19 Ekim 2019 Cumartesi

0 Jack London - Vahşetin Çağrısı


~~~*~~~
Adil oyun diye bir şey yoktu. Bir kere yere düştün mü sonun geldi demekti. Eğer öyleyse, o da hiçbir zaman yere düşmeyecekti.
~~~*~~~

Teee küçücük bir çocukken, henüz ortaokul çağındayken okuduğum bir kitaptı. Türkçe öğretmenimiz okutmuştu ve hala hatırlarım o zamanlar okuduğum satırları. Şimdi bir de yetişkinken okuyayım dedim. Biliyorsunuz bazı kitaplar her yaşta okunur ve farklı yaşlarda öğrendiklerin de bakış açında farklı olur. Bu yüzden bu kitabı amaan çocuk kitabıdır deyip geçmeyin okuyun.

Jack London, küçüklüğümden beri favori klasik yazarlarımdan biridir. Hiçbir zaman okumaktan sıkılmamışımdır kendisini. Vahşetin Çağrısı'nı okurken de sıkılmadım. 

Kitap her ne kadar bir köpeğin -Buck- rahat, ev bildiği yerden alınıp vahşi hayatta, işkence, zorluklar, sefalet, yer geldiğinde açlıkla, yeri geldiğinde dayakla karşılaşmak zorunda kaldığı, boyun eğmeyi kabullenmeyip liderlik için savaştığı bir hayata atılışını anlatsa da bunun altında bir canlının doğasına aykırı davranılmayacağını, içinde yanan ateşin harlamak için küçük bir kıvılcım beklediğini, sevginin, sadakatin, saygının, merhametin, yaşanılan acımasız dünyada ne kadar değerli olduğunu anlatıyor. 

~~~*~~~
Hayatın acılarına hıçkıra hıçkıra ağlarken vahşi atalarının acılarına feryat ediyor, soğuğun ve karanlığın korkusu ve gizemiyle inlerken atalarının korkusunu ve gizemini dile getiriyordu. Onu ateş başında ve dam altında yaşadığı yıllardan çok gerilere, hayatın henüz taze bir başlangıç yaptığı uluma çağrılarına götüren süreç tamamlanmıştı ki bu şarkı Buck'ın içine işliyordu. 
~~~*~~~

Evet, başlarda Buck'ın acımasız dünyada hayatta kalma savaşını, liderlik savaşını ve ehlikeyif hayattan dondurucu soğuklarda, açıklıkla ve işkencelerle baş edebilen bir kızak köpeğine dönüşmesini anlatıyor. Ama bunun yanında Buck'ın yeni sahibine kaşrı duyduğu sevgiyi, merhameti ve onun için göze alabileceklerini de anlatıyor. Bir de... senin doğanda vahşilik varsa ne kadar evcilleşirsen evcilleş doğana karşı gelemezsin. Orası hep seni çağırır. Kendi türü, doğası Buck'ı çağırırken sahibine karşı duyduğu sevgi ve saygı onu her seferinde geri getirse de içgüdüleri bir baş kaldırışta. 

Çok severek okuduğum, köpek ya da insan fark etmeksizin aslında ne kadar da acımasız, vahşi olabileceğini gördüğüm bir kitaptı. Türün ne olursa olsun içindeki merhameti, sevgiyi ve saygıyı öldürmedin mi karşındakinden de onu görüyorsun. Bunun en iyi örneğiydi bence bu kitap. 

Thornton, Buck'ı sevdi, saydı, merhamet gösterdi. Buck'a ona aynı şekilde karşılık verdi. 

Tavsiye ederim mutlaka okuyun. 

~~~*~~~
Ya o efendi olacaktı ya da birileri onun efendisi... Acımak, merhamet etmek, zayıflıktı. Vahşi hayatta merhamet diye bir şey yoktu. Merhamet, korku sanılırdı ve bu yanlış anlama, ölüm getirirdi. Ya sen öldürürsün ya da snei öldürürler ya sen yersin ya da seni yerler; yasa buydu ve zamanın derinliklerinden gelen bu buyruğa uydu Buck.
~~~*~~~

Kitabın adı        : Vahşetin Çağrısı
Orijinal adı       : The Call of the Wild
Yazarı                : Jack London
Çevirmen          : Levent Cinemre
Yayınevi             : Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Dizi Sıralaması  : Modern Klasikler Dizisi -6 
Sayfa sayısı        : 112

Kitabın tanıtım yazısı: 

İhanete uğrayan ve kuzeyli tacirlere satılan, St Bernard-İskoç köpeği kırması Buck, donmuş Yukon toprakları boyunca kızak çekmeye zorlanır.
O ve takımdaki diğer köpekler neredeyse canları çıkana kadar dövülmektedir, ancak Buck, John Thornton tarafından bu zulümden kurtarılır ve onun yanında "sevgiyi" öğrenir. Buck artık hayatta kalmayı ve kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiştir; öyle ki, yeniden özgür kalıp yabana döndüğünde, karşılaştığı şey korku ve hayranlıktır.




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın