27 Şubat 2013 Çarşamba

2 Michelle Willingham - Şifalı Eller


MacEgan Kardeşleri serisinin 4. kitabı Şifalı Eller...
Hani bazen kitap isimleri ile kitap konuları pek alakasız olur ya bunda tam tersi.. Bu kitaba bu isimden daha uygun bir isim olamazdı.

Yazarın kalemine veya diline dair yorumda bulunmayacağım çünkü diğer iki kitabını yorumlarken ne kadar iyi bir dili olduğundan ve ne kadar sevdiğimden bahsetmiştim.

Kitap, diğer okuduğum iki kitabına (Yasak Tutkular, Acılarla Gelen) göre daha durgundu yani savaşsızdı... Çünkü bunda Connor MacEgan iftiraya uğruyor ve şifacı Aileen'de onu iyileştirmesini konu alıyor. Genel anlamda Connor'ın iyileşme sürecinde ve bulundukları klandaki olayları konu alıyordu... Genelde böyle kitaplar pek akıcı olmaz ama kitap inanılmaz akıcıydı farkına varmadan bitti...

Neyse, kitapta işlenen aşk çok güzeldi. Okunmaya değerdi kesinlikle... Hele ki artık sonunda Connor intikam almaya gittiğinde Aileen'in her şeyden vazgeçercesine konuşması aşkının kanıtı...

Ben bu seriyi çok sevdim ve keyifle de okuyorum... Herkese de tavsiye ederim okuyun. Serinin yanı sıra yazarın kalemi takip edilmeye, hayran olunmaya değer...

Serisinin diğer kitapları şu şekilde:
  1. Yasak Tutkular
  2. Yasaklı Gelin
  3. Acılarla Gelen
  4. Şifalı Eller
  5. Sadece Sen
  6. MacEgan Olmak
  7. Warriors in Winter (henüz çevrilmedi)
Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum:

Connor MacEgan, çocukluğunda tahta kılıcı eline aldığı günden beri bir savaşçı olmak için doğduğunu biliyordu. Üstelik ailenin en genç bireylerinden biri olarak ona kalan bir mülk ya da zenginlik yoktu. Mal, mülk sahibi olmak için tek şansı, uğruna savaşmaktı. İrlanda’da işler böyle yürüyordu. Erkekler, klan reisi ya da kral olmak için birbirleriyle mücadele ederlerdi. Kendi erkek kardeşine meydan okuyamayacağına göre başka bir klanı ele geçirip idare edecek kadar güçlü bir savaşçı ve lider olmalıydı.  
Acımasız bir saldırı sonucu ellerini uzun bir süre kullanamaz hale geldiğinde Aileen Ó Duinne, onun tek umuduydu. Şifacı genç kadının tek istediği, bu işi gerçekten iyi yapabildiğini kanıtlamaktı. Ancak Connor’ın yakınlarında olmak, eski güvensizliklerini tekrar gün ışığına çıkartmıştı. Gölgelerin arasında gizlenen, herkesin görmezden geldiği ve Connor’ın yanına yakışmayan o genç kız gibi hissetmeye başlamıştı yeniden. Ve o büyük sır, aralarında hep bir engel olarak yer alacaktı.

25 Şubat 2013 Pazartesi

0 Michelle Willingham - Acılarla Gelen


MacEgan Kardeşler serisinin üçüncü kitabı... İkinci kitabı elimde olmadığından birinci kitaptan üçüncüye atlamak zorunda kaldım. Serinin her kitabı farklı bir karakteri anlatıyor bu da bir yerde sıralı gitmek zorunda olmadığımızı gösteriyor ama tabi sıralı olması daha iyi :))

Kitap çok güzeldi. Hatta tam benlikti çünkü hep olaylar vardı, hep bir kovalamaca, heyecan vardı ki kitaplarda bunu severim hele bir de tarihi aşk romanlarında olunca keyfime diyecek olmuyor :)

Yazarın dili o kadar akıcıydı ki nasıl bitti kitap anlamadım son sayfaya geldiğimde keşke bitmeseydi dedim. :)

Genevieve'in aşkı son sayfalarda çok güzeldi, işte aşk... fedakarlık yapıyor aşkı için dedim ama Bevan beni çıldırttı. Hele ilk başlarda Genevieve yardım istediğinde geri çevirmesi sonradan yardım etmesi sinirime dokunmuştu ama sonunda da Fiona konusunda tepemi attırdı... Ama  Bevan'ın babalık duygusu ve hisleri ona sempati duymamı sağladı. Küçük MacEgan olan Ewan çok tatlıydı. Onun bu kitapta tatlı utangaç sevimli bir delikanlı olarak gördükten sonra kitabını okumak eğleneceği olacak...

İlk kitapta MacEgan klanının kuruluşunu okudum ve bu kitapta da tam anlamıyla MacEgan Kardeşleri okudum... Ben bu seriyi tarihi aşk romanı sevenlere tavsiye ederim. Yazarın iki kitabını okudum ve çok beğendim ve herkese de tavsiye ederim.

Serisinin diğer kitapları şu şekilde:
  1. Yasak Tutkular
  2. Yasaklı Gelin
  3. Acılarla Gelen
  4. Şifalı Eller
  5. Sadece Sen
  6. MacEgan Olmak
  7. Warriors in Winter (henüz çevrilmedi)
Kitabın konusunu paylaşıyorum:

Genevieve de Renalt, sözlüsünden kaçmak zorundaydı ve bunun için düşmanına bile güvenmeye hazırdı. 
İrlandalı savaşçı Bevan MacEgan ise tehlike içerisindeki bir kadına sırtını dönemezdi. Yine de onu korumak için ne kadar ileri gidebileceğini kestiremiyordu. 
Evlilik, aslında her ikisi için de en uygun çözüm gibi görünüyordu. Oysa Bevan, bir kez daha sevmeyeceğine dair yemin etmişti. Genevieve ile aralarına mesafe koymaya çalıştıkça ona doğru çekildiğini hissediyordu. Kalbinin buzlarını eriten bir kadına nasıl karşı koyabilirdi ki? 
Peki ya beklenmedik gelişmeler, Bevan’ı bir seçim yapmaya zorladığında Genevieve’i sonsuza dek kaybetmeyi göze alabilecek miydi?

24 Şubat 2013 Pazar

0 Michelle Willingham - Yasak Tutkular


MacEgan Kardeşler serisinin ilk kitabı Yasak Tutkular... Öncelikle seri hakkında bilgi vereyim. Seri toplam 7 kitaptan oluşuyor ve tarihi aşk romanı ya da orta çağ dememiz daha doğru olur çünkü kontlar dükler değil savaşçılar klan liderleri falan var. Seri Harlequin'den çıkıyor ve kapaklar orjinal kitap kapaklar. Şahsen ben çok beğeniyorum kitap kapaklarını serinin ;)

Her neyse.. Yazarın ilk okuduğum kitabıydı ve diline hayran kaldım çünkü çok akıcı ve sürükleyici yazmanın yanında işlediği konu bütünlüğü ve kurgusu da çok güzeldi. Karakterleri çok güzel oturtmuştu çok beğendim.

Kieran'ın köle olması ama tavırlarında köleymiş gibi olmaması, İseult'un ise tavırları, oğlunu araması çok güzeldi. Genelde bu tür kitaplarda erkeklerin hep kadınlarının ilk erkeği olma isteği ve kadınlarının bakire olmasını gerektiğini okurken bu kitapta kadın karakterin bir oğlunun olması ve evlenmemiş olması kitabı benim gözümde ayrı bir yere taşıdı. Farklıydı ve bu yüzden de sevdim. Zaten erkek karaktere aşık olmamak elde değildi.

Savaş sahneleri vardı ve bu kısımları çok güzel işlemişti yazar ki keşke biraz daha uzun yazsaydı da okusaydık kaleminden diye düşündüm de...

Kitapta çok beğendiğim iki alıntı vardı... Kitabın sonlarına doğru o alıntıları sizlerle paylaşmak ve yorumumu bitirmek istiyorum. :))
***

"Sen ne yiyorsun?" diye soru kendi payını neredeyse bitirmek üzereyken. 
Atın sırtını silmekle uğraşan Kieran onu duymazdan geldi ama küçük kız kolay lokma değildi, sorusunu yineledi.
"Çok soru soran küçük kızları yiyorum," dedi Kieran.
Shannon genç adama kaşlarını çattı. "Bu hiç komik değil." Hemen ardından ekmeğinden bir parça koparıp Kieran'ın eline tutuşturdu. "Paylaşabiliriz."
Ekmek parçası, küçücük bir lokmadan ibaretti. Değil midesini doldurmak, ağzının içini bile doldurmazdı. Shannon'ın da fazla bir şey yemediğini biliyordu, bu yüzden davranışı Kieran'ı derinden etkilemişti. Daha önce kimse onun aç olup olmadığına aldırmamıştı. 
Tuniğini aşağı doğru çekildiğini hissedip baktı. Aidan da elindeki küçücük ekmek parçasını ona uzatıyordu. Hemen sonra sarsak adımlarla ateşin yanına döndü. Ekmek parçası içler acısı bir durumda olduğu halde Kirean hayır diyemedi. Her iki ekmek parçasını da birden ağzına attı. Ve hiç beklemediği bir şekilde bir doyum hissetti.

***
Bütün kitap boyunca okuduklarımızdan sonra bu satılar insanın yüzünde tatlı bir tebessüm bırakıyor. Kieran'ın yaşadıklarından sonra bu satırlar çok güzeldi.
Ve aşağıda paylaşacağım küçük satırda Shannon ve Aidan, Kieran'dan hikaye anlatmasını istiyor ve Kieran'ın anlattığı hikaye... Kahkaha attım okuduğumda :))
***

"Bir zamanlar, çok uzak diyarlarda bir prensesle bir savaşçı yaşarmış. 
Birlikte çok mutlu bir hayatları varmış. Son."

***
Bu kadar uzun bir yorum yaptıktan sonra sizlere okumanızı tavsiye ediyorum, seveceksiniz hele ki bu türü seviyorsanız...

Serisinin diğer kitapları şu şekilde:
  1. Yasak Tutkular
  2. Yasaklı Gelin
  3. Acılarla Gelen
  4. Şifalı Eller
  5. Sadece Sen
  6. MacEgan Olmak
  7. Warriors in Winter (henüz çevrilmedi)
Kitabın konusunu paylaşıyorum:
Kieran O Brannon sıradan bir köle değildi. 
Cesur, tehlikeli ve cüretkârdı…  
Hiçbir kadın onu ehlileştirilmeye cesaret edemezdi. 
Iseult MacFergus, bir savaşçının gücüne ve bir kralın onuruna sahip bu adamın çekimine kapılmıştı. Kaybolan oğlunu bulmak için bir tek Kieran’a güvenebilirdi. 
Kieran, erkek kardeşinin hayatını kurtarmak uğruna kendi özgürlüğünden vazgeçerek bir köle olmuştu. Her şeyden vazgeçtiği bir anda karşısına çıkan melek yüzlü, güzel Iseult onu tekrar hayata bağlamakla kalmayıp, kendisine de bağlamıştı. 


21 Şubat 2013 Perşembe

0 Leigh Bardugo - Gölge ve Kemik


O kadar uzun zamandır fantastik kitaplar kategorisinde vampir ve kurtadam gördük ki artık bu türün adı geçtiğinde direk aklımıza gelen yaratıklar vampirler ve kurtadamlar olmuştu. Sanki hayal güçlerimiz bu iki türde takılı kalmış gibiydi. Ki sırf bu yüzden fantastik kitap almaz hale gelmiştim. Ancak son zamanlarda okuduğum fantastik kitaplar o kadar farklı türler, olaylar ve hayal dünyası kapılarını açtı ki tekrar bu türe olan hevesim canlandı. Beni bu şekilde heveslendiren DEX ve Ephesus'tan sonra da Martı Yayınları oldu.

"The Grisha" serisinin ilk kitabı Gölge ve Kemik fantastik bir kitap ve muhteşem bir hayal dünyasına dayalı. Bu kitabı okuyan okuyucunun kitabın herhangi bir satırında tatminsiz olacağını sanmıyorum.

Kitabın kapağı çok güzel ki orijinal kapak yanılmıyorsam ve içinde tasvir edilen yerlerin harita şeklinde kitabın başlangıcında gösterilmesi muhteşem, Grisha'ların sınıflandırılmasının yapılması çok güzel ve iç tasarımı kusursuzdu. Sanırım fantastik türde bu tür şeyler çok dikkat çeken noktalar. Martı Yayınları bu yönden takdir ediyorum cidden özenli çalışmışlar.

Yazarın dili çok sade ve okurken sıkılmak mümkün değil ki olay akışındaki kendinizi kaybedip kitaba kapılıp gidiyorsunuz ve bir bakmışsınız onlarca sayfa okumuşsunuz... Kitabın kurgusunu çok ince ve özenle işlemiş yazar ve yapılan mekan tasvirlerini gözünde canladırmak çok kolay oluyor.

Kitabın kurgusu çok güzeldi. Eğitim yerleri, insanların tavırları insanda merakta bırakıp okumaya ve kitabı bırakmamaya teşvik ediyor. Alina'nın yeteneği, Malyen ile olan arkadaşlığı, Karanlıklar Efendisi'nin gizemli tavırları, Küçük Saray'daki Grisha'ların davranışlar... Kitaptaki her karakter neredeyse kitabı heyecanlı hale getiriyor.

Kitabın konusunu kaba taslak anlatayım, yoksa detaylara girip de okumak isteyenlerin hevesini kırmayayım. Alina bir haritacı ve Karanlıklar Diyarı'ndan geçecekler ancak geçiş sırasında volcraların saldırısına uğruyorlar. Alina'ın gücü sayesinde Karanlıklar Diyarı'ndan geri dönüyorlar. Ne Alina ne de diğerleri onun gücünden haberdar değil. Bunun üzerine Karanlıklar Efendisi'ne Alina'nın gücü gösteriliyor ve bunun sonucunda Alina'nın Güneşin Hakimi olduğu öğreniliyor. Olaylar da bu noktadan sonra başlıyor.

Kitabı herkese tavsiye ederim. Fantastik türü sevmeyenler bile bence okusunlar çünkü okurken kitabın fantastikliğini unutup sanki gerçekmiş gibi kapılacaksınız kitaba. Ben çok beğendim ve serinin devam kitaplarını da heyecanla bekleyecek ve merakla okuyacağım.

Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:
Onu yalnızca geçmişi… geleceği ise bir tek o kurtarabilir… 
“Bekle!” diye sesimi yükselttim ama o çoktan arkasını dönmüştü. Kolunu tuttum, bizi izleyenlerden gelen şaşkınlık dolu seslere aldırış etmedim. “Bir yanlışlık olmalı. Ben… düşündüğünüz gibi…” Yavaşça bana dönüp kolunu tutan elime ters ters bakınca sustum. Elimi çektim ama öyle hemen geri adım atmayacaktım. “Ben düşündüğünüz kişi değilim,” diye fısıldadım çaresizce.Karanlıklar Efendisi biraz daha yakınıma geldi, sadece benim duyabileceğim bir sesle, “Kim olduğunu bildiğini hiç sanmıyorum!” dedi.

18 Şubat 2013 Pazartesi

0 Vicky Dreiling - Cesaretin Var mı?


Koridor Yayınları'nın yeni tarihi aşk üçlemesi... "How to" üçlemesinin ilk kitabı. Her kitap farklı bir karakteri konu alıyor ama tavsiyem sıraya göre gidin. :))

Yazarın dili güzeldi ve akıcı bir üslupla yazmıştı. Okurken sıkılmıyorsunuz ve keyifle okuyorsunuz. Hatta arada bazen geçen diyaloglarda gülebilirsiniz bile. Karakterler çok cana yakın aynı zamanda çok sevimliler ama tabi sinir bozucu karakterlerde var.

Kitabın konusu değişikti. Yani o zamanlarda annelerin çöpçatanlık yapıp oğullarına ya da kızlarına eş bulma derdinde olduğunu okuyorduk ama bir dükün de gidip direk bir çöpçatandan yardım isteyeceğini düşünmemiştim. Bunu bu kitapta okumak değişikti ve aynı zamanda eğlenceliydi de.

Kitabın birazcık içeriğine girebilirim... :))

Tristan'ın tavırlarına karşılık Tessa'nın tavırları okunmaya değerdi ve Tristan'ın arkadaşı Hawk ise eğlence askotu gibiydi sanki. Adının geçtiği yüzde doksan olayda gülümsememe neden oldu.

Kitapta eğlenceli bir çöpçatanlığın yanında biraz aksiyon da vardı. Tessa'nın geçmişinin verdiği aksiyon...

Güzel arkadaşlıklar ve göze görünen aile bağlarını da okudum. Özelikle son iki kız kaldığında kızların babalarının tavırları gerçekten çok güzeldi.
Düşes'in Tessa'nın geçmişine yaklaşımı cidden hayranlık uyandırıcıydı.

Neyse çok uzatmayayım. Ben kitabı sevdim ve ikinci kitabı çıktığında okuyacağım da. Ancak yayınevinin üçlemelerin son kitaplarını çıkarma konusunda okuyucuyu çok bekletiyor o yüzden üçüncü kitaptan umutlu değilim. Yine de eğer çıkarırlarsa ki çıkarmalarını istiyorum zevkle okurum ve sizere de tarihi aşk romanını seviyorsanız okuyun derim.

Kitabın yorumunu kitabın son cümlesini alıntılayarak bitiriyorum.
Eğilip Tessa'nın kulağına fısıldadı, 'sonsuza kadar benim biriciğimsin.'
Kitabın konusunu aşağıda paylaşıyorum:
Shelbourne Dükü Tristan’ı bekleyen zorlu bir görev vardır. Ömrünün geri kalanında tahammül edebileceği bir eş bulmak. Aşık olmayı ise ne istemekte ne de gerekli görmektedir. Baş döndürücü zenginliklerine rağmen anlayışa ve inceliğe sahip olmayan bir dizi aday arasında bunu nasıl başaracaktır peki? Londra’nın namı dilden dile dolaşan, aşırı ciddi ve terbiyeli çöpçatanını kiralayarak elbette. Ve ona hayatında gördüğü en büyüleyici kadın gibi davranmaktan da kendini alıkoyması gerekecektir… 
Pervasız dükü mükemmel eş adayını bulabileceği bir yarışma düzenlemesi için ikna etmek, Tessa Mansfield’in keyifle üstesinden geleceği bir iştir. Başvurduğu yöntemler skandal yaratacak ölçüde olabilir ama bu kötü şöhretli bekara eş bulma ve ona gerçek aşkı tattırma konusunda kararlıdır. Ne var ki dükün diğer kadınlara ilgi göstermeye başlamasıyla onun kalbini asıl kazanmasını istediği kişinin kendisi olduğunu fark eder. Yasak bir öpücüğün Tristan’ın arzularını harekete geçirmesiyle Tessa bir numaralı çöpçatan kuralını da öğrenmiş olur: Damada asla aşık olma. 

0 Vicky Dreiling - Cesaretin Var mı? [Alıntı]



Vicky Dreiling kaleminden "How To" serisinin ilk kitabı "Cesaretin Var mı" da çok hoşuma giden bir alıntıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Kitabın yorumu blogumuzda bulunuyor.

***

"Bir beyefendinin onu nasıl memnun edebileceğini sorması bir kadını hep hoşnut eder."
Shelbourne'un mavi gözleri şeytanca parladı. "Evlendiğim kişiye elbette onu nasıl en iyi şekilde memnun edebileceğimi soracağım." 
"Onu önemsediğinizi belli edecek basit davranışlardan bahsediyorum." 
"Şiir ve çiçekleri kastediyorsunuz. Romantik birisiymişim gibi yapmayacağım."

"Farz edelim ki bir kızı etkilemek için başka bir adamla rekabet halindesiniz. Diğer beyefendi çiçek getirip, şiirler yolluyor. Ona karşı üstünlük sağlamak için ne yapardınız?"
"Onu vururdum."

***

15 Şubat 2013 Cuma

0 Judith McNaught - Kusursuz [Alıntı]


J.McNaught'un favori kitaplarından biri Kusursuz ve eğlenerek okuduğum bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Dilerseniz kitabın yorumunu da blogumuzda bulabilirsiniz. 

"Julie, şimdiki aklım olsa, sana bunların hiçbirini yapmazdım. Bu geceye kadar yaptıklarım hiç değilse çaresizlikten kaynaklanıyordu. Ama bu... Ama şu son yaptığımın bağışlanacak yanı yok. Olayı açıklamaya yardımcı olacak şeyler var ama bunlar mazeret olamaz. Kadınsız geçen beş yılın bir erkek için çok uzun bir zaman olduğunu anlamayacak kadar saf olamazsın... Bu geceki davranışımın sebebi bu değil elbet. Asıl sebep seni ilk andan beri arzulamış olmam..."

"Devam et,"

"Devam mı edeyim?"

"Evet. Tam iyi şeyler söylemeye başlayacaktın."

"İyi şeyler mi?"

"Konuşmaya çok kötü şeyler söyleyerek başladın. Benimle seviştiğine pişman olduğunu söyledin. Saf olduğumu ekleyerek işi daha da berbat ettin. Sonra da beş yıl kadınsız kaldıktan sonra hangi kadın olsa seve seve kabul edeceğini belirtin..."

"Böyle mi söyledim?"

"Aşağı yukarı."

Kızın gülümsemesi sanki bulaşıcıydı. Zack sırıttı. "Ne büyük kabalık etmişim!"

"Çok."

Birkaç dakika önce bu kız yüzünden utanç ve acı içindeydi. Beş dakika önce onunla cennete gidip gelmişti. Şimdi ise genç kadın onu güldürüyordu. Zack, şimdiye kadar hiçbir kadının onu böyle etkilemediğinin farkındaydı. 


14 Şubat 2013 Perşembe

2 Brodi Ashton - Yerkara


Vay canına... Böyle bir kitabı yorumlamak çok zor... İlk defa bu tür bir kitapta yorum yapmakta zorlanıyorum... Ama bütün samimiyetimle söylüyorum ki okuduğum en güzel fantastik/paranormal kitaplardan biriydi.

Yazarı ayakta alkışlamak gerekir. O kadar güçlü bir kurgu kurmuş ve bunu da mitolojiyle harmanlamış ki okuyucuya söz söyleme şansı bırakmamış. Yazarın kalemi çok güçlü ve sağlam bir şekilde kurgusunu kurmuş. Akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcı şekilde işlemiş her bir kelimeyi...

Kitap içeriğine girmeden yorum yapmaya çalışacağım, ancak bazı yerlerde girersem şimdiden yorumu okuyacak arkadaşlardan özür diliyorum.

Kitabın aralarında 'Beslenme'den önceki kısımlara yönelik geçmişin anlatılması çok güzeldi. Cole her ne kadar biraz kötü bir karakter izlenimi yaratsa da Noel partisinde söylediği "kimi zaman... kalplerimiz kırılır." sözü insanın içinde bir şeyleri kıpırdatıyor. En azından Cole karşı bir sempati duydum ve kendisini en az Jack kadar sevdim.

Jake'in aşkına sahip çıkıp da Nikki için bu kadar fedakarca davranması, pes etmemesi, çabası ve yaptığı her şeyi anlatmak... kelimelerle ifade edilemez.

Kitabın son yüz sayfalık dilimini öyle bir keyifle ve heyecanla okudum ki kitabın bitmesini hiç istemedim. Hele o tünellerin gelip alma safhası muhteşemdi.
Ama son iki sayfası... rüyalarında Jack ile Nikki'nin buluşması... "sonsuza kadar seninle" ifadesi... tam anlamıyla kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktaydı.

Yazar duyguları o kadar güçlü işlemiş ki okurken o duyguları hissedebilmek çok güzeldi.

Çeviri çok güzeldi, kitabın akıcılığı bozulmamıştı. DEX'in okuduğum ikinci kitabıydı ve bayıldım. Cidden başarılı bir yayınevi olarak görüyorum kendilerini. Umarım kısa zamanda "Yerkara"nın ikinci kitabını çıkarırlar. Şimdilik üç kitap olarak görünen "Everneath" serinin ilk kitabıydı Yerkara.

Şiddetle tavsiye ederim okuyun.
Açıkçası fantastik kitaplarda hep vampirler, kurt adamlar okumaya o kadar alışılmış ki bu kitabın değişik kurgusu okuyucuyu tatmin edecektir. Beni tatmin etti ve tekrardan bu türü bana sevdirdi.

Şahsen 5 üzerinden 5 veririm bu kitaba!

Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:


Cehennemi yaşamadan cennete kavuşamazsın. 
Aşk, ölümsüzlük ve kaybedişin dramatik hikâyesi. Nikki altı ay önce, birden ortadan yok olmuştu. Nikki bu süre boyunca yerin altında, Yerkara adı verilen bir diyarda yaşamıştı; zaman burada farklı işliyor, bambaşka yollarla besleniliyordu.   
Nikki, Yeryüzey’e, eski yaşamına ve sevgilisi Jack’e veda etmek için geri döndü. Geçmişi unutmak ve hayatına devam etmek istiyor ama Yerkara’ya döneceğine söz verdi. 
Çünkü Cole onu bekliyor.  
Cole, Nikki’yi baştan çıkarıp Yerkara’ya gelmesi için kandırmıştı. Şimdi de Yerkara’nın yönetimini ele geçirmeye karar verdi ve bunun için Nikki’ye ihtiyacı var.  
Nikki Yerkara’ya dönüp Cole’un kraliçesi mi olacak, yoksa Yeryüzey’de Jack’le mi kalacak? 



12 Şubat 2013 Salı

0 Sally MacKenzie - Zoraki Düşes




"The Naked Nobility" serisinin ilk kitabı Zoraki Düşes... Seri toplamda 7 kitaptan oluşuyor ve tarihi aşk romanı. 

Yazarın çok hafif ve çabuk okunan bir dili var. Hatta eğlenceli bir dili var bile diyebilirim. Çünkü bazı sohbetlerde güldüm ve bazı olayları eğlenerek okudum. 

Kitap ise güzeldi, eğlenceli ve romantik bir tarihi aşk romanıydı. Hatta aşk romanı olmasının yanında birazıcık heyecan, adrenalin katmak için yazar sevgili dükümüz James'in kuzeninin dük olabilmek için onu öldürme çabaları, Sarah'yı evlenmekten vazgeçirme çabaları ve hatta sonunda bile ölüm görebiliyoruz. Açıkçası bu yönden biraz farklı geldi. Yani şimdiye kadar okuduğum Londra'daki tarihi aşk romanlarında pek cinayet ve türevlerinde şeyler yoktur, bunda var o biraz hoşuma gitti. Hatta alışıla gelmişin dışında sevgili dükümüzün bakir olmasını da garipsedim. Bunu inkar edemem. Bütün bu tür kitaplarda erkekler baya çapkın oluyorlar :))

Kitapta eleştirmek istediğim bir nokta var: kitap aşk yönünde biraz yüzeyseldi. Biraz daha derinlemesine aşk işlenebilirdi. Olay döngüsü içerisinde aşka fazla yer verilmemiş, bu kısım eksik kalmış gibi geldi. Ama ilk kitap belki o yüzdendir bilemiyorum. Okurken pek fark etmiyorsunuz çünkü olay döngüsüne kapılıyorsunuz ama bittikten sonra baktığınızda evet aşk yönünden yetersiz görünüyor.

Kitaptaki karakterleri çok sevdim, hele ki Robbie... Daha baş sayfada yaptığı hata kahkaha atmama neden oldu. Robbie'nin de hikayesinin anlatıldığı kitap var onu özellikle merak ediyorum.

Kitabın kapak tasarımı çok hoşuma gitti. Kırmızı tonunun parlaklığı yazının sarı olup ışıldaması insanda okuma isteği uyandırıyor. 
Çeviri güzeldi ancak bir iki yerde imla hatası vardı ama o da çok büyütülcek cinsten değildi. Görmezden gelinebilinir diye düşünüyorum. 

Şahsen takip edeceğim bir seri ve eğer tarihi aşk romanı, dükler düşesler okumayı seviyorsanız okuyun derim ancak...  Judith McNaught, Julia Quinn. Julie Garwood, Sabrina Jeffries, Brenda Joyce kalemiyle kıyaslama yapmadan okuyun o zaman bu kitap çok yüzeysel kalacaktır. Bu beş yazar benim gözümde aşk romanlarının ustaları bir yer de ve bunların yanında biraz acemi bir yazar gibi kalıyor Sally MacKenzie... Eğer kıyas yapmadan okursanız zevk alabilirsiniz...

Çok uzattım şimdi sizinle kitabın konusunu paylaşıyorum:

Sarah Hamilton, babasının ölmeden önce kendisine vasiyet ettiği şeyi yerine getirmek için Amerikadan İngiltereye doğru bir yolculuğa çıkar. Westbrook Kontu olan amcasının yanına gitmektedir. Günlerce yolculuk ettikten sonra Londraya vardığında amcasının karşısına yol yorgunluğu ile çıkmamak için bir gece -sadece bir gece- bir handa konaklayıp dinlenmeye karar verir. Ertesi gün düzgün bir şekilde amcasının karşısına çıkacaktır.
Oysa o gece o handa, Sarahnın hayatını değiştirecek bir tesadüf gerçekleşecektir.
Artık Sarah için işler, umduğundan daha farklı bir yere gidecektir. 
"Büyüleyici!" - Susan Johnson (New York Times Bestseller Yazarı)


10 Şubat 2013 Pazar

4 Kathryn Harvey - Kelebek


Öncelikle yorumumu yapmadan önce sizleri bir konuda bilgilendirmek istiyorum. Bu kitap çıktığında +18 olduğuna ilişkin yorumlar, uyarmalar oldu. Kitap kesinlikle +18 değil.
Kitabı gerek kapak tasarımı gerekse arka kapak konusunda merak uyandırıcı tanıtımı ile Tüyap'ta almıştım ve o zamandan beri de biraz sallıyordum çünkü erotik bir kitap olduğunu sanıyordum. Ancak kitabı ertelediğime pişman oldum ve erotizm içerikli yorumları dikkate aldığıma da kendi kendime kızdım.

Kitap intikam ateşi ile yanan bir kadının, intikamını alma yolunda attığı adımlarını okutuyor.

Her neyse yorumuma yazarın dili ile başlamak istiyorum. Akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcı bir üslubu var ve sayfaları 'sonunda ne olacak, olaylar nereye bağlanacak bu yabancı isimler nasıl bir noktada birleşecek' merakıyla çevirmenize neden oluyor.

Kitapta geçmişe dönük, Rachel'ın yaşadıkları, Danny'nin yaptıkları ve her ikisinin de yükselişi gerçekten çok güzel ve ince düşünerek işlenmiş. Bunun yanında günümüze dönüp de Kelebek ile ilgili sayfalarda insanda Rachel ve Danny ile nasıl bağlantı kurulacağı merakını uyandırıyor.

Yaşadıklarına rağmen Rachel'in ayakta kalması ve yükselmesi kesinlikle en çok okunmaya değer sayfalardı... ve güzel olan bir diğer şey de yapılan iyilikleri unutmayıp elinden geldiğince karşılığını verebilme çabasıydı. Annesinin ölmeden önce birkaç yılını yanında geçirdiği rahibeye yaptığı bağış ve sözleri bunun en büyük kanıtı...

Linda, Jessica, Trudie... arka kapakta adları geçiyor yorumda yok bunlar kim derseniz eğer... Bu üç kadın Kelebek'in müşterileri... ve onların hayatlarına da kısa bakışlar atıyoruz kitabı okurken... sorunlarını, hayatlarını okuyoruz. Onlar açısından güzel olan kısım aşklarını bulup, Kelebek'e ihtiyaçlarının artık kalmaması...

Eğer daha uzun bir yorum yaparsam kitap içeriğine gireceğim sizlerde de okuma isteği bırakmayacağım. Bu yüzden kısa kesip şiddetle okumanızı tavsiye edeceğim bir kitap olduğunu söyleyerek yorumumu bitireceğim. Ben çok beğendim ve kesinlikle okuyun.

Bu arada küçücük bir bilgi vereyim kitap bir üçlemeden oluşuyor. İlk kitap Kelebek'ti. Üçlemenin kitapları:
  1. Butterfly (Kelebek)
  2. Stars
  3. Private Entrance
Kitabın tanıtım yazısını aşağıda belirtiyorum:
Beverly Hills'te, seçkin bir erkek giyim mağazasının üst katında bulunan Kelebek adında özel bir kulüp. Orada tüm bilgiler gizli. Yalnızca en cesur olanlar üye olabilir ve herkes tek bir kişi önerebilir. Maskeli bir hırsız, soylu bir beyefendi, bir müttefik askeri ya da kovboy. Sizi gizli cinsel fantezilerin dünyasına çekmek için oradalar... Düşlediklerinizden de ötesi için...
Hırslı bir avukat, Jessica. Cömert bir işletmeci, Trudie. Ve başarılı bir doktor, Linda. Onlar maske altına gizledikleri arzularını bir bir yaşamak için sabırsızlanıyorlar. Gerçek hayatlarında hiç olmayacağı kadar. 
Ama onlardan daha gizemli biri varsa o da Kelebeki yaratan kadındı. Kimliğini saklamak için adını, aksanını hatta yüzünü bile değiştirmişti. Ve artık tek arzusu, çocukluğundan beri peşinde olduğu şeyi onu zirveye taşıyacak veya çevresindekilerle birlikte onu yok edecek olan gizli bir saplantıyı hayata geçirmekti.  
Şehvetin, umutların ve hayallerin gerçeğe dönüştüğü,fantezilerin vahşi birer nehir olup aktığı bir yer Güç ve arzuya susamışlığın hikayesi.

"Yakıyor." - New York Daily News
"Sihirli, ihtiraslı ve davetkar" - Publishers Weekly
"Sayfaların elinizden akıp gittiğini hissedeceksiniz." - Washington Post

8 Şubat 2013 Cuma

2 Julie Garwood - Düğün [Alıntı]


Merhabalar Düğün, benim çok sevdiğim bir roman. Öyle ki kendisine sık sık geri dönüşler yaparım :) Bu türün sevenleri için yerinin ayrı olduğunu düşünüyorum bu kitabın. Yine yaptığım geri dönüşlerin birinde iken, sizler için de bir alıntı paylaşmak istedim.

Alıntıdan önce not: Raen, ana karakter olan Connor'ın üvey erkek kardeşi.
"Raen pencereden düştü..."
"Biliyorum, aşkım."
"Onu ben itmedim. Onu bıçaklamak da istemedim. Kendi palasının üstüne düştü. Eğer beni yere yatırmak için bileğimi tutuyor olmasaydı bu olmayacaktı. Eliyle ağzımı kapatıyordu. Ben ise bağırmak istiyordum. Hançerimi eline batırmayı denedim. Lütfen bana inan. Onu öldürmek istemedim. Sadece ondan kurtulmak istiyordum."
"Yanında olup seni koruyamadığım için üzgünüm."
"Sen orada olsan ne yapardın?"
"Onu pencereden atardım."

2 Kinley MacGregor - Arzunun Efendisi


Arzunun Efendisi kitabını büyük bir beklenti ile elime almadığımı söylemeliyim sanırım en başta. Uzun zamandır roman okumaya fırsat bulamayan birisi olarak, sevdiği türde bir roman bulduğumda hemen okumaya başladım. :)

Ama kitabı gerçekten çok beğendim. Yazarın oluşturduğu karakterler sevilmeye değer. Draven ve Emily... Emily karakterinin cesareti ve biraz da arsızlığı gerçekten okunması zevkli olan kısımdı. Draven karakterinin de elinde olmadan yumuşaması, Emily için gösterdiği özen vs. gerçekten güzeldi.

Aslında yorum yapacak çok farklı bir şey bulamıyorum kitapta. Okuduğumuz diğer tarihi aşk romanlarından ayrılacak derecede bir özelliği yoktu. Yine de bunun kötü bir yön olarak düşünmenizi istemem. Belirttiğim gibi zevkle okunan, bu türü sevenlerin okurken gerçekten keyif alabileceği bir kitap. Özellikle okurken sayfaları merakla çevirdiğinizi belirtmeliyim.

Gelgelelim beğenmediğim bir nokta var ki o da ayrılık sebebi. Sanırım yazar, bunlar bir kez ayrılmadan olmaz deyip, biraz kasmış :) Bana öyle bir his verdi, çünkü sebep çok tatmin edici değildi. Ya da sebep tatmin edici olabilirdi ama yazar orayı biraz fazla hızlı geçmişti.

Sözün özü: Arzunun Efendisi, çok abartabileceğim, ahım şahım bir roman değildi belki ama altını çizerek söylediğim gibi bu türü sevenlerin gerçekten keyif alacağı bir kitap.

Artık okuyup okumamak size kalmış :)

Kitabın konusu:
"İlgi çekici karakterler, rengârenk bir arka plan ve... romantik bir aşk hikâyesi... Gülecek, iç geçirecek ve büyük keyif alacaksınız."
 -Romantic Times-
Bir Tutku Rüyasından Uyanış... 
Güzeller güzeli Leydi Emily'nin hayallerini heyecanlı bir aşk ve mutlu bir evlilik süslemektedir. Savaştaki bir İngiliz lordunun en küçük kızı olan Emily, babasının şatosuna gelen gizemli bir yabancıdan çok etkilenir. Bu nefes kesici adamın Emily'nin hasretini çektiği beyaz atlı prens olma ihtimali var mıdır? Ravenswood Kontu Draven de Montague gerçekten de Emily için gelmiştir... ama bunun aşkla hiçbir ilgisi yoktur. 
Düşmanın Şefkatli Kollarında... 
Birbiriyle kavgalı olan iki soylu ailenin arasında barışı sağlamak adına kral, düşmanının kızını bir seneliğine alıkoymasını emretmiş olmasa, Draven'ın en büyük rakibinin evine adım atması söz konusu bile değildir.

Ama kralın sözü kanundur ve Draven gidip düşmanının kızını teslim alır. Ancak en kötüsü, bu kızın, Draven'ın hiç kimsenin kendisini baştan çıkararak kalbine girmesine izin vermeyeceğine dair ettiği yemini bozmasına yol açabilecek kadar güzel bir varlık olmasıdır. Emily tutkusunun ateşiyle bu mağrur savaşçının savunmasını yakıp kül edebileceğinin farkındadır. Ancak Draven'ın tatlı dudakları ile cesur, tutkulu dokunuşlarının teslimiyeti, her ikisini de kavurup yok edecek kadar sıcak bir ateş yakarsa ne yapacaklardır? 
"Tutku ve görkemin, şefkat ve mizah duygusunun mükemmel karışımı. Her sayfası ayrı bir keyifti! Kinley MacGregor artık 'mutlaka okunacaklar' listemin en tepesinde duruyor."
-Teresa Medeiros-

6 Şubat 2013 Çarşamba

0 Brenda Jackson - Pamuk İpliği


Güzel bir aşk romanı... Kitap günümüz aşk romanı kategorisinde ve seri falan değil tek bir kitap diyerek kitabın yorumuna başlıyorum :)) Bazı yerlerde kitabın içeriğine girmiş olabilirim bu konuda uyarayım sizleri :))

Yazarın dili çok akıcı, sürükleyici... Okurken zaman kavramını yitirmenize neden olabiliyor. Üstelik sadece bir çiftin üzerinden işlemiyor konuyu... Yan karakterlerinde hayatlarını okuyabiliyoruz. Yani kısacası ana karakter  de en az ana karakterler kadar değerli bu kitapta.

Açıkçası kitabı aldığımda ve okumaya başladığımda düşüncem; evlenmek isteyen bir çift ve buna karşı çıkan bir kayunvalide etkisi ile gelişen olaylardı. Ki evet kısmen öyleydi de ancak Erica'nın arkadaşları April ve Griffin, Brain'in arkadaşı Matt, annesi Rita, Erica'nın anne babasının evliliklerindeki ilişkilerini okumayı beklemiyordum. Bu yüzden beklentimin fazlasını verdi kitap bana...

Karen'ın entrikalı, fırtınalı yalanlarını okurken ciddi anlamda sinir küpü oldum diyebilirim herhalde elime geçirsem paramparça ederdim. Griffin ve April ilişkisi cidden çok tatlıydı gülümseyerek okudum. Wilson'a acıdım, evliliği bir felaketken ve onca yıl Karen gibi bir kadına katlanmış olmak... okurken acıdım ama sonunda onunda mutluluğu bulmasına çok sevindim. Brain'ın aşkından vazgeçmemesi, Erica'nın annesi hakkındaki gerçekleri öğrenirken ona destek olmak amacı ile yanında olmayı dilemesi bile ne kadar sevdiğinin kanıtı...

Kitaptaki favori sahnem Griffin ve Erica'nın Vegas'a gideceklerini artık evleneceklerini söylemesi ve Karen'ın bunu kendince anlamasıydı. Harikaydı :))

Her neyse çok uzatmayayım. Kitabı cidden sevdim ve umarım yazarın başka kitaplarını da okuyabiliriz. Ayrıca karakterlerimizin siyahi olması ve tanımlarının da o şekilde yapılması da ayrı bir tattı... O kadar beyaz ten okumaya alışmışız ki siyah tenin tanımı bile değişik ve güzel geldi.

Yorumumu bitirmişken Brain'ın annesi Rita'ya söylediği bir sözü alıntılayarak sizlerle paylaşmak istiyorum:


"Erica ile tanıştığımdan beri bir şeyin farkına vardım: Sevgi hiçbir şey talep etmez, hiçbir ültimatoma sebep olmaz ve hiçbir pişmanlığı kabul etmez. Sevginin yaptığı şey, fırtınanın en kötü anında hayatı kucaklamak be mutluluk vaat etmektir. Sonunda çok daha güzel ve parlak günler gelecektir." 


Kitabın konusunu sizlerle paylaşıyorum:

Karmaşık aile ilişkilerinin yer aldığı, duygusallık ve drama ile süslenmiş bu inanılmaz hikaye kalbinizi çalacak. 
Erica Sanders için ruh eşini bulmak pek de zor olmamıştır. Brian Lawson istediği adamdır ve herkes onların birbirleri için yaratıldığını düşünmektedir. Neredeyse herkes Tek istisna Erica'nın başka bir adamla evlenmesini isteyen annesi Karen'dır. Hatta Karen, Brian'ı araştırması için bir özel detektif bile tutmuştur; ancak ortaya çıkan gerçek, iki ailenin parçalanmasına sebep olan yıkıcı ihanet Karen'ın umduğu son şeydir. 
İlişkisinin kurtulamayacağına ikna olan Erica nişanı bozmuştur. Ama verdiği karar hâlâ aklını kurcalamaktadır, özellikle de Brian'ın çekici ve bekâr komşusu onun peşindeyken. 
Bu aşk hikâyesinin dumanı hâlâ üzerinde. - Lori Foster
Yazar, duygusal derinliğe sahip karakterler yaratmada özellikle başarılı. - Publishers Weekly
Göz kamaştıran bir ziyafet. - The Romantic Times

4 Şubat 2013 Pazartesi

0 Colette Caddle - Geçmişin İzinden


Yazarın okuduğum ikinci romanıydı. Yazarın dili çok akıcı, sürükleyici ve hafif... okurken insanı sıkmıyor ve sayfaları nasıl çevirdiğinizin farkına varmıyorsunuz. Kurgusu okuduğum ilk romanda olduğu gibi çok güçlüydü. Yazarın sadece tek bir hayattan çok birkaç hayatı işlemesi ve onların birbirleri ile olan bağlantıları kitabın konusunu bir yerde oldukça güncelleştirip gerçek gösteriyor.

Kitabın içeriğine girmeden konusu ve karakterleri ile yorum yapmak gerekirse... Sebastian ve Erin'e çok kızdım... Özellikle Erin'e... hayatında Ronan varken başkasıyla beraber ol sonra pişman ol kendini ucuz hisset ama bu tutumdan vazgeçme... Bu durum beni çok sinir etti... Onun haricinde bir pansiyonda kalan kişilerin hayatlarını okumak ve hepsinin kendi hikayesi çerçevesinden izlemek oldukça keyifliydi.

Hazel'e üzülürken Grace'in sevimliliği ile gülümsemek, Sebastian&Erin ilişkisine kızarken Marguerite&Mark ilişkisinde aşkı görüp gülümsemek... Bir filmi izlemek gibiydi ve çok keyifle okudum.

Kitabın son bölümlerine doğru bazı gerçekler su yüzüne çıkmaya başladığında şaşırma kızma arasında gidip geldim ama bir yerde de bazı şeylerin yoluna konduğunu görmekte inanılmaz tatmin ediciydi bir okuyucu gözünden bakıldığında.

Neyse kitabı ben çok beğendi ve cidden keyifle okudum. Çeviri kusursuzdu ve yazarın dilinin akıcılığı bozulmamıştı ve belki çeviri sayesinde de bu kadar akıcı hale geldi bilemem :)) Yazarın okuduğum ikinci kitabıydı dilerim devamı da gelir başka kitaplarını da okuyabiliriz.
Ben beğendim ve keyifle okumanızı tavsiye edebilirim.

Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum:


Bir gün bildiğiniz her şeyin kocaman bir yalandan ibaret olduğunu öğrenseniz ne yapardınız? 
Erin Joyce'un Dublin'i terk edip sakin ve güzel bir kasaba olan Dunbarra'dan bir pansiyon alarak orada yaşamaya başlamasının üzerinden dört sene geçmiştir. Bu sürede bir sürü misafir ağırlayan Erin'in hayatı gelen son konuklarıyla birlikte yeniden altüst olacaktır: Yakın arkadaşı Marguerite'ın Hollywood yıldızı olan erkek kardeşi Sebastian, içine kapanık ressam bir anne ile konuşamayan kızı, pansiyona geldiği gün kocasının kendisinden boşanmak istediğini öğrenen Sarah ve diğerleri...  
Misafirlerin birbirine teğet geçen yaşamlarının ve geçmişin ardında gizlenen büyük sırların hikâyesi... Okura, hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını gösteren akıcı ve bir o kadar da samimi bir roman...

3 Şubat 2013 Pazar

1 Deborah Simmons - Büyülü Prenses



"The DeBurghs"serisinin 5. kitabı... Yani 5. DeBurgh erkeğini okuduk... Robin... Yazarın diline kalemine bir şey demeyeceğim zaten seriyi takip edip beşinci kitabına kadar okumuş ve devamı beklerken bayıldığımı anlamışsınızdır. Normalde 7 DeBurgh erkeği var ve yazar tarafından altıncısı da yazıldı yedincisinden ses seda yok belki yazılır... Her neyse biz elimizdeki kitaba dönelim...

Robin evlilikten kaçan ve evliliği bile lanet gibi düşünen bir adam. Dört ağabeyinin ardından babasının ikinci evliliği yapması ve bunların sırayla peş peşe olması Robin'i işin içinde büyü var zannetmesine neden oluyor ve kendisine sıra geldiğinden evlilikten ya da Robin'in değişiyle büyüden kaçma amacı ile Vala'yı arıyor ama gel gör ki Vala'nın kızına vuruluyor... Sybil'de manastırda bir rahibe adayı olarak yaşan bir kadın. Dış dünyaya özlem duyan ama hiç manastır duvarları arasında yaşamamış bir kız...

Diğer dört kitapta olduğu gibi bunda da bir olay vardı.... Cinayet... Yazarın bu yönünü seviyorum atraksiyonun içinde aşkı büyütür yaşatıyor ve kocaman yapıyor. Bunda da cinayet araştırmasının içinde aşkı büyüttü. Robin'in aklını başına getirtti ve sonucunda aşk kazandı... :))

Kitabın sonlarında DeBurgh ailesini görmek ve onların büyüklüğü aile bağlarını okumak çok güzeldi. Hele ki Simon ile olan konuşmalarda bazı yerlerde kahkaha attım diyebilirim.

Neyse kitabı ben çok beğendim ve severek okudum. Tarihi aşk romanı severlere bu seriyi tavsiye ederim okuyun.

Serisinin yayınlanan diğer kitaplarını da aşağıda sizlerle paylaşıyorum. (kırmızı olanlar blogumuzda yorumu bulunanlardır)

The DeBurgh Serisinin Kitapları:
Kitabın konusunu sizlerle paylaşıyorum:
DeBurgh kardeşlerin birbiri ardına yaptıkları o acele evlilikleri başka nasıl açıklayabilirdi? Robin DeBurgh, ailesinin üzerinde bir büyü olduğuna yürekten inanıyordu. 
Robin DeBurgh bekâr kalmaya yemin etmişti. Ama sanki kader onunla alay ediyordu. Garip bir cinayet sayesinde Sybil’le tanışmıştı. O masmavi gözlere ilk baktığında, o bronz hareli kızıl saçları ilk gördüğünde, artık dönüşü olmayan bir yola girdiğini anlamış, tuzağa düşmüş gibi hissetmişti. Sybil, Robin’in alnına yazılmış ruh eşi, biriciğiydi. 
Manastırın korunaklı duvarları artık sığınabileceği bir barınak olmaktan çıktığında, Sybil oradan ayrılmanın zamanı geldiğini biliyordu. Ama rahibe atkısını bir düğün duvağıyla değiştireceğini hiç beklemiyordu. Hele, hayatını ve kalbini o cüretkâr şövalye, Robin DeBurgh’un ellerine bırakacağını asla tahmin edemezdi! 
Acaba gerçekten, DeBurgh’ların üzerinde asla çözülemeyecek bir büyü mü vardı?


1 Şubat 2013 Cuma

1 Michele Sinclair - Vahşi Güzel


McTiernay Kardeşler serisinin ikinci kitabı...  Yazarın ilk kitabından daha güzel olduğunu düşünüyorum gerçi ilk kitabını da sevmiştim ama bunu daha çok sevdim. İskoç kitabı okumayalı bayağı olmuştu ve okuyunca işte kitap bu dedim resmen....

Yazarın kalemi çok akıcı, sade ve sürükleyici. Kitap olaylı, savaşlı, kardeş bağlılığı olan ve aşk dolu bir kitap...

Makenna, ev işlerinden anlamayan kadın olmanın ne demek olduğunu bilmeyen, leydiliğin yanından geçmemiş, erkek gibi ata binebilen askerlerle kılıç talimi yapan cesur, vahşi, asi güzel kızımız... Colin ise ilk kitapta tanıdığımız Conor'un kardeşi ve tipik bir McTiernay özellikleri taşıyan bir erkek. Aynı Conor'un Laurel'e yaptıklarını yapıyor o yüzden tipik McTiernay diyebilirim.

İlk kitapta Colin'in evlendiğini duymuştuk ve evlendiği kadın Makenna'nın ablasıydı ancak ablası ölüyor. Bu kitapta da Dunstan klanının lideri - Makenna'nın babası- klanın iyiliği ve geleceği için liderliği Colin'e bırakabilmek için Colin'in kızı Makenna ile evlenmeye zorluyor. Zaten olaylarda böyle başlıyor...

Colin ve Makenna arasındaki çekim, itişip kakışmaları, tartışmaları, tutkuları çok güzeldi. Makenna'nın ilk olmak isteyişi ve aynı şekilde Colin'in de ilk olmak isteyişi... bunun için çabaları... birbirlerini anlamaya çalışmaları, karı koca olma çabaları okunmaya değerdi.

Özellikle savaş sahneleri çok harikaydı. Leon ile Colin'in savaşması... Colin'in kalnı bırakıp gitmesi... Binlerce McTiernay askerinin kaleye akın etmesi... Bayıldım o sayfalara... gerçi kitabı hepten çok sevdim ya neyse :)

Kitapta arada Conor ve Laurel'i de okumak çok zevkliydi hele ki onların küçük ikizleri harikuladeydi. İnsanda gülümseme isteği uyandırıyordu :)

Kitabı çok beğendim ve eğer orta çağ romanlarını diğer bir değişle İskoç kitaplarını seviyorsanız şiddetle tavsiye ederim okuyun.

McTiernay Kardeşler Serisi toplamda beş kitaptan oluşuyor. Serinin kitaplarını aşağıda belirtiyorum:

  1. İskoçyalı'nın Gelini 
  2. Vahşi Güzel


Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum:


Meydan okuyan bir kadın ve yenilmek nedir bilmeyen bir erkek Okuyucu bu iki güçlü karakter arasındaki irade savaşına bayılacak. - Romantic Times  
Makenna Dunstan, daha önce hiç bir erkeğin korumasına ihtiyaç duymamıştı. Babasının sağlık durumu kötüleşip klanı ona emanet ettiğindeyse önünde tek bir seçenek vardı: Kuzey İskoçyadan gelen Colin McTiernayle evlenmek. Coline karşı dizginlenemez arzular beslemekten korkarken, kendini bir anda onun yumuşak öpücüklerine ve şefkatli dokunuşlarına teslim olmuş halde buldu. Fakat kalbini bu kadar çabuk kazanan bir adama güvenip güvenemeyeceğine dair şüpheleri vardı... 
Suyu bile donduran bir soğukluğa ve sertliğe sahip Colin McTiernay, Dunstan klanının ve özellikle de klan liderinin en küçük kızının kendisinden hiç hazzetmediğinin farkındaydı. Fakat Güney İskoçyalıları düşmanlardan ne pahasına olursa olsun korumaya hazırdı, işin ucunda inatçı ve vahşi Makenna olsa bile... Colin bu vahşi dişi kaplanı evcilleştirmenin onu baştan çıkararak mümkün olduğunu biliyordu. Planı, onu ancak daha fazlasına muhtaç kalacağı bir tutkuyla kendine bağlamaktı...