18 Nisan 2015 Cumartesi

0 Elif Yılmaz İle Röporajımız





Röportajlarımızın ilk ve vazgeçilmez sorusu ile başlayalım mı? Bize kendinden biraz bahseder misin? Elif Yılmaz kimdir? Ne yapmaktan, ne yemekten, dinlemekten, nereye gitmekten ve neler okumaktan hoşlanır? Okumaktan mı yazmaktan mı daha çok hoşlanır?

On dokuz yaşındayım. Üniversite birinci sınıf öğrencisiyim. İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyorum. En büyük hayali dünyayı gezmek olan, bedeni Ankara’da, ruhu, kalbi ve aklı dünyanın başka başka yerlerinde yaşayan bir kızım. Tam bir kafein bağımlısıyım ve şekerli neredeyse her şeyi yemekten hoşlanırım. Fazla gürültülü ve kalabalık yerlere gitmekten hoşlanmam. Sakin, huzur bulabileceğim yerleri tercih ederim; ama gideceğim yer tarihi bir mekansa, ne kadar kalabalık olduğu hiç önemli değil. Geçmişin izlerini taşıyan her yeri severim ben. Okumayı sevmediğim bir tür neredeyse hiç yok gibi. Sadece, polisiye, gerilim, cinayet gibi türleri çok fazla okuyamıyorum. Hiç romantik bir kişiliğim olmamasına rağmen, aşırı derecede romantik kitapları okumaktan ve çok abartıya kaçmadan, romantik kitaplar yazmaktan hoşlanıyorum. Yazmak mı, okumak mı? Aslında ikisi de benim en vazgeçilmez tutkularım. Biri bile olmadan yaşayabileceğimi sanmıyorum; ama okumak bir tık önde sanırım. Çünkü canım sıkkın olduğunda, hastayken ya da yorgunken tek kelime bile yazamazken, her zaman kitaplara sığınabiliyorum.

Seni bir blogger olarak tanıyoruz. Bu blogger aynı zamanda bir yazarmış da… Peki yazmaya nasıl başladın? Birden ilham geldi de mi yazmaya başladın? Birileri mi teşvik etti seni? Yoksa bir gün durup dururken aklına bir kurgu gelip de ben bunu kaleme alayım mı dedin?

Ben çocukluğumdan beri hep hayalperest bir kişiliğe sahip oldum. Her zaman kafamda, hepsi çok iyi olmasa da, çeşitli kurgular olurdu. Uzun süre bunlar hayal olarak kaldı tabi ki. Çünkü sadece hayal etmek bile benim için çok özeldi. Sonra, lise ikideyken, en yakın arkadaşım bana Facebook’da bulunan hikaye sayfalarından bahsetti. O uzun süredir yazıyordu ve bir sayfada hikayelerini paylaşmaya karar verdiğinde, beni de teşvik etti. O zaman aklımda hazır bir kurgu yoktu; ancak o bana bu fikri sunduğunda, bir süre düşünüp ilk kurgumu oluşturdum. Ne çok orijinaldi, ne de güzel. En azından ben öyle düşünüyorum. İlk yazılarım çok iyi değildi; ama önemli olan bir yerden başlamaktı benim için ve onu da yaptım.

Ne kadar zamandır yazıyorsun? Hiç kendine örnek aldığın veya ilham aldığın yazarlar var mı?

Dört ya da beş yıl oldu sanırım. Takip ettiğim yazarlar var. Colleen Hoover ve Tarryn Fisher son bir yıldır favori yazarlarım oldular; ama özellikle örnek alıyorum ya da onun gibi olmalıyım dediğim bir yazar yok sanırım. Şu anda etrafımda bir sürü Türk yazar var ve çoğu gerçekten çok değerli insanlar. Çok da başarılı yazarlar. Onların yaptığı her şey benim için örnek niteliğinde. Çünkü hepsi benden çok daha tecrübeli yazarlar ve onları izleyerek öğreneceğim çok şeyim olduğunu düşünüyorum; fakat dediğim gibi, onun dışında özellikle örnek aldığım biri yok.

Bir Türk yazar olarak neden yabancı isimleri tercih ettin. Romantik Oyun’un kurgusu bence Türk isimlerle de güzel olabilirdi :)

Ben ilk Facebook’da yazmaya başladığımda, Türk karakterlerle yazılan hikayelerin tutması çok zordu. Romantik Oyun, ilk olarak o zaman üyesi olduğum hikaye sayfasına yayınlandı ve ben de okuyucunun talebi bu yönde olduğu için karakterleri yabancı seçtim. Daha sonra o hikaye çok sevildi. Wattpad’de iki defa yayınladım; ama Facebook’taki kadar tutmadı. Ben de oradaki okuyucularımın beğenisi bu yönde olduğu için karakterleri Türkleştirmedim. Aynı şekilde Karanlık Sırlar adlı hikayemin karakterlerini de bu nedenle yabancı seçmiştim; ancak artık okuyucunun istekleri değişti ve ben de bu doğrultuda Türk karakterlerle yazmaya başladım.

Karakterlerine isimleri nasıl veriyorsun? Belirli bir kriterin var mı yoksa o an ruh haline ve kurguya göre mi belirliyorsun?

Karakterlerin yabancı mı yoksa Türk mü olduğuna göre değişiyor bu. Yabancı ise kulağıma hoş gelen bir şey olsun istiyorum. Tabi karakterin bu ismi taşıyabilmesi de önemli. Bu nedenle internette isim listelerinin olduğu sitelere bakınıyorum. Her seferinde ‘bu karakterin ismi şu harfle başlamalı’ diyerek giriyorum o sitelere ve araştırmamı bu yönde yapıyorum. Türk karakterde ise yine internetten araştırıyorum elbette; ama isimlerin çok değişik, hiç bilinmeyen isimler olmasından hoşlanmıyorum. Daha bilindik, klasik ve ağır başlı isimlere bakıyorum. Bir de seçtiğim ismin anlamı önemli benim için. Her insan ismine çekermiş derler ve ben buna çok inanıyorum. O yüzden seçtiğim isim karakterimi yansıtmalı.

Romantik Oyun nasıl oldu da kitap oldu? Sen mi istedin yoksa yayınevi mi teklif getirdi? Bize biraz bu süreçten bahseder misin? Anlaşmalar imzalandı ve sonra… nasıl bir süreçten geçtin Romantik Oyun’u eline almadan önce?

Ben istedim. Üniversitenin ilk yılında hazırlık okudum ve yarı dönem sınavlarında hazırlık sürecini tamamladım. Ardından bölüm için kayıt yenilemedim ve yaz tatili ile birlikte yedi ay kadar bir boşluğum vardı. Ne yapsam ne yapsam derken aklıma bir kitap yazma fikir geldi. Eskiden beri istediğim bir şeydi ve zamanım vardı. Bu nedenle Romantik Oyun’un ilk yazdığım halini açtım ve kurguyu çok bozmadan baştan yazmaya başladım. Bir çok yayınevine gönderdim dosyayı. Kitapla ilgili olumsuz bir geri dönüş almadım; ama çoğu yayınevinin dosyaları değerlendirirken baktıkları kriterlere uymuyordum. Birkaç tanesiyle konuştuktan sonra bir gün Postiga Yayınları’ndan bir mail aldım ve bana kitabımı basmak istediklerini söylediler. Çok sevindim tabi. Hemen sözleşmeyi gönderdiler bana. Ben de çıktı alıp imzaladım ve hemen İstanbul’a gönderdim. Tabi ki yayınevinin bir yayın takvimi vardı. Bu yüzden hemen çıkmadı; ama bir kere sözleşmeyi imzalamıştım ve beklemeyi gerçekten dert etmedim. Tabi oldukça zor bir süreçti. Yine de en zoru kapak seçmek oldu benim için. Aklındaki kapağın olmasını istiyorsun; ama aradığın resim hiçbir yerde yok. Günlerce baktım stok resim sitelerine ve sonunda bir tane seçebildim. Gayet güzel bir kapak oldu. Sonra artık kitabın çıkış zamanı yaklaştı ve edisyon aşamasına girdi kitap. Her bir aşamada ben daha çok heyecanlandım ve en sonunda kitabı elime alana kadar gerçek olduğuna inanamadım.

Wattpad yazarısın aynı zamanda… Birçok hikayen var orada onları da yarın öbür gün kitap olarak görecek miyiz? Göreceksek ilk hangisi olacak? :) ufacık bir ipucu alalım lütfen :)

Evet. Romantik Oyun’un ikinci kitabından sonra, sırada Karanlık Sırlar serisi var. O seriyi aslında düşünmüyordum; ama okuyucularım çok ısrar edince dayanamadım. Başka hikayelerim için de istiyorlar ama ben emin olamıyorum şu an için. Belki ileride; ancak şu an kesin olan tek seri Karanlık Sırlar.

Ahh hazır wattpadden konu açılmışken… tam bir yazar avı olarak kullanılan bir alan. Bu site hakkında ne düşünüyorsun? Çok fazla kendini yazar zanneden insanla dolup taştığını, kaliteli ve mükemmel hikayelerin ve yazarların arada kaynadığını hiç düşündün mü?

İnsanoğlu her şeyi abartmayı seviyor. Bir iki yıla popülerliğini kaybedeceğini düşündüğüm bir site Wattpad. Orayı tercih etmemin tek sebebi hikayelerin kopyalanamıyor olması. Tabi yapanlar var ama yine de daha az riskli. Ben yazarları ikiye ayırıyorum. Bir kitaplarıyla büyümek isteyenler ve iki, tecrübelerini kitaplarına aktarmak isteyenler. Genç yazarları bu nedenle destekliyorum tabi; ama şu anda benim yaşıtlarım da, benden küçükler de aşk ve bunun gibi kavramları çok yanlış değerlendiriyor. Bir erkeğin ukala olması, onun karşı cinse değer vermeyen, kendini beğenmiş, kibirli biri olması anlamına gelmez bence. Aşk demek kadının ezilip, erkeğin tüm yaptığı kötülüklerden sonra ‘seviyorum’ diyerek affedilmesi değil. Aşk eşitlik demek bana göre ve bence bunu kavrayamadığımız bir dönemdeyiz. Şu anda Wattpad’de bu ayrım yapılamıyor ve bu nedenle çok genç yazarların biraz daha beklemesi gerektiğini düşünüyorum. En azından neyin ne olduğunu kavrayana kadar beklemeli ve gelecek vadeden kalemlerini, sırf çok okudukları için boş yere harcatmamalılar. Ben artık insanların hayallerinin kullanılmaya başlandığını düşünüyorum. O kadar gençler ki, gelen ağır eleştirilerin altında umarım ezilmezler. Çünkü artık çok çirkinleşmeye başladı bu durum. Üstelik dediğin gibi kaliteli yazarlar da arada kaynıyor. İyiyle kötüyü ayırt edemez olduk; ama o yazar gerçekten istiyorlarsa, bence yayınevlerinin onlarını fark etmesini sağlayabilirler. Her şey istemekle alakalı.

Ailen kitabının çıkacağını duyduğunda nasıl tepki verdi? Bir şeyler yazdığından haberdarlar mıydı yoksa onlar için de bir sürpriz mi oldu bu durum?

Sürpriz değildi. Dedim gibi kendi hayal dünyamda yaşayan biriyim ben. Çocukken de böyleydim ve insanlar benim bu tarz bir şeyler yapacağımı düşündüler hep. Herkes tiyatroya yönelmemi bekliyordu ama ben yazdım. Çok yalnız kaldığım ve içime kapandığım bir ilkokul dönemi bunda etkili oldu sanırım. Sonraları yazmaya başladığımda ailem şaşırmak yerine ‘sonunda’ diye bile düşünmüş olabilir. Dosyamı yayınevlerine gönderdiğimi duyunca da aynı heyecanla beklediler. Her gün sordular bana sürecin nasıl gittiğini ve şu ana kadar hep destek oldular. İlk imzamda yanımdaydılar. Günübirlik kalkıp geldiler benim için. Yani hep desteklediler beni. Bilmedikleri hiçbir şey olmadığı için çok da büyük bir sürpriz olmadı.


Son zamanlarda sosyal medyada çoğu okur yeni bir akım geliştirip kitaba eleştiri yapmak yerine yazarları ya da okurlarını hedef alıyor. Bu konuda ne düşünüyorsun? Sende hiç bu şekilde eleştiri oklarına hedef oldun mu?

Eleştiri demek, yazarı, kitabı ya da okuyucuları kötülemek değil bence. Eleştiri yapıcı olmalı. Bir kitabı beğenmeyebiliriz; ama neden beğenmediğimizi doğru bir dille anlatmak ve bize göre nelerin farklı olması gerektiğini açıklamak daha doğru. Yazara hakaret derecesinde şeyler yazmak, hele hele okuyucuya karşı hoş olmayan sözler yazmak çok çirkin bir şey benim gözümde. Kitap okuyan, edebiyatı seven, kültürlü insanlarız sözde. Bizim insanlara bu okuma şevkimizle örnek olmamız gerekirken son zamanlarda bu tip olaylar yüzünden dedikodudan başka hiçbir şey yapmıyoruz. Neyse ki ben henüz bu tarz bir durumla karşılaşmadım. Gelen eleştiriler hep yapıcıydı ve hepsini bir kenara not aldım.

Bir yazar olarak, severek takip ettiğin ve okumaktan keyif aldığın yerli – yabancı yazarlarımız kimler? Yoksa öyle isimler yok mu? :)

Daha önce de dediğim gibi, Colleen Hoover ve Tarryn Fisher bu yıl favorim. İkisinin kitaplarını da okurken yazarları sık sık boğmak istesem de çok seviyorum kalemlerini. Tüm kitaplarını takip etmeye çalışıyorum. Türk yazarları daha çok takip ediyorum son dönemde. Asude ve Rita Hunter en sevdiğim Türk yazarlar şu anda diyebilirim. Ayrıca Postiga Yayınları’nda birlikte yazdığım tüm yazarları özellikle tek tek takip ediyorum. Burçin Çelik, Lemariz Müjde Albayrak, Başak Kızıltan, Corleonis Canan A. Düzgan ve Postiga ailesinin diğer tüm yazarları, takip ettiklerim listesinde ilk sıralarda yer alıyorlar. Çünkü bana en yakınlar onlar ve kesinlikle örnek aldığım insanlar. Jennifer Royce ve Fatma Erdek de bu yıl favorilerim arasında. Şu anda Türk yazarların gittikçe çoğaldığı bir dönemdeyiz ve ben bunun tadını çıkarıyorum sanırım.

Nasıl yerlerde yazıyorsun? Bazıları ıssız sessiz sedasız yerlerde yazmaktan hoşlanırken bazıları müzik dinlerken falan yazar mesela sen… yazmak için nasıl bir yer tercih edersin?

Çoğunlukla odamda yazıyorum. Odam benim mabedim gibi. Kimse giremiyor dikkatim dağılmasın diye ben de çok lazım olmadığı sürece çıkmıyorum. Onun dışında samimi bulduğum yerlerde yazmayı seviyorum. Hep gittiğim bir pastane var. Gerçekten çok sıcak bir ortamı ve güler yüzlü garsonları var. Hal hatır soruyorlar, daha ben söylemeden çayım gelmiş oluyor ve etrafımda hep mutlu aileler oluyor. Onların neşesine bakıp ilham alıyorum sanırım. Tabi sessiz olması da önemli… Bazen yazdığım kitaba uygun müzikler dinliyorum; ama genellikle o da dikkatimi dağıtıyor. Şarkılardan ilham aldığım kısım taslak aşaması oluyor genelde.

Bir yazar olarak değil de bir okur olarak birine kitap tavsiye etmek istesen hangi yazarın kitabını tavsiye edersin?

İlk okuduğum günden beri herkese tek bir kitabı tavsiye ediyorum. Gülşah Elikbank’ın Aşkın Gölgesi adlı kitabı. O kitabı bir türlü unutamıyorum. O kadar mükemmeldi ki aşık olduğumu söyleyebilirim. Bence herkes okumalı.

Son zamanlardaki Türk yazar patlamasını nasıl yorumluyorsun?

Umut vadedici… İyi olanlar da olacak, kötü olanlar da. Başka şekilde iyi ve kötüyü ayıramayız. Bana kalırsa bu artış, Türkiye’de yayıncılığın gittikçe ilerlediğini gösteriyor. Bence birkaç yıl içerisinde bizim yazarlarımızın kitapları da başka başka dillere çevrilmeye başlanacak. Bunlar çok önemli adımlar. Türk yazarların çoğu okuyucularıyla tanınıyor ve bu çok değerli bir şey. Okuyan insan sayısı artıyor. On milyon okuyucusu, yüz milyon okuyucu olan kitaplar var. Demek ki bir şeyleri doğru yapıyoruz.

Romantik Oyun’un kapağını nasıl tasarladınız? Tam türüne, kurgusuna uygun ve kapaktaki çiftin de Tina ve Steven’ın yaş ortalamasına denk olduğu düşünülürse güzel ve dikkat çekici bir tasarım.

Kapak resmini seçtim önce. Oldukça zor oldu; ama sonunda bir seçim yapabildim. Ben en başta modellerin yüzü gözükmesin istedim ve bir de biraz daha yaza uygun bir kapak olsun; ancak kafamdakine göre bir şey bulamadım. Daha sonra bu resmi bulduk ve hoşuma gitti. Gerisi tasarım aşamasıydı. Bana birkaç farklı örnek geldi ve bu kapağın arka planının açık renkli olması hoşuma gitti. Gözü yormuyordu ve ben de bunu seçtim.

Bir gün bir kitapçıya girdin ve raflar arasında dolanırken kendi kitabını gördün. Neler hissederdin? Böyle bir durumda kaldıysan ne hissettin?

Kitabı elime alıp bu benim kitabım diye bağırasım geldi. Çok görgüsüzce olacağını düşünmesem yapardım da. Çok heyecanlanıyor insan. Benim başarım o. Geleceğe doğru attığım çok önemli bir adım. Hayatımı okumak ve yazmak üzerine inşa ettiğim bir dönemde, o rafa bakıp ‘ben yaptım’ demek gerçekten de çok harika.

Şimdi blogger kimliğine soru sormak istiyorum :) blog kurmaya nasıl karar verdin?

Kitap okumayı hastalık haline getirmeye başladığım bir dönemde kitap bloglarını keşfettim. O zamanlar Yaz Okuma Şenliği vardı ve ben de bir blog açıp katılabileceğimi düşündüm. Okuduğum kitaplar da bir işe yarardı en azından. İnsanlarla düşüncelerimi paylaşabilirdim ve hemen blogumu açtım. Bu kadar ilerleyeceğimi hiç tahmin etmemiştim.



Bloggerken bir de yazar olmak seni zorluyor mu? Okuman gereken yorumlaman gereken kitaplar varken içinden yazmak geliyor mu? Ya da o an kitabı okuduğunda kendi kurguna gidecek detayları yakalayıp esinlendiğin anlar oluyor mu?

Ben gelecek planlarımı yayıncılığın her hangi bir alanında çalışmak üzerine kuruyorum. Her hangi bir şey… Çünkü başka ne olabilirim bilmiyorum. Yazmak ve okumak nefes almak gibi benim için. Birkaç yıl öncesine kadar doktor olmak isteyen bir insan söylüyor bunu. Oradan buraya gelmek ciddi anlamda büyük bir adımdı. Bu nedenle hem blogumu hem yazılarımı çok ciddiye alıyorum. Benim için yaptığım her şey geleceğimi inşa ederken kullandığım bir temel. Blogumu asla boş bırakmamaya çalışıyorum çünkü insanların beni unutmasını değil, daha çok tanımasını istiyorum. Yazmam gereken yazıları da ikinci plana atamayacağım için genelde hep belli bir plan üzerinden yaparım tüm bunları. Yani kitap okurken aklıma bir şey gelirse, hızlıca bir kağıda not alıp, okumaya devam ederim çünkü o an yazma anım değildir. Ders çalıştığım, kitap okuduğum, yorum yazdığım, yazılarımla ilgilendiğim zamanlar hep planlanmış ve planı bozduğum zaman, uzun süre toparlanamıyorum. Çok yorucu oluyor. Tüm bunları gerektiğinden daha fazla ciddiye alıyorum çünkü.

Bu soru spoiler içeriklidir diyerek başta uyarıyorum. Tina’nın takdim balosunda… o sahneyi ben Amanda Seyfried’in Seksi Futbolcu filminde görmüştüm. Tabi aynısı değildi ama benzer bir sahneydi. Kitabın o sayfalarını okurken o film canlandı gözümde… Kitabı yazarken bu sahne hiç aklına geldi mi? Ya da filmi izledin mi? :)

Filmi izlemedim :D Ama daha önce taktim balosu sahneleri izlemiştim. O sahnelerde ailelerin nasıl davrandıklarını düşündüm ve bu bana Tina’nın annesini hatırlattı. Böyle şeylere çok önem veriyordu ve tam da onun önerebileceği bir fikirdi.

Genelde kitaplarda, özellikle Türk yazarların kitaplarında hep daha yetişkin karakterleri okuyoruz. Senin karakterlerin henüz ergenlik çağındalar… daha lise öğrencileri… yazarken zorlandın mı? Henüz yaşı erişkin olmayan karakterleri yazmak mı daha kolay yoksa daha yetişkin kişileri yazmak mı?

Kitabı yazmaya başladığımda 17 yaşındaydım. 1995 yılının sonlarında doğduğum için, herkes çoktan reşit olmuşken hala on sekizinci yaş gününü bekleyenlerdendim ben :D Yazarken zorlanmadım o yüzden. Aksine daha kolay oldu. Karakterlerin o yaşa hitap etmesini ve benim o yaştaki düşüncelerimi yansıtmasını istedim. Ben kitaplarıyla büyümek isteyen yazarlardanım ve o yüzden karakterlerimle arama çok fazla yaş farkı koymuyorum. Her seferinde ben de, kitabım da biraz daha olgunlaşıyoruz.

Çok soru sordum sanırım ve son sorum bu olsun :) Bir yazar olarak, yeni yazar adaylarına, yeni yeni yazmaya başlayanlara ve acemi yazarlarımıza hitaben neler söylemek istersin? Onlara nasıl nasihat verip yol göstermek istersin?

Çok okuyun, hiç vazgeçmeyin hep söylenen şeyler. Ben sadece kendinize inanın diyebilirim. Kimsenin sizi yıldırmasına izin vermeyin çünkü hayattaki en kötü şey birilerinin size başaramayacağınızı söylemesi ve sizin buna inanıp havlu atmanız. İnanın ve çok çalışın. O zaman çok başarılı olacağınıza eminim.

Bana vakit ayırıp, sorularımı cevapladığın için teşekkür ederim. :) Başarıların devamını dilerim :)

Esas ben teşekkür ederim :) 




Romantik Oyun'un yorumunu okumak için 





Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın