Kitabın yorumu için tıklayınız!
*****
Üstümün başımın kan olacağını umursamadan hatta üzerinde bir bebek olduğunu dahi düşünemeden, geriye doğru düşen başını iki elimle kavrayıp dikleştirdim. "Ben!" dedim nefes nefese, sanki ben doğum yapmışım gibi. "Ben sensizlikten çok korkuyorum, Hevybanu!"
"Sırtını yatağa, Ardıl Erce'yi de göğsüne yasla..."
"Sen benimle," dedim hızlıca dudaklarımı dilimle ıslatarak. Ardıl Erce çığlığı basınca yüzümü buruşturdum. "Şey mi geçiyorsun, Hevybanu? Dalga mı?.."
Hevybanu yine beni ve paniğimi zerre umursamayıp, "Kalbinin üstünde kalsın başı, oynatma," diye mırıldandı. Ardından sol elini Ardıl Erce'nin sırtına attı. Ardıl Erce'nin ağzından akan salyasını göğsümde hissedince, vücudumda tanımlayamadığım bir ateş hissettim. O arada Hevybanu "O sesi işitmeye ihtiyacı var," dedi, elini Ardıl Eece'nin başına takılmış beyaz şapkasına çıkararak. "Benim kalp sesime aşina. Yadırgamayacaktır..."
"Ayırt edemez mi diyorsun?" dedim şaşkınca. Ben ederdim çünkü...
Hevybanu'nun gülümseme sesini işitince Ardıl Erce'nin şapkasındaki bakışlarım Hevybanu'ya döndü. "Kalbim seninkiyle bir atıyor," derken, Ardıl Erce'deki bakışları usul usul yüzüme tırmandı. O kadar yorgun gözüküyordu ki için daha çok ezildi. Bu yüzden ayırt edecek bir şey bulamaz, diyorum."
"Everek'ten çıktığınızda," diyerek söze başladığında, saçlarındaki elim duraksasa da Melih duraksamadı. "Yanınıza ilk ben gelmiştim..." Sesine çöken kederi, hafifçe boğazını temizleyerek toparladı. "Ben o gün, o hastanede çocuğu ölmüş ama karısı yaşayan bir adam buldum." Ne anlatıyorsun, dercesine yüzüne doğru başımı eğdim ama Melik; kilitlenmiş bir vaziyette Ardıl Erce'ye bakıyordu. Bakışlarımı Ardıl Erce'ye çevirdiğimde şu anki rengi koyu lacivert olan gözleriyle aynı şekilde Melih'e baktığını gördüm. "Buraya geldiğimde ise hem karısı hem de çocuğu yaşıyor olmasına rağmen o adamı bulamadım..."
"Ne?" dedim şaşkınca ve ardından hafifçe saçlarını çekiştirerek başımı yüzüne doğru eğdim. "Ne demek istiyorsun sen, Melih?"
Derin bir nefes aldığında, dizimde yatan bedeni hafifçe havalandı. "Biraz alttan al, diyorum," dedi Ardıl Erce ile göz temasını kesmeden. "O herif, g*tünü yere koymadı ama yine de sizin için uğraşıp duruyor... Biraz alttan al ve sorgulamadan ayak uydur."
Yüreğime tanımlayamayacağım bir sıkıntı otururken, "Bilmem gereken bir şey mi var?" dedim. "Yani biz hiç konuşmadık ama bir sorun mu var, bilmediğim?"
Melih sorumla Ardıl Erce'ye dönül olan bedenini sırt üstü çevirdi ve benimle göz göze geldi. Yeşillerini ilk defa o denli koyulaşmış gördüğüme yemin edebilirdim. "Alp Aslan bir iki aya kadar evde..." Oysaki ben, Alp Aslan'ın suskunluğunu, tekrar gidecek oluşuna yormuştum... Derin bir nefes aldıktan sonra dudaklarına pek de gerçekçi olmayan bir tebessüm ekledi. "Ne yap, ne et..." dedi ve imayla kaşlarını havalandırdı. "Ama o kocanı, yaşadığına ve iyi olduğuna ikna et..." Çatılan kaşlarıma gülümserken, gülümsemesi gerçekçi bir hal aldı. "Benden başka bir şey alamazsın... Ama ikna et ki, gittiği yerden tek parça dönebilsin..."
"Sen ölümdün, en yaşam," deyişiyle, ikimiz de ağırca yutkunduk. Ölümle yaşamın bir hayatta harmanlanan en güzel şekliydik ve ölümün hala yaşamı yutmamış olması bir mucizeden ibaretti. "Ben seninle ölümü sevdim, sen benimle yaşamayı öğrendin..." Dudaklarımın üzerine silik bir öpücük kondurdu. "Kan ile barutun kokusu birbirine karıştı. Tenlerimiz birleştikçe de sonsuzluğun kokusunu birlikte yarattık..." Alnını alnıma dayayıp genişçe gülümseyince, dayanamayıp çenesine bir öpücük kondurdum. "Uçsuz bucaksız gökyüzü nasıl kokuyorsa sen de öyle kokuyorsun benim için... Ve..." Başını usulca iki yana oynattı. "Nereden, ne kadar süre sonra geldiğin hiç önemli değil... Sen benim, hiç sonu gelmeyecek sonsuzluğumsun..." Dudakları dudaklarıma sürtündüğünde istekle yutkundum ama inatla dudaklarına kapanmayışım, dilinden dökülecek her bir hecenin hasretini çektiğimdendi. "Sonsuzluğunu bir ömür, tenimden yüreğime işlesene..."
"Bazı anları yaşamak ne kadar zorsa, anmak veyahut anlatmak da bir o kadar zordur."
"Ben ki," dedi, sol eliyle kendi göğsünü dürterek. "Çocuğum sağlıklı olsun, beslensin diye dağ tepe demeden çeşit çeşit meyve sebze keşfedip pişirmeye çalışan insanım... Ama siz..." Göğsünden çektiği eli bir beni, bir çakma p*çi işaret etti. "Ardıl Erce; 250 gram alacak da, Jülide'nin kaba eti yer görecek diye korkuyorsunuz!"
"Iyy!" dedi, çakma p*ç tiksinircesine. "Sana kalsa, abur cubur reklamlarında oynatılan izbandutlara çevirirsin çocuğumu!"
Hevybanu dudaklarını araladı ama onun sesinden önce benim "Çocuğum, deyip durma oğluma!" deyişim yankılandı salonda.
"Oğlum, manyak mısın?" dedi çakma p*ç hayretle. Bunda hayret edilecek ne vardı? "Bizim aramızda senin benim mi var?"
Benim "Var!" deyişime, Hevybanu'nun "Peki, ben neden hepinizin benim çocuğummuşsunuz gibi hissediyorum acaba!" deyişi karıştı.
"Dilerim, aranızdaki güven temeli sağlamdır da yıkılmaz. Çünkü biliyorum ki," dedi ve işaret parmağını bedenime doğrulttu. "Bir sacın üç ayağısınız. Biriniz kırıldığınız anda ayakta kalan diğer ikiniz asla ama asla dik duramayacaksınız." İki elini hafifçe yana açtı. "Şöyle ki; Alp Aslan kırılırsa ve aranızdan koparsa, Melih seni ensenden tutup sürüklemek suretiyle hayatta tutmaya çalışır. Ama sen kırılır ve aralarından koparsan, muhtemelen gökyüzünde iki kopuk uçurtman olur, Jülide."
Akan gözyaşlarımı dudak kenarımda biriktirirken, kollarımı göğsümde keyifle bağladım. "Yanlışın var, baba," dedim, başımı dikleştirerek. "Ben o iki adama, ölürlerse kendilerine refakatçi olacak bir can, yaşarlarsa da alacakları her bir nefesi kontrol etmeleri gereken başa bir can verdim. Ben ki nasıl artlarından kalkıp, Ardıl Erce'nin, çocuklarımın elini tutmak zorundaysam, onlarda tutmak zorunda. Yani baba... Senin anlayacağın, ben o iki kopuk uçurtmanın bağını kendi yüreğimden söküp başka bir yüreğe işleyeli çok oldu."
"Şerefim ve namusun üzerine yemin ederim ki Hevybanu..." Adımı zikretmesiyle, telsizin açık olduğunu fark ettiğini anladım. Yine bir yeminin esiri olmaktan aklım çıktı. "Bana bakan gözlerindeki sevginin bir damlası için kanımın son damlasına kadar çabalamaktan bir an bile vazgeçmeyeceğim..."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın