18 Haziran 2014 Çarşamba

4 Sıradan Bir Hayat - 2. Bölüm



Herkes şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Kimse ne demek istediğimi henüz anlamamıştı ya da ne dediğimin fakına varmamıştı. Sadece Jackson, Kate ve Justin ne demek istediğimin farkındalardı ki onlarda bu yaptığımdan emin olmak istercesine bakıyorlardı. Ses tonum bu iki kelimeyi söylerken tahmin ettiğimden daha kararlı çıkmıştı ve belki bu benim hayatım için, Jackson’dan uzaklaşmak, yeni bir hayata adım atmak için tek şansım olabilirdi. Ani bir karardı ama yine de değerlendirilmeye açık bir karardı. Ben de bunu oldukça iyi değerlendirmeyi planlıyordum.

Tamam, kabul! Uzun süreli bir mesleki geçmişim olmayabilir, yıllanmış bir avukatta olmayabilirdim; ama mesleğimde başarılıydım, dikkatli, hata yapmayan biriydim. Herkes bunun farkındaydı o yüzden her gün yeni iş teklifleri alıyordum ve şimdiye kadar hiçbir kimse tarafından böyle hakaretlere maruz kalmamıştım. Bunlar oldukça aşağılayıcı ve onur kırıcı ithamlardı. Tamam, bunu odama gelip sorsaydı, beni yalnızken suçlasaydı hakaret etseydi belki… belki bir nebze daha sakin karşılardım ama herkesin için sınırlarını aşmıştı. Kimi kandırıyorum kesinlikle yalnızken de sakin karşılamazdım!

“Bunu yapamazsın Ashley!” Beni tanırdı, ani kararlar almaz, bir adım atarken enine boyuna düşünürdüm. Bunu da ani olarak söylediğimi biliyordu ve pişman olduğumu geri adım atacağımı sanıyordu ama yanılıyordu!

“Emin misin?” Tek kaşımı kaldırarak cevap verdiğimde daha da vahşileşir gibi göründü. Artık saldırmaya başlayacakmış gibi görünüyordu.

“Bunu yapmayacaksın!”
“Bay Ride sözleşmem hala geçerli bu da bunu yapmaya hakkım olduğunu gösterir… Rüşvet almakla ve bu da yemiyormuş gibi benim özel hayatıma müdahale ederek konuştunuz. Bunları söylerken de onur kırıcı ve suçlayıcı ithamlarda bulundunuz. Siz bana ettiğiniz hakaretler dizisini geri alabilecek misiniz? Özür dileyecek misiniz?”

“Asla sözümü geri almam ben!”

“O zaman sonuçlarına katlan!”

İlk defa Jackson’ın dik kafalı, hata kabul etmeyen, geri adım atmayan karakteri işime yarıyordu. Biliyordum ki ben bu şirketten çıktığım anda o da benim peşimden işten çıkarılacaktı. Benim referansımı almıştı ve şimdiye kadar attığı her yanlış adımda arkasını biz toplamıştık, her ne kadar büyük patron Bay Chan’a belli etmemeye çalışmışsak da onun her şeyden haberi olduğunu biliyordum.

“Bunu kanıtlayamazsın! Ne sana hakaret ettiğimi ne de seni rüşvetle suçladığımı kanıtlayamazsın!”

O büyük yıkılmaz egosuyla karşımda dururken her zaman her şeyin kendi istediği gibi olacağını düşünüyor olması ne kadar da komikti!

“Buradakiler şahitlerim!”

“Şahitlik yapacakların işine son verilecektir… Bu arada Bayan Grench, şahitlerinizi göremiyorum!”

Artık son kozlarını oynadığının farkındaydı ve benim bu durum karşısında sessiz kalacağımdan o kadar emindi ki kazanacağını ve her şeyin eskisi gibi olacağını sanıyordu.

“Ama atladığınız biri var Bay Ride. Beni kovamazsınız ben stajyerim…” Diye lafa giren Justin, onun bütün keyfini bozmuştu. Özellikle de sözlerini bitirmeyip devam etmesi suratını düşürmüş bakışlarıyla eğer mümkün olsaydı Justin’i öldürme moduna geçmişti.

“Eğer stajımı yakarsanız başka yerde yaparım ama bu şahitlik yapmayacağımı ve sizin Bayan Grench’e karşı tavırlarınızı iş hayatına anlatmayacağım anlamına gelmez.”

Aptalca bir cesarete sahip olsa da tam zamanında doğru sözleri söylemeyi başaran biriydi Justin. Tam şu anda söylediği sözlerle hedefini on ikiden vurmuştu. Ben keyifle hafifçe gülümserken Jackson’ın karşımda son kıvranışlarını izliyordum. Tıpkı toplantı masasında oturan diğer çalışanlar gibi…

“Şimdi yarım saat içinde kendi masanızda istifa mektubumu göreceksiniz! Bütün geçerli sebepleri ile!”

Masadaki dosyalarımı toplayıp toplantıdan ayrılmak için kapıya yöneldim ama son bir vuruş yapıp onu tamamen yıkmayı şimdiye kadar hiç istememişken içimdeki kadınca bir hisle onun yaptığı ihanete karşılık verme isteği çıkıp gitmeme engel oldu. Hafifçe başımı çeviri ona baktım. Sözlerimin arkamda oldukça yankı uyandıracağını biliyordum. Özellikle Kate ve Jackson arasında ama o an sadece bunu yapmak istedim.

“Umarım şimdiki nişanlını da eski nişanlını kıskandığın için terk etmezsin ama eğer çok merak ettiysen söyleyeyim… Geceyi bir yakışıklı ile geçirdim. Oldukça tatmin ediciydi…”

Toplantı salonundan ayrılıp hızla odama gittim. Dosyayı masanın üzerine bırakıp ellerimi masaya dayadım ve derin bir nefes aldım. Bütün olanlar beni fazlasıyla germişti ve aklımı oldukça karıştırmıştı bu da yetmezmiş gibi artık işsizdim! Garip ama hiç üzgün veya pişman değildim. Sanki kendime güvenim tekrar gelmiş gibi hissediyordum. Bu beni oldukça iyi hissettirmişti.  Gülümsedim bu düşünceme, gerilen bütün kaslarımın gevşediğini hissediyordum. Yüzümde oluşan bir tebessümle, eşyalarımı toplamadan önce istifa mektubumu yazdım. İmzalayıp birini sevgili CEO’muz Jackson Ride’a diğerini ise Bay Chan’a gönderdim.

“Gerçekten yaptığına hayran kaldım.” diyerek içeri giren Justin kendini koltuğa oturup sırıtarak bana baktı.

“Stajından olacaksın. Çeneni tutamadın şurada bir haftan kalmıştı bütün stajın yanacak. Aptal çocuk!”

“Boş versene yeniden bir yere girerim referans olarak seni gösteririm. Gördün mü halloldu staj işi de… Peşinizden geliyorum Bayan Grench! İzinizdeyim!”

“Büyük bir rakibim olacaksın.” derken bende artık keyifle gülümsüyordum.

“Ya da ortağın!” diyerek göz kırptığında onu onaylama gereği hissettim. En büyük isteğiydi ortak olarak bir büro açmamız.

Eşyalarımı toplamaya başlamıştım ki odamın kapısı çaldı, Justin duruşunu dikleştirdi ve resmi bir şekilde gülümsedi. Benim yanımda rahattı, kendini koltuğa atar ve yayılarak otururdu. Pek önemsemezdim yanımdaki oturuş tarzlarını çünkü biliyordum ki başkasının yanında en az benim kadar resmi ve ciddi davranırdı.

“Evet?” dediğimde kapım açıldı muhasebe müdür içeriye girdi. Pek muhabbetim olmamıştı ama birkaç kez toplantıda karşılaşmıştık. Beni her gördüğünde selam vermeyi eksik etmezdi ve oldukça saygılı ve resmi bir adamdı, aynı zamanda sadece şirketin değil şirket sahibi Bay Chan’ın da özel muhasebecisiydi.

“Bayan Grench istifa mektubunuz için Bay Chan gönderdi.”

Bay Chan’a faksladığım ve orijinal nüshası hala masamın üzerinde duran kağıdın bu kadar çabuk dikkate alınacağını düşünmemiştim. Belli ki toplantı sonrasında birileri durumdan haberdar etmişti onu.

“Bu kadar çabuk cevap gelmesini beklemiyordum.” diyerek açıkça şaşkınlığımı dile getirdim.

“Bay Chan sizinle ilgili konularda oldukça ilgili… Olanlar kulağına gitmiş ve sizi haklı buldu ve size bir teklifte bulunmak istedi. Bu yüzden beni gönderdi. Öncelikle yaşananlar için şirket adına özürlerini iletmemi istedi ve sizin işten ayrılmanızı istemiyor eğer Bay Ride yüzünden işten ayrılmakta ısrarcı olursanız onun işine son verebileceğini de söylememi istedi. İstifa mektubunuzu hiç almamış gibi davranacağını da ekledi.”

Böylesine bir teklif bekliyordum ama geri adım atmaya hiç niyetli değildim. “Üzgünüm ama kimsenin işinden olmasına sebep olamam. Geri adım atmak gibi bir huyum yok ne yazık ki. Söylenen sözleri unutup da burada çalışmaya devam edemem.”

“Anlıyorum. Peki, o zaman tazminatınız banka hesabınıza yatırılacak Bayan Grench! Ayrıca Bay Chan özellikle belirtmemi istediği bir şey daha var. Sizinle çalışmaktan oldukça memnunmuş ve onur duymuş…”

“Teşekkür ederim!”

Söylenen sözler gururumu okşamıştı. Yüzümde oluşan istemsiz sırıtmayla bütün eşyalarımı topladım.

“Nereye gideceksin?” Justin’in sözleri normalde beni tedirgin ederdi ama şuan da o kadar keyifli ve umursamaz hissediyordum ki sadece omuz silktim.

“Ne kadar süreceğini bilmesem de şimdilik buralardayım!”

“Peki, hemen iş bulabilecek misin?”

“Arabamda yaklaşık altı tane iş teklif mektubu var! Uzun süredir kendileri ile çalışmam için teklif eden ısrarlı holdinglerden bile… Onları değerlendirmeyi planlıyorum.”

“Singh ve Borghensee değil mi? Adamlar oldukça ısrarlılar. O zaman New York’tan ayrılacaksın?

“Gerekirse evet! Hem değişiklik olur, yeni bir başlangıç şu anda o kadar da korkunç görünmüyor gözüme.”


Şirketten çıktıktan sonra arabamla arkama dahi bakmadan oradan uzaklaştım. Kendimi rahatlamış hissediyordum ve garip ama artık aldatılmış hissetmiyordum. Üzerimden bir yük kalkmış, hafiflemiştim sanki. Sanırım bunu en başında yapmam gerekliydi ama geç kalmış olsam da zararın neresinden dönsen kardır diye düşünüyordum.

Eve geldiğimde ayakkabılarımı çıkardım ve odama gidip üzerimi değiştirip eşofman takımlarımı giydim, daha sonra mutfaktan kahvemi de alıp DVD’ye bir film takıp izlemeye başladım. Daha filmin yarısında esneme başladım. Yorgundum gecece uyuyamamıştım ve sabah erkenden işe gitmiştim. Üstelik yorucu bir gündü benim için… Dün geceden beri yorucu olmaya devam ediyordu. Erken yatmanın hiçbir zararı olmaz düşüncesiyle kalktım ve filmi kapatıp yatağıma doğru gittim. Gözlerimi her ne kadar kapatsam da dün geceye dair bazı görüntüler geliyordu gözlerimin önüne. Belki neler olduğunu, nasıl olduğunu hatırlamıyordum ama net bir şekilde hissettirdiklerini hatırlıyordum. Jackson’da hiç böyle şeyler hissetmemiştim. Adamın tenime dokunduğu yerler karıncalanıyor, hafiften gıdıklanıyordu. Bu düşünceyi atamıyordum zihnimden. Bu adam kimdi?

Bu soruyla gözlerimi açıp tavana bakarak adamın kim olduğunu hatırlamaya çalıştım ama sanki o sahne silinmiş gibiydi. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı.  Adamın mavi gözleri gözlerimin önünde gitmiyordu.  Kimdi o adam, sorusu beynimde yankılanırken uykuya dalmıştım.

***

Sabah gözlerimi güneş ışığının odama vurmasıyla açtım. Yatakta gerindim, uykumu almıştım. Saate baktığımda sekiz buçuk olduğunu gördüm. Erken kalkmak artık alışkanlık olmuştu bende. Yataktan kalkıp eşofman takımlarımı giydim. Sabah koşusu yapmayı hep severdim ama iş dolayısıyla pek yapamazdım ve şimdi buna bir engelim yoktu. Mp3’ümü aldım yanıma ve spor ayakkabılarımı giydim. Kulaklıklarımı taktım ve dışarıya koşmak için çıktım. Zihnimin verdiği rahatlıkla ve iş kaygısı düşünmeden koştum.

Bir saat sonra eve gelip duş alıp yine üzerime rahat bir şeyler giydim. Kahvaltı yapmak için mutfağa gittiğimde diyet yaşantımdan dolayı her sabah yemeye özen gösterdiğim mısır gevreğimi yapıp masaya gittim. Bu sırada iş tekliflerinin zarflarına bakıyordum. Tamam, şuanda iş kaygısı yaşamıyordum öyle ya da böyle bir yerlerde işe girerdim ama elimdeki teklifleri değerlendirmekten bir zarar gelmezdi.

Elime aldığım zarf ve altındaki zarf dikkatimi çekti. Borghensee mi ve Singh mi? Gülerek başımı salladım. Ayrı iş yapmalarına rağmen çoğunlukla ortak iş yaparlardı ve şimdi ortak bir kararmış gibi bana iş teklifinde bulunuyorlardı. Sanki ben kapamazsam sen kap dermiş gibi…

Ben zarfları incelerken alttaki bir zarf dikkatimi çekti, bu zarftaki yazı stilini tanıyordum. Zarfı elime alıp baktığımda yanılmadığımı gördüm. Goodwinbomb Holding’i… Hafif bir tebessüm oluştu yüzümde. Bu adam vazgeçmeyecekti ama bende vazgeçmeyecektim! En azından şimdilik…  Bu konuda ikimizde inatçıydık ve ben onun şirketine gitmeyecek ve onun himayesi altına girmeyecek ve onunla çalışmayacaktım. Bu konuda şimdilik kararlıydım.

Elimdeki zarflara baktım uzunca bir süre… Harika şimdi ne yapacaktım? Teklifleri değerlendirerek başlayabilirdim… Hangisinden başlayacaktım peki? Mısır gevreğimi yerken düşüncelerimden ayrıldım. Zihnimi boşaltmaya ve hiç bir şey düşünmemeye çalıştım. Gevreğim bittikten sonra masanın bir köşesine koydum ve iki küçük kâğıt parçası aldım. Büyük bir holding de çalışmak istediğim için Borghensee ve Singh gündemde olacaktı. Bu kâğıtlardan birine B birine S harfi koydum ve katlayıp avucuma aldım. Kura çekmek hem çok tarafsız hem de tamamen şansa bırakmaktı işi ve tam olarak bunu istiyordum. Biraz kaderci bir yaklaşım olacaktı belki ama kaderimdeki neydi onu görmek istiyordum.

Masanın üzerine bıraktığım kağıtlardan rastgele birini seçtiğimde hızla açıp baktım. İçerisinden B harfi yazılıydı! Demek ki kaderimde Borghensee varmış. Derin bir nefes alıp teklif mektubunu açtım ve oradaki telefon numarasını aradım.  

“İyi günler ben Clara! Borghensee Holdingleri’ni aradınız! Nasıl yardımcı olabilirim?” Nefes bile almadan hızla konuşmuş olan yumuşacık bir ses gülümsemem neden oldu.

“İyi günler ben Ashley Grench. Dün almış olduğum avukatlık için teklif aramıştım!”

“Ahh, evet Bayan Grench sizi hemen Bay Borghensee’ye bağlıyorum. Bir dakika bekleyin lütfen!”

Telefon aktarmaya alındığında hafifçe çalan klasik müziği dinlemeye başladım. Klasik müziği severdim özellikle de Beethoven’ın Yedinci Senfonisi favorilerimden ve şuanda onu duyuyor olmak beni epey keyiflendirmişti.

“Alo! Ben Elizaer Borghensee!” Kendinden emin ve sert bir ses tonu keyifle dinlediğim müziği böldü.

“Merhaba ben Ashley Grench.”

“Merhaba Bayan Grench. Aramanıza sevindim! Sanırım teklifimizi düşündünüz! Umarım düşünceniz olumlu yöndedir… Çünkü bu size gönderdiğimiz üçüncü mektup…” diyerek direk konuya girerek. Kaba biri gibi değildi sesi ama insan nasılsınız derdi veya bizi tercih etmenize sevindim veya… Her neyse bunun gibi bir şey… Derin bir nefes daha aldım ve bu nezaketten yoksun davranışı düşünmemeye karar verdim.

“Evet, olumlu yönde oldu kararlarım.”

“Harika! Ne zaman görüşmeye gelirsiniz?”

“Biliyorsunuz ki New York’ta yaşıyorum bu yüzden öncelikle oraya gelmem gerekecek… Size de uygunsa perşembe günü görüşelim… Eğer olumlu olursa görüşmemizin sonucu oraya yerleşmek için zamanım olsun!”

Bay Borghensee’nin sert ve kaba ses tonuna aynı şekilde karşılık vermeye çalışsam da bir türlü başaramamıştım ama yine de resmiyeti korumuş ve kendinden emin bir tonla konuştum.

“Tabi ki uygun! Perşembe günü sizi bekliyoruz!”

Kısa ve net bir şekilde konuşmayı bitirip de elimdeki telefona şaşkınlıkla bakarken dudaklarımda bir kıvrılma oluştu. Adam her ne kadar biraz geçiştirircesine ve uzatmadan konuşsa da içimde bir yerlerden gelen ses emin olarak bu işin olacağını söylüyordu.

Düşüncelerimle paralel bir şekilde hareket ederek hemen havaalanını arayıp Washington’a bilet aldım. Yarın oraya gider biraz dolaşır ertesin günde görüşmeye giderdim. İki günlük planım hazırdı devamını ise gelecek günler gösterecekti.

Yarına hazırlık için küçük spor çantasına birkaç parça kıyafet ve iş görüşmesi için bir takım koyduktan sonra kısacık sürecek olan seyahatim için hazırdım. Akşam takıp da yarıda bıraktığım filmi izlemek için salona gidiyordum ki kapı çaldı. Anlaşılan bu filmi yakın bir zamanda izlemek pek mümkün olmayacaktı.

Kapıyı açtığımda karşımda ciddi surat ifadesiyle duran Justin’i gördüm. Kapının önünde yana çekildiğimde içeri girdi. Elinde bazı dosyalar vardı. Neler olduğunu anlamamanın verdiği şaşkınlıkla peşinden giderek salona geçtim.

“Şu dosyaya bir göz gezdirir misin?” diye suratsızca konuştuğunda kaşlarım çatıldı. Kesinlikle bir şeyler ters gidiyordu!

Dosyanın kapağını açtığımda hiçbir şekilde tahmin edemeyeceğim kelimeler gözüme takıldı! Bu aldığım ilk davanın dosyasıydı ve ben kazanmış savunma kaybetmişti. Bu da adamın suçlu olduğunun göstergesi olmuş ve adama yirmi sekiz yıllık hapis cezası verilmişti. Masum bir ailenin katledilmesinden yargılamıştım onu ve şüphesiz ki o aileyi katletmişti. Şimdiye kadar onun yerine başkaları içeride yatarken ben onu içeriye tıkmayı başarmıştım ki zaten bu davadan sonra bu kadar popüler bir avukat olmuştum. Şuanda ilginç olan detay ise adam yirmi sekiz yıllık cezasını dolduramadan ölmüştü. Bu garipti! Böyle adamlar öylece ölü bulunmazlar içeride… Acaba içeride biriyle mi takışmıştı? Ya da birileri içeri de mi temizletmişti? Başka türlü ne olabilirdi ki? Ama namus davaları genelde böyle sonuçlanmaz mıydı? Sanki başka bir şey var gibi geliyor! Evet, evet… başka bir şey olmalı. İçgüdülerim bunun altında başka şeyler olduğunu söylüyordu! Kesinlikle öyleydi ve ben bu konularda içgüdülerime güvenirdim!

“Kafandaki soruları bir kenara at!” Justin’in keskin ve ciddi sesini duyduğumda dosyadan başımı kaldırıp ona baktım. Onu daha önce hiç bu kadar ciddi ve ürkütücü derecede derin bakışlı görmemiştim.  
“Şimdi dikkatle dinle. Adamın ailesi cenazede her şeyin sorumlusu olarak seni gösteriyorlar! Özellikle oğlu ve karısı… Dikkatli ol! Adamın ailesinin sicili pek temiz değil! Ağabeyi, amcası… daha önceleri cinayetten içeri girmişler… Ki gerçekten gözlerini kırpmadan öldürebilen insanlar.”

“Hey, sakin ol! Şimdi sen beni dinle. Bunlarla korkacak gibi görünüyor muyum? Hayır! Yani boş ver! Bu dava kapandı ki adam ölmüş bunda benim bir suçum yok, ben öldürmedim ya… Neyse, sana söylemek istediğim başka bir şey var… Borghensee Holdingleri’nden iş teklifi aldığımı söylemiştim. Bugün kendileriyle görüştüm. Yarın Washington’a gidiyorum… görüşmeye! Olursa, muhtemelen olacak gibi görünüyor, önümüzdeki hafta işe başlarım! Yani artık Washington’da yaşayacağım. Beni orada bulacak değiller ki bulsalar da hiçbir şey yapamazlar.”

Sözlerimdeki güvence kendime miydi yoksa Justin’e miydi çözememiştim ama yine de her ikimizin de içi rahatlamış gibi görünüyordu. Özellikle de konunun anında değişmesi ortamı hızla yumuşatmıştı.

“Anlamadım… Borghensee … Ciddisin! Bu harika! Borghensee … Vay canına! Harikasın…”

“Justin kulağımın dibinde bağırma… Sağır bir avukat işe yaramaz

“Affedersin! Bu harika bir haber gerçekten. Senin adına çok sevimdim. Sana şimdiden iyi yolculuklar, arar gelişmelerden haberdar edersin beni.”

Justin ile bir süre oradan buradan sohbet ettikten sonra onu yolcu edip mutfakta yiyecek bir şeyler hazırladım. Bu sefer herhangi bir sorun çıkmayacağını düşünerek yarım kalan filmimi taktım.  Güya filmi izliyordum! Sadece ekrana bakıyordum ama aklım önümdeki sehpanın üzerinde duran dosyadaydı.  Lanet olsun! Ne filmi izleyebilecek ne de huzurlu bir gece geçirebilecektim. Her ne kadar Justin’i rahatlatmaya çalışsam da biliyordum ki adamlar tehlike yayıyorlardı etraflarına. Yani her an tekrardan belanın içine girebilirdim!


İç çekerek evin kapısının kilitledim ve yatak odasına çıkarak yarının yorucu bir gün olacağı düşüncesiyle yatağa kıvrıldım. Her ne kadar hemen uyuyamayacağımı bilsem de en azından vücudum dinlenecekti. Aklım bu gece tam mesai yapacak gibi görünüyordu.


~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

4 yorum :

  1. tek kelime `harika` olmus. bir kac yerde yanlis yazilmis kelime var ama hizli yazmaktan kaynaklandigini düsünüyorum. gecen bölüm cooook hizliydi bu bölüm tam kararinda olmus.
    kafamda epeyce soru olustu, cevaplarini merakla bekliyorum :)vallahi coooook begendim. ilerleyen bölümlerde de bu performansi bekliyorum, lütfen.
    son olarak klise olmus `cok kisaydi`cümlesini yazmadan gecemeyecegim ;) e öyleydi ama :) ellerine kalemine saglik
    sevgiyle kal...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahh, bir de elden geçirdim imla hataları için ama ne yazık ki gözden kaçırdıklarım olmuş, bir daha ki bölümde daha da dikkatli olacağım :))

      Kısa mı? Bana uzun görünmüştü bir daha ki bölümü biraz daha uzun tutmaya çalışacağım :) Bundan sonraki bölümlerde bu hızla ilerleyecek belki zaman zaman hızlanma (olaylardan dolayı) ve yavaşlama olabilir ama genel olarak hızımız bu ;)

      Teşekkürler yorumun için (=

      Sil
  2. Bunlar neden bu kadar kısa ve sen neden bizi bekletiyorsun? :)))
    Çok meraktayım, tebrik ediyorum!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aneymmm çok zor sorular :)) vallaha kısa olduğunu düşünmediğim için böyle oldu bir daha ki bölümü biraz daha uzun tutmaya çalışacağım :)) Ayrıca bölümleri hazırlamak (çalışan biri için) çok zor oluyor haftada bir bölüm iyidir o yüzden :)

      Teşekkürler yorumun için (=

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın