9 Temmuz 2014 Çarşamba

5 Sıradan Bir Hayat - 5. Bölüm


Kalacak yer sorununu halledip de otele döndüğümde New York’a dönüş biletimi ayırttım. Amacım dört saat sonrasına bilet aldığım uçuşa yetişebilmekti. Eşyalarımı yerleştirmiş Justin’in dava ile ilgili gönderdiği belgeleri düzenlerken Lorenzo Jones ile gitmeden görüşmenin iyi bir fikir olup olmadığı aklımda dönüp duruyordu. Bulaştığı şeyi biraz anlatmak istiyordum, aslında anlatmak istemiyordum etkilenip vazgeçmesinden korkuyordum bu yüzden ona şimdilik Kid Care’in sağlık raporlarını ona vermek daha mantıklı olacaktı. Derin bir nefes alıp Bay Jones’ın telefonunu aradım.

“Lorenzo Jones!” Sert ve otoriter bir ses duyduğumda samimi mi yoksa resmi mi davranmam gerektiğine karar vermedim.

“Merhaba Bay Jones, ben Ashley Grench.” Resmi bir şekilde cevap vermeye karar verdiğimde onunla aslında çoktan senli konuşmaya başladığımızı unutmuş görünmeyi tercih ettim.

“Ah, Evet Ashley! Merhaba, nasılsın? Bir sorun mu var?” Son görüşmemizde verdiğimiz karar ile samimi konuşmasına başlaması bende de aynı şekilde konuşma isteği uyandırdı.

“İyiyim sen nasılsın? Bir sorun yok sadece bugün New York’a geri dönüyorum ve gitmeden önce sana sağlık raporlarını vermek istedim. Belki incelemek istersin.”

“Tabi ki incelemek isterim, neyle karşı karşıya olduğumu bilmek isterim.”

“Çok iyi o zaman bugün sana raporları veririm. Bu arada ben bu davada çalışmayacağım, çok güvendiğim bir arkadaşım bakacak davaya senin onunla görüşmeni sağlarım.”

“Tamam, onunla iletişime geçerim. Yarım saat sonra bir ameliyata gireceğim sen hastanede sekreterim Lizzy’e bırakırsan ondan alırım ben.”

Lorenzo, hastane bilgilerini verdikten sonra telefonları kapattık ve ben hazırlıklarımı tamamladıktan sonra odadan çıkıp resepsiyona gittim. Orada da otel ücretini ödeyip çıktıktan sonra ilk olarak hastaneye gittim ve sağlık raporlarının kopyasını Lizzy’e bıraktıktan sonra havaalanına doğru yola çıktım.

Geçici süreliğine buradan ayrılmak garip bir şekilde beni rahatsız etti. Bir şeyleri geride bırakmışım hissi uyandırmıştı içimde… kalbimin derinliklerinde… Henüz resmen buraya yerleşmesem de sanırım mantığım burayı evi olarak çoktan benimsemişti.



***

Anahtarla dairemin kapısını açtığımda tanıdık o ‘ev kokusu’ beni karşıladı. Bütün kaslarım gevşedi ruhum tarifsiz bir huzurla doldu bir anda. Ev, bir insanın en güvenli limanıydı ve ben şimdi bu limanı terk ediyor, yeni bir limana doğru yelken açıyordum. Derin bir nefes alıp şimdilik duygularımı bir köşeye bırakıp öncelikle halletmem gereken işlere yoğunlaşmalıydım.

Kapıyı ellerimde çantalarımla dolu bir şekilde açtığımda telefonum kol çantamın derinliklerinde çalmaya başlamıştı. Acele bir şekilde eve girip yere oturdum ve çantamdan telefonumu aradım ama ne yazık ki telefona cevap verebilecek kadar hızlı olamadım. Arayanın Justin olduğunu gördüğümdeyse pek de önemli olmadığını düşünerek önce ayakkabılarımı çıkarıp kendime bir fincan kahve yaptım ve ardından salona geçip koltuğa otururken Justin’e geri dönüş yaptım.

“Selam Ashley, nasılsın? Geri döndün mü?” Justin ve nefessiz konuşmaları beni her zaman eğlendirmişti. Şimdi bile yorgunluğuma rağmen bana enerji verip beni gülümsetmeyi başarmıştı.

“Şuanda evdeyim Justin.”

“Süper! Ben Bay Carry ile konuştum ve durumu anlattım, kendisi davayla ilgileneceğini söyledi ama senden detaylı bilgi almak istiyormuş.”

“Tamam o zaman Dean’in ofisine geçiyorum hemen bugün yasal işlemlerin çoğunluğunu halledelim ki ben pazartesi iş başı yapıyorum ve burayla bütün ilişkimi kesiyorum.”

“Ovv… bu çok sert oldu Ashley! Yine de bunun senin için daha iyi olacağını düşünüyorum, hadi Bay Carry’nin ofisinde görüşürüz.”


Telefonları kapattıktan sonra üzerimdekileri çıkardım ve resmi bir şeyler giydim. Siyah etek, beyaz gömlek ve siyah ceket… Saçlarımı tepeden topladım ve biraz makyaj ile hazırdım. İhtiyacım olan bütün evrakları da alarak evden çıktım. Direk garaja indim arabama bindim ve yola çıktım. Yaklaşık yirmi dakikalık uzaklıktaydı evime Dean’in ofisi, hızlı kullanıp acele etmeye gerek görmedim bu yüzden. Oraya vardığımda Justin kapıda beni bekliyordu, her zaman ki gibi. Yanına gittim gülümseyerek içeri girdik.

Dean, zaten bizi bekliyordu bu yüzden direk odasına girdik. Onunla üniversiteden aynı dönemin öğrencisi olmamızın yanında çok yakın iki arkadaş olmamızın verdiği samimiyetle rahatlıkla oturdum ve bütün her şeyi en ince detayına kadar anlattım.

“Tamam Ashley, bundan sonrası ile ben ilgileneceğim. Zaten çoğu şeyden haberim vardı. Haberler ve gazeteler sağ olsun boş durmuyorlar, nedense bu konu hakkında çok hassas çalışıyorlar. Neyse, sen ne yaptın? Anlaştın mı?”

“Evet, Washington’a taşınıyorum pazar günü ve pazartesi yeni işime yeni bir şehirde başlıyorum.” Yüzümdeki gülümseyeme engel olamıyordum. Yeni bir hayat düşüncesi beni ciddi anlamda heyecanlandırıyordu. Tamam biraz korkuyor olabilirdim ama yine de oldukça heyecanlıydım.

“Senin adına çok sevindim, zamanı gelmişti artık yeni bir başlangıcın.”

Dean ile konuşmak beni her zaman rahatlatmıştı. İyi bir dinleyici olmasının yanında çok da mantıklı yaklaşımları vardı olaylara bu da ona bir şeyleri anlatırken içimde bir hafiflik hissettiriyordu. Sanki bütün yüklerimden kurtarıyordu beni… İyi bir avukat, iyi bir arkadaş ve dosttu benim için Dean. Yeri doldurulamayacak en kötü günümde her zaman yanımda olacak biriydi!


Dean’in ofisinde bir saat kadar daha kalıp Justin ile beraber oradan ayrılıp savcılığa doğru ilerledik. Mezarın açılması için özel izin işini bugün halletmeliydim. Yoksa bu iş uzayacak ve daha da kötüsü benim adım karışacak yeni işime başlamadan kovulacaktım.

Düşüncelerimden uzaklaşmak için başımı sallayarak Justin’e baktım. Elindeki kağıda odaklanmış neredeyse nefes almadan gözlerini kırpmadan okuyordu. Merakıma yenik düşerek ne olduğunu sormaya karar verdim.

“O sayfada ne var da öyle merakla ve dikkatle inceliyorsun?”

Justin başını bana çevirdiğinde kaşlarını kaldırmış anlamamış gibi bakıyordu bana. “Efendim? Ne dedin?” Sözlerimi duymamış olması ise daha da meraklanmamı sağladı.

“Rapor diyorum? Ne dikkatini çekti?”

“Hmm! Şey… Şu Kid Care’in kaldığı koğuştakilerin yakınları ve suçları ile ilgili bir dosya…”
“Yani?” gözden kaçırdığım, üstünde durmadığım ya da önemsemediğim bir şey mi fark etmişti merak etmiştim.

“Yani, belki içeriden biri temizlemiştir ve bu emri de dışarıdan biri vermiştir. Ne dersin? Haklı olma payım yüksek…”

“Haklısın… Olabilir! Şuanda her şeye açığız... Her tez inceleme değer…”

Justin ile bu konuda derin bir şekilde tartışırken savcılığa geliş süremiz sanki kısalmış gibiydi. Arabamı otoparka park edip indiğimizde hala detaylar üzerine konuşmaya Başsavcı Rich’in ofisinin önüne gelene kadar devam ettik.

 Bay Rich’in müsait olduğunu öğrendiğimizde içeriye girdik. Hafif kilolu, saçları kırlaşmış atmışlarında, artık emekliliği yaklaşmış olan adam yaşına meydan okurcasına dinç ve dik duruyordu. Masasından kalkmış ve kapıya doğru birkaç adım atmıştı bizi karşılamak için. Tokalaştıktan ve birkaç dakika hal hatır sorup nezaket kuralları doğrultusunda kısa bir sohbetin ardından artık konuya girmenin vakti geldiğini hissediyordum.

“Savcı Rich hemen konuya girip vaktinizi almayacağım!” Dedim samimi bir sesle.

“Sizi bu yüzden seviyorum Bayan Grench… Vaktin değerini biliyorsunuz! Sizi dinliyorum!” Dedi gülümseyerek. Gülümsedim bende söyledikleri karşısında. Gerçekten bu adamın tek anlaştığı avukat bendim sebebi başarılı olmam değil gerçekleri kim olursa olsun direk yüzüne söylememdi… Ahh birde vaktimin değerli olmasıydı…

“Kid Care dava dosyasının tekrar açılmasını talep ediyorum!” Sözlerime şaşırdığı bakışlarından belli oluyordu ama yine de itiraz etmeden ya da onaylamadan önce sebeplerimi duymak isteyeceğini tahmin ediyordum.

“Neden?”

“Kid Care’in ölümünün cinayet olduğunu düşünüyorum!”

“Böyle düşünmende ailesinin tehdit içerikli röportajları olabilir mi?” Tek kaşını kaldırarak sorduğu sorunun özünde biraz merak olduğunun farkındaydım.

“Aslında bununda payı var ancak sağlık raporlarına bakılırsa ölümü sebepsiz geliyor… Biliyorsunuz ki sağlık raporları bana her ay aksamadan geliyor ve bende inceliyordum. Ancak hiçbir raporda herhangi bir hastalık bulgusu yoktu özellikle ölüme sebebiyet verecek bir hastalık… Bu biraz beni huylandırdı… Oldukça şüpheli göründü gözüme.”

“Pekâlâ, dosyayı açtırdınız… Dosyaya kim bakacak? Ama durun bundan daha önemli bir sorun var bu da  Kid Care gömüldü!” Dedi imalı bir şekilde. Ne istediğimi anlamıştı bunun farkındaydım ama benim dile getirmemi bekliyordu. Bende ona istediğini verecek ve bunu dile getirecektim.

“Dosyaya ben bakamayacağım ama güvendiğim bir avukat arkadaşım bakacak… Dean Carry. Ayrıca mezarın açılıp otopsi yapılması için izin istiyorum!”

“Mezarın açılması sizin ölümünüz olur! Bunun farkındasınız değil mi?”

Derin bir nefes aldım. “Evet, bunun fazlasıyla farkındayım! Ama eğer tahminlerim doğruysa adıma yapılan tehditler bitecektir daha da önemlisi ailesinin içi rahat olacaktır Kid Care’in katilinin içeri girmesinden.”

“Tehlikeli bir avukatsınız Bayan Swan…  Tuttuğunuzu koparan cinsten… Mahkeme izin belgesini verecektir bundan emin olun ve Dean Carry’e gidecektir izin belgesi…”

“Teşekkür ederim Başsavcı Rich…”

Tahmin ettiğimden daha kolay olmuştu bu izni almak gerçi vereceğinden de emindim yine de aklımın bir tarafı ret edilme korkusu yaşıyordu. Kendi kendime gülümserken şansımın döndüğünü hissediyor, her şeyin daha iyi olacağını düşünüyordum.

***

Eve gittiğimde yorgunluktan ölüyordum ama yatıp dinlenme şansımın olmadığının da biliyordum. Yatak odama gidip üzerimi çıkardım ve havluma sarınarak banyoya girdim. Ilık bir duş beni biraz kendime getirirdi en azından.

Banyodan çıktıktan sonra ne saçlarımı kurutmakla ne de yapmakla uğraştım. Onları kendi haline kurumaya bırakırken üzerime eşofmanlarımı giydim ve mutfağa giderek kendime yiyecek bir şeyler hazırladım.

Akşam yemeğimi bitirdiğimde havaalanını arayıp yarın için biletimi ayırttım. Mutfaktan çıkıp eşyalarımı hazırlamak için yatak odama gittim. Kısa zamanda buraya tekrar gelir miydim bilmiyordum ama hiç gelmeyeceğimi düşünerek eşyalarımı bavullara yerleştirmeye başladım.

Artık yorgunluk bedenimi ele geçirirken bütün işlerimi bitirmiştim. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve artık bedenim daha fazla devam edemeyeceğinin sinyallerini veriyordu. Yatağa kendimi attığımda ertesi günün nasıl olduğunu anlamadım bile. O kadar kısa bir süre uyumuşum gibi hissediyordum ki sanki iki saat sonra gözlerimi açmıştım. Halbuki on saat uyumuştum. Lanet olsun! On saat mi? Saate baktığımda uçağımın kalkış saatine sadece üç saat kaldığını gördüm. Nasıl da bu kadar çok uyuyabilmiştim.

Hızla üzerimi giyindim, kahve yapıp kendime gelmek için mutfağa indiğimde Justin’i aradım.

 “Justin benim Ashley! Senden bir şey isteyecektim.” Telaşımın sesine yansıdığının farkındaydım ama şuanda elimden aksi bir durum gelmiyordu ne yazık ki.

“Konuya çok hızlı girdin, hadi site bakalım.” Her zamanki gibi sesi alaycı ve eğlenceliydi.

“Arabamı satmanı istiyorum.”

“Ne?” Justin’in bağırması karşısında telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Onun o tok sesinden nasıl bu kadar tiz bir ses çıkmıştı.

“Justin bağırma! Kulağımın zarını patlattın!”

“Niye satmamı istiyorsun? O arabaya tapıyorum ben biliyorsun.”

“Justin buradan gidiyorum, yeni bir hayat, yeni bir yer, yeni bir araba! Bilmem anlatabildim mi?”

“Tamam, anladım biran sat deyince… Nasıl kıyacaksın o arabaya? Gözün gibi bakardın ona… senin ilk arabandı o!”

“Justin!”

“Tamam, tamam sustum. Ne zaman gidiyorsun?” Konuyu değiştirmesi iyi olmuştu yoksa her an vazgeçebilirdim arabayı satmaktan. O benim ilk aldığım arabaydı, kendi paramla kendime aldığım ilk şeylerden biriydi.

“2 saatim kaldı!”

“Tamam, ben seni oyalamayayım görüşürüz umarım bir daha Ashley.”

“Görüşürüz, ben görüşeceğimize inanıyorum Justin!”

Evdeki son kalan işlerimi de hallettikten sonra hemen bir taksi çağırdım evin önüne ve bavullarımı asansörün kapısının önüne koyup evi kilitledim, arabamın anahtarını da paspasın kenarındaki biblonun kırık şapkasının içine koydum; bu Justin ile gizli yerimizdi ilk bakacağı yer orası olacaktı bundan emindim.

Aşağıya indiğimde taksi gelmişti. Havaalanına doğru olan yolculuğumda geçtiğimiz yollara bakıyordum. Bir daha buralara gelir miydim bilmiyordum ve içimden sessiz bir şekilde vedalaşıyordum bu şehirle.


***

Uçaktan inip taksiye binmem, eve gidip bavullarımı yatak odası yapacağım odaya taşımam sanki hayal gibiydi. Boş olan buz dolabını doldurmak için alışverişe çıkmam ve geri gelip de eve her şeyi yerleştirmem de öyle…

Tek bilinçli yaptığım şey bir galeriye gidip yeni bir araba bakmak oldu. Her zaman Audi A8’leri beğensem de onun masraflarının altından kalkamayacağımı bildiğim için sansımı daha uygun bir modelde denemeliyim diye düşünürken gözüme OPEL GTC model araba çarptı. Göze güzel görünüyor ve tam bir bayan arabası gibi duruyordu. İçim ısınmıştı buna ve bunu istediğime karar verdiğimde satıcıyla gerekli taksitlendirme ve satış işlemlerine başladık. Arabamı yarın teslim alacağımı öğrendiğimde bugünü de neredeyse bitirmiştim.

Günü bitirmiştim de evde beni bekleyen bir ton iş vardı onları bitirememiştim.

Eve gittiğimde önce bir şeyler atıştırdım ardından da evi temizlemeye başladım. Bugünü ve yarını bu evi içinde yaşanır hale getirmekle harcayacağımın bilincindeydim.

Gece yarısına doğru işimin çoğunluğunu bitirmiş elime kahvemi almış salondaki koltuğa ayaklarımı uzatmış dinlenirken sehpanın üzerinde duran telefonum çalmaya başladı. Bakmadan arayanın kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Benim acemi avukat adayım… Justin!

Kısa bir süreliğine onunla sohbet etmek tekrardan enerji depolamama neden olmuştu. Kahvemi bitirmiş kaldığım yerden devam edecek gücü kendimden bulmuştum. Üst katta iki misafir odası kalmıştı sadece temizlenecek, onlarında acelesi yoktu bence.

Yatak odama gidip üzerimi değiştirdim ve sıcak bir duşun ardından dört direkli, eski zamanlardan kalma büyük çift kişilik karyolanın üzerine attım kendimi. Gözlerimi kapattığımda rüya bile görmeden uyuyacağımın biliyordum. Sadece bedenim değil, zihnimde çok yorulmuş kendimi paralamıştım bu iki üç günde. Artık pes etmiş, yarın öğlene kadar gerekirse bütün öğleni de uyuyarak geçirmeyi düşünüyordum. Zaten pazartesi de yeni işe dinç gitmem gerekiyordu.


Sabah yediye doğru gözlerimi açtığımda kendimi hala yorgun hissediyordum. Harika saat sekizde iş yerinde olmam lazımdı. İlk günden geç kalmak ne güzel bir izlenim yaratırdı. Kalktım ve elimi yüzümü yıkadım. Dolaptan etek ceket takımımı aldım ve ayağıma da deri topuklu ayakkabımı aldım ve üzerimi giyindim. Saçlarımı kurutmadan yattığım için saçlarım dalgalanmıştı. Aslında seviyordum saçlarımın dalgalarının omuzlarıma dökülmesini ancak avukatlık resmiyetti ve ciddiyetine uygun değildi dalgalı saçlarım, sonucunda onlar beni şirin gösteriyordu bu en son ihtiyacım olacak şeydi. Bundan dolayı hemen saçlarımı düzleştirdim ve tepeden topladım, hafif kahve tonlarında makyaj yaptım. Belli belirsizdi… Çantamın içine cüzdandı, telefondu derken gerekli eşyalarımı koydum ve evrak çantamı ve laptopumu aldım yanıma… Devamlı kullandığım kalemi de unutmadım tabii ki… Aşağıya inip çantaları masaya koydum ve mısır gevreğimi yedim. Daha sonra evden çıkıp arabama bindim. Yolu biraz biliyor olmama rağmen navigasyon işe gitmek zor olmamıştı.

Binada içeri girerken güvenlik tarafından yolum kesildi. “Günaydın, hoş geldiniz efendim. Size nasıl yardımcı olabiliriz?” Karşımdaki özel güvenlik kıyafeti içerisindeki orta yaşlarının üzerinde bulunan adama gülümseyerek baktım.

“Merhaba! Ben…”

Arkamdan sözümü kesen sesle döndüğümde karşımda Bay Borghensee’yi görmüştüm. “Bayan Grench… Zamanlamanız harika. Giriş kartınız çıkarıldı bugün elinize geçecektir. Buyurun içeri geçelim.”

Başımda selam verdiğimde konuşmama fırsat vermeden sözlerine devam etti. “Saat dokuzda toplantımız var ve yeni bir iş için karşı tarafın avukatı sözleşme hazırladı ilk günden başınızı ağrıtmayalım dedik onu imzalayacağız ancak avukatımız olarak toplantıya katılıp sözleşmeyi incelerseniz hem prosedür gereği iyi olur hem de size güvendiğimiz düşünülürse içimiz rahat olur.”

“Tabi ki!” Sözümü tekrar kesmesin diye hızlı bir şekilde onaylama gereği duymuştum.

Odalarımızın aynı katta olmasından dolayı asansöre beraber bindik ve kata çıkana kadar sessiz kaldık. İçeri girdiğinden beri bana bir şeyler söyleyen adamın şimdi otoriter bir edayla susması kendimi disiplin cezası için müdürün odasına götürülen bir öğrenci gibi hissetmeme neden olmuştu.

Hafif bir baş selamı verdikten sonra kendi odasına doğru ilerleyen Bay Borghensee’nin peşinden bakarken derin bir nefes alıp kendi odama doğru yürüdüm. Odaya girdiğimde temizlenmiş olduğunu gördüm. Dudaklarımda oluşan bir gülümsemeyle ellerimi önümde birleştirerek yeni odama baktım. Her ne kadar burada da yeni bir düzen kurmam gerektiğini düşünsem de şimdilik yeni hayatımın çok iyi bir şekilde başladığına odaklanmak istiyordum.

Masama gidip oturduğumda kapının çalmasıyla düşüncelerimden uzaklaştım. Kapıya odaklandığımda orta boylarda siyah uzun saçlı, grimsi tonlarda gözleriyle dikkat çeken henüz çok genç belli olan bir kız girdi içeri. Kızın önünde birleştirdiği ellerinden tereddütlü adımlarından heyecanlı olduğunu fark etmiştim. Gözlerini kaçırması ve bana direk bakmaması da endişeli olduğunu gösteriyordu.

“Merhaba, Bayan Grench. Ben yeni yardımcınızım, Bay Borghensee ihtiyacınız olan her türlü konuda yardım etmem için beni işe aldı.”

“Öncelikle oturmak ister misin? Bu arada isminiz?”

“Ahh Affedersiniz… Ben Katherine Borr, ama genelde Kate ismini kullanırım.”

“Pekala Kate, eğer sana isminle hitap edeceksem sen de ismimle hitap etmelisin. Yani Ashley demen yeterli.”
.
“ Bu uygun olur mu ki?”

“Ben istediğim süre uygun olur.”

“Peki nasıl isterseniz.” Karşımdaki oturuş pozisyonunu biraz değiştirerek ve derin bir nefes alara rahatladığını gösterdi. O da tıpkı benim gibi ilk iş gününden endişeliydi.


“Madem bana yardımcı olacaksın her konuda o zaman yardıma ihtiyacım var. Dokuzda katılmam gereken bir toplantım var ve aklım onunla meşgul biraz ama diğer yandan da bu odayı biraz değiştirmek istiyorum. Sanırım odaya girdiğimde kendi izlerimi görmek istiyorum.”

“Nasıl bir değişim istiyorsunuz?”

“Bilmiyorum, sadece biraz fazla kasvetli görünüyor. Sence de öyle değil mi?”

Derin bir nefes alan Kate, etrafını incelemeye başladı. Bende onun gibi odanın içerisine baktığımda iç çektim. “Bence masayı camın önüne getirelim ve dolapları da iki yan duvara koyduralım en azından ortası açılmış olur ve koltuklar iç içe durmaz ve belki biraz daha ferah görünebilir

Kate gülümseyerek ayağa kalkıp kapının önüne geçip dediği şekilde odayı hayal etmeye çalıştığımda şimdiki görüntüsünden daha güzel göründü gözüme. Onu gülümseyerek onayladığımda neyi nasıl yapacağımızı konuşarak geçirdik yirmi dakikayı. Sonrasında ise ben toplantıya gitmek için lazım olabileceğini düşündüğüm eşyaları yanıma alarak odadan ayrıldım.

Toplantı salonuna doğru ilerlerken arkamdan bana seslenildiğini duyduğumda durum seslenene baktım. Bay Borghensee omuzları dik, otoriter bir duruşla bana doğru geliyordu. Bu adamın hiç zayıf göründüğü bir an var mıydı merak etmemek elde değildi.

Bay Borghensee bu sefer yalnız değildi, yanında üç kişi vardı ve bunlardan biri oydu! Brandon Veldone! Bakışlarını gözlerime dikip kendinden emin ateşli bir şekilde bakıyordu. Sanki bakışlarıyla beni soyuyormuş gibi hissediyordum. Neden bana bu kadar çekici geldiğini bilmiyordum ama bakışlarında özellikle ‘ateşli gecemizi hatırlıyorum’ diyor gibiydi. Ahh… o geceyi bende hatırlıyordum!

Derin bir nefes alarak o anlamsız görüntüleri ve düşünceleri aklımdan uzaklaştırıp diğer iki kişiye odaklandım. Biri hafif uzun boylu güzel bir bayandı. Zayıf hatlara sahip ama sıcak gülümsemeyle bakıyordu. Diğeri ise bir erkekti… Brandon Veldone’dan biraz daha uzun ve kaslı bir yapısı vardı. Omuzları genişti, bebeksi bir yüzü vardı ama gözlerinden ciddiyet okunabiliyordu. Varlığıyla her yeri dolduruyordu şüphesiz.

Benim onları incelediğim gibi onlarda beni inceliyordu. Gözlerinin üzerimde dolaşması garip bir şekilde beni tedirgin etmişti özellikle erkek olanın. Sanki bir şeyi tartıp biçiyor gibiydi. Bana değer biçiyor gibi… Daha sonra neden bilmiyorum Brandon Veldone’ın koluna dokunup yürüyüş temposunu düşürdü ve ona bir şeyler mırıldandı. Her ne söylediyse, bir baş onaylaması oldu aldığı cevap. Konuşmaları yetmemiş gibi bir şey daha söyledi ve bu sefer aldığı cevap sesli bir kahkaha oldu! Brandon Veldone’ın yüzündeki o samimi, içten gülümseme gözlerini parıldatmış ve dikkatimi fazlasıyla çekmişti. İç çekmeme engel olamadım. Keşke onunla daha başka koşullarda tanışmış olsaydık diye düşünmeden de edemedim.


“Bayan Grench size kızımı tanıştırayım! Kızım Jennifer Borghensee, kızım bu bayan da yeni avukatımız Bayan Ashley Grench!” Samimi bir gülümsemeyle elini uzatan Bayan Borghensee’ye gülümseyerek karşılık verdim. Hiçbir zaman uzatılan eli geri çevirmemiştim ve şimdi de çevirmeyerek o eli tuttum.

“Memnun oldum Bayan Grench.”

“Bende öyle Bayan Borghensee.”

“Bayan Grench, Bay Veldone ile zaten tanıştınız!” Dediğinde ciddi bakışlar karşıladı bakışlarımı. Çözemediğim bir imayla bakıyordu ve sanki içimde bir şeyleri kıpırdatıyordu.

“Singh Holdinglerinin avukatı aynı zamanda varislerinden biri Charles Rosewood!” Bay Borghensee tanıştırma merasimine devam ederken bakışlarımı Bey Veldone’dan kaçırdım ve tanışmadığım tek insana çevirdim. Gözlerindeki samimi bakışa gülümseyerek karşılık verdim.

“Tanıştığımıza sevindim Bayan Grench… Ününüzü çok duydum, tanışma fırsatı yakalamamış olmamız güzel!” Dedi Bay Rosewood konuşması ve gülümsemesi oldukça içten ve oldukça sıcaktı. Gülümseyince yanaklarında gamzeleri belirginleşiyor şirin bir ifade katıyordu yüzüne. İnsanın içi ısınıyordu.

“Bende sevindim Bay Rosewood!”

Toplantı salonuna doğru yürümeye başladığımız Jennifer Borghensee ve Elizaer Borghensee önden giderken ben, Brandon Veldone ve Charles Rosewood arkadan ilerliyorduk..

Bay Rosewood, “Bugünlük iş sözleşmesini sana bırakıyorum. Sadece takıldığın bir nokta olursa ben devreye girerim. Sonuçta Borghensee’lerin avukatı sensin!”  dediğinde ona tek kaşımı kaldırarak baktım.

“Beceremezsem mi?” Bunu ima etmemişti bunun farkındaydım ama ona takılmadan edemedim. İnsanda garip bir şekilde güven ve samimiyet hissi uyandırıyordu bu adam.

“Ahh! Hadi ama sadece henüz işe başladın sözleşme şartlarından ve iş görüşmelerinden haberdar değilsin bundan dolayı…” diye açıklamaya devam ederken elimi kaldırarak sözünü kestim.

“Tamam, önemli değil! Ne demek istediğini anladım.”

“Sanırım meslektaşın olduğu için ne demek istediğini anlaman o kadar zor olmuyor!” Brandon Veldon konuya nokta koyarcasına konuştuğunda şaşkınlıkla ona baktım. Laflarının arasında bir şeyler ima etmeye çalıştığı çok belli oluyordu. Savunma mekanizmamı çalıştırmıştı bu sözler. Gözlerimi kısıp baktığımda dudaklarımdan dökülen sözleri düşünmeden söylemiştim.

“İçten gelen sözler ve gülümseme hatta bakışlar çok fazla şey anlatır. Özellikle biz avukatlar bu konuda oldukça deneyimliyizdir! Ne demek istenildiğini anlarız. Bundan dolayı anlamak zor olmadı Bay Veldone!”

Karşılık vermesine fırsat kalmadan toplantı odasına girmiştik. Altta kalmamış olmanın verdiği özgüvenle yerime oturdum.

Toplantı başlayalı bir buçuk saat olmuştu, önümdeki iş sözleşmesini dikkatle okumaya çalışırken bir yandan da konuşmaları takip etmeye çalışıyordum. Sonunda sözün bana geleceğini bildiğim için sözleşme şartlarında bir pürüz olmamalıydı. Sessizce bir nefes aldığımda Charles Rosewood’un bakışlarını üzerimde hissettim. Ona baktığımda güven verircesine gülümsedi.

Toplantının artık karara bağlanma aşamasında konuşma sırası bana gelmişti. Sözleşmedeki şirketin çıkarlarına uymayan maddeleri ortaya koydum ve onların üzerine yapılan konuşmalarda bir orta yol bulmaya çalıştık. Sonucunda tatlıya bağlanıp orta yol bulundu ve imzalar atıldı. Üzerimden bir yük kalkmış gibi hissedip derin bir nefes aldım.

“Herkesin seni neden bu kadar istemesinin sebebini anladım! Fazla dikkatlisin, gözünde bir şey kaçmıyor. Sevdim bunu.” Bayan Borghensee’nin sesini duyduğumda düzeltmekte olduğum evraklardan başımı kaldırıp ona baktım.

Dudaklarımda oluşan gülümsemeyle, “Teşekkürler, sadece biraz abartı Bayan Borghensee.” Dedim.

“Lütfen, bana ismimle hitap et ve sadece Jennifer de. Burada uzun saatler beraber çalışacağız ve resmiyet gerekmeyecek.”

“Pekala, nasıl isterseniz o zaman siz de bana ismimle hitap edebilirsiniz.”

“Harika, Charles ve Brandon ile de aynı samimiyeti kurmanı tavsiye ederim. Bir çok işte beraber çalışırız ve emin ol bazen gecemiz gündüzümüz birbirine girer.” Jennifer açıklamalarını yaparken bakışlarım yanımıza yaklaşmış olan iki adama kaydı. Bay Rosewood’un yüzünde bir gülümseme vardı sanki konuşmalarımızı duymuş da onaylıyor gibiydi.

“Jennifer dinle derim ben, Charles demen yeterli, tabi ki Brandon’a da ismiyle seslenmen yeterli.” Jennifer ve Charles’a değil de Brandon’a ismiyle seslenmek biraz garip gelecekti. O geceyi unutacak ve sadece iş ilişkimiz olacaktı bu şekilde pek iş ilişkisi gibi olmayacaktı ilişkimiz ve bu beni tedirgin ediyordu.

Herkes toplantı odasından ayrılırken bir şeyler konuşuyor, Bay Borghensee yeni anlaştıkları firmaya güvenmediğini vurguluyordu. Her an bir sorun çıkabileceğini hissettiği için de olabilecek aksiliklere karşılık önlemler alınmasını söylüyordu. Konuşmalar böyle devam ederken görüşürüzlerle yollarımızı ayırdık.


Odama girince Ashley’in yaptığı değişiklikleri gördüm. Tam istediğim ve bahsettiğimiz gibi olmuştu ve hoşuma gitmişti.

“Nasıl olmuş?” Kate’i ellerinde dosyalarla dolu bir şekilde kaşlarını kaldırmış bana bakarken görünce gülümsedim.

“Tam anlamıyla istediğim gibi olmuş. Harika! “

Sohbet ederek odayı yerleştirdik, her şeye kolaylıkla ulaşabileceğim bir düzen kurmuştuk. Mesainin bittiğinin farkına bile varmamıştık. Ben kendimi Kate’in hayat hikayesine fazlasıyla kaptırmışken o da birine anlatmaktan rahatlıyor gibi görünüyordu.

Kate, ailesinin maddi durumu el vermediği için okuyamamış anca liseyi bitirebilmişti. Bundan dolayı belirli bir mesleği yoktu ve bu işi de zor bulmuştu. Ailesini dört ay önce kaybetmiş ve tek başına yaşıyormuş. Ablası evliymiş ve onunla eşi yüzünden görüşemiyormuş. Eniştesi Kate’i taciz ediyormuş. Şehrin merkezinden bir saatlik uzaklıkta bir mahallede apartmanda oturuyormuş, tek başına…

Kate’in hayat hikâyesi etkileyiciydi. Her şeye rağmen gülmesini bilen biriydi. Üstelik henüz 20 yaşındaydı. İnsanların hayatları kesinlikle kolay değildi. Gerçi bende kolay bir hayat yaşamamıştım ama hiçbir zaman yalnızlık hissetmemiştim. Ama Kate belli ki hissetmişti bu yalnızlığı… Fazlasıyla yalnız da kalmıştı!

İşten çıktığımızda Kate’i evine bırakmayı teklif etmiş ve teklifimi kabul etmişti. Sohbetimize yolda da devam etmiştik. O kendi hayatını bana açarak güvenmişti ve bende ona aynı şekilde karşılık verdim. Fazla detaya girmeden üstten bir şekilde anlattım kendimi.

Kate’i binanın önünde indirdiğimde o içeri girene kadar kapıda bekledim ardından da eve doğru sürdüm arabayı. Evimi bulmak biraz zor olmuştu ama geç de olsa bulabilmiş ve eve gelebilmiştim. Hiçbir şey yemek istemediğim için önce üzerime eşofmanlarımı giydim sonra da bir bardak kahve alıp salona geçtim ve televizyonu açarak kanallarda gezindiğimde bir haber programında Kid Care’in yüzünü gördüm. Televizyonun sesini açtığımda son dakika gelişmesi olduğunu gördüm…

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

5 yorum :

  1. Durgun kisa ama güzel bir bölümdü. Artik biraz heyecan bekliyorum lütfeeeen. Zaman konusu biraz muallakta kaliyor. Ashley evi temizledi yataga yatti yarin ögleye kadar uyurum dedi bir baktik pazartesiye uyanmis kopuk oldu yani.araya pazar günü icin de iki cümle katsaydin fena olmazdi. pazartesi sendromu yasadim birden :)

    Brandon ile kaynasmak istiyoruz artik. Ikili dialoglar beklesek cok mu olur?

    Ellerine saglik...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazılmış bir hikayeyi yeniden düzenleyip yayınlıyorum arada sildiğim kısımlar oluyor sanırım kopukluk ondan oldu :( geçişlere dikkatli yaklaşacağım ;)

      Merak etme az kaldı ikili sohbetlere ve görüntülere ;) heyecan ise çok yakında fazlasıyla olacak :D

      Sil
    2. Heyecanla bekliyorum :) bu arada bu bölüm neden facebook 'ta yayinlanmadi. Eylül'de Ayaz'i takip edebilmek icin bugün bir twitter hesabi actim ve orada gördüm 5.bölümü.

      Tekrar ellerine saglik..

      Sil
    3. Ahh unutmuşum oraya koymayı hatırlatman iyi oldu, hemen koyuyorum. :)

      Sil
  2. Merhaba:)

    Bölümü beğendim.Artık new yorktan ayrılıp washingtona yerleşmesi iyi oldu.
    Evi yerleştirmesi,yeni bir araba alması hepsi isabetli seçimler olmuş bence.Sonuçta yeni hayata başlıyor :)
    İşyerinde bence Charles ondan hoşlanacak gibi geldi.Brandon kıskansında James mi Charles mı olur bilemicem ama bencede ikili diyaloglar artsın aşk başlasın mesela hani ? :)))
    Son dakika haberi ne? Hortlamadı inşallah :D Şaka şaka.Merak ediyorum ve takipteyim :)

    YanıtlaSil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın