Bu ara canım Türk yazar okumak istiyor ve M. A. Lemariz ile de başladım. Hissiz'in yorumu bir önceki postta yer alıyor. Oradan okuyabilirsiniz ve şunu söylemeliyim ki güzeldi.
Bu bir seri, üç kitaptan oluşuyor ve üçü de ayrı karakterleri konu alırken karakterlerin hepsi birbirini tanıyor ve bir şekilde bağlantılılar bu yüzden sırayla okumanızı tavsiye ediyorum.
Alıntılarıma başlamadan önce sizlere serinin sıralamasını vereceğim ama ondan önce serinin kapaklarını çok sevdiğimi dile getirmeliyim. En azından ilk kitap tam karakteri yansıtıyor ve tanıdığım kadarıyla diğerleri de öyle :)
"Elbette aşk var! Kalbimin, ruhumun en deriniyle seveceğim ve her ne olursa olsun ondan vazgeçmeyeceğim. O da beni sevecek ve o da benden vazgeçmeyecek."
***************
"O kız... Benim yanımda köklerinden kopar, savrulur, paramparça olur. Kahretsin! O bir papatya! Bir gül ağacı değil!"
"Onun bir papatya olduğunu sen de kabul ediyorsun demek. İyi bir başlangıç. O halde bilmelisin evlat, sert bir fırtınada gül ağacı bir süre sonra kırılır, yol olur. Kökleri sağlammış gibi dursa bile tutunduğu yeri dahi tarumar eder, geride kocaman hasarlar bırakır."
Durdu. Bekledi. "Oysa..." dedi ağır ağır. "bir papatya cılız gözükür ama rüzgarla eğilir. Fırtına dinene kadar onunla birlikte şekil alır. Yere, toprağına yatar, ama fırtına bittiğinde tüm titrek yaprakları ve cılız bedeniyle ayağa dikilir, güneşi kucaklar. Onu söküp alsan bile toprağına zarar vermez, tüm kökleriyle gelir. İşte o zaman ona ne yapacağın senin ellerindedir. "
"Onun bir papatya olduğunu sen de kabul ediyorsun demek. İyi bir başlangıç. O halde bilmelisin evlat, sert bir fırtınada gül ağacı bir süre sonra kırılır, yol olur. Kökleri sağlammış gibi dursa bile tutunduğu yeri dahi tarumar eder, geride kocaman hasarlar bırakır."
Durdu. Bekledi. "Oysa..." dedi ağır ağır. "bir papatya cılız gözükür ama rüzgarla eğilir. Fırtına dinene kadar onunla birlikte şekil alır. Yere, toprağına yatar, ama fırtına bittiğinde tüm titrek yaprakları ve cılız bedeniyle ayağa dikilir, güneşi kucaklar. Onu söküp alsan bile toprağına zarar vermez, tüm kökleriyle gelir. İşte o zaman ona ne yapacağın senin ellerindedir. "
***************
"Küçük papatya," diye inledi, " ne kadar masumsun sen." Gözlerini yumarak geri çekilmek istedi fakat Heaven ellerini yanaklarının üzerinden kavrayarak durdurdu.
"Benden uzak dur. Ben şeytanın ta kendisiyim. Ben seni yok eder, parçalara ayırırım." yutkundu ve devam etti. "Benden uzak dur. Ben sevebileceğin biri değilim."
Alexander gözlerine hücum eden yaşların akmasına izin vermeyerek ellerini Heaven'ın tutuşundan kurtarıp geri çekildi. "Senin benden çok daha iyilerine ihtiyacın var. Yazdığın gibi aşık olacağın, ve sana aşık olabilecek birine... Ben sana göre değilim."
Sesi daha da azalırken ıstırapla ekledi. "Ben sevilebilecek biri değilim." Sesi bir fısıltıya dönüşürken "Ben aşka layık değilim." diyen kelimeler dudaklarından döküldü.
"Benden uzak dur. Ben şeytanın ta kendisiyim. Ben seni yok eder, parçalara ayırırım." yutkundu ve devam etti. "Benden uzak dur. Ben sevebileceğin biri değilim."
Alexander gözlerine hücum eden yaşların akmasına izin vermeyerek ellerini Heaven'ın tutuşundan kurtarıp geri çekildi. "Senin benden çok daha iyilerine ihtiyacın var. Yazdığın gibi aşık olacağın, ve sana aşık olabilecek birine... Ben sana göre değilim."
Sesi daha da azalırken ıstırapla ekledi. "Ben sevilebilecek biri değilim." Sesi bir fısıltıya dönüşürken "Ben aşka layık değilim." diyen kelimeler dudaklarından döküldü.
***************
Sevmek... Bunu daha fazla inkar etmenin ne anlamı vardı? O inkar ettikçe duygular alay edercesine üzerine hücum ediyordu. Alexander mantıklı bir adamdı ve Heaven'ı seviyordu. Bunu daha fazla inkar etmek ona hiçbir çıkar sağlamazken kabul etmek ateşe dönen pervaneler gibi onu yaktı.
***************
Yaşlı Mirdland papatyanın her fırtınada köklerini saldığı topraktan kopmayacak bir kır çiçeği olduğunu söylediğinde ona inanmamıştı. Oysa şimdi görüyordu ki sadece Heaven onun fırtısına karşı durup onunla birlikte eğilip doğrularak onun akışında, esip gürleyişinde şekillenerek ayakta durabilirdi. Heaven onun ruhunda şekilleniyor, onun içinde eksik kalan her yeri dolduruyordu. Dahası onun ruhunun tamamını ele geçirip onu sert bir fırtınadan tatlı bir sonbahar rüzgarına çeviriyordu.
***************
"Gözlerimi kapattığımda azı geceler kendimi o alevlerin içinde yeniden buluyorum. Gözlerime bakıp kurtarmam için yalvaran o kadını yeniden görüyorum. Ateş tenimi dağlarken hissettiğim acıyı gerçekmiş gibi hissediyorum."
Son sözlerini söylerken bileğindeki izi diğer eliyle ovalıyordu. "Bir erkek tek başına ne kadar dayanır? Ne kadar ayakta kalabilir? Biliyor musun, hayatımda ilk defa isteniyorum. Gerçek anlamda ve bütün hatalarıma rğamen kabul görüyorum. ne param için ne de başka bir şey için. Bende arzulanacak ne buluyor o kız bilmiyorum ama sorgusuz sualsiz ilk defa içeri davet edildim."
Tek kaşını kaldırarak hafifçe başını arkasında duran Adrian'a çevirdi ama ona bakmadı. İçindeki yük öylesine dayanılmaz bir hale gelmişti ki cevap beklemeden sadece anlatmak istiyordu. "Bazı geceler sadece sarılıp uyurken düşünüyorum, bir kadının küçük uyku mırıltıları bile bir erkeğe mutluluk verir mi? Bana veriyor. Mutluluk diye bir şeyi öğreniyorum. kimi zaman da kaybetme korkusu sarıyor içimi. Sanki bir gün gözlerimi açıp bana git diyecekmiş gibime geliyor ve korkuyorum."
Alexander derin soluklarını sıklaştırarak titreyen sesine hakim olmaya çalıştı. "Ne o yangının ortasında ne evden uzaklaştırıldığım çocukluk günlerinde... Ben ilk defa korkuyorum Adrian. İlk defa korkunun acı ekşi tadını hissediyorum. Geçmişime yenilmekten korkuyorum."
Adrian, ayağa kalkarak ağır adımlarla Alexander'ın yanına yürüdü ve tam yanında durup ellerini ceplerine soktu. Onunla birlikte camdan dışarı, koşuşan kalabalığa derin düşüncelerle bakarken kendinden emin bir sesle mırıldandı.
"Yalnız değilsin dostum. Yalnız değilsin ve inan bana şeytanlarını birlikte yeneceğiz."
Alexander yüzünü tam çevirerek kadim yoldaşının profilini izledi. Aynı emin ses tonuyla sorusunu ona yöneltti.
"Peki, senin şeytanların Adrian? Onları ne yapacağız?"
"Benimkileri dert etme sen. Be onlara alışığım."
Son sözlerini söylerken bileğindeki izi diğer eliyle ovalıyordu. "Bir erkek tek başına ne kadar dayanır? Ne kadar ayakta kalabilir? Biliyor musun, hayatımda ilk defa isteniyorum. Gerçek anlamda ve bütün hatalarıma rğamen kabul görüyorum. ne param için ne de başka bir şey için. Bende arzulanacak ne buluyor o kız bilmiyorum ama sorgusuz sualsiz ilk defa içeri davet edildim."
Tek kaşını kaldırarak hafifçe başını arkasında duran Adrian'a çevirdi ama ona bakmadı. İçindeki yük öylesine dayanılmaz bir hale gelmişti ki cevap beklemeden sadece anlatmak istiyordu. "Bazı geceler sadece sarılıp uyurken düşünüyorum, bir kadının küçük uyku mırıltıları bile bir erkeğe mutluluk verir mi? Bana veriyor. Mutluluk diye bir şeyi öğreniyorum. kimi zaman da kaybetme korkusu sarıyor içimi. Sanki bir gün gözlerimi açıp bana git diyecekmiş gibime geliyor ve korkuyorum."
Alexander derin soluklarını sıklaştırarak titreyen sesine hakim olmaya çalıştı. "Ne o yangının ortasında ne evden uzaklaştırıldığım çocukluk günlerinde... Ben ilk defa korkuyorum Adrian. İlk defa korkunun acı ekşi tadını hissediyorum. Geçmişime yenilmekten korkuyorum."
Adrian, ayağa kalkarak ağır adımlarla Alexander'ın yanına yürüdü ve tam yanında durup ellerini ceplerine soktu. Onunla birlikte camdan dışarı, koşuşan kalabalığa derin düşüncelerle bakarken kendinden emin bir sesle mırıldandı.
"Yalnız değilsin dostum. Yalnız değilsin ve inan bana şeytanlarını birlikte yeneceğiz."
Alexander yüzünü tam çevirerek kadim yoldaşının profilini izledi. Aynı emin ses tonuyla sorusunu ona yöneltti.
"Peki, senin şeytanların Adrian? Onları ne yapacağız?"
"Benimkileri dert etme sen. Be onlara alışığım."
***************
"Onlar nasıllar? Heaven? Sormaya korkuyorum ama iyi mi?"
"İyi olacak umarım. Olayın şoku henüz üzerinde ama Alexander'ı hiç böyle görmemiştim."
"Ben onu daha... piçin... şey..."
"Daha piç kurusu, acımasız hayvanın teki bilirdin değil mi?"
"Evet, aslında öyle ifade etmek istemezdim ama kelimeinin tam anlamıyla öyle."
"Öyle zaten. Daha doğrusu, öyleydi. Son zamanlarda yıkılmak üzere çatırdasa da tam olarak acımasız hergelenin tekiydi ta ki Heaven ile karşılaşana kadar. Şimdi eline uçurtma verilmiş çocuk gibi."
"Uçurtması elinden kaçarsa?"
Adrian düşünceli gözlerle Marcus'a baktı. O zaman neler olurdu tahmin dahi edemiyordu.
"Herkesin iyiliği için dua edelim de öyle bir şey olmasın."
***************
Çocukluğundan beri hiç sahip olamadığı hazineye sahip bir kral edasıyla gururlandı.
Aile... hiç sahip olamadığı ama şimdi tamamıyla onu içine alan bu kavram mutluluğu her hücresine yayıyordu.
Yeni bir yazar ve kitaplarla tanışmak güzel oldu benim için... teşekkürler...
YanıtlaSilKapaklar konusunda haklısın abla, hepsi içeriklerine çok uyuyor 😍
YanıtlaSil