12 Ağustos 2013 Pazartesi

0 Susan Mallery - Haremdeki Kadın


Ve bir Harlequin klasiği daha bitti... Bu sefer ki daha önce hiç okumadığım bir yazarın kalemindendi. Susan Mallery...

Bu yazarın başka yayınevlerinden kitapları vardı ancak ben okumamıştım ve şimdi hem yazarla ilk kez tanıştım hem de Çöl Prens'lerinin konu olduğu bir kitabı ilk kez okudum.  

Her zaman ilk söylediğim gibi yazarın diline değineceğim. Susan Mallery'in dili hafif, akıcı, kendi kendine ilerleyen ve okuyucuyu sıkmayan bir dili var. Dolayısıyla okurken okuyucu kendini kaptırıyor. Üstelik konuyu güzel kurgulamış ve kelimelere de güzel aktarmış aynı zamanda bununla kalmamış yer betimlemelerini o kadar güzel ve güçlü yapmış ki okurken gözünde canlandırmak çok kolay oluyor hatta bir yandan da film izler gibi geliyor. Kısacası yazarın kalemini ve kurgusunu sevdim :)

Hep eleştirime olumsuz yönlerden başlayıp olumlu yönlerle bitiyorum ve bunda da o adeti bozmadan ilerleyeceğim. 

Kitapta gözüme batan iki yer vardı. Bunlardan birinci imla hatalarının olması... Evet, Harlequin'den nasıl imla hatası çıktı şaşırtım ama çıktı işte. Bu beni beklemediğim ve mükemmelliğine inandığım yayınevlerinden olduğunda cidden rahatsız ediyor. Neyse bu konuyu uzatmayayım :)

Gözüme batan ikinci yer ise kitapta "nazarları" kelimesinin kullanılmasıydı. Bunu okuduğum cümlelerden anladığım kadarıyla "gözleri" ya da "bakışları" anlamında kullanmışlar ama direk bu kelimeleri kullansalardı daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Bunda çevirmene de suç atarmış gibi görünmek istemem sonucunda eğer o kelimenin İngilizce'si kullanılmışsa onu çevirmiştir ama şahsen ben rahatsız oldum o kelimeden.

Bunların haricinde kitapta sevmediğim ya da hoşlanmadığım bir yer yok. Konuyu, kurguyu sevdim. Karakterlerin davranışlarını ve konuşma şekillerini de sevdim. Hatta Kateb'in tavırlarına ve prens edasına taptım da :) 

Kitabı tavsiye eder miyim? Kesinlikle ederim. :) Keyifle okuyup, zevkli zaman geçirtecek bir kitap. Ben beğendim ve bence sizde beğenirsiniz :)

Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum:
Deharia sarayında Prens Nadim'in asistanı olarak çalışan genç ve güzel Victoria bir gece yarısı yatağının etrafı silahlı saray muhafızlarıyla sarılmış bir şekilde uyanır. 
Muhafızlar Victoria'yı apar topar zindanların bulunduğu mah-zene indirirler. Genç kadın başına bir felâketin geldiğinin farkındadır. 
Girdiği mahzende karşılaştığı felâket, yıllardan beri görmediği; yasaların suç, insanların ayıp ve dinin günah saydığı her şeyi yapan babasıdır. 
Dean McCallan her nasıl becerdiyse El Deharia'ya kadar gelmiş ve sert, otoriter Prens Kateb'le kumar oynarken kâğıt çalıp hile yapmış ve Prens tarafından yakalanmıştır.
Çok ağır bir cezaya çarptırılmamak için de Sarayda çalıştığı kızı Victoria'yı Prensê metres olarak vermeyi tek kurtuluş yolu olarak görmektedir...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın