27 Ocak 2025 Pazartesi

0 Julie Garwood - Düğün (Lairds' Fiancess #1)


~~~*~~~
Uzun yıllardır nefret ve kin duygularıyla yaşamıştı. Brenna'nın ise yumuşa ve sevgi dolu bir ruhu vardı. Connor'ın, nefes almak, hissetmek için ona ihtiyacı vardı.
~~~*~~~ 


Bu ay bitmeden bir historical romans hatta bir Julie Garwood kitabı daha okumak istiyordum ve sonucunda Lairds's Fiancess Serisi'nin ikinci kitabı Düğün'de okundu ve bitti. 

Off! Bu kadının kitaplarını çok seviyorum. Bir kadın hiç mi sıkmaz okuru kitaplarıyla, hep bir bağlar kitaba... işte öyle bir yazar. Zaten bu türü seven herkes bilir ki bu kadın türün en iyilerini yazanlardan biri. 

Akıcı, sürükleyici, eğlenceli, tutkulu bir kitap olmasının yanında intikam hırsı, ebeveynlerin çocuklarına yükledikleri görevlerin onların hayatını nasıl şekillendirdiğini çok güzel anlatmıştı. 

Her ne kadar karakter serisi olsa da size tavsiyem sıralı okumanız çünkü ilk kitapta Alec ve Jamie'nn hikayesini okuyoruz ve bu kitapta ikisini de bolca çift olarak gördüğümüz için ve onların hayatlarına imalar olduğu için onları anlamak için sıralı okunmalıdır.

~~~*~~~
Bir erkek onun mavi gözleri içinde kaybolabilir ve bütün görevlerini unutabilirdi. 
~~~*~~~ 


Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Connor, henüz dokuz-on yaşlarındayken babası bir saldırı sonucunda öldürülür. Buna şahit olan Connor, babası ölmeden önce kendisine katillerini bulması ve intikam almasını istemesi üzerine hayatı değişir. Babasının bir diğer isteği de kendisini Alec Kincaid'in yetiştirmesidir. Alec'in yanına sığınan ve bir savaşçı olarak yetişen Connor, içindeki intikam ateşiyle yaşarken Alec'in kesin olarak kanıtın olmadan katiline saldıramayacağı konusunda da emir alır. Bunun üzerine beklemeye geçen ama her an tetikte olan Connor'ın eline mükemmel bir fırsat geçer. İngiliz Baronu Haynesworth kızı Brenna'yı İskoç Beyi olan MacNare ile evlendirmeye karar verir ve bunun içinde hemen yola koyulurlar. Bu haberi alan Connor, düşmanının gelinini kaçırmaya dair plan yapar. Üstelik şans onun yanındadır çünkü Brenna, henüz küçük bir çocukken Connor ile tanışmış ve ona üç kere evlenme teklif etmiştir. İkisini reddeden Connor üçüncü teklifi kabul ederek Brenna'yla evlenir. Bütün olaylarda ondan sonra başlar. Brenna, Connor ile evlenmesinin üzerine bir eş olarak kendi sorumluluklarını yerine getirmeye niyetlidir ancak İngiliz ve İskoç adetleri farklı ve görevleri bambaşkadır. Bunun ikilemini yaşayan ve bir savaşçı ile evliliğin ne getirdiğini bilmeyen Brenna, hem Connor'a alışmaya ve kendi taleplerini dile getirip yaptırmaya çalışırken bir yandan da  Connor ile bu istekler konusunda çatışmaktadır. Connor ise gelinini ilk gördüğü andan beri ondan etkilenen ve onu arzulayan bir adam haline gelmesini şaşkınlıkla karşılarken diğer yandan da içinde hissettiği duygularla baş etmeye çalışır. Üstelik hiç alışık olmadığı bir şey yaşar o da Brenna'nın kendi istekleri ve talepleri konusunda kendisiyle cesurca tartışması ve dile getirmesidir. Bütün bunlardan bir yerden sonra eğlenceli ve keyif alan hale gelen Connor, genç kızla evliliğinin bir sabır işi olmasının yanı sıra da mutluluğu getireceğini de farkına yavaş yavaş varmaktadır. Ama düşmanları da artık harekete geçer çünkü MacNare, Connor'ın gelinini kaçırmasından dolayı sinirlidir, rezil olmuştur ve küçük düşürülmüştür. Bunun için rahat durmaz ve ona göre hamleler yapar. Bütün bunların yanında Connor düşmanlarıyla uğraşırken Brenna'da Connor'ın üvey annesi ve kardeşiyle uğraşmaktadır. Çünkü ikisi de kendisine rahat vermemektedir Özellikle de üvey kardeşi Raen... Connor düşmanlarından alması gereken bir intikam varken ve bunun için fırsat kovalarken farkında olmadan ayağına kadar gelen o fırsatı değerlendirirken Brenna'yı kaybetmenin de sınırında gezmeye başladığını çok sonradan fark edecektir. Bu durumda geç kalmaması için yapması gereken hamleler, vermesi gereken kararlar... ve her şeyden de öte kendisine de artık itiraf etmesi gereken bir aşk vardır. 

Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu kitabı da yıllar yıllar önce okumuştum ve yeniden okurken bile hala ilk kez okuyormuş gibi heyecanla okudum. Hele bazı sahnelerde evet o sahne geliyor diyerek soluksuz okudum. Kitaplığımın vazgeçilmez parçaları oldu resmen bu kitaplar. 


~~~*~~~
Özlediği böyle bir teslimiyetti. Bunun her anının tadına varmak istedi. Karısını seyrederken içinden kahkaha atmak geldi. Bu kadın onu ne kadar mutlu ediyordu. 
~~~*~~~ 


Brenna'nın küçüklüğünden beri Connor'a takıntılı olması sonrasında ise yollarının kesişmesi çok güzel bir detaydı.  Hatta küçükken bile Connor'a emir verir gibi konuşması, ne yapacağını söylemesi de yetişkin halinde de bu durumda değişim olmaması çok eğlenceliydi.  Bunu Connor'da dile getirdi o sahnelerde çok eğlendim.

Brenna'nın güzelliği, iyi kalpliliği, herkesi kendinden önce düşünen tavırları ne Connor'ın ne de onun çok yakın arkadaşı ve komutanları olan Quinlan ve Crispin'i etkilemesi ve beklenmedik bir kadın olması detayları çok güzeldi. Hatta çok eğlenceliydi de.  

Connor'ın kalesine doğru gidilen yolculukta yaşananlar, Brenna'nın bütün hassasiyetleri, ruh hali ve heyecanı çok iyi anlatılmıştı ki zaten o hallerini de fark eden kocası ve arkadaşları bile genç kızdan büyülendiler resmen. 

Connor'ın Brenna'ya karşı her ne kadar dile getirmek ve kabullenmek istemese de verdiği önem, hassasiyet ve karısının duygularını incitmemek, kalbini kırmamak için yaptıkları çok tatlıydı. 

Zaten kaleye geldiklerinde de hepsinin Brenna'nın etrafında pervane olması,  genç kızın duygularını önemsemeleri çok güzel detaylardı. Zaman zaman Connor'ı de bu konuda uyarmaları çok eğlenceliydi. Zaten Quinlan ve Crispin de buna izin vermediler, hep Brenna'nın duygularını önemsemeleri ve Connor'u uyarmaları çok eğlenceliydi. 


~~~*~~~
Connor değersiz bir toprak parçasını savunurken, genç kadın kocasının düşmanlarına karşı kendisini savunmak zorunda kalmıştı.
~~~*~~~ 



Alec'in kalesinde yaşananlar ve Alec'in onayının alınması daha sonrasında da Connor'ın kalesinde Brenna'nın Alec'e söyledikleri ve yaptıkları Alec'ten bile bir taktir aldı. Eee kadınların zekalarını hafif almayın Alec ve Connor... gerçi Alec zaten zeki bir kadınla evli olduğunun farkında ama Connor da bunu fark etti. 

Brenna'nın Connor'ın üvey annesiyle yaşadıkları cidden çileden çıkarıcıydı ama birçok şeye Connor'ın hatırı için katlandı tabi son noktayı koyan  da Raen oldu. Tam bir pislikti. Ağabeyinin karısına göz koydu resmen. Eeee ne oldu sonunu hazırladı. 

O sahnelerde Brenna'nın tepkisi, bütün halkın şaşkınlığı ve genç kızın yanında olma istekleri, Quinlan'ın hanımını korumak için yaptıkları çok güzel ve etkileyiciydi. Zaten tedirginliğinin farkında olarak, tetik de dururken karşılaştığı şey genç savaşçıyı da çileden çıkardı.  

O sahnelerin devamında Connor'ın yaptıkları ise... işte karısına aşkını kabullenmese de deli gibi seven adam dedim. 

Bunların yanı sıra, Connor ile Brenna'nın arasındaki iletişim çok iyiydi. Bazen çok eğlenceliydi bazen de yaaa çok tatlısınız dedirtecek şekildeydi. Özellikle de Brenna'nın Connor yatak odalarını ayırma teklifiyle geldiğinde yaptıkları, söyledikleri... sonrasında Connor'ın verdiği tepki... bizler nasıl sırıtarak okuduysak o sahneleri muhtemelen Alec'de öyle izledi. O sahneler direk onun önünde oldu sonuçta. 

Bütün bunların yanında Connor'ın bütün sertliğine karşılık ve kadın erkeğinin sözünü dinler itiraz etmez tavırlarına karşılık Brenna'nın kendi halleri, tavırları çok güzeldi. Zaten Connor'da karısı için yumuşaması, kalbini kırmamak için çaba harcaması da çok tatlıydı.

Connor'ın üvey annesi ve kardeşi zaten ölüm fermanlarını Brenna'ya saldırarak yaptılar. Bir anne nasıl böyle tavır alabilir anlayamıyorum. Düşünsenize üveyde olsa oğlunun karısına küçük oğlunun isteklerini yerine getirmesini söylüyor. Dalga mı geçiyorsun sen kadın! Nasıl bir annesin? Nasıl bir kadınsın? Brenna'yı verdiği savaşlardan dolayı tebrik ediyorum. Kendisinin zekası ile hem kayınvalidesinden hem de Raen'den kendini kurtardı resmen. Gerçi sonunda neredeyse canından oluyordu ama... 

Brenna'yı bütün halkın sevmesi, kabullenmesi, onun için her şeyi yapma hevesinde olmaları çok tatlıydı. Özellikle de erkeklerin Brenna'nın güzelliği, gülümsemesi ve zekasıyla kandırıldıklarını itiraf etmeleri çok eğlenceliydi. 


~~~*~~~
Brenna eğilip yara izlerini birer birer öptü. 
Connor bu dokunuşları yüreğinde ve ruhunda hissetti. 
Kızın davranışı karşısında donakalmıştı. Gözlerini kapadı. Karısının dudaklarının dokunuşları onu hem ürpertiyor hem de içini ısıtıyordu, sanki yenileniyordu. Nasıl olduğunu kendisi de bilmiyordu ama içini kemiren o acı kaybolmuş sadece karısının sevgisi kalmıştı.
~~~*~~~ 


Ayy kitabı çok sevdim ben... Zaten kitapta ana ve akılda kalan belli başlı sahneleri vardı onları tekrar okumak da çok güzeldi. 

İyi ki tekrar okumuşum. Muhtemelen birkaç sene sonra tekrar okurum. Bazı kitaplar okunmaktan sıkmıyor. 

Kitaba dair puanım 5 üzerinden 5 veriyorum. 🌟🌟🌟🌟🌟

Lairds' Fiancess Serisi



Kitabın adı     : Düğün
Orijinal adı     : The Wedding
Yazarı            : Julie Garwood
Çevirmen        : Mine Atafırat
Seri Bilgisi      : Lairds' Fiancess #2
Yayınevi         : Epsilon
Sayfa sayısı    : 408

Kitabın tanıtım yazısı: 

Çocukken babası tuzağa düşürülerek öldürülen İskoç soylusu Connor MacAlister, içindeki intikam duygusunu hiç kaybetmemiş, babasının katilini bulmak hayatının amacı haline gelmiştir. Connor, babasının öldürülmesinde parmağı olduğunu düşündüğü, zalim MacNare'e zarar vermek için, onunla evlenmek üzere yola çıkan İngiliz Baron Haynesworth'un kızı Brenna'yı kaçırır. Brenna sıradan bir İngiliz soylusu değildir. Kişilikli, adalet duygusu güçlü, kendine özgü bir kızdır. İngilizler'in vahşi kabul ettikleri dev gibi bir İskoçyalı olan Connor'la ciddi bir mücadeleye girişir ama sonunda boyun eğmek zorunda kalır.

Kitaplarının pek çoğu New York Times Bestseller listelerine giren Julie Garwood'un bu kitabını da soluk soluğa okuyacaksınız...

 



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın