16 Eylül 2012 Pazar

1 Julie Garwood - Güllere Sor


Julie Garwood'un ilk okuduğum tarihi olmayan kitabıydı. Teknik olarak güncel de sayılmazdı çünkü konu alan tarih yine eski zaman. Neyse sevdim. Çok güzeldi. Anlatımımda konu içeriğine girebilirim. Bu konuda küçük bir uyarı yapayım. 

İlk sayfalarında küçük serseri sokak çocuklarından oluşan küçük bir grubun sokakta bir kadının birkaç aylık bir bebeğin dışarıda bırakmasını ve çocukların onu bulması ile başlıyor. O sayfalar çok güzeldi hele bebeğin cinsiyetini anladıkları zaman kahkahalarla güldüm. 

Mary Rose, çocuklardan ikisinin annesinin adını koydular. Çocuklar için küçük kız kardeş oldu. Çok iyi niyetli, sevimli bir kız. Erkek kardeşlerde ayrı bir olay. Adam'ı katmıyorum çünkü o ağır başlı en büyük ağabey. Ama diğerleri tam anlamıyla fırlamalar. 

Harrison'ın çiftliğe gelmesi, Mary Rose ile yakınlaşması kardeşlerin buna tepkisini okumak çok güzeldi. Kitap kalındı ama bir çırpıda da biten cinstendi. Harrison'ın ağabeylere kız kardeşinizi baştan çıkaracağım demesinde çok güldüm. Ama amacına ulaştı  da sonucunda evlendi Mary Rose ile. 

Her bölümün sonunda çocukların Rose anneye yazdıkları mektupları okumak çok hoştu. Bir yerde burukluk hissi uyandırıyor bir yer de mektup içerikleri güldürüyor. Kitapta tek beğenmediğim nokta Mary Rose öz babasını bulduğunda çok çabuk baba diye kabullendi. Ben bu kadar çabuk bir kabulleniş beklemiyordum. Ahh bir de o sayfalarda Harrison'ın Mary Rose gül bıraktığı sayfa çok hoştu. 

Neyse ben kitabı kısacası çok sevdim. Güzeldi. Ah tabi ki İskoçlarla bir tutulamaz ama yine de anlattığı dönem itibari ile bana biraz Western filmlerini anımsattı ve ben çok sevdim. Tavsiye ederim okuyun. :)

Konusunu merak edenlere aşağıda belirtiyorum: 

"New York'taki dar sokakta terk edilmiş bir bebek bulan Clayborne kardeşlerin hayatı birdenbire değişir. Bebeğe Mary Rose adını verip onu bir leydi gibi yetiştirmek adına Montana, Blue Belle'e yönelirler. Aralarında kan bağı olmasa da orada bir aile olurlar. Ancak ansızın karşılarına çıkan bir yabancı onları ayırma tehdidi oluşturmaktadır...  
Lord Harrison Stanford MacDonald belindeki silahla boş boş gezinmektedir, fakat çok geçmeden özünde bir centilmen olduğunu kanıtlar. Ağabeyler ona haydut bölgesinde nasıl hayatta kalacağını öğretirler, Mary Rose ise derin ve ümitsiz bir tutkuyla onun kalbine dokunur. Ancak kısa süre içinde yıkıcı gerçekler Mary Rose'un kendisi, hayatı ve yeni keşfettiği aşkı hakkında bildiği her şeyi sorgulamasına neden olur."




1 yorum :

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın