum. Üzerimden bir yük kalkmış,
hafiflemiştim sanki. Sanırım bunu en başında yapmam gerekliydi ama geç kalmış
olsam da zararın neresinden dönsen kardır diye düşünüyordum.
Eve geldiğimde ayakkabılarımı
çıkardım ve odama gidip üzerimi değiştirip eşofman takımlarımı giydim, daha
sonra mutfaktan kahvemi de alıp DVD’ye bir film takıp izlemeye başladım. Daha
filmin yarısında esneme başladım. Yorgundum gecece uyuyamamıştım ve sabah
erkenden işe gitmiştim. Üstelik yorucu bir gündü benim için… Dün geceden beri
yorucu olmaya devam ediyordu. Erken yatmanın hiçbir zararı olmaz düşüncesiyle
kalktım ve filmi kapatıp yatağıma doğru gittim. Gözlerimi her ne kadar kapatsam
da dün geceye dair bazı görüntüler geliyordu gözlerimin önüne. Belki neler
olduğunu, nasıl olduğunu hatırlamıyordum ama net bir şekilde hissettirdiklerini
hatırlıyordum. Jackson’da hiç böyle şeyler hissetmemiştim. Adamın tenime
dokunduğu yerler karıncalanıyor, hafiften gıdıklanıyordu. Bu düşünceyi
atamıyordum zihnimden. Bu adam kimdi?
Bu soruyla gözlerimi açıp tavana
bakarak adamın kim olduğunu hatırlamaya çalıştım ama sanki o sahne silinmiş
gibiydi. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Adamın mavi gözleri gözlerimin önünde
gitmiyordu. Kimdi o adam, sorusu beynimde yankılanırken uykuya dalmıştım.
***
Sabah gözlerimi güneş ışığının odama
vurmasıyla açtım. Yatakta gerindim, uykumu almıştım. Saate baktığımda sekiz
buçuk olduğunu gördüm. Erken kalkmak artık alışkanlık olmuştu bende. Yataktan kalkıp
eşofman takımlarımı giydim. Sabah koşusu yapmayı hep severdim ama iş
dolayısıyla pek yapamazdım ve şimdi buna bir engelim yoktu. Mp3’ümü aldım
yanıma ve spor ayakkabılarımı giydim. Kulaklıklarımı taktım ve dışarıya koşmak
için çıktım. Zihnimin verdiği rahatlıkla ve iş kaygısı düşünmeden koştum.
Bir saat sonra eve gelip duş alıp
yine üzerime rahat bir şeyler giydim. Kahvaltı yapmak için mutfağa gittiğimde
diyet yaşantımdan dolayı her sabah yemeye özen gösterdiğim mısır gevreğimi
yapıp masaya gittim. Bu sırada iş tekliflerinin zarflarına bakıyordum. Tamam,
şuanda iş kaygısı yaşamıyordum öyle ya da böyle bir yerlerde işe girerdim ama
elimdeki teklifleri değerlendirmekten bir zarar gelmezdi.
Elime aldığım zarf ve altındaki zarf
dikkatimi çekti. Borghensee mi ve Singh mi? Gülerek başımı salladım. Ayrı iş
yapmalarına rağmen çoğunlukla ortak iş yaparlardı ve şimdi ortak bir kararmış
gibi bana iş teklifinde bulunuyorlardı. Sanki ben kapamazsam sen kap dermiş
gibi…
Ben zarfları incelerken alttaki bir
zarf dikkatimi çekti, bu zarftaki yazı stilini tanıyordum. Zarfı elime alıp baktığımda
yanılmadığımı gördüm. Goodwinbomb Holding’i… Hafif bir tebessüm oluştu yüzümde.
Bu adam vazgeçmeyecekti ama bende vazgeçmeyecektim! En azından şimdilik… Bu konuda ikimizde inatçıydık ve ben onun
şirketine gitmeyecek ve onun himayesi altına girmeyecek ve onunla
çalışmayacaktım. Bu konuda şimdilik kararlıydım.
Elimdeki zarflara baktım uzunca bir
süre… Harika şimdi ne yapacaktım? Teklifleri değerlendirerek başlayabilirdim… Hangisinden
başlayacaktım peki? Mısır gevreğimi yerken düşüncelerimden ayrıldım. Zihnimi
boşaltmaya ve hiç bir şey düşünmemeye çalıştım. Gevreğim bittikten sonra
masanın bir köşesine koydum ve iki küçük kâğıt parçası aldım. Büyük bir holding
de çalışmak istediğim için Borghensee ve Singh gündemde olacaktı. Bu
kâğıtlardan birine B birine S harfi koydum ve katlayıp avucuma aldım. Kura çekmek
hem çok tarafsız hem de tamamen şansa bırakmaktı işi ve tam olarak bunu
istiyordum. Biraz kaderci bir yaklaşım olacaktı belki ama kaderimdeki neydi onu
görmek istiyordum.
Masanın üzerine bıraktığım
kağıtlardan rastgele birini seçtiğimde hızla açıp baktım. İçerisinden B harfi
yazılıydı! Demek ki kaderimde Borghensee varmış. Derin bir nefes alıp teklif
mektubunu açtım ve oradaki telefon numarasını aradım.
“İyi günler ben Clara! Borghensee
Holdingleri’ni aradınız! Nasıl yardımcı olabilirim?” Nefes bile almadan hızla
konuşmuş olan yumuşacık bir ses gülümsemem neden oldu.
“İyi günler ben Ashley Grench. Dün
almış olduğum avukatlık için teklif aramıştım!”
“Ahh, evet Bayan Grench sizi hemen
Bay Borghensee’ye bağlıyorum. Bir dakika bekleyin lütfen!”
Telefon aktarmaya alındığında
hafifçe çalan klasik müziği dinlemeye başladım. Klasik müziği severdim
özellikle de Beethoven’ın Yedinci Senfonisi favorilerimden ve şuanda onu
duyuyor olmak beni epey keyiflendirmişti.
“Alo! Ben Elizaer Borghensee!”
Kendinden emin ve sert bir ses tonu keyifle dinlediğim müziği böldü.
“Merhaba ben Ashley Grench.”
“Merhaba Bayan Grench. Aramanıza
sevindim! Sanırım teklifimizi düşündünüz! Umarım düşünceniz olumlu yöndedir…
Çünkü bu size gönderdiğimiz üçüncü mektup…” diyerek direk konuya girerek. Kaba
biri gibi değildi sesi ama insan nasılsınız derdi veya bizi tercih etmenize
sevindim veya… Her neyse bunun gibi bir şey… Derin bir nefes daha aldım ve bu
nezaketten yoksun davranışı düşünmemeye karar verdim.
“Evet, olumlu yönde oldu
kararlarım.”
“Harika! Ne zaman görüşmeye
gelirsiniz?”
“Biliyorsunuz ki New York’ta
yaşıyorum bu yüzden öncelikle oraya gelmem gerekecek… Size de uygunsa perşembe
günü görüşelim… Eğer olumlu olursa görüşmemizin sonucu oraya yerleşmek için
zamanım olsun!”
Bay Borghensee’nin sert ve kaba ses
tonuna aynı şekilde karşılık vermeye çalışsam da bir türlü başaramamıştım ama
yine de resmiyeti korumuş ve kendinden emin bir tonla konuştum.
“Tabi ki uygun! Perşembe günü sizi
bekliyoruz!”
Kısa ve net bir şekilde konuşmayı
bitirip de elimdeki telefona şaşkınlıkla bakarken dudaklarımda bir kıvrılma
oluştu. Adam her ne kadar biraz geçiştirircesine ve uzatmadan konuşsa da içimde
bir yerlerden gelen ses emin olarak bu işin olacağını söylüyordu.
Düşüncelerimle paralel bir şekilde
hareket ederek hemen havaalanını arayıp Washington’a bilet aldım. Yarın oraya
gider biraz dolaşır ertesin günde görüşmeye giderdim. İki günlük planım hazırdı
devamını ise gelecek günler gösterecekti.
Yarına hazırlık için küçük spor çantasına
birkaç parça kıyafet ve iş görüşmesi için bir takım koyduktan sonra kısacık
sürecek olan seyahatim için hazırdım. Akşam takıp da yarıda bıraktığım filmi
izlemek için salona gidiyordum ki kapı çaldı. Anlaşılan bu filmi yakın bir
zamanda izlemek pek mümkün olmayacaktı.
Kapıyı açtığımda karşımda ciddi
surat ifadesiyle duran Justin’i gördüm. Kapının önünde yana çekildiğimde içeri
girdi. Elinde bazı dosyalar vardı. Neler olduğunu anlamamanın verdiği
şaşkınlıkla peşinden giderek salona geçtim.
“Şu dosyaya bir göz gezdirir misin?”
diye suratsızca konuştuğunda kaşlarım çatıldı. Kesinlikle bir şeyler ters
gidiyordu!
Dosyanın kapağını açtığımda hiçbir
şekilde tahmin edemeyeceğim kelimeler gözüme takıldı! Bu aldığım ilk davanın
dosyasıydı ve ben kazanmış savunma kaybetmişti. Bu da adamın suçlu olduğunun göstergesi
olmuş ve adama yirmi sekiz yıllık hapis cezası verilmişti. Masum bir ailenin
katledilmesinden yargılamıştım onu ve şüphesiz ki o aileyi katletmişti. Şimdiye
kadar onun yerine başkaları içeride yatarken ben onu içeriye tıkmayı
başarmıştım ki zaten bu davadan sonra bu kadar popüler bir avukat olmuştum. Şuanda
ilginç olan detay ise adam yirmi sekiz yıllık cezasını dolduramadan ölmüştü. Bu
garipti! Böyle adamlar öylece ölü bulunmazlar içeride… Acaba içeride biriyle mi
takışmıştı? Ya da birileri içeri de mi temizletmişti? Başka türlü ne olabilirdi
ki? Ama namus davaları genelde böyle sonuçlanmaz mıydı? Sanki başka bir şey var
gibi geliyor! Evet, evet… başka bir şey olmalı. İçgüdülerim bunun altında başka
şeyler olduğunu söylüyordu! Kesinlikle öyleydi ve ben bu konularda içgüdülerime
güvenirdim!
“Kafandaki soruları bir kenara at!” Justin’in
keskin ve ciddi sesini duyduğumda dosyadan başımı kaldırıp ona baktım. Onu daha
önce hiç bu kadar ciddi ve ürkütücü derecede derin bakışlı görmemiştim.
“Şimdi dikkatle dinle. Adamın ailesi
cenazede her şeyin sorumlusu olarak seni gösteriyorlar! Özellikle oğlu ve
karısı… Dikkatli ol! Adamın ailesinin sicili pek temiz değil! Ağabeyi, amcası… daha
önceleri cinayetten içeri girmişler… Ki gerçekten gözlerini kırpmadan
öldürebilen insanlar.”
“Hey, sakin ol! Şimdi sen beni dinle.
Bunlarla korkacak gibi görünüyor muyum? Hayır! Yani boş ver! Bu dava kapandı ki
adam ölmüş bunda benim bir suçum yok, ben öldürmedim ya… Neyse, sana söylemek
istediğim başka bir şey var… Borghensee Holdingleri’nden iş teklifi aldığımı
söylemiştim. Bugün kendileriyle görüştüm. Yarın Washington’a gidiyorum… görüşmeye!
Olursa, muhtemelen olacak gibi görünüyor, önümüzdeki hafta işe başlarım! Yani
artık Washington’da yaşayacağım. Beni orada bulacak değiller ki bulsalar da
hiçbir şey yapamazlar.”
Sözlerimdeki güvence kendime miydi
yoksa Justin’e miydi çözememiştim ama yine de her ikimizin de içi rahatlamış
gibi görünüyordu. Özellikle de konunun anında değişmesi ortamı hızla
yumuşatmıştı.
“Anlamadım… Borghensee … Ciddisin!
Bu harika! Borghensee … Vay canına! Harikasın…”
“Justin kulağımın dibinde bağırma…
Sağır bir avukat işe yaramaz
“Affedersin! Bu harika bir haber
gerçekten. Senin adına çok sevimdim. Sana şimdiden iyi yolculuklar, arar
gelişmelerden haberdar edersin beni.”
Justin ile bir süre oradan buradan
sohbet ettikten sonra onu yolcu edip mutfakta yiyecek bir şeyler hazırladım. Bu
sefer herhangi bir sorun çıkmayacağını düşünerek yarım kalan filmimi taktım. Güya filmi izliyordum! Sadece ekrana
bakıyordum ama aklım önümdeki sehpanın üzerinde duran dosyadaydı. Lanet olsun! Ne filmi izleyebilecek ne de
huzurlu bir gece geçirebilecektim. Her ne kadar Justin’i rahatlatmaya çalışsam
da biliyordum ki adamlar tehlike yayıyorlardı etraflarına. Yani her an
tekrardan belanın içine girebilirdim!
İç çekerek evin kapısının kilitledim
ve yatak odasına çıkarak yarının yorucu bir gün olacağı düşüncesiyle yatağa
kıvrıldım. Her ne kadar hemen uyuyamayacağımı bilsem de en azından vücudum
dinlenecekti. Aklım bu gece tam mesai yapacak gibi görünüyordu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
tek kelime `harika` olmus. bir kac yerde yanlis yazilmis kelime var ama hizli yazmaktan kaynaklandigini düsünüyorum. gecen bölüm cooook hizliydi bu bölüm tam kararinda olmus.
YanıtlaSilkafamda epeyce soru olustu, cevaplarini merakla bekliyorum :)vallahi coooook begendim. ilerleyen bölümlerde de bu performansi bekliyorum, lütfen.
son olarak klise olmus `cok kisaydi`cümlesini yazmadan gecemeyecegim ;) e öyleydi ama :) ellerine kalemine saglik
sevgiyle kal...
Ahh, bir de elden geçirdim imla hataları için ama ne yazık ki gözden kaçırdıklarım olmuş, bir daha ki bölümde daha da dikkatli olacağım :))
SilKısa mı? Bana uzun görünmüştü bir daha ki bölümü biraz daha uzun tutmaya çalışacağım :) Bundan sonraki bölümlerde bu hızla ilerleyecek belki zaman zaman hızlanma (olaylardan dolayı) ve yavaşlama olabilir ama genel olarak hızımız bu ;)
Teşekkürler yorumun için (=
Bunlar neden bu kadar kısa ve sen neden bizi bekletiyorsun? :)))
YanıtlaSilÇok meraktayım, tebrik ediyorum!
Aneymmm çok zor sorular :)) vallaha kısa olduğunu düşünmediğim için böyle oldu bir daha ki bölümü biraz daha uzun tutmaya çalışacağım :)) Ayrıca bölümleri hazırlamak (çalışan biri için) çok zor oluyor haftada bir bölüm iyidir o yüzden :)
SilTeşekkürler yorumun için (=