Güneş ışıklarının yüzüme vurmasıyla uyandım. Gözlerimi açtığımda karşıma pencerenin canımdan yansıyan güneş göründü. Gözlerimi kısıp başımı çevirdiğimde Brandon koltukta uyuya kalmıştı. Başını arkaya doğru atmış ve kollarını da göğsünde birleşmişti. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı ve derin nefes alışlarıyla göğsü kalkıp iniyordu. Muhtemelen çok yorulmuştu. Bütün bu süre boyunca yanımdan ayrılmamıştı, bir süre gidip dinlense fena olmayacaktı.
Ben Brandon’ı incelerken içeriye hemşire girdi. Gülümseyerek elindeki tepsiyi masaya bıraktı ve masayı benim önüme doğru itekledi.
“Beyefendinin kalmasını gerektirecek bir durum olmadığını söyledik ama kendisi buradan ayrılmak istemedi,” diyerek ilgilenircesine konuştu benimle.
“İlginiz için teşekkür ederim. Bir bey daha vardı burada onun nerede olduğunu biliyor musunuz?” Dean’in nerelere kaybolduğunu merak ediyorum. Gitmediğinden emindim, en azından bir hoşça kal derdi giderken ama neredeydi?
“Ne yazık ki, bilmiyorum.”
Hemşire kahvaltımı bıraktıktan sonra bir iki şeyle ilgilendi ev ardından odadan çıktı. Bende sessizce kahvaltımı yapmaya başladım. Kahvaltı demek pek doğru olmazdı ama hastanede bulabileceğim en iyi şeylerdi sanırım. Üstelik çok acıkmıştım.
Kahvaltımı yaptıktan sonra tepsinin içindeki küçük plastik bardak içindeki ilaçları elime alıp suyla içtim, işimi bitirdikten sonra masayı ittirdim. Yerimde biraz doğrulmaya çalıştım, aslında amacım dikişlerimin zorluk çıkarıp çıkarmayacağını anlamaktı ve kendimi nasıl hissedeceğimi de... Dikiş yerlerimdeki acının yanında kendimi bitkin hissediyordum da. Sanki oldukça güç harcamışım gibi nefes nefes kalmıştım. Kendimi tekrardan yatağa bıraktığımda gözlerimi kapatıp derin nefesler alarak ağrılarımı görmezden gelmeye çalışıyordum. Kendimi yormanın bir anlamı yoktu en iyisi yatağın başını biraz kaldırmaktı.
Kendimi daha rahat bir pozisyona koyduktan sonra bakışlarımı Brandon’a çevirdim. Derin nefesler alırken onun nefeslerine odaklanıyordum. Kendinden geçmiş gibi görünüyordu. Derin bir uykudaydı sanırım.
Bakışlarımı dikmiş Brandon’a bakarken kapının bir kere çalıp açıldığını duyduğumda bakışlarımı o taraf çevirdim. İçeriye ortopedi doktoru Bay Falytan yanında hemşireyle geldi. Bakışları koltukta uyuyan Brandon’ı bulurken tebessümle, “Günaydın,” dedi. Benden de aynı yanıtı aldığında dosyama baktı bir şeyler karaladı sonrasında bana açıkladı.
“Bayan Grench, bileğinizde tahmin ettiğim gibi önemli bir şey yok. Sadece kas zedelenmesi, ancak bir süre kas gevşetici merhem sürülecek ardından sarılacak. Üzerine basmamaya dikkat edin, ağrılarınız olursa eğer ağrı kesici alabilirsiniz. Gerekli talimatları hemşirenize bildireceğim.”
Doktor Falyton sözlerini doğrularcasına yanındaki hemşireyi talimatlarını verdi, geçmiş olsun dileyerek odadan çıktı. Bu sırada uyanmış olan Brandon dikkatimi çekti. Ayağa kalkıp dosyaya doktorun neler yazdığını okumaya çalıştı ama hiçbir şey anlamamış olacak ki kaşlarını hava kaldırarak bana baktı.
“Hiçbir şey anlamadım. Ne dedi doktor?”
Sözlerinin üzerine gülerken elim sol tarafımdaki dikişe gitti. Gülmek sanırım kaslarımın kasılması dolayısıyla canım acımıştı.
“Güldürme beni… Önemli bir şey değil. Sadece kas zedelenmesi.”
Gülümseyerek yanıma gelip dudaklarıma öpücük kondurduğunda gözlerindeki parıldama her şeye değerdi. “Seni tekrardan gülerken görmek çok güzel… Bundan sonra her şey daha güzel olacak sana söz veriyorum sevgilim.”
Yanağıma avucunu koyarak baş parmağı ile alt dudağımı okşarken başımı avucuna doğru yatırdım, gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Tanrım! Nasıl da özlemiştim.
Dudaklarını alnıma dokundurup çektiğinde, “Dean nerede?” diye sordu aramızdaki duygusal hava dağıtarak.
“Bilmiyorum. Uyandığımda yoktu. Gideceğini sanmıyorum bana haber vermeden gitmez diye umuyorum.”
“Haber vermeden gideyim de anında dünya üzerinden varlığımı sil,” diyerek odaya girdi Dean. Yüzünde gülümseme ile Brandon’a göz kırpıp koltuğa oturduğunda üzerinde garip bir hava sezinledim.
“Her şey yolunda mı?” diye sordum Brandon yanımdan ayrılıp Dean’in yanına otururken.
“Imm... Şey, evet her şey yolunda. Neden bir şey mi olması gerekiyor?”
Dean’in durup dururken ciddileşip savunurcasına cevap vermesi dikkatimden kaçmamıştı. Bakışlarımız kesiştiğinde tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda iç çekerek öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine dayayıp bakışlarını bana dikti.
“Ashley, sslında geri dönmem gerek, senin iyi olduğunu görmeden gitmek istemiyorum. Yalnız kalmanı da istemiyorum, ama bir yandan da buradan davayla ilgilenmek oldukça zor olmaya başladı.”
“Ben iyiyim, bunu biliyorsun. Hem Brandon yanımda merak etme beni. Git, işinle ilgilen! Sen bu davayı çözmeden bunlar son bulmayacak ve dikkatli ol!”
“Brandon’ın buradaki varlığı da içimi rahatlatıyor ama yine de bir yanım yalnız kalmanı istemiyor.”
“Merak etme Dean, ben Ashley’yı yalnız bırakmam. Zaten her daim gözümün önünde olacak. İçin rahat etsin,” diyerek araya giren Brandon’da Dean’e yalnız olmadığımı göstermeye çalıştı..
“Seni bu zamanlarda bırakmak hiç içime sinmiyor ama… yapacak bir şey yok. Dediğiniz gibi olsun. Havaalanını arayıp ilk uçakla gideceğim. Yalnız Brandon eğer tek bir çizik dahi alırsa senden bilir canına okurum haberin olsun!”
Brandon bakışlarını Dean’e dikerken başını tek bir kere hafif bir şekilde eğdi. Sanki sessiz bir anlaşma vardı aralarında ve bu sözlerde söylenmemiş son sözlerdi. Benim de bundan haberim yoktu! Bir tarafım bunu kurcalamak istiyor bir tarafım ise olduğu gibi bırakıp iyileşmeye odaklanmamı söylüyordu. Erkeklerin sidik yarışı mıydı bu bilmiyorum ama şuan da bunu irdeleyemeyecek kadar yorgun hissediyordum.
Öğleden sonra Dean gitti. Brandon ile yalnız kaldık, o elindeki dergiye bakıyordu bende can sıkıntısıyla yatıyordum. Daha ne kadar kalmam gerekiyordu burada bilmiyorum ve sıkılmaya başlamıştım. Zaten hastaneden de buraların ortamlarından da hasta psikolojisinden de nefret ederdim!
Brandon’a baktım ama o da elindeki dergiye öyle bir kaptırmıştı ki kendini neredeyse gözünü dahi kırpmadan okuyordu. Biraz yerimde kımıldayıp, eğilip kapağına baktım ne dergisi diye. Bir insan böyle merakla ve dikkatle nasıl bir dergiyi okurdu merak ediyordum. Spor dergisi? Neden şaşırmadım acaba… Sessizlikten sıkıldığım için konuşacak bir şey bulmaya çalışmaktansa Brandon’ın dikkatini çeken bir şeyi ortaya atmak mantıklı göründü gözüme.
“Ne dersin bu sene Arsenal’in durumu nasıl?” O an aklıma gelen ilk takım neden Arsenal oldu bilmiyorum, sanırım derginin arkasındaki renklerden dolayıydı. Bunun önemi yoktu en azından, önemli olan Brandon’ın dikkatini çekmiş olmamdı.
“Üzgünüm kendimi kaptırmışım. Canın sıkıldı değil mi?” diye sordu sanki neler hissettiğimi biliyormuşçasına.
“Burada kalmaktan sıkıldım. Çıkmak istiyorum.” Huysuzluk yaptığımın farkındaydım ama duvarlar üzerime üzerime gelirken normal davranmam beklenemezdi benden!
Ne kadar kalman gerekiyor bilmiyorum, ama belli ki doktorlar burada kalmanı istiyorlar. Henüz gitmeye hazır değilsin. Huysuzluk etme…”
“Burada kalmamı istedikleri için mi durmadan kontrole geliyorlar? Brandon burada bulunduğum süre bir ya da iki kere geldiler kontrole, sence o kadar önemli bir durumda olsaydım sence başımdan ayrılmıyor olmaları gerekmiyor muydu?”
“Ashley, kafandan bir şeyler kuruyorsun farkındasın değil mi? Beynin fazla mesai yapıyor bugün senin! Hem dün gece buradaydılar. Sen farkında değildin ama dün gece seni kontrole geldi doktorun. Ardından sabah da ortopedi uzmanı geldi senin uyuduğunu görünce gitti daha sonra gelmek için. Aslında seninle ilgilenip durmadan kontrol ediyorlar sadece sen bunların çoğunluğunda uyuyor oluyorsun. Devamlı ilaçlar kullanıyorsun, serumun yenileniyor, ağrı kesicilerle bu şekilde rahat hareket ediyorsun! Kendine biraz zaman ver, ağır şeyler atlattın. Yatağında yatıp ilginin keyfini süremez misin?”
“Brandon, iyileşmek istiyorum ve iyileşmek için buraya değil evime ve rahat yatağıma ihtiyacım var. İmza falan versem, olacak herhangi bir sorunu üzerime alsam kabul etmezler mi acaba?”
“Ashley, lütfen bu konuda daha fazla konuşmayalım. Buradan çıkman mümkün değil doktorlar aksini söylemediği sürece.”
Kaşlarımı kaldırıp, acındırma politikası yolunu deneyerek, “lütfen Brandon… evime yatağıma ihtiyacım var! Orada da dinlenirim, yatağımdan kalkmam. Hastane kokusu, buranın havası beni daha da bitkin düşürüyor… Lütfen… Kırma sevgilini… çıkalım buradan.”
“Ashley…”
Sözünü keserek konuşmasına izin vermeden, “lütfen…” diye mırıldandım. İç çektiğini bir elini saçlarının arasına geçirdi sıkıntıyla.
“Pekala, gidip bakacağım doktorun burada mı? Bakalım yapabileceğimiz bir şeyler var mı?”
Brandon elindeki dergiyi kapatıp sehpaya bıraktı ve ardından yanıma gelip beni öptü. Öpüşüne karşılık verirken kollarımı boynuna doladım. Gülümseyerek ellerini boynundaki ellerime götürdü ve kollarımı boynundan ayırdı.
“Hayır, sevgilim. İleri gitmeye iznimiz yok! Bende seni özledim, ama iyileşmeden, sen kendini toparlamadan ileri gitmek yok.”
Anlayışın arkasında gizlenen tutkuyla parlıyordu gözleri. Sadece gülümsedim ve başımı salladım. Bende en az onun kadar istiyordum Brandon’ın kollarında olmayı, ona tekrar sahip olmayı, ona sırtımı dayayıp huzurla uyumayı, ama bunlar için öncelikle buradan çıkmam gerekti. Kendimi hain planlar yapan kötü karakterler gibi hissettim.
Brandon’ın odadan çıkışını izledim ardından yastığımı düzeltip yatağa uzandım ve yan dönerek pencereden dışarıyı izledim. Brandon’la yeni bir başlangıç, hiç fena bir fikir değildi. Üstelik şuanda aramızdakiler resmiyet bile kazanmış ve kimseden bir şey saklamamıza da gerek kalmamıştı. Brandon ve ben… Bunu düşünmek bile beni heyecanlandırıyordu. Her daim onunla olmak, mutlu ve huzurlu olmak… Her şeyin ötesinde aile olmak… İşte benim için vazgeçilmez bir şey olacaktı, ama öncelikle şu lanet olası davadan iyice sıyrılmalıydım ve bir an önce o evi de satmalıydım. Kendime daha küçük, mütevazı bir daire alabilirdim. Bu daha iyi fikir gibi geliyordu. En azından bir süre evin satışından kalan parayla geçimimi sağlardım ve iş bulunca da gerisi daha kolay bir şekilde gelirdi. Acaba yine bir avukat bürosunda mı çalışsaydım? Bunu bir seçenek olarak beynime yerleştirdim. Başka seçenekler de üretmem gerekiyordu.
Düşüncelere dalmış dışarıyı izlerken birden odamın kapısı açıldı. Başımı çevirip baktığımda önce doktorum ardından da Brandon girdi. Doktor bana gülümseyerek bakıyordu demek ki kurtuluyordum bu yerden. İşte bu her şeye başlamak için iyi bir adımdı.
“Bayan Grench, duyduğuma göre misafirperverliğimizden pek hoşnut kalmamışsınız?” diye sorarcasına konuşarak doktor dosyaların bulunduğu masaya doğru ilerledi. Ardından dosyaları tek tek incelemeye başladı.
“Aslında memnunum ama ben bu tarz yerleri pek sevmiyorum. Bu mekânlar tarzıma pek uymuyor.”
Doktorun esprili konuşmasına karşılık devam ettirdim konuşmamı. Doktor gülümseyerek dosyadan başını kaldırdı ve bana baktı. Sonra tekrardan dosyaları incelemeye başladı. Bende bu sırada Brandon’a baktım, gülümseyerek bana bakıyordu ardından göz kırpmayla devam ettirdi bakışlarını. Bundan aldığım cesaretle, “Çıkabilecek miyim?” diye sordum doktora.
“Her şey normal seyrinde görünüyor ama kalmanız gerekiyor. Herhangi bir kompliman olması durumunda hemen müdahale etmemiz gerekebilir.”
Tam bir şeyler söylemek için ağzımı açtığımda Brandon araya girdi. “Peki, o zaman kalacağız.”
“En mantıklı karar bu olur.”
“Brandon, lütfen! Bakın burası benim iyileşmeme yardımcı olmuyor! Hastanelerden, havalarından, ortamlarından nefret ederim. Buralar beni daha fazla hasta eder. Evimde kendimi daha iyi hisseder ve iyileşme sürecimi hızlandırırım. Burada kaldığım sürece kendimi iyice hasta moduna sokacağım ve iyileşmem çok daha gecikecek! Normal şeylere ihtiyacım var benim! Kendimi biliyorum, neler hissettiğimi biliyorum. Gerekirse bütün sorumluluğu üstlenip imza verebilirim. O şekilde taburcu edersiniz beni!”
Brandon kaşlarını çatıp bana bakarken, doktorun sözlerime karşılık söyleyecek bir şeyi kalmamıştı. Biliyordum ki bir hasta imza karşılığında talep ediyorsa çıkabiliyordu! Bende çıkacaktım! Kafaya koymuştum bir kere.
“Pekâlâ, dediğiniz gibi olsun. Kendi isteğiniz ile çıktığınıza dair imza atacaksanız yapacak bir şey yok. Gerekli işlemleri yaptırıyorum o zaman.”
Kazanmış olmanın verdiği hisle gülümserken Brandon huysuz bir şekilde bakıyordu. Önemsememeye çalıştım, keyfimi kaçırmasını istemiyordum.
“Sana inanmıyorum. Ya bir sorun olursa o zaman ne yapmayı planlıyorsun? Kendi kendini mi tedavi edeceksin?”
“Neden olmasın! Her şey yolunda Brandon, panik yapmanın kızmanın bir anlamı yok!”
“Sana inanamıyorum.”
Arkasını dönüp odadan çıkıp kapıyı arkasından kapattığında yüzümdeki gülümseme silinmemişti. Çıkacaktım sonunda!
Brandon, gideli yarım saat olmuştu ki geri geldi. Kaşları çatık bir şekilde koltuğa oturup kollarını göğsünde birleştirerek bana baktı. “Son gecenin tadını çıkar, yarın sabah taburcu oluyorsun!”
“Kızma bana lütfen,” diye mırıldandığımda bakışlarını kaçırdı, dergiyi eline aldı sayfaları çevirmeye başladı. Anlaşılan cidden çok kızmıştı. İç çekerek yatağıma iyice yerleşip gözlerimi kapattım. Bir an önce sabah olmasını istiyordum bunun içinde uyku en güzel zaman geçirme aracı gibi geliyordu.
Sabah taburcu olmanın verdiği koşuşturma vardı sanki odada. Bütün işlemler tamamlanmış, ben de çıkmamı sağlayacak olan belgeyi imzalamıştım. İçimdeki gidiyor olmanın verdiği tarifsiz mutlulukla doluydum.
Brandon odadaki hazırlıkları tamamladığında benim için bir eşofman getirdi. Yataktan kalkmama ve üzerimdeki hastane kıyafetlerini çıkarmama yardım etti. Karşısında iç çamaşırlarımla kalmak nedense rahatsız etmişti. Hatta Brandon’ın iç çekişini bile duyduğuma emindim ama yapabileceğim bir şey yoktu. Sonucunda dikişlerim dolayısıyla eğilmekte zorlanıyordum ve ayağımın üzerine de uzun süre basamıyordum. Ağrısının yanı sıra şişlikte vardı, pek de güzel görünmüyordu.
Her şey hazır olduktan sonra Brandon beni ayağa kaldırdı ve belime sarılarak kendine yasladı, topallayarak da olsa yürümeme yardım etti. Yürümek bacak kaslarıma o kadar iyi gelmişti ki, kendimi uyuşmuş hissetmiyordum en azından şimdilik. Dikişlerim rahatsız ediyordu bunu inkar edemem ama şuan o kadar buradan çıkmaya odaklanmıştım ki gerekirse yardımsız bile yürürdüm. Sanırım yürürdüm… emin değilim…
Doktorun verdiği reçete ve çıkarken kullanmam için tahsis edilen tekerlekli sandalyeyle hastaneden sonunda çıktım. Ben kapıda bir görevliyle Brandon’ın arabayı alıp gelmesini beklerken temiz havayı ciğerlerime doldurmak amaçla derin derin nefesler aldım.
Bir süre sonra Brandon gelip arabadan indiğinde elinde telefon vardı. Sanırım biriyle konuşuyordu. Hızla bir şeyler söyleyip telefonu kapattı ve yanıma gelip tekrar bana yardım edip ardından arabaya bindirdi. Kendi de binince hareket ettik.
“Sonunda evime gideceğim,” diye mırıldandım.
“Evine gideceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Lucy ve Lisa’den rica ettim onlar senin bütün eşyalarını hastane de bulunduğun süre boyunca benim evime taşıdılar. Bundan sonra benimle kalacaksın. Seni vuran katil kılıklı herifin ne yapacağını bilmiyoruz, yakalanmadan gözümün önünden ayrılmayacaksın. O evde de yaşamayacaksın!”
“Brandon buna hiç gerek yoktu. O adam bir daha evime yaklaşamaz bile…” diyerek itiraz etmeye başladım ki Brandon önemsemezce sadece gülümsedi. Ne dersem diyeyim beni dinlemeyeceğini biliyordum. Bunun için fazla da üstelemedim. Aslında bu durum hoşuma gittiği için Brandon’ın evine gidecek olmama sesimi çıkarmadım. Onun yanında olmak güven verici ve huzur doluydu.
“Bu arada bir ara polise ifade vermek için emniyete gitmen gerekiyor. Komiser bir arkadaşım var onun yardımıyla ertelettim bu kadar ama sanırım daha fazla erteletemem. Pazartesi ilk iş emniyete gidelim tamam mı?”
“Pekâlâ, siz nasıl isterseniz Bay Veldone!” diyerek sitemkâr bir şekilde onayladım. Aslında her şeyi beni düşünerek yaptığını farkındaydım ama yine de hayatımda benim için kararlar alan birine alışık değildim. Bu durumda da ister istemez sitemli bir şekilde davranmama neden oluyordu. Bu konudaki iç güdülerime söz geçiremiyordum.
“Zaten bundan sonra benim istediğim gibi olacak Bayan Grench! En azından tamamen iyileşene kadar…”
Brandon’ın sözlerini başımı çevirerek duymazdan gelmeyi tercih ettim. Çalan sessiz müziğin dışında bir ses yoktu arabada. Brandon’da bende sessizliğimizi koruyorduk. Bir süre sonra gözlerimin kapandığını hissettim ki bunu engellemeye de çalışmadım. İnanılmaz bir halsizlik vardı üzerimde. Sanırım bu hasta psikolojisinden hemen kurtulamayacaktım.
Hayali olarak arabanın durduğunu yanağıma bir elim değdiğini ve dudaklarımda küçük bir dokunuş halinde dudaklar hissettiğimi anımsıyordum. Daha sonra hafif bir serinlik hissettim. Sonra kendimi yumuşak bir yerde yatarken hissetmeye başladım. Göz kapaklarımı kaldıramıyordum. Kendimi halsiz hissetmenin yanında yorgunda hissediyordum. İç çekerek olduğum yere iyice yerleştim.
Gözlerimi açtığımda Brandon’ın odasında olduğumu fark ettim. Üzerimdeki pikeyi açtım ve yataktan kalktım. Üzerimde askılı bir badi altımdaysa hastanede giydiğim eşofmanın altı vardı. Yerimde zorda olsa doğruldum ve ayağa kalktım. Birden ayağımın üzerinde basınca ağrıdan inledim. Yüzümü buruşturdum ve yatağa geri oturdum. Ayağımın acısı geçene kadar oturdum bir süre sonra hafiflemeye başladı. Ondan sonra kalktım ve üzerine çok fazla basmamaya dikkat ederek odadan çıktım. Merdivenlere geldiğimde tırabzanlardan tutunarak yavaş yavaş indim aşağıya. İçeriden konuşma sesleri geliyordu. Yavaş yavaş ilerlemeye devam ettim ve salonun kapısına gelince içeride oturan Brandon ve Jennifer’ı gördüm. Jennifer’nın yanında daha önce görmediğim bir adam vardı. İlk olarak bu adamın dikkatini çektim. Bana baktı uzunca hatta uzunca bir süzdü ardından Brandon bakışlarını bana çevirdi. Gülümseyerek yerinden kaktı ve yanıma geldi. Belime sarılıp, “Keşke seslenseydin yardım ederdim inmene,” diyerek koltuğa oturmama yardım etti. Oturmak rahatsız edince başımın altına minder koyarak koltuğa uzanmamı sağladı.
“Emrime amade olduğunuzu bilmiyordum Bay Veldone,” diyerek takıldım sözlerime karşılık sadece kahkaha attı. Ben koltuğa yerleştiğimde Brandon odadan çıkarak gitti.
Jennifer gülümseyerek yanıma gelip önümde çömeldi. “Geçmiş olsun Ashley. İyi olmana sevindim”
Sesindeki samimiyet kendini gösteriyordu. “Teşekkür ederim.”
“Bu arada seni eşimle tanıştırayım. Johnny… aynı zamanda kendisi Brandon’ın da yakın arkadaşlarındandır.”
“Memnun oldum Ashley. Senin hakkında o kadar çok şey duydum ki. Herkes seni konuşuyor diyebilirim.”
“Bende memnun oldum. Umarım beni kötülemiyorlardır…” diyerek takıldım ona. Bu sırada Brandon elinde yastık ve pikeyle içeriye girdi. Jennifer yanımdan kalkıp kocasının yanına gittiğinde Brandon yanımda eğilip yastığı başımın altına koyup pikeyi üzerime örttü ve beni tipik hasta moduna soktu. İç çekerek bir şey demedim. Sanırım bu ilginin keyfini çıkarmak en iyiysiydi.
Bir süre sonra dördümüz eğlenceli, koyu bir sohbete dalmıştık. Hatta Jennifer nasıl evlendiklerini ve Elizaer Borghensee’nin tepkilerini bile anlattı. Babasının tavır almasından, ama holding sınırlarında hiçbir şey belli edememesinden bahsetti gülümseyerek. Brandon’ın bile benimle ilişkisini açıkladığında ve verilen tepkiler sonucundaki tavırlarını anlatırken gülüyordu. Belli ki bundan zevk alıyordu. Brandon bile gülüyordu bunlar anlatılırken araya girerek bazı yerlerde o devam ediyordu.
“Bu arada Ashley, biz nasıl istersin bilmiyorduk ama sana Brandon’ın odasını hazırladık. İstersen misafir odasına da geçebilirsin,” diyerek konuyu değiştirdi Jennifer.
“Bence iyi düşünmüşsün. Orası oldukça rahat...”
Belki mantıklı değildi Brandon ile yatmak, sonucunda henüz dikişlerim iyileşmemişti ve Brandon’a yatarken kolu bacağı rahat durmuyordu ve uyurken kolunu dikişlerimin üzerine atma olasılığı oldukça yüksekti ama önemsemedim. Sonucunda Brandon’ın kollarında olup, kendimi güvende hissederek huzur dolu bir uyku istiyordun şuanda başka hiçbir şey önemli değildi benim için.
Saat gece yarısına yaklaştığında Jennifer ve Johnny evlerine gitmek için kalktılar. Brandon onları yolcu ettikten sonra yanıma geldi. Bana yardım ederek koltuktan kaldırdı ve odaya çıkardı. Daha sonra çekmecelerden birinden gecelik çıkarıp bana verdi.
“Yardım edeyim mi yoksa kendin giyinebilir misin?” diyerek sordu yanıma yaklaşırken.
“Ben hallederim.”
“Ben banyoya giriyorum o zaman. Sen dikişlerin alınana kadar banyo yapamayacakmış. Bir şekilde seni temizleriz, ıslak mendille falan…” diyerek göz kırptı. Gülümseyerek başımı salladım ve o banyoya giderken bende üzerimi değiştirdim.
Yatağa yatıp sağ tarafıma doğru döndüm. Gözlerimi kapattım uykuya dalmak üzereydim ki boynumun altında bir el hissettim. Gözlerimi açtım ve arkamı döndüm. Brandon yatağa yatmıştı. Saçlarının nemli olduğu belli oluyordu ve sırtüstü yatarak yanına yaklaştım biraz. Oda bir yavaş hareketlerle bana sarıldı dikkatle. Erkeksi kokusunu içime çekerek gözlerimi kapattım. Brandon’ın dudaklarını saçlarımda hissettim ardından da, “İyi geceler sevgilim,” diye mırıldandığını duydum.
“Sana da” diye yanıt verirken çoktan sesim kısılmış, uykuya dalmak üzereydim.
Birden dayanılmaz bir acıyla gözlerimi açtım. Sol kolumda inanılmaz bir baskıyla oluşan acı ve ayak bileğimde de dayanılmaz bir ağrı vardı. Canım o kadar çok acıyordu ki nefesim kesiliyordu. Başımı çevirip baktığımda Brandon’ın başını sol omzuma dayadığını gördüm. Kolunu da belime dolamıştı ama görünen o ki sol tarafımdaki dikişlerime dikkat ederken omzumu unutmuştu.
Brandon’a seslenmek onu uyandırmak ve kendi tarafına geçmesi için ya da omzumdan başını çekmesi için kaldırmak istiyordum. Ama ağzımı açarsam acıdan bağırabilirdim. Gözlerimin dolmaya başlamasıyla görüşüm yavaş yavaş bulandı. Daha fazla dayanamayarak fısıldadım.
“Brandon?”
Sadece biraz kıpırdandı ve başını boynuma kadar getirdi ama bu sefer belimdeki kolunu biraz daha sıkarak beni kendine çekince sol tarafımdaki dikişler de acıdı. Bunun verdi acıyla dudaklarımdan inilti çıktı. Gözlerimde tutmaya çalıştığım yaşlarda bu acıyla akmaya başladı.
“Brandon?” diye biraz daha yüksek sesle seslendim.
Bu sefer yerinde kıpırdadı ve üzerimden kalkarak sırt üstü yatağa yattı. Derin bir nefes aldım ama hala canım acıyordu. Brandon’ı uyandırmak istemiyordum ama kendi başıma da ilaç almaya gidecek kadar da kendime güvenemiyordum. Hızlı hızlı aldığım nefesler sonunda biraz sakinleşebilmeyi diliyordum ama ağrılarım o kadar güçlüydü ki nefes almamı engelliyorlardı ya da bana öyle geliyordu. Sanki aldığım her nefeste canım daha çok acıyor gibiydi.
“Ashley? İyi misin?” diye Brandon’ın sesini duydum, ama cevap veremedim. Gözlerimi sıkıca kapadım sanki gözlerime bakınca acımı görecekmiş gibi hissetmiştim bir an. Yüzüme değen eliyle gözlerimi açtım ki açtığımda yanağımdan yaşlar süzüldü. Brandon bir an için kaşlarını çattı ve hemen yerinden kalktı.
“Sadece ağrı değil mi? Yani ne bileyim başka bir şey yok!” dedi telaş içinde, kendimi o kadar sıkıyordum ki cevap veremedim.
Brandon başını sallayarak odadan çıktı. Merdivenden inişini duydum. Daha sonra birkaç dakika içinde odaya geri geldi. Elinde ilaç ve su vardı. Sanırım ağrı kesici getirmişti. Sağ kolumdan aldığım destekle doğrulmaya çalıştım. Sol kolumu hareket ettirince canımın daha fazla acıdığını hissediyordum. Brandon suyu ve ilacı komidinin üzerine bıraktı ve doğrulmama yardım etti. Daha sonra ilaçla suyu verdi bana. İlacı içtim ve tekrardan yatağa yattım, gözlerimi kapattım. Yatakta hissettiğim bir hareketlenmeyle gözlerimi açtığımda Brandon yanımda yatağa oturmuş bana bakıyordu. Gülümsemeye çalıştım ama yapamadım.
“Başında Jennifer’yı dinlemeliydim. Yarın ilk iş sana ayrı bir oda hazırlatmak olacak.”
“Neden?” diye fısıldadım. Henüz ağrılarım geçmemişti ama eski kadar şiddetli de değillerdi ya da şiddetine alışmıştım. İlacın hemen etki göstermesi mümkün değildi sonuçta.
“Ben sebep oldum değil mi?” diye sordu birden cevap veremedim başımı çevirdim ve gözlerimi kaçırdım. Onu yatağından etmek istemiyordum ki Brandon’la yatmaktan da memnundum. Kendimi huzurlu hissediyordum. Yanağımda elini hissettiğimde tekrar ona bakmak zorunda hissettim.
“Bu gece rahat uyu ben diğer odalardan birinde yatarım.”
“Hayır! Ben şikâyetçi değilim.” Şuanda Brandon’a ihtiyacım vardı ve yanımda olmasını istiyordum.
“Ama Ashley…”
“Brandon uyuyordun bilerek yapmadın. Lütfen ben senin yanımda olmanı istiyorum. Hem hastane odasında dahi beni yalnız bırakmazken burada kendi odanda mı yalnız bırakacaksın?”
Brandon’ın bu sözlere dayanamayıp kabul etmesini bekliyordum ki beni şaşırtmadı. Başını sallayıp yatağın etrafında dolandı ve kendi tarafına yattı tekrardan, ama sırt üstü yattı ve elini başını altına koyup tavana bakmaya başladı. Derin bir nefes aldım ve Brandon’a yaklaştım, başını bana çevirdi. Bir elini başını altından aldım ve yatağa uzattım başımı omzuna yakın bir yerde kolunun üzerine koydum. Ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacak ki gülümseyerek yan döndü ve dikkatle kolunu belime doladı. Ama bunu yaparken de yüzüme bakıyordu. Gülümsedim. Bu sefer gülümsemek zor olmamıştı çünkü artık ağrılarım çok fazla canımı yakmayacak kadar hafiflemişti. Derin bir nefes alarak Brandon’ın erkeksi kokusuyla doldurdum ciğerlerimi ve gözlerimi kapattım.
“Uyu bir tanem senin için yorucu bir gündü ve geceydi. Bari gecenin bu kısmı huzurlu olsun!”
“Sen yanımda olduğun sürece hep huzurluyum ben.”
***
Gözlerimi açtığımda yatakta yalnızdım. Ağrım da yoktu sanırım aldığım ilaç oldukça güçlüydü ki ağrım kalmamıştı. Sağ kolumdan aldığım destekle doğruldum yataktan ve oturur pozisyona geçip üzerimdeki pikeyi açtım ayağıma bakmak için. Ayağım sargıdaydı. Dün sargılı değildi muhtemelen Brandon yapmıştı ama nasıl olmuştu da hissetmemiştim. Bu sırada kapı açıldı ve Brandon içeri girdi. Gülümseyerek;
“Günaydın,” dedi banyo yapmış olmalıydı belinde havlu vardı ve elindeki havluyla da saçlarını kuruluyordu.
“Günaydın. Sen dün akşamda banyo yapmıştın hasta olacaksın çok sık banyo yapıyorsun.”
“Terlemişim gece bundan dolayı yapma gereği duydum. Ayağına doktorun verdiği ilacı sürdüm ve sardım. Şişliği inene kadar üzerine basmak yok!” dedi buyurucu bir şekilde.
“Devamlı yatmaktan sıkılırım.”
“Seni aşağıya indiririm. Orada oturursun ama ayağa kalkmak yok!”
“Peki, tuvalet ihtiyacımda kalkmak zorunda kalacağım onda nasıl bir çözüm önereceksiniz efendim.”
“Lazımlık!” Diyerek göz kırptı. Biran için ciddi olduğunu düşündüm ama gözlerindeki yaramaz pırıldı benimle dalga geçtiğini gösteriyordu. Yataktan aldığım yastığı ona atarken o kahkaha atmaya başladı.
Brandon yastığı getirip yatağa koyarken dudaklarıma öpücük bıraktı ardından da dolabından kıyafet almaya gitti. Benim de üzerimdeki geceliği çıkarmam gerekiyordu ama bunu Brandon buradan çıktıktan sonra da yapabilirdim hem ayağa kalkmışta olurdum. Hayır, yatmak ya da dolaşmamak iyi olabilir ama bu sefer sağlam olan ayağım uyuşuyordu ve bu da can sıkıcı oluyordu.
“Ne giymek istersin?” diye Brandon’ın sorusu üzerine başımı kaldırıp baktığımda üzerini giyinmiş bana bakıyordu. Benim bakışlarımdaki şaşkınlığı görünce gülümseyerek konuşmasına devam etti. “Ayağa kalkmak yok!” Oflamamak için kendimi zor tuttum.
“Pekâlâ. Ama arada yürümeye ihtiyacım var. Bacaklarım uyuşuyor!”
“Ben yanında olduğum zaman ayağa kalkma iznin var. Anlaştık mı?”
“Anlaştık!”
Brandon’da yanıma geldi ve belime sarılarak kalkmamda yardımcı oldu. Ardından beni dolaba yönlendirdi. Dolabın yarısında benim diğer yarısında ise Brandon’ın kıyafetleri vardı. Ama askılardaki kıyafetlerim genelde elbise, etek ya da takımlarımdı. Daha rahat bir şeylere ihtiyacım vardı benim.
“Aslında eşofman daha iyi gibi…” diyerek bakışlarımı Brandona yönlendirdim. Gülümseyerek beni tekrardan yatağa oturttu ardından şifonyere giderek çekmecelerden birini açtı. Kısa bir kapri eşofman gösterdi başımı salladım onu elinde tutarak başka bir çekmece açtı ve askılı bir badi gösterdi onu da onayladıktan sonra, onları bana verdi, bende hemen geceliğimi çıkarıp badiyi ardından da eşofmanı giyindim. Eşofmanı giyerken ayağa kalkmıştım ama Brandon’ın gözlerini üzerimde hissediyordum.
Üzerimi giyindikten sonra tekrar yanıma geldi ve beni kucağına alacağını beklerken belime sarıldı ve yürümeme izin verdi. Gülümseyerek yüzüne baktığımda o da gülümsüyordu ama bir yandan da gözlerinde tereddüt vardı. Bu tereddüdün kararlı bir şekilde yön değiştirmesinden önce odadan çıktık. Merdivenlerden de tırabzanlara tutunarak indiğim için pek ayağımın üzerine basmadım. Mutfağa gittiğimde Lucy’i gördüm. Masaya servis tabaklarını koyuyordu. Şaşkın bir şekilde Brandon’a baktığımda sanki tepkimi biliyormuşçasına gülümsedi.
“Günaydın,” diyerek dikkatimi çeken Lucy’e döndüm. Gülümsemesi insanı gülümsemeye zorluyordu sanki. O kadar sıcak ve samimiydi ki.
“Günaydın.”
Masaya oturdum, Brandon’da yanıma oturdu. Lucy’de çaylarımızı koyduktan sonra o da oturdu ve hep beraber kahvaltımızı yaptık. Kahvaltımız bittikten sonra Lucy masayı toplamaya ve kirlileri makineye yerleştirmeye başladı. O burada iş yaparken benim oturmam ne kadar garip gelse de biliyordum ki Brandon’dan kalkmaya yeltenmemle azar işitirdim. Bu düşünceyle iç çektim ki Lucy sebebini anlamış gibi geri döndü ve göz kırptı Brandon ise bana bakarak kaşlarını çattı. Başımı önüme eğdim ve bardağımdaki çayımı yudumladım.
“Lucy, Charles ne yaptı çocuklarla görüştü mü bir fikrin var mı?” diye birden Brandon konuşmaya başladı.
“Evet, Charles şuanda onlarladır. Yanılmıyorsam sana bunu ödeteceklerini söyledi biri ama sesinden kim çıkaramadım. Johnny’nin de senin arkanda olması cezanı sanırım hafifletmiş ama çekeceğin var gibi onlardan.”
“Harika kesin yine hesaplar bende…”
“Neler oluyor?” diye merakla sordum. Daha fazla sessizce konuşmalarını dinleyip meraktan çatlamak istemedim.
“Senin sevgili nişanlının arkadaşları ile bugün maçı vardı ancak seni yalnız bırakmak istemediği için gitmedi ve bu maçlar hiçbir zaman ertelenemez ki ertelenilirse cezası büyük olur,” diyerek açıkladı durumu Lucy. Bunun üzerine başımı Brandon’a döndürdüğümde, “Geçen sefer neredeyse bir servet değerinde bir hesabı bana ödettiler,” diyerek iç çekti Brandon tekrardan. Gülerek bende sohbete dâhil oldum.
“Beni önemsemeseydin gitseydin.”
“Evet, Ashley haklı Lisa’da buraya gelirdi hatta Jennifer’yı da çağırırdık biz onunla kalırdık sende maça giderdin. Hem bu şekilde servetini hesaba ödemezdin. Bu gidişte düğün yapacak paran olmayacak.”
Lucy bu son sözleri üzerine Brandon’a baktığımda o direk Lucy’e bakıyordu. Yüzünde garip bir ciddiyet vardı. Sebebini bilmiyordum ama sanki bu konuşma onu istemediği bir şeye zorlayacakmış gibiydi. Bu düşünceyle başımı Lucy’e çevirdiğimde kaşlarını çatarak başını salladı. Sanki Brandon’la sessiz bir konuşmanın içindeydiler. Bunun üzerine kendimi onları rahatsız ettiğim düşüncesine kapılarak başımı önüme eğdim.
“Bir düğünü karşılayacak servetim her daim olacaktır Lucy!” diyerek dikkatimi çekti Brandon. Başımı çevirip ona baktığımda bana bakıyordu gülümseyerek. “Eğer sevdiğim kadını beyazlar içinde göreceksem ve mihrapta beni bırakmayacağından emin olursam bir düğün yaparım.”
“Eminim bırakmaz!”
Gözlerinde ilk defa bu kadar yoğun bir aşkın içinde endişe izleri gördüm. Endişeliydi çünkü her an ondan vazgeçebileceğimi sanıyordu. Onu bırakabilecek kadar güçlü mü görüyordu beni bilmiyorum ama o istediği sürece ne olursa olsun onun yanında olmak istiyordum. Brandon’ın da bana olan aşkından emin olduğum sürece, benim olduğuna emin olduğum sürece…
Bir süre sonra Brandon sandalyeden kalktı ve benimde kalkıp yürümeme yardım etti. Bu sırada kapı çaldı ve Lucy kapıya bakmaya giderken bizde salona gittik. Alex’ın sesini duydum. Daha sonra Lucy Alex’ın koluna girmiş bir şekilde içeri salona girdi. Oturup sohbet ettik daha sonra Lucy’in ısrarı üzerine bir film takıp izledik. Zamanın nasıl geçtiğini pek fark etmedim. Ama akşamüzeri Lisa ve Charles’ta buraya geldi.
Herkesten bir tepki beklerken kabul edilmişlikle karşılaşmak beni oldukça şaşırtmıştı. Lisa’nin gülümseyerek ve güven verici bakışlarına Lucy’in sıcak davranışlarına ve Charles’ın esprilerine her şeye o kadar adapte olmuştum ki kendimi gerçekten bir aile ve onlardan biri gibi hissetmiştim. Sanki kendi küçük dünyamdı bu benim ve bu dünya da ben en mutlu insandım.
Gece yarısına doğru herkes evlerine gitmek için kalktıktan sonra Brandon’la bende yatak odasına çıktık. Üzerimi Brandon’dan yardım almadan değiştirmenin verdiği mutlulukla yatağa yattım. Brandon’da yanıma yattıktan sonra kolunu yastığının altına soktu ve bana dönerek kolunun üzerine yattı. Gülümseyerek bakıyordu. Bense ona dönemediğim için sadece başımı çevirmiştim.
“Benimle evlenmek istediğine emin misin?” diye sordum mutfaktaki tavrı birden düşüncelerime girerek. Brandon’ın yüz ifadesi değişti ve ciddi bir ifadeye büründü.
“Tereddüdün mü var?” diye sordu sert ve duygusuz bir sesle. Neden bu tarz bir ses tonu kullandığını anlamamıştım ama sabah o tereddüt yaşamıştı ben değil. Tepki göstermesi gereken de bendim o değil!
“Hayır, benim yok ama senin var gibi.”
“Hayır, benim de yok! Eğer olsaydı zaten teklif etmezdim değil mi? Hem bu konu da nereden çıktı?”
“Sabah ki kouşma…” Dedim ki sözümü kesti.
“İyi geceler Ashley! Sabah konuşuruz!”
Ne olduğunu anlamamıştım, bu davranışlarının altında bir sebep olduğundan adım gibi emindim ki insanlar genelde bir şeyleri gizlemek istediklerinde bir çıkış yapar ve beklenmedik bir anda konuyu geçiştirirlerdi. Tıpkı şimdi Brandon’ın yaptığı gibi...
“İyi geceler sevgilim!” diye fısıldadım onun bu sert ve duygusuz tepkisine karşılık sevgi dolu bir ses tonuyla. Gözlerimi kapayıp başımı ters yöne çevirdim ki bir iç çekişle belimde bir kol hissettim. Boynumda hissettiğim dudaklarla gülümsedim.
“Şimdi değil! Zamanı geldiğinde Ashley. Lütfen!” siyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı Brandon. Bu sözleri karşısında sadece bana anlayışla karşılamak kalmıştı.
“Tamam. Zamanı geldiğinde!”
Daha sonra Brandon, yerinde kıpırdanıp başını kaldırdı ve dudaklarımdan öpmeye başladı. Karşılık verirken kendimizi iyice kaptırmıştık ki birden Brandon soluk soluğa geri çekildi. Dudaklarını alnımda hissettim ve başını tekrar yastığa koydu. Ben derin bir iç çekince Brandon güldü ama bana biraz daha sokuldu ve gözlerini kapattı. Ardından bende kapattım. Ama ne olduğunu ve Brandon’ın tepkisinin sebebinin nedenleri aklımda dolanıp durdu. Gözlerimi açıp Brandon’a baktığımda derin ve düzenli nefes alışından uyuduğu anlaşılıyordu. Elimi kaldırıp yanağını okşadım.
“Benden bir şey saklıyorsun umarım bu şey aramızı bozacak bir şey değildir sevgilim!”
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bayramda şehir dışında olacağım bu yüzden bölümü çarşamba akşamı gönderemeyebilirim ama o hafta mutlaka bir bölüm daha gönderirim gecikmeli de olsa. Bilginiz olsun :)
offf gene harika bir bölüm olmuş ellerinize salık adeta hikayenin içindeydim sanki hmmm fena olmaz sankı kapı açılır ve o kapıdan ben girermişim ne güzel olurdu valla şaka bi yana bölüm harikaydı ya tam dedimki bunların arası bidaha hayatta açılmaz ama brandon yaptı gene yapacağını ne saklıyo bu adam gene yaaa bu kızdan merak ettim şimdi ama bişey itiraf ediyim brandon gibi bakıcımın olcağını bilsem kendimi vurdurur hiçte iyileşmeyi düşünmezdim nası fikir ama evet beyendim iyi fikir 16. bölümü gene iple çekecem anlaşılan :)))
YanıtlaSilpardon yaa 16. deyil demi yanlış yazmışım 15. bölüm demem gerekiyordu :)))
YanıtlaSilBlogumda kulaginizi cinlattim :)
YanıtlaSilBu bölümüde çok beğendim :) ashleyin brandonın evinde kalması tam isabet bir karardı : D
YanıtlaSilŞu dava bencede bitse. Evde arkadaşlarıyla geçirdikleri vakit harikaydıı :)) brandonla uyumaları çok güzeldii :))) jenniferlada iyi dost olsunlar ve kate ne olacak merak ettim kate işten çıktığı için.
Brandon ashleyden ne saklıyor çok merak ettim ? Devamını bekliyorum :)
Yine çok güzel bir bölüm. Valla hep aklımda burası, sık sık kontrol ediyorum çıkmış mı yeni bölüm diye. Baya bağlandım hikayeye! Ama karakterlerimize çok çektiriyorsun yahu yazık. :D Neyse, merakla takipteyim ben! Eline sağlık, gittikçe daha iyi oluyor bence. Bu arada, seni mimledim. Güzel bir mim bence, keyifle yaparsın umarım. :)
YanıtlaSilhttp://ortaboypopcorn.blogspot.com.tr/2014/10/uzun-sure-sonra-yaplan-mim-book.html
Yorumlar için çoook teşekkür ederim :) İstanbul'a yeni dönmüş olan ben, yorumlarınızla bütün yorgunluğumu attım :) Ne diyeyim yeni bölümde görüşmek üzere :D
YanıtlaSilİnci hanimcim agzimiza bir parmak bal caliyosun sonra ortadan kayboluyosun adaletmi bu yaaaaa sormasi ayiptir okurlarinizi catlattiktan sonrami yayinlicaksiniz :)))))
YanıtlaSil:)) öyle yapmıyorum sanırım ya :) normalde bölüm günlerimiz çarşamba akşamları dolayısıyla yeni bölüm yarın akşam gelecek :)
SilMerak içerisinde bekliyorum :))
Sil