Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Seninle evleniyorum. Seninle. Seninle. Seninle." Önüne geçer geçmez döndü ve diğer tarafa doğru yürümeye başladı.
"Lanet olsun, peki ben kiminle evleniyorum?" Yüzüme bakmak için önüne doğru eğildi. "Swayze? Morgan Daisy Gallagher?"
"Benimle." Gözyaşlarım akarken sesim çatlamıştı.
"Peki sen kimsin?"
"Swayze."
Yüzündeki gerginlik biraz azaldı. "Emin misin?"
Tüm endişeyi, tüm korkuyu ve tüm kafa karışıklığını ruhum olduğunu düşündüğüm karanlık bir deliliği ittim. Ve toplayabildiğim kadar cesaretle nefes alıp çenemi yukarı kaldırdım. "Evet."
Yüzümü tuttu ve alnını benimkine yaslandı. İtiraf etmese de suçluluğunu hissediyordum. Tek bir kelime etmese de sevgisini hissediyordum. İşte, Griffin'i kaybetmeme mucizesinin bahşedildiği bir gün daha.
*****
"Bana kızmanı istemiyorum. Ama sana yalan da söylemek istemiyorum. Bu buz üzerinde yürüme olayı sonsuza kadar işe yaramayacak. Bana günümü soruyorsun ve..." Başımı iki yana salladım, beni boğan acıyı silkeledim. "...bunun öylesine bir konuşma olmadığını biliyorum. Günümün gerçekten nasıl geçtiğini öğrenmek istiyorsun, beni dinlemek istiyorsun."
Masanın öbür ucuna uzanıp elimi onunkinin üzerine koydum. Boş ir bakışla ellerimize baktı.
"Ve bunun için seni çok seviyorum. Ama kafamdaki diğer kişi günümden dakikalar çalıp duruyor, onu kendi günü haline getiriyor. Bu yüzden bana bu soruyu sorduğunda gerçek bizi ayıracakmış gibi hissediyorum ama yalan da öyle. Yani..." Omuz silktim. "Acıtıyor..." Gözyaşlarım gözlerimi yakıyordu ama onlara hayat vermezdim. "Seni kaybetme düşüncesi dayanılmaz."
"Seni özledim."
Sesindeki acıdan irkildim çünkü bunu nasıl dindireceğimi bilmiyordum.
"Griffin'i seviyorum. Onunla evleniyorum. Ailesini seviyorum. Onlar da beni seviyor. Ama..." Çenesi birkaç kez iki yana salladı. "Seni özlüyorum. Ve nedenini bilmiyorum."
Parmaklarım yumruk oldu, ona dokunma isteğimle savaşıyordum. O benim değildi ki dokunayım.
"Buradayım." Güven vererek gülümsemeye çalıştım, muhtemelen güven vermekten milyonlarca kilometre uzaktaydım çünkü ben de onu özlüyordum. "Patronun olarak. Arkadaşın olarak. Her kim olmanı istersen."
Yavaşça başıyla onayladı, kafa karışıklığı hala yüzünden okunuyordu. "İhtiyacım olan..." Gözleri kapalıydı, başını iki yana salladı. "Bana cevap olman."
*****
"Seninle evlenmek istiyorum, seni aptal marketteki adam." Kamyonetinin önünden birkaç metre uzakta durdum.
Bana arkası dönük bir şekilde kamyonetin kapısında durdu.
"Ama mecbur değiliz. Bu sana olan sevgimi değiştirmeyecek. Belki kafası bu kadar karışık olmayan bir kız bulursun. Seni yine severim. Belki onunla evlenirsin ve üç harika çocuğun olur. Seni yine severim. Eğer artık benimle evlenmek istemezsen... Seni yine severim. Aileni sevmeye devam edeceğim. Kim olduğumuz konusundaki anılarımızı ve olabileceklerin hayalini sevmeye devam edeceğim. Ve sana sonsuz mutluluk ve ne güzel mutluluktan başka bir şey dilemeyeceğim çünkü..."
Çünkü hayatımın bu noktasında olduğum kişiden daha iyisini hak ediyorsun. Başka bir zamandan kalma anılarla yer paylaşan kayıp bir ruh değil.
*****
"Bu hiç mantıklı değil, Nate. Jenna'yı daha çok sevmeliydin, çok daha fazla."
"Bence pek çok insanı pek çok farklı nedenden dolayı seviyoruz. Ayrıca insanların bize deneyim kazandırmak için hayatımıza girip çıktıklarını düşünüyorum. Sen..."
"Yapma." Başımı geri çektim, ayağa kalkarken birkaç şeye takıldım. "Sen deme. O de."
Ayakta durmaya çalışırken kaşlarını çattı. "Gözlerinin farklı renkte olması umurumda değil. Benden on beş yaş küçük olman umurumda değil. Sen benim arkadaşımsın." son kelimeyle birlikte sesi sertleşti. "Bazı şeyler sonsuza dek sürer. Ya arkadaşlığımız sonsuza dek sürerse? Ya aramızdaki bağ zamanın ötesine geçerse?"
*****
Dudakların büzerek birkaç saniye beni inceledi. "Beni öpecek miydin?"
"Kibirli olma." Gözlerimi ona diktim.
"Önce sen sordun. Bu seni kibirli mi yapıyor?"
"Bana dokunuyordun."
"Sana dokunmama izin verdin. Başka türlü sorayım... Seni öpmeme izin verir miydin?"
Ayağa kalktım, öfkeli bir nefes alırken çenemi kaldırdım. "Başka bir adamla nişanlıyım."
"Evet ya da hayır sorusu sormuştum."
"Ne düşünüyorsun?" Çenem biraz daha yukarı kalktı.
Bazı kadınlar hayatları boyunca kendilerine hayranlıkla bakan bir erkekle tanışmazlar. Şimdiden bana çok özel biriymişim gibi bakan iki erkeğim var. Neden? Kim bilir?
"Hayır. Seni benimmişsin gibi öpmeme asla izin vermezdin. Varlığının her zerresiyle sevmediğin bir adamla evlenmeyi asla kabul etmezdin."
Vücudumdaki tüm mücadele bitti, omuzlarım gevşedi, çenem düştü ve bakılarım yumuşadı.
"Ve bunu biliyorum çünkü bir parçan bir zamanlar beni böyle sevmişti."
*****
"Swayze, hepimiz senin tarafındayız."
O dönüp ellerini tezgahın kenarına dayandığında, gizlice akan gözyaşlarımı ellerimle sildim.
Beni istemediğim bir şeyi yapmaya zorlamak benim tarafımda olmak değil. Ben çocuk değilim. Herkesin benim için neyin en iyi olduğunu bildiğini düşünmesinden bıktım ve öyle usandım ki." Boğazımdaki yumru büyüdü ve cümlemi devam ettirmedi. "Kabul etsen de etmesen de ben Morgan Daisy Gallagher'dım."
Griffin elini başının üzerinde ovuşturdu. "Swayze, sana inanıyorum. Bunu kabul ediyorum."
"O zaman neden?"
"Çünkü Doug Mann'ın kaderinde fark yaratacak bir şey hatırlama ihtimaline karşı birinin beyninle oynaması riskini almak istemiyorum. Ve..." Alnı kırışırken ademelması sallandı.
Sanki fiziksel olarak her şeyi bir arada tutabilecekmişim gibi kendime sarıldım. "Tamamla cümleni. Buraya geldin. Hadi... tamamla."
"Ona karşı bir şeyler hissetmeni istemiyorum."
*****
"Her şey seninle ilgili! Bunu anlamıyor musun?"
"O zaman kabul etmesem de neden hala taşınıyorsun?"
Önümde durdu ve yüzümü sıkıca kavradı. "Çünkü kendini yok etmeni izlemeyeceğim. Başka bir adama aşık olmanı izlemeyeceğim. Benim olmayan bir çocuğa anne olmanı izlemeyeceğim. Mükemmel bir evlenme teklifi ve mükemmel bir düğün istiyorsun. Ama ben sadece seni istiyorum. Tanıştığımız günden beri, benim için bu kadar basitti. Ve seni milyonlarca hayatın ruhuyla birlikte alacağım. Birinin seni dinlemesine ihtiyacın olduğunda dinleyeceğim, korktuğunda seni koruyacağım, ne yad akim olmamı istersen o olacağım... ama o olmayacağım."
"Onu istemiyorum," diye fısıldadım.
"İstemiyor musun?" Başını yana eğdi.
"İstemiyorum."
"O zaman benimle taşın."
*****
"Swayz..." Yavaş nefesler aramıza girerken ismimi göğsünden söyledi.
Gözlerimi kırpıştırdım ve baraj artık görmezden gelemediğim tüm kalp ağrısını serbest bıraktı.
Titrek bir nefes aldı. "Kalbimi. Paramparça. Ediyorsun."
*****
"Bunu nasıl yapıyorsun?"
Lavaboda şişeye su dolduruyordu. "Neyi?"
"Dün gece. Bu sabah. Fotoğraf. Öpücük. Unutulmuş doğum günü. Daisy. Geri verilen nişan yüzüğü. Çözülüyoruz ve sen önemli bir şey değilmiş gibi ipliği kesip duruyorsun. Ama ipliğin son parçası olduğunda ne olacak?"
"O zaman giderim." Ceketini giydi.
Böyle şeyler söylemeye devam ederse birkaç damla gözyaşı dökmenin bir yolunu bulabilirdim. Omuz silkerek başımı iki yana salladım. "Yani... Önemli bir şey değil gibi."
Başına bir bere geçirdi, gözlerini biraz kıstı. "Bu çok büyük bir mesele. Ama bu noktada seni, düşüncelerini ya da kaderimizi kontrol edemem. Sen kararını vermişsin. Benim olmayan bir hayatı sürdürmek istiyorsun. Ben de kararımı verdim. Seni asla yakalayamayacağımı bilerek bir uçurumdan düşüşünü izlemek istemiyorum. Parçaların nereye oturduğunu bilemezsem seni tekrar bir araya getiremem."
"Bu acıtıyor," diye mırıldandım.
Birkaç kez başıyla onayladı, arka kapıyı açtı. "Hem de nasıl." Kapıyı arkasından kapattı.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın