28 Temmuz 2013 Pazar

3 Diana Gabaldon - Yabancı


Blogu kurmadan çok önce okuduğum/uz pek çok romanın ya da serinin yorumları blogda malesef ki yok. Bazen kitaplarıma bakarken yorumlamadığım kitapları hatta serileri gördüğümde şaşırıyorum :) Ama onları okuyuşumun üzerinden iki yıla yakın zaman geçtiği için yorumlamam için hepsini baştan okumam gerek sanırım :)

Neyse efendim, Diana Gabaldon'ın Yabancı Serisi de onlardan birisi. Bütün seriyi okudum mu? Aslında hayır. Nedeni de ilk kitapta bana biraz fazla ağır gelen şeyler yaşanmış olması... Kitabı okumayı düşünüyorsanız şimdiden dikkat fazlaca içeriğe gireceğim diyeyim de sonradan okuması size kalsın.

Kitaba pek bir hevesli başladım ve hakikaten merakla da okudum. Her yazar 800 sayfalık romanını bir günde okutacak kadar iyi değildir ki Diana Gabaldon hakikaten bu konuda çok iyi. Anlatımı gerçekten sizi içine çekiyor. 

Benim seriyi okumamın sebebine gelecek olursak o da şu ki: Erkek karakterin tecavüze uğruyor oluşu... Doğrusunu söylemek gerekirse bundan da fenası olanları eşine anlatırken, "elinde olmadan zevk alışından" bahsetmesi...

Oraya kadar gerçekten iyidi de oradan sonra kitap beni bir kaç beden aştı. Sonrasında yazara tüm günümü aldığı için, bu kadar güzel bir hikayede bana böyle bir kısım okuttuğu için ne kadar öfkelendiğimi anlatamam :) Sözün özü kitap benim için orada bitti ve bıraktım.

Ha geri kalan seriyi hiç mi okumadım? Kitapları gördüğüm yerlerde şöyle kıyıdan köşeden okumaktan kendimi alamadım. Dedim ya aslında hikaye ve yazarın kalemi çok iyi. Ama gelin görün ki beni bahsettiğim noktada kaybetti. Yine de serinin pek çok seveni var, demek ki bu beni etkilediği kadar herkesi etkileyen bir faktör değil. Siz de etkilenmeyeceğinizi düşünüyorsanız, alın, okuyun. :)

Bu arada hangisi olduğunu hatırlamadığım bir kitapta da kızları tecavüze uğruyordu :D Ki kitabı yalnızca kurcalarken bu kısmı gördüm. Okumadığım geri kalan kitaplarda başka tacavüze uğrayan var mı bilmiyorum :D Yazarın bu konuda bir takıntısı var sanırım... Ey yazar, Fraser'ların suçu ne? :D

Neyse efendim, benim kitap hakkındaki yorumum bu kadar, biraz fazla tek noktaya odaklı oldu sanırım ama dediğim gibi o nokta benim için serinin sonu oldu. Yine de sizin ilginizi çekti ise, seri şu şekilde ilerliyor;

1. Yabancı
2. Kehribardaki Yusufçuk
3. Yolcu
4. Güz Davulları Kısım 1
5. Güz Davulları Kısım 2

Yorumladığım, seriye ismini veren ve ilk kitap olan Yabancı'nın konusu ise şöyle;
   "Sene 1945. Eski bir savaş hemşiresi olan Claire Randall, evine dönmüştür. Tekrar bir araya geldiği eşiyle ikinci bir balayına çıkar. Salisbury Düzlüğünde bulunan tarihi taş çemberini ziyaret ederler. Bu taşlardan birine dokunan Claire birden kendini, savaş yüzünden yıkılmış ve gruplaşmış sınır baskınlarına maruz kalan İskoçyada bir yabancı olarak bulur. Sene 1743tür. 
   Anlayamadığı güçler tarafından zaman içinde geçmişe savrulan Claire, hayatı için tehdit oluşturabilecek mülk sahipleri ve casusların arasına düşmüştür. Cesur bir İskoç savaşçısı olan James Fraser, Clairee öyle sınırsız bir aşk sunar ki, genç kadın sadakat ve tutku gibi iki zıt duygunun arasında sıkışıp kalır. Farklı zamanlarda yaşayan ve hiç ortak özellikleri olmayan bu iki adam arasında bir seçim yapması gerekmektedir."

25 Temmuz 2013 Perşembe

1 Jennifer L. Armentrout - Opal [ Lux #3 ]


Seri kitaplarda en sevdiğim şey peş peşe okuyabilmek... Oniks bitti ardından elimde Opal'in bulunmasının tatmini ile ona başladım ve yarım kalmışlık, bekleme sıkıntısı çekmeden devam ettim ama... işte asıl mesele ondan sonra başladı...keşke bekleyeydim de Opal'i Origin çıktıktan sonra okuyaydım dedim çünkü öyle fena bitti ki nasıl beklersin şimdi 4.kitabı... Poff :(

Diren konuya aldım ama zaten Lux serisinin diğer kitaplarını yorumlarken ve Melez Sözleşmeleri serisini yorumlarken sizlere yazarın dilinden oldukça bahsetmiştim ama yine içim rahat etmedi kısaca bahsedeyim.
Yazarımız Jennifer L. Armentrout fantastik bir seri olan Lux serisinin yazarı... oldukça akıcı, sürükleyici, bir çırpıda okunan hafif sade bir kaleme sahip. Hatta her yaş ortalamasına hitap eden kitaplar yazıyor... Yani yediden yetmişe okuyabilirsiniz fantastik roman seviyorsanız.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

2 Jennifer L. Armentrout - Oniks [ Lux #2 ]


İşte Lux Serisinin 2. kitabı Oniks'te bitti... Bu kadının kaleminden olan kitapların nedense bitmesini istemiyorum :)

Obsidiyen'i okuduktan sonra Oniks'in hemen çıkmasını istemiştim ama çıktığında da alıp okumam pek mümkün olmadı derken bir baktım Opal'de çıkmış :) Bunu fırsat bilip ikisini de aldım peş peşe okuyacak olmanın verdiği bir tatmin hissiyle Oniks'i bitirdim. 

Genelde serilerde hep bir önceki kitap bir sonrakinin yanında sönük kalır...bir sonraki daha cazip ve olaylı ve içine çeker şekilde olur ya da ben öyle hissediyorum. Ancak bunda öyle bir şey hissetmedim. Obsidiyen'i okurken de Oniks'i okurkende hep aynı seviyede, aynı akıcılıkta sürükleyicilikte ve aynı olaylı döngüde ilerlemesi beni oldukça memnun etti. Ki Opal'de de aynısı olacağından eminim. 

6 Diana Gabaldon'un "Yabancı" Serisi Dizi Oluyor


Epsilon Yayınevi'nin yazarı olan Diana Gabaldon'ın ülkemizde de yayınlanan Yabancı serisi TV dizisi olacak!

Yayınevinin facebook sayfasında duyurduğu habere göre çekimler sonbaharda başlayacak ve kitapların baş karakteri olan Jamie Fraiser'ı yani baş rolü İskoçya doğumlu Sam Heughan oynayacak.

Şahsen kitapları okumadım ama ne yalan söyleyeyim şu resme bakınca gerek kitapları okumak gerekse diziyi izlemek için çok fazla neden görüyordum :D

Bu arada küçük bir bilgi olarak serinin ülkemizde yayınlanan kitaplarını sizlere sıralıyorum :)) Hatta kapaklarını da paylaşıyorum :)

Yabancı
Kehribardaki Yusufçuk
Yolcu
Güz Davullar Kısım I
Güz Davulları Kısım II
Ateşin Çağrısı Kısım I
Ateşin Çağrısı Kısım II

Seri bildiğim kadarıyla 8 kitaptan oluşuyor ve bu da demektir ki dizinin en az 8 sezon olacak :)) Ülkemizde de henüz sadece 5 kitabı yayınlandı :)


15 Temmuz 2013 Pazartesi

1 Brenda Joyce - Kusursuz Gelin


Ve bir Brenda Joyce klasiği daha bitti... 

Rex benim seride en çok merak ettiğim De Warenne erkeğiydi. Onun durumunun ve aşkının çok daha yoğun ve güzel olacağını düşünmüştüm ve yanılmadığımı yazar bana kanıtladı. Açıkçası serinin okuduğum üç kitabını çok beğenmiş ve Aşka Yelken Açanlar kitabında yazarın performansını biraz düşük bulmuştum. Çok daha sığ gibiydi aşk ama o kitabın hemen ardından Kusursuz Gelin'i okumak duyguların yoğunluğu aşkı iliklerine kadar hissettiren bir kurgu... çok daha etkileyici ve tatmin ediciydi. 

8 Temmuz 2013 Pazartesi

2 Brenda Joyce - Aşka Yelken Açanlar


Ve bir De Warenne erkeğini daha evlendirdik :))

Brenda Joyce, kalemini sevdiğim yazarlardan biri. Benim için oldukça güçlü kalemi olan ve okurken okuyucuyu sıkmayan ama aynı zamanda da keyifli okuma vakitleri sunan bir yazar. Tarihi aşk romanı severlere kesinlikle yazarın kitaplarını tavsiye ederim.

De Warenne serisinin ülkemizde yayınlanan 4. kitabıydı ve her ne kadar Devlin ve Tyrell kadar aşkı iliklerime kadar hissedemesem de bu kitabı da oldukça güzeldi. Kitabı hem sevdim hem sevmedim diyebilirim. Devlin, Sean ve Tyrell aşklarının yanında Cliff'in aşkı biraz sönük kaldı gibi geldi ama diğer yandan da Cliff'in diğer kitaplardan okuduğumuz ele avuca sığmaz tavırlarına karşılık aynı şekilde bir kadın bulması da oldukça güzeldi. 

4 Temmuz 2013 Perşembe

12 Anna Campbell - Günahın Esiri


Mahrem'i çok sevince, bir Anna Campbell kitabını daha hevesle okudum. Ama ne yazık ki bu kitapta tam olarak istediğimi bulamadım.

Sanırım Anna Campbell da ilk kitaptan sonra performans düşürenlerden. En azından benim gördüğüm bu. Kitap için hiç iyi değil, okumaya değmez gibi şeyler söyleyemem. Hoş, vakit geçirmelik bir kitaptı. Ama bana göre tavsiye edilecek, mutlaka gidin alın denilecek bir kitap da değildi.

Yine de söylemek istiyorum ki ben az da olsa zor beğenen bir insanım. Okuduğum kitapta bazı şeyleri çok basit bulursam ya da zorlama olduğunu hissedersem o kitabı sevemiyorum. Bu kitapta beğeni seviyemi aşağı çeken sebeplerden birisi de bu, zorlama bulmuş olmam.

Yazarın illaki bir ayrılık nedeni aradığını ve bunu biraz zorladığını hissettim. Zaten romanı bir kaç kez elimden bırakıp, biraz kendimi zorlayarak dönüp okudum.

Başta da söylediğim gibi ben aradığımı bulamadım, orta halli bir kitaptı. Yazara da haksızlık etmek istemiyorum ama ben ilk kitabını aradım bu romanı okurken. Yine de yazarı takip etmekten vazgeçmeyeceğim. En azından bir romanını daha okumak istiyorum. 

Ben Günahın Esiri'nin konusunu sizinle paylaşayım ve okumak isteyenlerın okuduktan sonra yorumlarını bizimle paylaşmalarını isteyeyim. :)
İlk kitabı Mahrem`le Epsilon okurlarının beğenisini kazanan Anna Campbell`den müthiş etkileyici, çarpıcı, güçlü ve romantik bir aşk hikayesi daha...

"Tek kelimeyle romantik."  
                             -Eloisa James-
"Okuyucular birbirine derinden aşık, muhteşem iki karaktere bayılacaklar. 
                                                                               -Publishers Weekly -
Hindistan`da tutsak edilen İngiliz casusu Sir Gideon Trevithick ülkesine döndüğüne ulusal kahramandır. Bir yıl boyunca işkence gören Gideon insanlarla ilişki kurmakta güçlük çekmeye başlamış ve içine kapanmıştır. Ancak çok zor durumda olan Lady Charis Weston ile karşılışınca, duyduğu ilgi ve kalmasını istemeyen ve onu şiddet uygulayarak istemediği bir adamla evlenmeye zorlayan üvey ağabeylerinden kaçmaktadır. 
Gideon bir yandan Charis ile aralarındaki yakınlaşmaya karşı koymaya çalışır çünkü güzeller güzeli Charis`in kendisi gibi travmalar yaşamış, bunların etkisinden kurtulamamış bir adamdan çok daha iyisini hak ettiğini düşünmektedir. Bir yandan da genç kızı kurtarmanın tek yolunun onunla evlenmesi olduğunun farkındadır.

2 Temmuz 2013 Salı

2 Julie Garwood - Aşk Seni de Vurur


Ve bir Garwood klasiği daha bitti… Bu kadının kalemine bayıldığımı daha önce söylemiş miydim? Nasılda özlemişim ya… Immm mis gibi bir kitap ve enfes bir kalem okurken alınan muhteşem bir zevk… kesinlikle paha biçilemez!

Garwood kitaplarına zaten hastayım, kadının bağımlılık yaratan bir kalemi var.  Ki o kadar bağımlıyım ki imzası olan kitapları konusunu okumadan alıyorum düşünün durumumu.

Dikkat!!! Kitap içeriğine girer bir yorum yapacağım :)

Kitaba bayıldım, tipik İskoçlar ve savaşları… Onların İngiliz nefretlerine karşılık aşık oldukları İngiliz kızları…
Kitabın başlangıcı çok güzeldi. Küçük bir geçmiş hatırlatması ve ardından olaylı bir başlangıç… Kitap tam formundaydı ya da Garwood kitabı yazarken formundaydı. Colm’un kardeşinin arama çabası Gabrielle’ye olan davranışları, Liam’ın Gabrielle’ye  karşı davranışlarına karşılık kıskanması… Gabrielle’in muhafızları… Savaşlar, aşağılanmalar, hakaretler… Imm tam anlamıyla bir çırpıda okunup bitecek bir kitaptı.

Biliyoruz ki bu kitap “Highlanders’ Lairds” serisinin son kitabıydı. Diğer kitapları Sır ve Fidye… Ian Maitland’ı görmesek de ismen duyuyorduk ama Brodick Buchanan’ı aralarda görmek harikaydı. Nasılda özlemişim Vahşi erkek Brodick’i… Gerçi Colm, ne Brodick ne de Ian kadar bağımlılık yapacak bir karakterdi ama yine de İskoç erkeği daha ne olsun.

Gabrielle’in fahişelikle suçlandığı kısımlardaki asil ve kendinden ödün vermez duruşu – her ne kadar içinde fırtınalar kopsa da olanlara inanamasa da – hayranlık uyandırıcıydı.  Ahh bir de Liam ve Brodick’in Colm ve Gabrielle’in düğün geceleri hakkında bir gece bir saat muhabbetinde çok eğlendim.

Kitapta hoşuma giden bir diğer nokta da muhafızlardı…Gabrielle’nin muhafızları… cidden sadakatleri, bağlılıkları çok güzeldi ama Gabrielle’i tamamen kocasının korumasına bırakmadan önce kocasının preseslerini koruyabileceklerinden emin olma çabalarıydı.

Ahhh ahhh… çoook beğendim!

Yalnız küçücük bir noktada şikayetim vardı o da çok kısa geldi kitap bana… İnsan biraz daha uzun yazar ki okuyucum tadına vara vara okusun der ama kısacıktı ve bir çırpıda bitti. Bu kötü oldu… İşin yoksa bekle bir sonraki kitabı…

Neyse ben kitabı çok beğendim ve şiddetle okumanızı tavsiye ederim. Gerçi Garwood arkadaş bu okumayacaksınız da ne yapacaksınız!

Bu arada "Highlanders' Lairds" serisinin kitaplarını hatırlatayım tekrardan:
Kitabın konusunu sizlerle paylaşıyorum:
"Aşkın, nefretin, intikamın ve saf arzunun özüne inen sürükleyici bir hikâye…
St. Biel’li Prenses Gabrielle için İskoçya şaşırtıcı manzaraların, vahşi klan şeflerinin, aldatıcı vadilerin, dik gölgelerin - ve şimdi de hilekârlığın, ihanetin ve cinayetlerin diyarıdır. Muhteşem güzelliğiyle tanınan ve İngiltere’nin en güçlü baronlarından birinin kızı olan Gabrielle, aynı zamanda Highlands topraklarında barış isteyen kral için mükemmel bir pazarlık kozudur. Kral John, Gabrielle’in iyi huylu ve asil bir beyle evlendirilmesine karar verir. Ama bu evlilik asla gerçekleşmeyecektir. 
Muhafızlarıyla birlikte akıl almaz bir zalimliğe tanık olan Gabrielle için her şey bir anda değişir. Okuyla tek atışla birinin canını alırken, bir başkasının hayatını kurtarır ve böylece savaş başlar. 
Birkaç gün içinde eski ve yeni düşmanlar arasında büyük bir kavga alevlenirken Highlands tutkuyla tutuşur. Gabrielle’in sakladığı sır yüzünden İskoçya’nın en korkulan adamı Colm MacHugh’un cesur olmak için yeni bir sebebi vardır. Colm’un delici bakışlarının altında Gabrielle’in ne bedeni ne de kalbi güvendedir."

1 Temmuz 2013 Pazartesi

8 Anna Campbell - Mahrem


Anna Campbell adını çok sık duyduğum ama hiç okumadığım bir yazardı. Kitabını okuyunca adını neden bu kadar sık duyduğumu anladım. :)

Mahrem, Matthew ve Grace'in aşk hikayesini anlatan bir roman ve Grace'in kaçırılarak Matthew'e götürülmesi ile başlıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bayağıdır okuma fırsatım olmadığı için bu kitabı gördüğümde atıştırmalık gibi görmüştüm :) Başlarda, Matthew'in Grace'e inanmama kısımları da benim gibi sabırsız bir okur için az da olsa sıkıcıydı ama ondan sonra kitap öyle bir sardı ki beni, akşam dokuz civarı başlamıştım ve sabahın dördüne kadar okuyup bitirdim :)

Yazar karakterleri çok iyi işlemişti. Özellikle Matthew kararlı ve tam sevdiğim tipte bir karakterdi :) Sanırım bundan sonra biraz kitap içeriğine gireceğim, uyarayım :)

Grace de iyiydi hoştu ama sonunda her şey sona erdiğinde ayrılma kısmı biraz saçmaydı bence. Tamam, Matthew'in başkasını sevebileceğini düşünmesi normal ama...Bir anda birlikte hiç bir şey yaşamadığı bir adammış gibi davranması falan mantıksız geldi bana. Bir yıl süren ayrılık da öyle...

Bir diğer takıldığım nokta ise Monks ve Filey'di. Kitapta, amcanın eve gelişleri haricinde başka korumadan bahsedilmedi. Yani yalnızca ikisi vardı. Üstelik, Matthew'in, istediğinde Filey'i kolayca harcayan koca bir köpeği ve tabii ki kendisi vardı. Kitabı okurken iki adamı nasıl alt edemiyorsunuz, diye aklımdan geçmedi değil. Bir iki daha fazla koruma yazmaya mı üşendi acaba yazarımız :)

Tabii dışarı da devreye giren güçler ve hemen yakalanması kısmında sıkıntım yok :D

Neyse efendim, bu ufacık detaylar pek hatadan da sayılmaz zaten. Tarihi aşk romanı okurları, Mahrem'i hala okumadılarsa edinsinler derim. Pek çok tarihi aşk romanı okudum. Çoğunlukla benzer hikayelerdi ama buna benzeyen bir konuyu daha önce hiç okumamıştım. Tamamı ile farklı geldi...

O konuyu sizinle şöyle paylaşayım:
"Sadece birkaç öpücük nasıl bu kadar fırtınalı bir arzu yaratabilir? 
Güzel Grace Paget kaçırılmış, gizlice uzaktaki bir çiftliğe götürülmüş ve hiç tanımadığı bir adamın her arzusunu karşılaması söylenmiştir, eğer bu isteği yerine getirmezse hayatını kaybedecektir. Grace onu kaçıranların sandıklarının aksine bir fahişe değildir ve hayatını kurtarmak için her türlü riski göze alacaktır fakat birden kendini bu tanımadığı yakışıklı adam tarafından baştan çıkarılmış bir halde bulur. Adamın gözlerindeki bir şey Grace'e onun göründüğü kadar acımasız olmadığını fısıldar. 
Sheene'in, bu kadının çiftliğe neden ve nasıl getirildiğine dair hiçbir fikri yoktur. Bir mahkûm gibi kilit altında tutulan ve herkes tarafından "deli" olarak tanınan bu adam hayatını geri kazanmak için her şeyi yapmaya hazırdır fakat Grace'in büyüleyici güzelliği bütün amaçlarını unutmasına sebep olur. Ve onun yanından bir an bile ayrı kalmak istememesine rağmen Grace'in zorla çiftlikte tutulmasına da dayanamaz. Birlikte onları tuhaf bir şekilde bir araya getiren bu güce karşı gelmeleri gerekmektedir. Ancak o zaman birbirlerine ait olacaklardır. Sonsuza kadar..."