1 Mayıs 2014 Perşembe

2 Gülşah Elikbank - Aşkın Gölgesi


Türk yazarlarla gurur duyuyorum! Hep beni şaşırtan performanslar gösteriyorlar. 

Bundan önce okuduğum kitap bir Garwood kitabıydı ve ben kadının kalemine bayılan biri olarak genelde ondan sonra okuduğum kitaplarda pek zevk alamam ama "Aşkın Gölgesi" onun etkisinden çıkardı ve kendi etki alanını yarattı! 

Gülşah Elikbank, daha önce hiç okumadığım bir yazardı, dolayısıyla bu da ilk okuduğum kitabıydı ve beğendim. Kalemi hafif, akıcı ve sade... Okuru sıkmayan, kendine çeken ve etkileyen bir kalemi vardı bu kitabında. Genelleme yapamayacağım diğer kitaplarını okumadım ama bu kitabında öyleydi. Yazarın kelimeler üzerindeki hakimiyetini sevdim.

Kitabın konusunu beğendim daha ilk çıktığında ilgimi çekmişti ve açıkçası geçmişe dönüşlerle bir film tadında bir kitap olacağını düşünmüştüm ki beni yanılmadı. 

Kitabın konusuna kısaca değinmeyeceğim çünkü arka kapak yazısının yeterince açık olduğunu düşünüyorum. Yani arka kapakta ne okuyorsanız onun detayını okuyorsunuz kitapta. :)

Zaman zaman detayların fazla acıtasyon yaptığını düşünmedim değil, hatta yaşanan olayların yeterince duygusal olduğunu düşündüğümden bu kadar acıtasyona gerek yoktu da dedim ama kitabın bütünlüğünde, kitabı bitirdiğimde her şey yerli yerindeydi. Okurken fazla gelen kısımlar aslında fazla olmadığını fark ettim. Anlayacağınız okurken fazla gelen şeyler aslında kitabı bitirdiğinizde yerli yerine oturmuş oluyordu. 

Yazarı bir konuda tebrik etmek istiyorum, kitap için kitap okumak ve bunu kitabın bütünlüğünden kopmadan yapmayı başarmış olması cidden takdir edilecek bir şeydi.

Kitabı beğendim, konuya bayıldım. 

Ahh bir de... benim için "Aşk ikinci bir şansı hak etmez!" ama bu kitap yanıldığımı gösterdi. Evet... aşk ikinci şansı hak edebilecek bir duygu eğer gerçekten aşk ise...

Yorumumu burada bitiriyorum açıkçası şuanda Gökhan Özen'den Ne Fark Eder şarkısı eşliğinde bu yorumu yazdım ve inanın, kitabı hatırlamak gözlerimi doldurdu. Meğersem kitabı okurken ne kadar zorlanmışım o acıyla... Yolda okumayın bu kitabı, ben otobüsde okudum bazı yerlerde selektör yapar gibi göz kırpıştırdım gözyaşlarım akmasın diye :(


"Bu bir aşk hikayesi. Kırık dökük... kimi an soluk soluğa,
kimi an inanılmayacak zorlukta. Sonu... sonu başından bel-
liydi. işte ama sonunu bilerek, acısını hissederek kapılmaz
mısınız siz hiç aşkın büyüsüne? "

"Kendime hakim olamıyorum artık. Bu aşk denen şey, 
sanki hastalık gibi. En kötüsü de bu hastalık insanın ho-
şuna gidiyor."


"Ben seni sen olduğun ve ben sende yeniden hayat buldu-
ğum için seviyorum."

"Çok canım acıyor anne. Kalbim acıyor. İnsanın yüreği
acır mı oysa? Çocukken defterlerime çizdiğim kalpler-
den geçirdiğim oklar gerçek sanki. Kan yerine, gözyaşı
akıyor yüreğimden"

"Bazıları için yalnızlık en hakiki dosttur. Yalnızlığın sesine
kulak vermeyi bilenler için, kendini yeniden keşfetmektir
yalnızlık.Yüreğinin arzularına yalnızlığının yol göstericiliğiyle
bazıları. Ama bazıları için yalnızlık en büyük düşmandır."


"Beni hiç affetmeyeceksin," diye söylendi Ahmet. Bunu sormuyordu biliyordu. 

"Belki bir gün," diyebildi Zeynep kırılgan bir çocuk gibi. Affedebilmeyi gerçekten arzuluyordu. Çünkü onu affetmek, kendi ruhunu özgür bırakmaktı.

Ahmet gözleri yerdeki kaldırımın gri taşları arasında gezerken "Ama o gün, bugün değil, öyle değil mi? Belki de o gün hiç gelmeyecek."


Geçmişin tozlu sayfalarına kazınan bir hatıradan başka, ellerinde hiçbir şey kalmamıştı bu aşktan. Son sözlerini söylemişlerdi, ama adımları tutuktu hala. Adımlar kelimeler kadar keskin, sert değildi. Geçmişin çelmesi hala bileklerindeydi. İleri doğru atılacak bir adım, son demekti. İkisi de ilk adımı atan olmak istemiyordu. 


"Lütfen en azından sebeplerimi anlatmama izin ver. Sonra istersen yine görmeyelim birbirimizi," dedi ahmet.Bu sözlerle onu biraz olsun yumuşatabileceğine umuyordu. 

"Hayır," diyerek gözlerini kocaman açtı Zeynep. Sandalyesinde doğrulup ellerini masaya dayadı. Önce gözleriyle, sonra sözleriyle susturdu Ahmet'i. "Şimdi anlatıp geçmişin yükünü sırtından atmana ve vicdanını rahatlatmana izin vermeyeceğim. Bu da benim sana biçtiğim bedel olsun."


"Hayat, silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır. İçinde
 hem hatalar hem yalanlar vardır. Önemli olan senin o 
resme ne kattığındır."

"Sende bıraktığım iz ne, söylesene! İyileşmeyecek bir yü-
rek yarası mı yokluğum seninki gibi? Yoksa kısa bir an
hatırlanıp unutuluverecek kırık bir aşk hikayesi, bir genç-
lik macerası mı varlığım?"  

"İçinde taşkın bir deniz vardı sanki. Önüne koyduğu
dalgakıranları aşıp denizin tuzlu dalgaları kıyıya, yüreği-
ne vuruyordu. Nefreti aşkıyla kol kolaydı adeta. Kendi-
ni kaptırdığı anın içinde, bir adımında aşk galip gelirken
diğer adımında öfkeleri ayağına takılıp onu kendine ge-
tiriyordu."

"Ayakta kalmak için uzatılan bir kalbe, dört elle sarılabilir-
diniz. Kimin eli ya da kimin kalbi olduğunun o anda bir   
önemi olmazdı. Çünkü o eli tutmazsanız, varacağınız yer 
bir uçurumun kenarı olurdu."

"Sen en kötü şartların içinde, yokluğun ortasında cen-
neti görebiliyorsun Zeynep. Oysa benim gözlerim, o 
cennetin içinde sadece cehennemi arıyor."


"Hani, herkesin hayatta bıraktığı iz de, hayattan aldığı tat da farklıdır derler ya, yine de bir yerlerde, benimle aynı yöne bakan bir yürek var mıdır diye sormadan edemiyorum. Bize aldırmadan akıp giden zamanla aynı hızda koşmamızı sağlayacak bir yürek çarpıntısı kalmış mıdır hala? Güldüğümde içi ısınacak, ağladığımda hüznü sessizce paylaşacak hani."

***

"İnsanın aklı hep en sonda gelir başına. Hep geç kalınır pişmanlıklara. Geç kalınan pişmanlıklar, girdi mi insanın kanına geceler daha kararır oysa. Yükselen karanlığın sessizliği altında kaldı mı insan, hüzünler daha sararır resimlerin üstünde. Biriken acılar, tortu olup kalır ömrünün ayak izlerinde. Biz şimdi iki eski aşık, daha önce kaldığımız yerden yeniden başlamayı deneyeceğiz. Önümüzde sadece bir gün avr. Belki de bir ömür! Yaşam denen şey zaten üç gün değil mi? Biz dünleri eskittik! Geleceği hayallerle tükettik. Elimizde kalan tek şey bugün, bir gün! 



Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum arkadaşlar ve yorumumu bitiriyorum :)) Çok uzun oldu umarım okurken sıkılmazsınız. 
Geçmişin peşini bırakmadığı bir kadın ve zamana direnen bir aşk… 
Edebiyat profesörü ve yazar olan Esma, kocası öldükten sonra kızı Ece ile birlikte Berlin’de yaşamaya başlar. Sürekli annesiyle sorunlar yaşayan on yedi yaşındaki kızı Ece, bir gün bodrumda bir kitap bulur ve o kitapla birlikte annesini hiç tanımadığını fark eder. Bu kitabı bulmasının ardından Ece ve annesi Esma’nın hayatı hiç beklemedikleri şekilde değişecektir. 
Gülşah Elikbank’ın kaleme aldığı ve dokuz ülkede yayımlanan romanı Aşkın Gölgesi, aile, arkadaşlık ve aşk üzerine yazılmış, insanın içini ısıtan sıcacık ve etkileyici bir roman.

2 yorum :

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın