~~~*~~~
Küçük, masum, zarif, komik, basit ve önemsiz gibi görünen, ama bütün kırları fark ettirmeden güzelleştiren bir papatya. Papatya bir gül değildi, evet, ama yükseldiği topraklara cılız köklerinin olanca gücüyle tutunur, ihanet etmezdi. Yoksa eder miydi?
~~~*~~~
Öncelikle söylemeliyim ki yazarın okuduğum ilk kitabı kesinlikle değildi. Daha öncesinde yazarın historical romans türünde olan kitabı Safir'i okumuş ve çok beğenmiştim. Bu yüzden bu kitapta nasıl bir kalem beklemem gerektiğini biliyordum. Ama Safir'den sonra azıcık hayal kırıklığına uğradım diyebilirim. Yanlış anlaşılmasın kitap kötü değildi sadece Safir'den sonra daha iyi bir kitap bekliyordum. Benim nazarımda ufak tefek kusurlar vardı. Kusurlar yanlış bir tabi gibi geldi şimdi olmamışlıklar diyelim biz.
Yazarın yanılmıyorsam ilk basılan kitabı Hissiz'di. Yanılıyorsam lütfen beni düzeltin. İkinci baskı da da bazı şeyleri düzeltmek mümkün olmamış sanırım bu yüzden kalan bazı olmamışlıklar vardı. Yorumumda detaylı bir şekilde yazacağım.
Umarım sevgili yazarımız bana alınmaz. Ama düşüncelerim bu yönde.
~~~*~~~
Her rüyanın bir sonu vardı. Onun inanılmaz rüyası da son buluyordu.
~~~*~~~
Kitabın öncelikle konusuna gelirsek, hayattan fazlasıyla darbe yemiş olan ve annesi tarafından hep şeytan olarak adlandırılan Alexander, gözüne kestirdiği bir çiftlik evinin peşine düşer. Yalnız o çiftlik evi aynı zamanda Alexander'ın çocukluk anılarında tek iyi olan şey olduğu için biraz daha yumuşak bir şekilde almaya ve sahibi olan Geoger'un kalbini kırmadan almaya çalışır. Ancak George'un da bir şartı vardır. Tek yakını, akrabası olan torunu Heaven'ın bir yıllığına Alexander'ın yanında kalması ve onun şehir hayatını tanıyarak çiftlik dışındaki hayatı yaşamasını istemektedir. Bir de ona uyan bir adamla evlenmesini dilemektedir. Bu konudan da Alexander'dan yardım talep ediyor. Bunun karşılığında da hiçbir şey istemeden çiftliği ona verecektir. Ama bu bir yıl içerisinde Alexander, Heaven'ın büyüsüne kapılır ve onunla beraber olursa bütün anlaşma fesih olup çiftlik direk Heaven'ın üzerine kalacaktır. Çok basit olan anlaşma aslında ne Heaven ne de Alexander için basit değildir. çünkü ikisi de birbirlerini ilk gördükleri andan itibaren içlerinde söndürülemez bir alex, arzu, sahiplenme tutuşmaktadır.
Alexander, içten içe kendini Heaven'a layık görmese de onu paylaşmaktan, başkasıyla olmasına tahammül edemezken kendini de ondan uzak tutamaz.
Heaven ise daha ilk gördüğünde Alexander'a vurulmuş ve onun dengi olmadığını düşünerek içerisinde ağrıyan kalbini teselli etmeye çalışmaktadır.
~~~*~~~
O, alexander Romanov'a aşıktı, hem de ilk gördüğü andan beri. Üstelik öyle genel geçer, aşk diye kümümsenen bir hisle değil, onu kırıp inciten ne varsa nefret edercesine aşıktı.
~~~*~~~
Öncelikle sevmediğim şeylerden bahsedeceğim sonrasında da çok sevdiklerimden. Birincisi ve en sevmediğim şey Alexander'ın bozuk plak gibi içinden ben şeytanım, ben bunu hak etmiyorum, ben cehennemde yanacağım tarzındaki kendine olan söylevleriydi. Tam olarak bu cümleler kaç kere geçiyor kitapta bilmiyorum ama birden fazla okuduk ve açıkçası bir iki yerde olsa tamam ama beni rahatsız edecek kadar çoktu. Açıkçası bir yerden sonra "amma kaprisli çıktın ya, anladık şeytansın, anladık cehennemde yanıyorsun" diye ben de içinden söylenmeye başladım. Keşke bu kadar üstelenmeseydi.
İkincisi, Alexander'ın holdinge gelip de Heaven benim nişanlım diye yaptığı ilan bana Judith McNaught'un Düşler Krallığı kitabındaki Royce'un Jennifer'ı halkına duyurduğu zamanki duyurusunu anımsatttı. Çok sevdiğim satırlardır normalde ve direk aklıma yazar da çok sevmiş ki benzerini kullanmış diye geldi. Keşke olmasaydı çünkü açıkçası bence gereksiz gibiydi. En azından ben öyle düşündüm. Cidden yazarım merak ediyorum o satırları neden ekledin? Sizin de mi çok hoşunuza gidiyordu Royce'un ilanı da kendi kitabımda kullanayım diye düşündünüz?
Sadece eleştireceğim kısımlar bunlardı. Şöyle bakınca çok önemli şeyler değil aslında normalde pek de rahatsız olmayacağım şeylerdir ama nedense beklentimin yüksek olduğu ve daha öncesinde severek okuduğum bir kitabı olan yazarların böyle detaylarına takılıyorum.
~~~*~~~
Hayat zor seçimlerin bedellerinin ödenmesiydi. ve her biri aslında bu bedelleri ödüyordu.
~~~*~~~
Sevdiğim kısımlara geçersek; Alexander'ın kuyruğunu sıkıştırıp Heaven'a döndüğü her satırdan çok keyif aldım. Adrian'ın Alexander'a haddini bildirircesine konuşmalarından da çok keyif aldım.
Adrian ile Alexander arasındaki ilişki çok güzeldi, bir yer de kardeş olabilmek için kan bağına ihtiyacının olmadığının en güzel göstergesiydi bence. Bunu çok çok sevdim.
Daniel ve Jasmine'de de bir ağabey olarak kız kardeşinin yanında olması muhteşemdi. Jasmine'in yalnız bir anne olarak dimdik, ayakta ve kendine yetmeye çalışır hallerine bayıldım. Kitaplarda güçlü kadınları, erkeklere muhtacı olmadığını bilen kadınları okumayı severim. Jasmine'de Josephine'de onlardandı. Bayıldım.
Marcus'a üzüldüğüm satırlarda oldu hayran olduğum satırlarda. Herkes Alexander derken ben sanırım ya Adrian ya da Marcus diyeceğim sanırım. İkisini Alexander'dan daha çok sevdiğimi hissediyorum.
Alexander'ın ben yazacak olsam çok fena süründürürdüm. Heaven'sız kaldığı o günleri öyle detaylı yazardım ki offf :D hak etti ama yani suçsuz yere kızı kaçıncı kırışıydı.
Ama baba Alexander'ı da daha fazla okumak istediğimi inkar edemem. Hani Heaven hamileyken Alexander'ın acemi baba adayı halleri çok eğlenceli olabilirdi.
~~~*~~~
Alexander 'aşk' diye düşündü yeniden sendeleyerek. O aşkla lanetlenmiş bir budalaydı. Evet, o aşık olmuştu. Hayatında ilk ve son defa aşık olmuş ve aşkın lanetiyle yanmıştı. Tanrı şahitti, Heaven'ı seviyordu. Ruhunun bütün derinliklerindeki her hücreyle ona tapıyordu. Cehennemde yanmaksa bu, razıydı. Dünyada geçireceği son bir saniye kalsa onu da Heaven'ın dudaklarında geçirebilmekten başka hiçbir şeyi hayal edip isteyemezdi.
~~~*~~~
Neyse yorumu çok uzattım. Geneline bakıldığında sevdim, ama dediğim gibi o iki şey olmasaydı çok daha fazla sevebilirdim. Sevgili Lemariz Müjde Albayrak, bir gün bu yorumu okursanız umarım bana söylediklerimden dolayı kırılmazsınız. Daha iyi olmanızı istediğim için açık yüreklilikle yazıyorum yorumu. Sizde daha iyi olabileceğinizin ışığını görüyorum. :)
Ahh bu arada bu kitaba daha başka bir kapak da olmazdı, tam kitabın kapağı olmuş :D <3 nbsp="" p="">3>
omanov Efsanesi’ne hazır mısınız?
Alexander; hissiz, acımasız, yakışıklı, güçlü ve zengin… Daha küçücük bir çocukken öğrendi bütün bu özelliklere sahip olabilmeyi. Hissetmemek, Alexander’ın zırhı olmuştu. O zırh onu geçmişin hayaletlerinden, korkularından, güvensizliklerinden ve en önemlisi geleceğin beklentisizliğinden koruyordu. O hislerini acımasızca rafa kaldırmış, kendi sonuna doğru ilerliyordu. Ama bilmediği, her sonun bir başlangıca gebe olduğuydu. Heaven karşısına çıktığında bütün inançları ters yüz olup kendi sonu birdenbire başlangıcı olduğunda ne yapacağını elbette bilemezdi.
Heaven; masum, saf ve kırılgan bir papatya… Cennetten gelen bu sessiz melek, tüm korkularını kendine zırh yaparak kökleri ile tutunduğu topraklarında Alexander’ın fırtınasına karşı direnirken güvenli kozasından da çıkacaktı. Alexander’la hiç bilmediği bir dünyanın kapısını aralarken aşk ateşinin yakmak için geldiğinde asla tek bir yananın olmayacağını da öğrenecekti.
Heaven, Alexander’la suskunluğunun ardına gizlediği korkularını yenerken Alexander zarif bir kır papatyasıyla hislerini keşfedip güvenmeyi öğrenecekti.
Kitabın adı : Hissiz
Yazarı : M. A. Lemariz
Seri Sıralaması : Hissiz #1
Yayınevi : Müptela
Sayfa sayısı : 568
Kitabın tanıtım yazısı:
Alexander; hissiz, acımasız, yakışıklı, güçlü ve zengin… Daha küçücük bir çocukken öğrendi bütün bu özelliklere sahip olabilmeyi. Hissetmemek, Alexander’ın zırhı olmuştu. O zırh onu geçmişin hayaletlerinden, korkularından, güvensizliklerinden ve en önemlisi geleceğin beklentisizliğinden koruyordu. O hislerini acımasızca rafa kaldırmış, kendi sonuna doğru ilerliyordu. Ama bilmediği, her sonun bir başlangıca gebe olduğuydu. Heaven karşısına çıktığında bütün inançları ters yüz olup kendi sonu birdenbire başlangıcı olduğunda ne yapacağını elbette bilemezdi.
Heaven; masum, saf ve kırılgan bir papatya… Cennetten gelen bu sessiz melek, tüm korkularını kendine zırh yaparak kökleri ile tutunduğu topraklarında Alexander’ın fırtınasına karşı direnirken güvenli kozasından da çıkacaktı. Alexander’la hiç bilmediği bir dünyanın kapısını aralarken aşk ateşinin yakmak için geldiğinde asla tek bir yananın olmayacağını da öğrenecekti.
Heaven, Alexander’la suskunluğunun ardına gizlediği korkularını yenerken Alexander zarif bir kır papatyasıyla hislerini keşfedip güvenmeyi öğrenecekti.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın