29 Eylül 2014 Pazartesi

7 Sıradan Bir Hayat - 13. Bölüm


ASHLEY'DEN DEVAM


Çevremde duyduğum fısıltılı seslere uyandım. Belli ki birileri beni uyandırmamak için fısıldarcasına konuşuyordu. Birileri… Tek bir ses duyuyordum arada ise bir gülüş… Ses Dean’ın sesi olmalıydı ama gülüş Dean’ın değildi bundan emindim. Sanki Brandon’ın gülüşü gibi gelmişti. Brandon… Burada olabilir miydi? Bu imkânsızdı şuanda Jennifer ile olmalıydı. Ama hayır şuanda işte olmalıydı. En son hatırladığım evde olduğumdu. Pazar gecesiydi, Dean yanımdaydı gittikten sonra vurulmuştum. Bir kadının sesini hatırlıyordum. Ara ara Dean’ın güçsüz sesi giriyordu araya.

Ben kaç gündür bu haldeydim. Günlerden neydi, bilmiyordum. Ama Brandon’ın burada olması imkânsızdı. Haberi olsa bile kimseye bir açıklama yapamadan buraya gelemezdi. Burada olmasını istiyordum… yanımda olmasını… her şeyden çok istiyordum.

Yavaş yavaş gözlerimi araladım. Nefes alırken biraz canım acıyordu ve kolumda minik bir sızlama vardı. Başımı sağa çevirip baktığımda kolumda iğneyi gördüm. Kaşlarımı çattım ve sol elimi iğneye doğru götürdüm ama canımın acısıyla inleyerek hareketsiz kaldım. Sol omzuma inanılmaz bir acı saplanmıştı. Sanırım sol kolumu oynatmak pek akıllıca olmayacaktı.

“Sana demiştim. Ashley iğnelerden nefret eder,” diye Dean’ın sesini duydum. Bunun üzerine başımı çevirip baktığımda Dean ile Brandon’ı gördüm. Brandon… Buradaydı. Gelmişti! Benim için…

“Nasılsın? Ağrıların çok mu?” Brandon bana doğru yaklaşırken endişeli bir ifadeyle konuşmuştu.

“Ben hemşireyi çağırayım. Nasılsa Brandon burada sana göz kulak olur.”

Dean’in odadan çıkmasıyla Brandon yanıma geldi ve yatağın kenarındaki sandalyeye oturdu ve sol elimi tuttu.

“Neden buradasın?” diye sordum merakla kurumuş dudaklarımı oynatmak zor olmuştu... Ağzımın içi kurumuş aşırı derecede suya ihtiyaç duyuyordum ama merakım bu ihtiyaçlarımdan daha baskındı şuanda. Burada bulunmak için yapacağı açıklamayı merak ediyordum. Aslında daha çok duymak istediğim beni sevdiği için burada olmasıydı. Ama bunu dile getirmesi işleri zorlaştıracaktı bunun o da farkındaydı bundan dolayı ne tür bir bahane uyduracaktı merak etmiştim.

“Gerçekten bunu sorduğuna inanamıyorum Ashley. Buradayım çünkü sevdiğim kadın vuruldu, zorlu bir ameliyat geçirdi. Bende onunla olduğumu göstermek için buradayım. Duymak istediğin buydu değil mi?” diyerek çıkıştı birden. Kaşlarını çatarak konuşmuştu ama gözlerinden bu öfkeli çıkışının yapmacık olduğu belli oluyordu.

“Ne duymak istediğimi bilmiyorum.”

Sözlerime neden bilmiyorum ama gülümsedi ve yerinden kalkıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.

“Bir tanem sen buradan çıkana kadar buradayım. Benden bu kadar kolay kurtulamayacaksın. Bunu unutma.”

“Unutmam…”

Bir süre sessizce bekledim. Bu sessizlik beni direk yaralarımı düşünmeye zorluyor, beynim direk oraya odaklanıyordu. Ciddi bir ağrı kesiciye ihtiyacım vardı. Yaralarım zonkluyordu resmen. Üzerine bir baskı uygulanıyormuşçasına acıyordu ve pek de geçecek gibi görünmüyordu. Gözlerimi kapatıp başka şeylere odaklanmaya çalışmak ise bu acı içerisinde oldukça zordu. Ki kapının açılmasıyla gözlerimi açıp kapıya baktığımda Dean ile beyaz önlüklü, orta yaşlarda, kırlaşmış saçları olan uzun boylu bir adam odaya girdi.

“Hastamız uyanmış. Nasılsınız Bayan Grench?” diyerek sordu hafiften gülümsemesinin ardında resmi bir ifade ile.

“İyiyim, ancak ağrım var ve şu kolumdaki serumdan kurtulmak istiyorum.”

Dean araya girerek ve yüzünde rahatlamış olmasının verdiği bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. “Ben size söylemiştim serumu odaya adımımızı attığımız gibi problem yapacağını…”

Doktor sanki Dean hiç araya girmemiş gibi Dean’in sözünü kesip konuşmaya başladı. “Üzgünüm serum bir süre daha takılı kalacak. Ağrı kesicilerinizi oradan enjekte edeceğiz. İlaçlarınız için birazdan hemşire hanım yanınıza gelecektir o zaman ağrı kesici verilecek size.”

“Ne zaman çıkabilirim?”

“Çok acelecisiniz Bayan Grench, ancak henüz değil. Bir süre misafirimiz olacaksınız. Ayrıca sizi hemen taburcu edersem yakın bir arkadaşımla aram bozulabilir,” dedi gülerek ayakucumda duran dosyayı kontrol edip bir şeyler yazarken.

“Arkadaşınız?” diye sordum merakla. Arkadaşıyla benim ne gibi bir bağıntım vardı ki?

“Bay Black… Sizin durumunuzu öğrendiğinde direk sizinle benim ilgilenmemi istedi. Sizin iyi olduğunuzdan kesinlikle emin olmadan buradan çıkaramam. Üstelik ameliyatınız ne kadar iyi geçmiş olsa da henüz tam olarak iyileşmediniz ve iç kanama olup olmadığını takip etmemiz gerekiyor.”

Doktor durumu özetlerken kapı bir kez çalıp açıldı ve içeriye ufak tefek bir kadın olan hemşire girdi. Muhtemelen kırklı yaşlardaydı. Köşedeki masanın üzerinde bulunan ilaçlarla bir şeyler yaptı ardından elinde iğneyle bana yaklaşmaya başladı.

“Bakın ne diyeceğim? Ağrım şuanda çok az. Dayanılmayacak gibi değil. İlaç istemiyorum.” Dean iğnelere olan korkumu bildiğinden dolayı sözlerime gülerken Brandon beni rahatlatmak için elimi tutarak, “Merak etme seruma enjekte edecek,”  dedi.

Hemşire gülümseyerek bana baktı, ardından serumun içine ilacı enjekte etti. Doktorun daha ilk olarak sözleri aklıma geldi. Söylemişti serumdan vereceklerini. İğneyi görünce korkuma engel olamıyordum bir türlü.

“Herhangi bir şey olursa bana haber verin. Bu gece nöbetçiyim, sık sık Bayan Grench’i kontrole gelirim. Size yemek getirmelerini söyleyeceğim ardından birkaç ilaç daha almanız gerekiyor. Geçmiş olsun,” diyerek doktor yanımızdan ayrıldı. Hemşire de iğneyi attıktan sonra eldivenlerini çıkardı ve onları da attı. Ardından o da odadan ayrıldı. Gözlerimi kapattım belki uyuyabilirim umuduyla, çünkü bu ağrıyla anca uyurken başa çıkabilirdim. Sanki içimden geliyordu acı…

“İyi misin? Ağrın çok mu fazla?” diye Brandon’ın endişeli gelen sesiyle gözlerimi açtım.

Fısıltıyla konuşarak Brandon’a yanıt verdim. “Biraz.”

“Çok büyük bir olay atlattın Ashley. Kesinlikle şans senden yanaydı. Her ne kadar doktorlar henüz iyileşmediğini söyleseler de ben iyileştiğini düşünüyorum. Sesin bile güçlü çıkmaya başlamış,” diyerek araya girdi Dean.

“Dean fısıldarken nasıl sesimin güçlü çıktığını anlıyorsun?”

“Bak bana kızdın… Hasta olan biri kızgınlık duygusunu besleyemez içinde,” Dedi göz kırparak.

Dean cevabına iç çektiğimde acıyan canımla yüzümü buruşturdum. Aklımı başka şeylere odaklamak için Dean ile sohbete devam ettim. “Sen neden hala buradasın? Justin nerede?”

“Justin’i gönderdim. Cumartesi akşamı gitti. Malum okul engeli var bir de Kate’den uzak kalması mantıklı geldi nedense. Ben de bir arkadaşım vuruldu onun endişesi ile burada kaldım.”

“Umarım arkadaşın iyidir,” dedim onun benden bahsederken üçüncü şahıs kullanmasına karşılık bende o şekilde konuştum.

“İyileşecek, ama biliyor musun hala bir baş belası,” dediğinde sözlerine güldüm ki gülünce sol tarafımda keskin bir acı hissettim ve istemsiz yüzümü buruşturdum, kaşlarımı çattım ve derin nefesler almaya başladım.

“Canın mı acıdı? Dean kızın zaten yeterince ağrısı var iyice zor duruma sokma,” diyerek endişeli bir şekilde çıkıştı Brandon Dean’e. Dean karşılığında sadece güldü.

Ortamı sakinleştirmek için fısıldayarak “İyiyim,” dedim

“Emin misin? Bence biraz uyumayı denemelisin, dinlenmen gerek.”

Dean, Brandon ile beni yalnız bırakmak için, “Ben kahve almaya gidiyorum. İster misin Brandon?” diye sordu.

“Olabilir!”

Dean odadan çıktıktan sonra yine bir sessizlik hâkim oldu odaya. Dean’ın amacı işe yaramıyordu çünkü ne Brandon ne de ben konuşmuyorduk yalnız kaldığımız süre boyunca. Konuşacak ne vardı bilmiyorum.

Braondon sessizliği bozmaya karar vererek, “Ashley,” dedi. Sesi odanın sessizliğini yırtarcasına yankılanmıştı. Bakışlarımı çevirdim ve konuşmasını bekledim. “Üzgünüm. Böyle olsun istemedim,” diye fısıldadı zayıf bir sesle.

“Önemli değil!” diye karşılık verdim benim de sesim zayıf çıkıyordu aynı zamanda fısıldarcasına… Aslında Brandon’a yalan söylemekten hoşlanmıyordum. Oldukça önemliydi bu, can yakıcıydı, ama yine de onun suçlu hissetmesini istemiyordum. Şu anda ruhum her ne kadar benimin çektiği acıdan daha fazlasını çekiyor olsa da bunu Brandon’ın bilmesini istemiyordum.

“Hayır önemli. O gün otelde… Ashley, ben karşımda güçlü durmaya çalışan ama aslında içinde fırtınalar kopan bir kadın görmek istemiyorum. Ben gerçekten güçlü olduğu için öyle görünen bir kadın istiyorum. Sen o gün… Her ne kadar içindekileri saklamaya çalışarak da gelmiş olsan gözlerinden gerçekte ne hissettiğinin farkındaydım.”

“Brandon yapma… Lütfen…” diye fısıldadım sözlerini keserek. Daha fazla konuşması dayanamayacağım yaralar açmaya başlayacaktı kalbimde.

“Hayır Ashley. Bunları duymanı istiyorum, çünkü bende orada senden farksız değildim. Neden Elizaer’ın teklifini kabul ettim bilmiyorum bile. Ama bu hataydı ve o hatadan doğruları çıkarttım. Biliyorum bu ikimize de çok fazla acı çektirdi. Bunun için kendimi nasıl affettirebilirim bilmiyorum. Ama tek bir şeyi duymaya ihtiyacım var. Beni her şey rağmen affedebilecek misin? Bana bu şansı verebilecek misin?”

Gözlerimin içine bakarak sürdürdüğü bu konuşması içimi acıtmış ama aynı zamanda hala bir umut olduğunu düşünmemi sağlamıştı. Bu yapılanın bir hata olduğunu düşünmesi içinde umut ışıklarını yakmıştı, ama Jennifer bu konuda ne düşünüyordu bilmiyorum ya da bu işin sonunun ne olacağını da bilmiyordum. Bu şekilde bir çıkmaza hiç girmemiştim, daha önce hiç kendimi bu kadar kaybetmemiştim. Ne yapacağımı bilemediğim zamanlarda dahi hep bir ışık yakalarken bu sefer ışık yakalayamıyordum.

“Ashley?” Brandon’ın fısıltılı sesiyle bakışlarımı tekrardan ona çevirdim. Sanki bir umutla bakıyor gibiydi.

“Önemli değil.”

Kaşlarını çatarak öfkeyle bakıp, “Tek söyleyeceğin bu mu?” diye sordu.

“Ne dememi bekliyorsun?”

Sözlerim üzerine sanki hiçbir şey söylememiş gibi yerinde doğruldu ve odanın içerisinde dolanmaya başladı. Kaşlarını çatmış ellerini ensesine koymuş sanki önemli bir konu düşünüyormuş gibiydi. Bu beni korkutmuştu. Bu düşünceli davranışın altından bir şeyler çıkacağı kesindi.

Ağrım azaldığı için Brandon’a odaklanmam zor olmuyordu, ama bu durumun ne kadar süreceğini bilmiyordum. Neredeyse birkaç dakikadır aynı şekilde odada dolanıyor ve bir şeylerin hesabını yapıyor gibiydi. Sonra birden durdu, sanırım karar vermişti. Bana baktı ve yanıma geldi. Üzerime eğildi ve ellerini yastığımın iki yanına bastırdı. Gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.

“Şimdi iyi dinle beni, çünkü bu söylediklerimi bir daha aynı şekilde toparlayabilir miyim bilmiyorum. Evet, hayatımın en büyük hatasını yaptım Jennifer ile nişanlanmakla. Bunun bedelini sadece kendim değil hepimiz ödedik. Seninle birlikte benimde canım yandı, ama sadece bizim değil Jennifer ve Johnny’in de canını yaktım. Şimdi onların arsındaki buzları erittim ve sıra bize. Biliyorum bu yaptığımdan sonra muhtemelen Elizaer başta olmak üzere birkaç kişiyi karşımıza almamız anlamına gelecek. Hatta senin işinden kovulma nedenin bile olabilirim, ama bu durumda artık her şeyi en ince detayına kadar düşünmekten yoruldum. Bundan sonra hiçbir şey umurumda değil Ashley. Sen yanımda olduktan sonra her şeyle baş edebilecek kadar güçlü olurum. Hatta sıfırdan bile başlarım. Problem değil. Tek duymak istediğim benimle misin Ashley?”

Sözlerini bitirdikten sonra üzerimden doğrultu ve yatağımın yanında ayakta durarak beklemeye başladı.  Ne demem gerektiğini bilmiyordum. İşimden ayrılacak olmak benim için problem değildi, ama Brandon o şirkette kalmak zorundaydı. O iki şirketin ortağıydı Brandon ve bir şekilde orada sonuna kadar çalışmak zorundaydı. Evet, Elizaer tepki gösterecekti, peki ya diğerleri. Onlar Brandon’ın ailesiydi, vereceğim cevap onu ailesinden koparabilirdi. Birimizin ince detayları düşünmesi gerekiyordu. Eğer bunu Brandon yapmayacaksa ben yapmak zorundaydım.

“Ama Brandon…” diye mırıldandığımda Brandon sözümü bitirmeme izin vermeden sözümü kesti.

“Bahane istemiyorum. Biliyorum önüme milyonlarca bahane sıralayabilirsin. Tek bir…” dediğinde ben sözünü kestim.

“Nişanlısın?”

“Değilim. Nişanı bozalı iki gün oldu. Sen vurulmadan önce bozmuştum. O akşam bunu söylemek için senin evine gittiğimde olanları öğrendim.”

Gerçekten burada bulunmasının nedeni beni sevmesiydi. Vurulduğum için burada değildi. Sevdiği kadını kaybetmemek için buradaydı. Bu çoğu bahanemi elerken onların yerine yenilerini üretmek benim için o kadar zor olmuyordu.

“Tek bir şey söyle! Yapacağım bu seçimde benimle misin?” diye fısıltı halinde gelen Brandon’ın sesi beni düşüncelerimden ayırdı. Sanki bütün umut kırıntılarını kaybetmiş gibi çıkmıştı sesi. Gözlerinde ise kaybetme korkusu kendini gösteriyordu.

“Seni seviyorum!” diye fısıldadım onca söze karşılık bu iki kelimenin yeterli olacağını bilerek. Brandon’da bunun üzerine yanıma iyice yaklaştı ve dudaklarıma küçük bir dokunuş halinde öpücük bıraktı.

“Bende seni seviyorum sevgilim!”

Yüzünde gördüğüm gülümseme her şeye değerdi benim için. Onun acı çeken halindense gülümseyen halini tercih ederdim bunun içinde her türlü bedeli ödeyebilirdim. Karşımıza kimi alacak olursak olalım umurumda değildi.

Sessizlik içinde gözlerimize bakarken yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başlamıştı. Ne kadar uyumamak için kendimi zorlasam da göz kapaklarım bana ihanet edercesine kapanıyordu. Acım biraz hafiflemiş, hissetmeyecek dereceye gelmiş ve kendimi inanılmaz huzurlu hissederken uyumak oldukça mantıklıydı ama kalbim sanki bu yaşananları bir rüya gibi değerlendiriyor, gözlerimi kapattığımda ve tekrar açtığımda kaybolacakmış gibi hissettiriyor bunun korkusuyla uykuya karşı direnmeye zorluyordu beni.

“Biraz uyu sevgilim. Dinlenmen gerek. Ben buradayım…” diye fısıltı halinde Brandon’ın sesini duydum, ardından saçlarımda bir elin gezindiğini hissettim. Gözlerimi artık açık tutamamanın verdiği etkiyle bilincimi kaybederken Brandon’ın gülen yüzüne karşılık hafif gülümseyerek uykuya daldım.


***


Ağrılarımı saymazsam oldukça huzurla uyandım. Dean koltukta oturmuş elinde gazete ve sehpanın üzerinde de kahve ile keyif yapıyordu. Odaya göz gezdirdiğimde Brandon’ın burada olmadığını gördüm. Herhalde bir ihtiyacı için dışarı çıkmıştı. Belki de eve gidip bir duş falan yapacaktı, sonuçta hastane havası bile insanı hasta edebilir, hastalık psikolojisine sokabilirdi.

Dean etrafımda ne aradığımı biliyormuş gibi konuşmuştu. “Boşuna bakında Brandon holdinge gideceğini söyledi.”

“Bir problem mi varmış?”

“Bilmiyorum. Ben geldiğimde telefonla konuşuyordu ve kısa zamanda gelemeye çalışacağını söyleyerek gitti.”

Bunlar ikimizin de son sözleri oldu. Konuşacak başka bir şey bulamadık. Aslında konuşacak çok şey vardı ama biz konuşmamayı tercih ediyorduk. Aslında biz değil ben…

Brandon’ı merak ediyordum. Yaklaşık bir saattir uyanıktım ama Brandon henüz gelmemişti. Acaba holdingde işler yolunda gitmemiş miydi? Ya da onların tepkilerine kızıp da yalnız mı kalmak istemişti? Belki de…

“Yeter! Bu sessizlikte içinde kim bilir neler kurguluyorsun,” diye birden Dean’ın sert bir şekilde çıkışıyla başımı ona çevirdim.

“Ne?”

“Ashley, adam seninle olduğunu gösterdi. Sen ameliyattayken kapıdan bir an bile ayrılmadı. Her daim yanındaydı ve gözlerindeki acıyı gördüm. İnsanları çok iyi tanımlarım, bunu biliyorsun. İlk teşhislerim her zaman doğrudur. Brandon’ı seni iş çıkışı almaya geldiğimizde gördüğümde sana olan aşkı gözler önündeydi. Burada seni beklerken de… Şimdi orada durup kendince bahaneler uydurup adammı kendinden uzaklaştırma. Bırak her şey olacağı gibi olsun. Bir dakika sonrasını düşünme. Bir kez geleceği düşünme ve onunla istediğini yaşa… Sessizliğinle aklından bahaneler uyduruyorsun bunu biliyorum. Bunu bilecek kadar seni tanıyorum. Yapma! Bu sefer her şeyin yolunda gitmesini sağlayın.”

Şaşkınlıkla sözlerinin bitmesini bekledim. Ne zaman Brandon’ı savunacak kadar arkadaş olmuşlardı. Dean’ı kıskanan Brandon değil miydi? Şimdi arkadaşlardı. Bu şaşırılacak bir durumdu. Kesinlikle şaşırılacak bir durumdu. Yine de hoşuma gitmişti. Arkadaşlarımın Brandon’ı kabullenmesi ve Brandon’ın hayatıma gitmesi…

Dean sözlerine verecek cevap bulamayacağında konuyu değiştirdim. “Bu sessizlik beni sıkmaya başladı. Bir şeyler anlat.”

“Ne anlatayım? Sana haberleri okuyayım en iyisi…”

Dean eline tekrardan gazeteyi alarak sayfalarına bakındı. Ardından tek tek haberleri okumaya başladı. Okurken arada resimleri gösterip altından haberleri okumaya başlıyordu. Okuduğu şeylerin haberle alakası yoktu tamamen magazindi. Herhalde o sayfada araya koymuşlar magazini diye düşünerek bitirmesini bekledim. Ama bitmedi, biri bitti diğeri başladı o bitti başka biri… Bu şekilde bir sayfayı bitirdi. Başka sayfaya geçtiğinde ise haber okuyacak diye beklerken magazine devam etti. Onunda magazinle alakası olmadığını biliyordum. Kim nerede kiminle ne yapmış benim gibi oda ilgilenmiyordu ama gazeteyi almış bunları okuyordu. Artık sabrımı zorlamaya başlamıştı.

“Dean yeter!” diye çıkışında kahkaha atarak güldü. Gazeteyi katlayıp sehpaya koydu. Ardından kapı çaldı ve açıldı. Çatık kaşlarımı kapıya çevirdiğimde doktoru ve yanında daha önce gelen hemşireyi gördüm.

“Nasılsınız Bayan Grench?” Diye sorarak yanıma yaklaşarak masanın üzerinde bulunan dosyalara baktı.

“İyiyim. Sadece biraz ağrım var ve ayak bileğimi oynattığımda hafif bir acı oluyor. Ayrıca kasıklarımda garip bir sancı var.”

Ben şikayetlerimi dile getirirken o da elindeki dosyalara bir şeyler yaptı, sonra yatağın ayakucuna gelip ayağıma baktı. Hafif bir şişlik olduğunu buradan ben bile görüyordum. Bu sırada hemşire elinde şırıngayla yanıma yaklaştı ve kolumda takılı olan seruma ilaç enjekte etti.

“Uyumak istemiyorum.”

Hemşire soruma gülümseyerek cevap verdi. “Uyumayacaksınız merak etmeyin.”

“Ayak bileğiniz için bir ortopedi doktoru ile görüşeceğim, kasıklarınızdaki ağrı içinde ameliyatınıza giren kadın doğum uzmanını çağıracağım.”

“Neden ameliyata kadın doğum uzmanı girdi?” diye sorduğumda doktor önce bana baktı sonra tek kaşını kaldırıp Dean’e baktı sorarcasına. Başımı Dean’e çevirdiğimde başını sallıyordu.

“Neler oluyor?” diye sorduğumda kapı çaldı ve içeriye Brandon girdi. Gülümsüyordu, ama benim bakışlarımı ve içerideki sessizliği gördüğünde gülümsemesi soldu; içeri girip kapıyı kapattı. Yanıma gelip elimi tuttuğunda konuştu “Ne oldu? Kötü bir şey mi var?”

“Doktor bey siz ortopedi doktorunu çağırın, eminim hemşire hanımında işi vardır. Bende bir kahve alayım Brandon ile kendime,” dedi Dean ve hepsi kapıya doğru yöneldi; kapıya geldiğinde Dean arasını döndü ve konuşmasına devam etti. “Brandon lütfen Ashley’ya ameliyata neden kadın doğum uzmanı girdiğini açıklar mısın?”

Dean’in suratındaki ifade bir şeylerin ters olduğunu söylüyordu ama asıl garip olansa Brandon’ın sessizliğiydi. Brandon farkında olmadan elimi sıkmaya başlamıştı. Başımı çevirip ona baktığımda kapıya baktığını gördüm. Gözlerinde sanki akmaya hazırlanan ama akmak için izni olmayan gözyaşları vardı. Gözlerini dahi kırpmıyor gibiydi. Ellerinin yavaş yavaş soğumaya başladığını hissettim. Diğer elimi de elinin üzerine koydum. “Brandon?”diye fısıldadım yüzünün her ayrıntısını incelerken. Elimi sıkmayı bıraktı ve gözlerini sanki bir şey göremeye çalışır gibi kırpıştırdı; ardından başını önüne eğdi ve yanıma oturdu.

“Ashley, ben nasıl söylenir bilmiyorum, ama bana söz ver söyleyeceklerimi çok fazla kafana takmayacaksın.,” diyerek konuşmasına başladı. Önemli bir şey olduğu değişmez bir gerçekti artık benim için. Brandon’ın bu kadar etkilendiği ve daha da önemlisi gözlerini dolduracak ve ağlama aşamasına kadar getirecek ne olabilirdi ki?

“Ahh! Lütfen bana kurşunlardan birinin… Hayır…”

Brandon’ın elinden ellerimi çektim ve üzerimdeki pikeyi açarak pijamamın üstünü sıyırdım. Sadece sol boşluğumda dikişler vardı. Eğer ameliyatta rahmim alınmış olsaydı karnımdan kasıklarıma doğru bir dikiş ameliyat izi olması gerekirdi ama yoktu. Bu düşüncelerle farkında olmadan konuşmama fısıldama olarak devam ettim. “O zaman kurşun rahmime denk gelmedi.”

“Ne? Ashley ne diyorsun? Tabi ki gelmedi.”Şaşkın bir şekilde ona baktığımda daha fazla endişelenmem için açıklama yapması gerektiğinin farkına vardı. “Şimdi beni dinle, aklında ne kuruyorsun bilmiyorum ama şu sözlerine bakılırsa saçmalamaya başladın. Ameliyata girdikten sonra doktorlar hamile olduğunu fark ettiler. Daha doğrusu düşük yapmışsın.”

“Ne? Nasıl?” diyebildim sadece elim direk karnıma gitti ve bakışlarımı da ellerimi üzerine getirdim.

“Sanırım New York’taki gece... Yani benim tahminim, eğer sen başka biri ile…”

“Hayır! Çok uzun zaman sonra sen ilk…”

İkimizde cümlelerimizi kesik kesik bitiriyorduk. Tamamlamaya ikimizin de gücü yetmiyordu.

“Bizim bebeğimiz…” diyerek gözümden akmaya hazır olan yaşlar akmaya başladı. Brandon elini kaldırıp yanaklarımda gezdirerek yaşlarımı sildi ve ardından da konuşmaya başladı.

“Ashley lütfen. Biliyorum bu çok acı… Bir bebek emin ol bende isterdim. Senden bir çocuğumun olmasını… Ama şu anda sadece tek istediğim senin bir an önce buradan çıkman ve hayatımıza kaldığımız yerden devam etmemiz. Hem ikimiz içinde her şey yeniden başlamıyor mu?” diye sözlerini sonlandırırken söylediği her söz kalbime dokunmuştu ve ona karşı hissettiğim aşk daha da katlanmıştı. Başımı hafif eğerek yanağımdaki eline yasladım ve buğulu bakışlarımı ona çevirdiğimde onun da yüzünde hüznün kırıntılarını yakaladım.

“Sensizliği kaldıracak gücüm kalmadı artık.”

“Bunu duymak güzel çünkü sana imzalaman için bir belge getirdim.” Yanımdan kalktı ve içeriye girerken elinde tuttuğu ama benim dikkat etmediğim bir dosyayı aldı. Yanıma tekrar yaklaşarak dosyayı bana verdi ardından bir kalem de verdi.

“Bu ne?” siyerek dosyayı aldım ve açıp içindekileri okumaya başladım.

Tanrım! Bir istifa mektubu... Başımı kaldırıp Brandon’a baktığımda sessizce beni izliyordu. Mektubun her satırını okumaya başladım. İstifa gerekçem olarak, davaya ismimin karışmasından dolayı holdingin kötü etkileneceğini ve holdingin çıkarlarını düşünerek işten ayrılmamın daha doğru olacağı yazıyordu.

Bakışlarım tekrar Brandon’ı bulurken “Neden?” diye fısıldadım.

“Çünkü bugün holdingde toplantı vardı ve toplantının konusu seninle olan ilişkimdi. Benden bir seçim yapmamı istediler. Ya senden ayrılacaktım ya da senin işten ayrılmanı sağlayacaktım.”

Derin bir iç çekerek imzaladım belgeyi. Sonuçta Brandon seçimini yapmıştı ve bende onun yanında olacağım bir şekilde seçimi yapmalıydım. Kalemi belgenin içine koyarak Brandon’a uzattığında gülümseyerek elimden aldı ve yatağın kenarında duran masanın üzerine koydu. Ardından üzerime eğilerek dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Bu öpücük özlem duyduğum o sahiplenici ve aşk dolu olan öpücüklere benzemiyordu, daha çok yaptığımı onayladığını ve memnun olduğunu belli edercesine öpmüştü. Yine de bu beni heyecanlandırmıştı.

Geri çekildikten sonra odadaki koltuklardan birine oturdu ve sehpanın üzerindeki gazeteyi eline alıp sayfalarını karıştırarak okumaya başladı. Onun bu keyifle gazete okuyan halini inceleyerek zaman geçiriyordum. Bu hoşuma gitmişti. Artık ne tür haberler okuyor bilmiyordum ama oldukça eğlenceli mimikleri oluyordu okuduğu bazı şeylerde. Bu şekilde onu incelerken kapı çaldı ve içeriye bir doktor girdi.

“Merhaba Bayan Grench. Ben Ortopedi Uzmanı Doktor Falytan,” diyerek kendini tanıttı. Ardından yanıma gelip dosyaya baktı bir şeyler yazdı ardından dosyayı bırakarak ayakucuma doğru ilerleyip bileğimi açıp baktı.

“Ağrıyı daha çok nerenizde hissediyorsunuz?” diye sordu bileğimin üzerinde biraz baskı uygulayarak incelerken.

Yüzümü acıyla buruştururken, “Ahh… Dokunduğunuz yer özellikle ağrının merkezi gibi ve bileğimi oynattığımda,” diye mırıldandım.

“Pekâlâ, o zaman öncelikle bir film alalım ondan sonra gereken tedaviyi uygularız. Film için birini göndereceğim size tekerlekli sandalye temin etsin.”

Doktor bir iki şey daha soru bileğimi inceledi ve ardından dosyaya bir şeyler karaladıktan sonra odadan çıktık. Brandon yanıma gelerek elini yanağımda dolandırdı, gülümsemeye çalıştım ama yapamadım ayağımdaki acı olmadığı kadar çoktu şuanda. İnanılmaz bir ağrı hissediyordum ki dikişlerimin acısını bile bastırıyordu. Başımı Brandon’ın elinin olduğu tarafa doğru eğdim ve gözlerimi kapattım. Sanırım oda yanıma oturmuştu çünkü yatağın üzerinde hafif bir ağırlık olmuştu. Gözlerimi açtığımda endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Yatağın üzerindeki elimi avucunun içine aldı ve dudaklarına götürerek öptü. Bu davranışı hoşuma gitmişti bundan dolayı gülümsedim.

“Merak etme buradan çıkacaksın kısa zamanda,” diyerek beni teselli etmeye çalıştı ama daha çok bu teselliye kendi için veriyormuş gibiydi.

“İyiyim merak etme.”

“Biliyorum. İyisin ama daha iyi olacaksın.”

Konuşmamız hep bu şekilde kısa kısa ve benim dururumum hakkında mı olacaktı bilmiyorum, ama bu durumdan sıkılmıştım. Neler olduğunu merak ediyordum. Diğerlerinin nasıl tepkiler verdiğini ama Brandon sanki bunları sormamı istemiyormuş gibi davranıyordu. Yine de bu davranışı beni durdurmamalıydı ama duruyor sormuyordum. Belki de alacağım cevaptan korkuyordum. Sanırım korkuyordum. Brandon’ı ailem dediği kişilerden uzaklaştırmaktan korkuyordum. Ben ailesiz kalmanın ne demek olduğunu yaşamıştım ve ona bu acıyı yaşatmak istemiyordum. Sonuçta ailesi çok uzun zamandır Rosewoodlardı ve o şekilde de kalmalıydılar. Bu düşüncelerin beni boğduğunu hissediyordum. İnce düşünmemeye çalışıyordum ama bu ince düşünceler yine de aklıma geliyor ve beni çıkmaza sürüklüyorlardı.

Kapının çalınarak açılması beni düşüncelerimden uzaklaştırmıştı. Bir adam içeriye girdi ve önünde tekerlekli sandalye vardı. Brandon hemen kalkarak adamın yaklaşmasını sağladı. Yerimde doğrulurken dikişlerimin gerildiğini hissediyordum ve bu canımı acıtıyordu ama önemsememeye çalıştım. Adam kolumdaki bitmiş olan serumu çıkardı bu durum beni gülümsetmişti. Sonunda kurtulmuştum serumdan. Daha sonra Brandon kolumdan ve belimden tutarak kalkmama yardım etti. Ayağımın da üzerine fazla basmamaya dikkat ediyordum. Tekerlekli sandalyeye oturunca Brandon elini omzuma koyduğunda bir an için omzumda acı hissettim ve kendimi geri çektim. Başımı kaldırdığımda Brandon mahcup bir şekilde özür dilercesine bakıyordu. Gülümseyerek onu yatıştırmaya çalıştım.

Brandon yanımdan ayrılmadan alt kata radyoloji kısmına doğru ilerledik. Bu süre zarfı içerisinde Brandon hiç konuşmadı, bende zaten konuşacak bir şey bulamadığım için susuyordum. Radyoloji bölümüne geldiğimizde ben içeriye girerken Brandon dışarıda kaldı. Beni masaya oturtup bileğimin filmi çekildi. Masadan kalkarken sol kolumla destek alınca istemsiz inledim, görevli hemşire yanıma gelip kalkmama yardımcı oldu. Filmi direk doktora göndereceklerdi. Bana karşı yapılan bu ilgi muhtemelen Lorenzo Jones yüzündendi. Herhalde arkadaş olduğumuzu biliyorlardı ki bu kadar ilgili davranıyorlardı.

“Teşekkür ederim,” diye fısıldadım her ne kadar gülümsemeye çalışsam da beceremedim canım çok acımıştı.

Odadan çıkınca Brandon yanıma geldi ve gülümseyerek elimi tuttu. Ardından beraber odaya çıktık. Odaya gelince Brandon’ın yardımıyla yatağa yattım. Derin bir nefes alarak başımı yastığa koydum. Kendimi yorgun hissediyordum ve hafiften dikiş yerlerimde ağrımaya başlamıştı. Yardımcı olan adam gittikten sonra Brandon yatağın kenarına oturup “İyi misin?” diye sordu.

“Evet. Sadece biraz ağrım var.”

Gülümseyerek yanımdan kalktı ve koltuklardan birine oturdu. Bu sırada kapı çaldı ve açıldı Dean elinde iki fincanla içeri girdi. Bu kadar sürede iki kahve için mi oyalanmıştı? Nedense buna inanasım gelmedi. Kesin bir şeyler peşindeydi yine.

“Bana kahve yok mu?” diye sordum kaşlarımı çatarak. Karşımda ikisi de içerek sohbet ediyorlardı benimde canım istemişti.

“Yok, sana sen hastasın. Hastalara kahve yok!” diyerek dalgaya vurdu Dean.

“Dean adı üzerinde hasta, kızla uğraşıp durma.”

“Aman be Brandon girme aramıza.”

İkisi bir süre daha ağız dalaşı yaptıktan sonra tekrar sohbet konularına geri döndüler. Onları dinlerken canım sıkılmıştı çünkü tipik erkek muhabbetlerine girmişler futbol ve politika konuşuyorlardı. Can sıkıntısı dolayısıyla göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim. Gözlerim kapanırken bir fısıltı duydum, “Tatlı rüyalar aşkım,” diye ardından dudaklarıma değen dudaklar hissettim.


Gözlerimi açtığımda odaya bakındım. Brandon yine yoktu, Dean ise koltukta kıvrılmıştı. Hala niye burada kalıyordu anlamıyordum. Brandon yanımda kalıyordu zaten kendisine, burada kalıp eziyet ettirmesi çok saçmaydı. Hem o da en az benim kadar nefret ederdi hastanelerden.

Sessizce kapım açıldığında başımı çevirip baktım. Brandon içeri girmişti. Bir eli cebinde diğer eliyle kapının kolunu tutuyordu ve bana bakarak gülümsüyordu. Bir tablo gibi görünüyordu. Yakışıklılığı ile büyülüyordu beni bir kez daha…

“Uyandın mı? Nasıl hissediyorsun kendini?” diye sorarak yanıma geldi. Sesini kısık tutmuştu sanırım Dean’ı uyandırmak istememişti.

“İyiyim. Artık çıkacak kadar iyiyim.”

Brandon yanıma oturdu, “Henüz değil bir tanem. Biraz daha kalman gerekiyor. Hem ameliyatına giren doktorla henüz görüşmedin bakalım o ne diyecek,” derken saçlarımı okşuyordu.

“Brandon, öğrendiklerinde nasıl karşıladılar?” Ertelemenin bir faydası yoktu, nasıl tepki verdikleri daha sonra öğrendiğimde değişmeyecekti en azından sıcağı sıcağına öğrenmek daha iyiydi.
 
“Şaşırdılar. George böyle bir atılımı ne zaman yapacağımı merak ettiğini söyledi. Sanırım o da anlamış, belki de bizimkiler anlattı bilmiyorum ama itiraz etmedi. Hatta oldukça olgun karşıladı. Ama Elizaer sinirlendi. Siniri bize değildi Jennifer’aydı. Çünkü Johnny ile evlenmişler gizlice ve sadece Lucy ve Lisa’nın haberi varmış. Tam anlamıyla çıldırmış gibiydi. Tabi yapacak bir şeyi de yok, artık çok geç her şey için. Endişelenme her şey yolunda. Tek bir şey haricinde…” diyerek yanımdan kalktı ve koltuğun kenarında olan ceketini alıp cebinden bir kutu çıkardı. Sonra gülümseyerek yanıma geldi.

“O ne?” diye sordum titrek bir sesle. Aslında içinde ne olduğunu tahmin ediyordum ama yine de böyle bir şey yapacak olması hayal gibi geliyordu.

“Benimle evlenir misin Ashley?” diye sorarak kutuyu açıp içerisinden yüzük çıkardı. Gülümseyerek başımı salladım.

Elimi avucuna alarak yüzüğü parmağıma taktı. Sonra eğilip dudaklarımdan öptü tutkuyla ve sahiplenircesine. Karşılık verirken erkek arkadaşım değil de müstakbel kocam olması olasılığı kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Bu inanılamayacak bir şey gibi geliyordu. Hiçbir zaman bir daha o kadar ileriye bir erkekle tekrar gidebileceğimi hiç düşünmemiştim. Dudaklarımızı ayırdığında o da benim gibi gülümsüyordu. Alnını alnıma dayadı, “Seni seviyorum!” diye fısıldadı.

“Bende seni seviyorum.”

“Ahh! Siz âşıklar… Hastane de bile aşk tazeleyebiliyorsunuz! Fırsatları çok iyi değerlendiriyorsunuz.” fiyerek Dean girdi araya. Daha çok ben uyandım dercesine konuşmuştu. Ama sözlerine Brandon’da bende güldüm.

Brandon yanımdan kalktı ve bir süre sonra kahvaltı geldi benim için. Doktorumun ricası üzerinde Brandon ve Dean içinde kahvaltı getirdiler. Bu hastanedeki gördüğüm özel muamele diğer hastalara da gösteriliyor muydu acaba merak etmeden duramadım.

Kahvaltılarımızı ettikten sonra görevliler tabakları alıp gittiler ve bir hemşire gelip beni ameliyatıma giren kadın doğum uzmanının yanına götüreceğini söyleyerek kalkmama yardım etti. Brandon beni yalnız bırakmadı. Bu sefer tekerlekli sandalye getirmedikleri için yürümek zorunda kaldım. Aslında yürümek oldukça iyi gelmişti. Bacaklarımın uyuştuğunu hissediyordum ama ayağım biraz zorluyordu. Ortopedi doktoru Bay Falytan ile de henüz görüşmemiştim. Brandon’dan destek alarak topallarcasına yürüyordum. Aslında sanki biraz daha iyi gibiydi ama yine de ağrı oluyordu üstüne bastığımda…

Doktorun kapısına gelince hemşire kapıyı çaldı ve içeriye girdik. Sarışın hafifi kilolu oldukça hoş giyinimli bir bayandı doktorum. Yanıma gelip gülümseyerek kendini tanıttı.

“Merhaba Bayan Grench, ben Shalby Grandept. İsterseniz beyefendi dışarıya çıksın sizde şuraya yatın muayenenizi yapayım. Doktorunuz şikâyetlerinizden biraz bahsetti. Bir de sizden ayrıntılı dinlemek isterim,” diyerek Brandon’ı dışarıya yönlendirdikten sonra beni yatağa yatırdı.

“Bugün çok önemsenmeyecek derecedeydi ama dün daha şiddetli ağrı vardı kasıklarımda.”

Gülümseyerek başını salladı anladığını belirtircesine. Pijamamın üstünü sıyırarak ultrasondan baktı. Daha önce hiç ultrasona girmediğim için neyin ne olduğuna dair bir fikrim yoktu. Doktor gibi ekrana bakıyordum ama gördüklerimden pek bir şey anladığım söylenemezdi.

“Bu ağrılar muhtemelen düşük yapmanızdan kaynaklanabilir. Önemsenecek bir şey değil!” diyerek aleti çekti üzerimden ve peçete uzattı, ben sürdüğü jeli temizledikten sonra doğrulmama yardım etti. Dikişlerimden dolayı hareketlerimin kısıtlandığının farkındaydı.

“Bir şey sormak istiyorum. Bu benim bir daha…” devamını getiremedim, çünkü devamında almaktan korktuğum cevabın sorusunu soracak olmak dahi tüylerimi diken diken yapmıştı.

“Hayır olumsuz şeyler düşünmenize gerek yok! Tekrar çocuk sahibi olabilirsiniz. Ambulansta görevli olan doktorlar ve adli tıptan gelen incelme sonuçlarına göre vurulduktan sonra merdivenlerden düşmüşsünüz. Muhtemelen bunun etkisi olmuştur ve bunun üzerine de fazla kan kaybettiniz. Yani düşük yapmanız oldukça normal bir durum.”

“Teşekkür ederim!”

Yataktan kalktıktan sonra topallayarak odadan çıktım. Brandon kapının önünde duvara yaslanmış duruyordu. Beni görünce telaşla yanıma geldi ve beni kucağına aldı. Alırken omzum göğsüne çarptı ve bir anda büküldüğüm için dikişlerimde acıma oldu. Yüzümü buruşturdum ve dudaklarımdan bir inleme çıktı.

“Üzgünüm sevgilim. Sadece ayağın dolayısıyla yürümekte zorlanıyorsun ve…” diye konuşmasına devam ederken susturdum Brandon’ı.

“Önemli değil. Biliyorum beni düşünüyorsun ama unutma nişanlın artık sakat…”

“Eee doktor ne söyledi nişanlıma?” diyerek konuyu dağıttı Brandon ve meraklı bir tavırla cevap vermemi bekledi yürümeye başlarken...

“Nişanlının bir şeyi yokmuş. Olabilecek ağrılardanmış. Yani her şey normal merak etme.”

Gülümseyerek alnımdan öptü bende başımı omzuna yasladım. Brandon odama kadar beni taşıdı ve odama gelince de yatağıma yatırıp üzerimi örttü. Dean önünde laptopla bir şeyler yapıyordu. Brandon’da yanına oturdu bende yatakta hafif yana dönerek gözlerimi kapattım. Kendimi yorgun hissediyordum. Henüz toparlanamamıştım ki kolay kolayda toparlanamayacaktım sanırım.




~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

7 yorum :

  1. Yine cok güzel bir bölüm olmus. Bir an cogu kitapta klise olarak karsimiza cikan taraflardan birinin af etmeme durumunu okuyacagimi düsünerek panikledim ama cok sükür öyle olmadi ve ohhh dedim :) her sey düzelmeye basliyor ve acaba artik sona mi yaklasiyoruz diye düsünmeden de edemiyorum.
    Eline,yüregine,kalemine saglik...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben mutlu sonların insanıyım o yüzden kavga gürültü pek olmayacak ;) En azından şimdilik :) Bu yüzden klişe affetmeme veya süründürme modu bende yok ;) yufka yürekli olmam sanırım kalemime de yansıyor ;) O yüzden bu tür şeyler bekleme. Ayrıca henüz sona çooooook var :D Dur bunlar daha başlangıç ;)

      Teşekkürler yorumun için :)

      Sil
  2. Merhabalar daha önce hiç yorum yazmamıştım.Daha sonra yazacağım. Öncelikle bu bölümü değerlendirmek istedim. Bölümün girişi çok güzel olmuş , fakat ilerledikçe hastane prosedürleri biraz uzun olmuş.Hastanelerde bu şekilde kalbinde ciddi kurşun yarası olup ta 2-3 gün sonra yatağından kaldırılarak röntgen yada ultrason çekilmez. Zaten fiziksel yaralanması da tekerlekli sandalye ye ye oturmasını da engeller.Böyle durumlarda portatif cihazlar var. Onlarla konuyu anlatsaydınız daha güzel olurdu. evlilik teklifi güzel bir detay olmuş.Gazete haberlerinin okunma sırasında konunun özü olan kin olayına da giriş yapsaydınız bu konu ile ilgili gelecek planları için ön alt yapı hazırlanmış da olurdu derim. Ellerinize sağlık . Çok hoş bir yazım dizisi.Çocukluğumdaki arkası yarınlar gibi olduğunu hissettim.
    Teşşekürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kalbinde değil, kalbine yakın ve açıkçası bu hikaye yani yazılmadı yaklaşık olarak 4-5 sene öncesine yazıldı ve bölümleri düzenlerken atladığım kısımlar olur, bu detayı da araştırmadım ve böyle portatif makineler olduğunu da bilmiyorum. Yorumlarınız eksiklerimi tamamlamam anlamında bana çok yardımcı oluyor :)

      Teşekkür ederim yorumunuz için =)

      Sil
  3. Harika bir bölümdü gene ben okadar eleştirici olamıcam çünkü böyle bir hikayeyi yazmak bile büyük bir başari ve sizi bu başarınızdan dolayı kutluyorum tabiki ufak tefek gözden kaçan olaylar olabilir ben tadı ve tuzu diyebilirim şimdi anladiğim kadarıyla bu hikayenin tamamı yazılmış siz bu hikayenin sonunu biliyorsunuz yani bi avazda hepsini yayınlasanızda benide bu meraktan kurtarsanız olmazmı acaba şaka şaka ellerinize sağlık ben sonu aşkla biten bütün hikayeleri çok seviyorum :))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, eleştiri yapabilirsiniz dediğim gibi bu benim için yapıcı oluyor :) Ayrıca evet daha önce yazıldı komple bitti ama eksiklikler dolayısıyla düzenliyorum bölümleri. Hikayenin sonu ve olaylar belli ve ne yazık ki hepsini yayınlayamayacağım ama haftada iki bölüm gönderebilmek için düzenleme yapıyorum, belki hafta da ikiye çıkartmaya çalışabilirim :) Sizi anca bu şekilde memnun edebilirim :)

      Ve şunu söyleyeyim mutlu sonların insanıyım ben, bu tiyo yeterli bence ;)

      Sil
  4. Geç yorumluyorum kusura bakma öncelikle.
    Bölüme bayıldımmm!! Şunu belirteyim öncelikle; dean ve brandon'ın kesin olarak dost olmalarına çok sevindim :)
    Ashley iyileşti ve brandonla tekrar birlikteler. Çok çok sevindim :) Bebek olayı fazla uzamadı ve iyi oldu.:)
    Çok tatlılar ama yaaa :))) Evlenme teklifide geldiii süper süper :) Ashleyde işten çıktı ve iyi oldu.Yeniden başlayacaklar :)
    Diğer bölümüde eklemişsin onuda okucam şimdi :)
    Ellerine sağlık bayıldım :)

    YanıtlaSil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın