19 Kasım 2022 Cumartesi

2 ALINTILAR // Ceren Melek - Ateşpare

 







"Bazen zekamla alay ettiğini zannediyorum," dediğimde güldü İhtiyar, elindekiyle uğraşmayı bıraktı. 

"Alay edilecek bir zekan var. İnsan normal olmayan şeylerle dalga geçer ve senin zekan normal olamayacak kadar korkutucu." Üstün dememişti, korkutucu demişti. 

Korkunçtu zihnim. Çoğu zaman öldürme arzusu olan vahşi bir hayvan gibiydi. Sanki normal bir insan olmak için değil, bunun için doğmuştum. Av bulmayı, onu yakalamayı ve yok etmeyi seviyordum. 



*****

"V asla durmuyor. Tamam, adam katil falan ama öldürdüğü herkes azılı şerefsiz,"  dedi Deniz öfkeli bir tonda. "Sempatizanları artmasın diye medyaya düşürmemeye çalışıyor teşkilat, yine de hayranı çok. Medya işin içinde olsaydı para ödülü bile gelirdi şimdi."

"Öldürdükleri şerefsizse bırakın öldürmeye devam etsin," dedi Tarık gözlerimin içine bakarak. 

"Bu ülkenin bir sistemi, polisi, askeri ve adaleti var. Bir serseri çıkıp kahramanlık yapamaz," dedi sert sözleriyle Deniz. V'den nefret ediyordu. 

Öyle miydi sahi? Var mıydı adalet? Adalet olsaydı, V doğmazdı. V, Aşkın'ın haykırışlarından doğmuştu. V sadece Aşkın'ın değil, birçok kadının haykırışında doğmuştu. O haykırışlar bitmedikçe kinlenmişti, güçlenmişti ve daha da acıkmıştı şerefsizlerin kanına. 

V çok güçlüydü. 


*****


Beyaz ve ağır işlemeli korkulukların önünde durdum. Ölmek, bir adamın boyunduruğu altında olmaktan çok daha iyiydi benim için. 

"Hadi, atla ve öl," dedi hemen ardımdan terasa gelen Alanguva. Yanıma gelmiyor, birkaç adım arkamda duruyordu. "Ancak ölürsen tek ölmeyeceksin. Onlarca insanın canına mal olacaksın."

"Tehditkar konuşmayı kes."

"Zaaflarını göstererek en büyük hatayı yaptın."

"Benim zaafım yok."

"Öyle mi?" dedi gülerek, olduğu ikimiz de iyi biliyorduk. Alanguva'nın mekanında Bahar'ın kalp krizi geçirdiği gün en önemli zaafımı gözler önüne sermiştim. "Artık birbirimize dürüst olma vakti gelmedi mi?" Dürüst olmasam da görüyordu, sinir bozucu bir kurnazlığa sahipti. 

"Esir olmaktansa ölmeyi seçecek bir gururun var ama zaafların hep önüne geçecek. Seni ben değil, zaafların esir edecek," dedi biraz daha yaklaşarak. 

Elim korkuluğa gitti, bu sefer de bembeyaz mermeri kirletmişti kanım. "Asla esirin olmayacağım," dedim kendimden emin bir şekilde.

"Ne ölebiliyorsun ne kaçabiliyorsun. Su vermezsem ölürsün, bu esaret değil de ne?" 



*****


"Kendinizi güçlü mü sanıyorsunuz siz?" dedim yaşadığım rahatlamayla. İhtiyar, ablamı korurdu. Tabi, Alanguva'ya ne kadar dayanırdı, orası meçhuldü.

"Değil miyiz?" dedi Ateş sakince. 

"Değilsin, değilsiniz. Kaç kişi gönderdin beni yakalaması için? Kendin çıksaydın ya karşıma. Yaptığın çok onursuz bir hareketti, sonra bir de bir halt başarmış gibi karşıma çıkıp böbürlendin. Senin daha şerefli bir adam olduğunu düşünmüştüm." Küfürsüz hakaretlerim karşısında sinirlendiğini görmek çok kolaydı. 

Kaşları derince çatılmış, siyah gömleğinin altındaki kaslı kolları belirginleşmiş ve solukları hızlanmıştı. "Bu onursuzluk değil. Sen bana bir savaş açtın ve ben karşılık verdim."

"Ben tek kişilik bir savaş başlattım. Sen bir ordu çıkardın karşıma. İsteseydim yüz kişiyle bir suikast kuramaz mıydım sana? Emin ol, kurardım. Ama ben karakter sahibiyim. Her ismimin bir karakteri var, her yüzüm sizden bin kat daha şerefli."

"Kadın olduğunu bilseydik-" diye söze başladı Pusat. 

"Pirinç tanesi büyüklüğündeki beyninle kadınlığımı küçümseme.  Senin kaç adamın ben eder? Hanginiz ben edersiniz? Hiçbiriniz. Beni yakaladınız diye kendinizi bir bok mu sandınız? Değilsiniz, paranın verdiği güç olmasa bir hiçsiniz."

"Gerçekçi olalım, karşında tüm ülkece aranan bir seri katil varsa korunursun. Korktuğumdan değil, emin ol. Sorumluluklarım yüzünden." Kendini aşağılanmış hissettiği için açıklama yapıyordu şu an. 

"Teke tek çık karşıma o zaman Alanguva. Sürekli koruma ordusu takma peşime."

"Senin gibi hareketli, dokuz canlı bir yaratığın mı? Hiç sanmıyorum. Ellerimdesin ve kaçıp gitmene izin vermeyeceğim." 



*****


"Her şeyi anlıyorum, beni kullanmak istemeni ya da senin tarafında olmamı istemeni. Hepsi bir yerden sonra yine soru işaretlerine çıksa da bir nebze anlıyorum," dedim kısık ses tonumla. 

"Anlamadığın nedir?" diye sordu kısılmış sesiyle. Gözleri dudaklarıma kaydı.

Hayır, aptal olma, Alanguva. Sen zeki bir adamsın. 

Sırıttım. 

Dudaklarımı biraz daha eğdim dudaklarına. Az önce sudan çıktığında bile hızlanmayan nefesi şimdi benim dokunuşumla hızlanıyordu. Göğsü hızla inip kalkıyordu. 

Bir elim kemikli ve kirli sakalla çevrili güzel yüzüne gitti. Diğer elim hala saçlarındaydı. "Seni nasıl oluyor da bu kadar baştan çıkarabiliyorum?" Kısık ses tonumla, gözleri neredeyse kapanacak kadar kapanmıştı. Biraz daha eğildim, dudaklarımız arasında bir nefes kadar boşluk vardı. 

Elini belime sarmış, benden gelecek en ufak bir karşılığı heyecanla bekliyordu. 

"Nasıl oluyor da sana her yaklaştığımda, senin gibi zeki bir adamı aptala çeviriyorum?"



*****


Kapı tıklatıldı. "Gir!" dedim elimdeki elbiseyi geri yatağa bırakarak. 

Kapı açıldı ve Alaguva tamamen hazır bir şekilde, takım elbisesinin içinde kapıyı açtı. Saniyeler içinde sarı bakışları üstüme kilitlendi, şaşkınlıkla irileşti gözleri. 

Beni siyah, dantelli çamaşırlar içinde görmeyi beklemiyor olmalıydı. Sadece bakıyordu, dayanamayıp konuştum. "Ne var?"

Yutkundu ama gözlerini kaçırmadı. "Aşkın," dedi I harfini uzatarak. Durakları ve devam etti. "Kapı tıklatma müsaitlik durumunu öğrenmek içindir ve iç çamaşırlarıyla durmak müsaitlik durumu değildir."

"İlk defa gördüğün bir şey değil ya, ahlak bekçisi. Ne istiyorsun?" Sorumla buraya neden geldiği aklına gelmiş gibiydi. 

"Bu kapıyı  çalan Pusat ya da başka biri de olabilirdi!" Sesi sinirliydi. 

"Sen de Pusat ya da başka bir yabancıdan farklı değilsin. Farklı olduğunu düşündüren ne?"



*****


"Belasın sen, çekilmez bir şeysin," dedi sitemle. 

"Çekilmezim, beni çekmek istemiyorsun ama katlanıyorsun." Benden bir şey isteyecekti, üstümden kumar oynayacaktı ama bu abisininki gibi sinsice olmayacaktı. Elimi omzuna koydum. "Biraz gevşe, erken yaşta kırışacaksın."

"Sana şaşırmamayı öğrenemiyorum, hep bir şekilde beni bozguna uğratıyorsun. Seni çözemiyorum, hamlelerini tahmin edemiyorum. Hep uçlardasın; düşmüyorsun ama tutunamıyorsun da."

"Bence sen bazen karşında kim olduğunu unutuyorsun." Başını koltuğa yasladı, sarılarını gözlerime çevirdi.

"Konuşmadığında, yaramazlık yapmadığında, sadece sana baktığımda gerçekten unutuyorum kim olduğunu. Böylesine yaramaz, korkunç bir katili, böylesine güzel bir yüz altına hapsetmek tanrının bir cilvesi olsa gerek."

İltifat etmiyordu, ruhumun çirkinliğinin bu güzel yüze yakışmadığını söylüyordu ama yapacak bir şey yoktu. Sonuçta onun da güzel yüzünün altında bir melek yatmıyordu.



*****


"Sana ondan uzak durmanı söylemiştim."

"Durdum zaten, vallahi bak, ne kadar uzak durabilirsem durdum," dedi birden inanılmaz bir hızla kendini savunmaya geçerek. 

"Bu uzak durmuş halin mi?" Suçunu bilerek sessiz kaldı. "Ya kalbi dayanmasaydı senin yakınlığına?"

"Yakınlaşmadım ki, öyle güzel sözler de söyleyemedim." Pusat yakınlaşamasa da, güzel sözler söyleyemese de Bahar'a öyle bir bakıyordu ki kara gözlerinden taşıyordu hisleri. Eğer Bahar görebiliyor olsaydı belki de bu kadar dayanamazdı kalbi Pusat'ın aşık bakışlarına.

"Sen aşık olmuşsun, Shrek." Kafamı umutsuzca iki yana salladım, bana şüpheyle baktı. 

"Oldum galiba," dedi çocuk gibi korka korka. "İçim gidiyor ona bakınca, küçücük bir şey zaten. Alıp kalbimin içine sokmak istiyorum. O kadar saf, o kadar masum ki gerçek dünya hakkında hiçbir fikri yok. Onu içimde tüm kötülüklerden korumak istiyorum, içimde hep temiz kalsın istiyorum. Ben anlamam aşktan meşkten, daha bugüne kadar tutmadım bir kadının elini seviyorum diye. Ama ona bakınca içim gidiyor be."



*****


"Zekisin, Aşkın ama daha o kadar gençsin ki hep  kazanacaksın sanıyorsun. Ben senden daha zeki değilim ama daha tecrübeliyim. Ben kurtlar sofrasının kenarında gezinen zeki bir kurdum ama sen kurtlar sofrasına oturmak istiyorsun."

"Çok büyük bir ağın ortasındayız, değil mi? Görmediğimiz, duymadığımız ama tam içinde olduğumuz bir ağ. Alanguvalar. V, teknoloji saçmalıkları, bunlar sadece ağı ağ yapan ince ipler." Bu işi bırakacağım derken hep alayla bakmıştı gözleri bana, hep görmüştü. 

"Güçlüsün, zekisin ama daha kurtlar sofrsında kimlerini olduğunu bile bilmiyorsun."

"Doğru, bilmiyorum ama bu işin sonunda o sofranın başında oturacağımı biliyorum."



2 yorum :

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın