28 Aralık 2012 Cuma

4 Aimee Carter - Tanrıçanın Savaşı


Tanrıça serisinin ikinci kitabı... Genelde serilerde ilk kitaplar hep daha iyi olur... en azından çoğu seride öyledir ancak bu seride ben ikinci kitabı daha çok sevdim. Sanırım bitmek bilmeyen olaylarından ve heyecanlı satırlarından olsa gerek... İlk kitabı zaten beğenerek okumuştum ama bu kitabın her satırından ayrı bir haz ve zevk aldım. Kesinlikle bayıldım..

James'in tavırları sinir bozucu boyutlara  ulaşıyor bazen. Cidden amacın ne senin ya kız Henry'i seviyor defol git diyesim geldi. Henry'nin duygularını göstermeyen bir kişilik olması ve Kate ile aralarındaki uçurumların her geçen biraz daha açılması gerçekten çok üzücüydü. Ama yine de olayların ya da ikisi arasındaki olayların tatlıya bağlanması hoşuma gitti. Hele Henry'nin kıkırdadığını yazdığı satırı birkaç kez okudum. Hades... Ölüler Diyarı'nın tanrısı kıkırdıyor... Gerçekten inanılmaz ve gülümsetici bir ayrıntıydı. Eeee aşk insanı bu hallere sokuyor işte.

Persephone'un tavırlarına sinir oldum... açıkçası ben Kate'in yerinde olsam o kadar anlayışlı davranıp kız kardeşim demezdim muhtemelen hele ki Henry ile aralarında olanlardan sonra...

Kronos... Kronos... Bütün kitabın en heyecan verici detayıydı hatta olayıydı. Kate'e davranışları falan gerçekten üçüncü kitapta nelerle karşılaşacağımızı daha da merak ettirdi.

Kitap içeriğine giren bir yorum yapmak istemediğimden çok fazla detaya giremiyorum ama şunu söyleyebilirim ki her satırı gerçekten zevkle okunuyordu ve kitabı elinizden bırakmak mümkün olmuyordu. Bu yüzden bu seriyi şiddetle tavsiye ederim. Özellikle sonunda bitiş kısmındaki olay ise 3. kitap keşke çıkmış olsaydı dedirtiyor. Heyecanla bekleyeceğim 3. kitabı.

Fantastik aşk sevenlere ve biraz da Yunan Mitolojisine ilgi duyanlara şiddetle tavsiye ederim bu seriyi kaçırmayın okuyun. 

Tanrıça Üçlemesinin kitapları:
Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum: 
Kate Winters ölümsüzlüğü hak etti. 
Ama hayatını Ölüler Diyarı'nda, Henry ile birlikte geçirmek istiyorsa bunun uğruna savaşması gerekecek. 
Bütün olanlar içerisinde, ölümsüzlüğü kazanmak en kolayı olmuştu. Kate, artık Ölüler Diyarı Kraliçesi olarak taç giymek üzere olmasına rağmen, kendisini her zamankinden çok daha yalnız hissetmektedir. Ölüler Diyarı'nın hükümdarı olan Henry'ye karşı duyduğu sevgi günden güne büyürken, Henry ona karşı gittikçe mesafeli ve gizemli davranmaya başlamıştır. Kate'in taç giyme töreninin tam ortasında, evrende kendisini öldürebilecek kadar güçlü olan tek varlık tarafından alıkonur: Titanların Kralı, Kronos.
Diğer tanrılar her birinin sonunu getirebilecek olan savaşa hazırlanırken Henry'nin Tartarus'dan kurtuluşu yalnızca Kate'in elindedir. Ama Ölüler Diyarı'nın sonsuz mağaraları içinde yolunu bulabilmesi için, geleceğini tehdit eden tek kişiden yardım talep etmelidir. 
Henry'nin ilk karısı, Persephone.

Ya ölümsüzlük ebedi değilse? 
Kate, açıklanamayan olaylara göğüs gererek onlarla başa çıkabilecek bir kahraman. - Publishers Weekly 
Yunan mitlerinden Persephone'nin hikâyesine bu sürükleyici ve çağdaş yaklaşım romantizm, gizem ve merak unsurları yanında çok yönlü ve sempatik bir başkaraktere sahip. - Booklist 
Kesinlikle benzersiz, yenilikçi ve büyüleyici. - bewitchedbookworms.com

23 Aralık 2012 Pazar

1 Deborah Simmons - Büyülü Lord DeBurgh


Deburgh serisinin 4. kitabı Büyülü Lord DeBurgh... Açıkçası serinin 3. kitabı Kalp Hırsızı'ndan sonra bununda biraz yavan olacağını düşünerek ön yargılı yaklaşmıştım. Ki Kalp Hırsızı'nı okurken zaman zaman sıkıldığım olmuştu. Ancak bu kitabı sevdim. Akıcıydı ve konu diğerlerinden daha güzeldi sanki. Stephen'ı zaten merak ediyordum ki bu da merakımı tatmin etmeye yeten bir kitap oldu. Hep alışık olduğumuz savaşçı, kahraman, mükemmel Lord'ların yanında burada kusurlu bir Lord görmek harikaydı. Gerçi Brighid Stephen'ın kardeşlerinin de kusurlarını saydı ama olsun.

Kitapta diğer hoşuma giden taraf ise Brighid'in özel yeteneğiydi. Tarihi aşk romanlarında hiç denk gelmediğim bir şeydi Simyacılık ama bunda değinilmesi hoşuma gitti. Brighid'in Stephen ile atışmaları, Stephen'ın Brighid'i sinir etme çabaları kesinlikle okumaya değerdi.

Kitapta favori sahnem Brighid ile Stephen'ın köyde küçük bir kulübede kaldıklarında Stephen'ın uyuyamayıp şaraba ihtiyaç duymasında Brighid'in tepkisi... Nedense çok romantik geldi.

Brighid'in halaları zaten ayrı bir olaydı bayıldım kadınlara... Ama diğer iki kitabın sonunda diğer DeBurgh kardeşleri görürdük keşke bunda da görseydik. Neyse en azından başında Reynold'u gördük :)

Kitabı şahsen beğendim. Dediğim gibi Wessex Kurdu'nu çok beğenmiştim serinin ikinci kitabını okuyamamış olduğumdan bir şey diyemem ama Kalp Hırsızı'nı Wessex Kurdu'nun yanında biraz yavan bulmuştum ancak bu kitapta yine ilk kitabın tadını aldım ve çok sevdim. Şimdi bu ay yayınlanan Büyülü Prenses var sırada. Serinin 5. kitabı ve Robin'i anlatıyor...

Seriyi tarihi aşk romanı severlere tavsiye ederim.

The DeBurgh Serisinin Kitapları:
Kitabın konusunu sizlerle paylaşıyorum:
Stephen DeBurgh, uzun boy ve çarpıcı bir vücut yapısı bahşedilmiş, genç bir Tanrı'ya benziyordu. Ancak Brighid L'Estrange'a göre, o her yönüyle sadece bir insandı. Nefsine düşkün ve kendini çok beğenen o çapkın şövalye, asil soyuna layık değil gibi görünüyordu. Ama her şeye rağmen... Neden Brighid yine de onda, kalbinin derinlerindeki bütün özlemleri açığa çıkaran, müthiş bir güç ve doğruluk hissediyordu? 
O inatçı ve dik kafalı Brighid'e Galler'in bataklık arazilerinde refakat etmek, Stephen'in gerilen sinirlerini patlama noktasına getirmişti. Hayatı boyunca, Bayan L'Estrange'in okyanus yeşili gözleri, Stephen DeBurgh'u, hayatını sonsuza kadar değiştirecek bir kadere çağırıyordu. Hem vücudunu hem de yüreğini titreten o büyüden kurtulması mümkün müydü? 

19 Aralık 2012 Çarşamba

0 Gemma Halliday - Oyunbozan


A Hollywood Headline Mystery üçlemesinin ilk kitabı Oyunbozan... Aynı zamanda yazarın ülkemizde yayınlanan da ilk kitabı. Ve... ben çok beğendim. Çok eğlenceliydi ve Tina çatlak kızım benim bayıldım bu karaktere.... Kendi yöntemlerine, pes etmeyişine, saniyede uydurduğu yalanlara ve yaratıcılığına hayran kaldım. Hele hikayeleri yazışını kelime oyunları ve başlıklarına bayıldım. :)

Kitaba başlarken birazcık bilindik bir konu bekliyordum ama beni şaşırtarak kitapta çok daha fazlası ve asla tahmin edemeyeceğim bir konu çıktı ve bunu çok sevdim. İlgi çekici bir konusu vardı...

Kitabın konusundan azıcık bahsetmek gerekirse Tina bir dedikodu köşe yazarı ve bir gün bir ölüm tehdit alıyor ve bunun üzerine patrano ona bir koruma tutuyor ardından olaylar başlıyor. Haaa sankın korumaya aşık oluyor falan bilindik hikaye demeyin değil. Tina tamamen kendini tehdit eden kişiye odaklanarak kendi çapında araştırmalar yapıyor. Kitapta bunu anlatıyor... Ancak her araştırması ayrı bir olay ayrı bir macera ve ayrı bir zevkle okutuyor yazar. Ayrıca katilde hiç tahmin etmediğimiz bir kişi çıkıyor.

Tina'nın teyzeleri Millie ve Sue'yi çok sevdim... Calvin'i ise... anlatılamaz diyorum... ;) Allie... Bu kıza cidden biraz sinir oldum. Bazen sorduğu sorularda kaç yaşındasın sen dedim ve Tina'ya da hak verdim... Barbie işte :))

Kitapta ne ararsanız vardı. Cinayet, araştırma, dedikodu (tam anlamıyla cidden dedikodu), eğlenceli sohbetler ve aşk... Daha ne olsun. :)

Ben çok sevdim ve tavsiye ederim ki üçlemenin diğer kitaplarının da çıkmasını bekleyeceğim. Yalnız şöyle küçücük değineyim ona da üçlemenin diğer kitapları devam niteliğinde değil de Tina'nın iş arkadaşları Cam ve Allie'yi konu alıyor.

Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:

Aşk ile gerilimin bir arada olduğu sürükleyici bir roman - Chicago Tribune
Tina Bender L. A. Informerın dedidoku sayfasında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çevresindekiler hakkında her şeyi bilmektedir. Ve bildiklerini yayımlamak konusunda da çok cesurdur, ta ki birileri onu tehdit edene kadar.
Patronu Felix Dunn, Tinayı koruması için baştan çıkarıcı gülümsemesi ile Tinanın aklını başından alan Calvin Deani tutar. Tina kendisini tehdit edenin kim olduğunu bulmak konusunda kararlıdır ve işin içine bir de cinayet girince korumasının uyarılarına kulak asmaksızın olayın daha da üstüne gider. Olayı araştırırken Hollywood ünlüleri hakkında skandal niteliğinde bilgiler de edinir. Bu sürede tek bir kişiye güvenir, koruması Calvin Deane. 
Acaba dedikodu yazarlığı ve edindiği bilgiler Tinanın sonu mu olacak? Ya da birkaç gün sonraki köşesinin başlığı...

17 Aralık 2012 Pazartesi

1 Brenda Joyce - Kaçak Gelin



Brenda Joyce'un ülkemizde yayınlanan üçüncü kitabını da bitirmiş bulunuyorum. Yazarın kalemini seviyorum ve özlemişim de okumak çok zevkliydi. Özellikle de Sean O'Neill olunca ayrı bir zevkli oldu.

Her neyse önce kitabın eksik bulduğum taraflarını söylemek istiyorum. Bir Avuç Aşk ve Maskeli Balo kitaplarına göre aşk kısmında biraz eksiklik duydum. Sanki aşk çok fazla hissedemedim gibi. Tek eleştirebileceğim kısım bu.

12 Aralık 2012 Çarşamba

0 Diane Gaston - Morgana'nın Kızları


Harlequin'in takip ettiğim kitaplarından tarihi aşk romanları... ve bu da hem yazarın ilk okuduğum kitabı hem de her ne kadar şimdi okusam da Harlequin'in ilk aldığım tarihi aşk romanlarından biri. Kapak tasarımına özellikle bayıldım. Bizlerde genelde erkek figürler kullanılmıyor kapaklarda ve burada erkeğin ön plana çıkması inanılmaz hoşuma gitti.

Yazarın dilini beğendim. Akıcı bir üslupla yazıyor ve okuyucuyu kalemine bağlıyor... ama... ben kitabın başlarında biraz sıkıldım. Evet kitap çok iyi başladı ama ilk bölümden sonra biraz sıkıldım. Taki 30 sayfayı devirdikten sonra kitap daha da akıcı olmaya başladı ve heyecanla okumaya devam ettim. Sanki yazar biraz ilerledikten sonra açılmış gibi geldi ya da konusu gereği öyle olması gerekiyordu.

Hep alıştığımız kadın karakterin dışında bir karakterdi. Yani hangi tarihi aşk romanında bir hanımefendi genelev kızlarını evine alıp metres olmaları için uğraşır ki... Burada Morgana uğraşıyor. Hep nasıl Morgana'nın kızları olacak dedim meğersem bu şekilde olacakmış. Konusunu özellikle sevdim.

Sloane'nun yeğeni David ile babasına oynadığı oyun çok güzeldi. Zekiceydi gerçi Sloane'da hani feleğin çemberinden geçmiş yaşanabilecek en kötü şeyleri yaşamış bir karakter tabi ki aklını zekice kullanması normal ama yine de bu kısmı özellikle çok sevdim.

Kitabı genel anlamda çok beğendim. Çeviri kusursuzdu ki Harlequin bu konuda gerçekten titiz çalışıyor. Harlequin'in eski kitaplarını sahaflarda bulmak mümkün ve eğer olur da bulursanız bu kitabı tavsiye ederim.

Kitabın konusunu ise aşağıda yazıyorum.

Cyprian Sloane, çok kötü bir şöhrete sahiptir. Geçmişin ünlü çapkını, kumarbazı, kaçakçısı ve casusu şimdi hayatının en zorlu mücadelesiyle karşı karşıyadır – İtibar kazanma savaşı! Morgana Hart ile karşılaşana kadar, yüksek sosyeteyi onu kabullenmesi için zorlamaya kararlıdır ve karşısında hiçbir şey duramayacaktır. 
Genç kadının şefkatli tabiatı onu gece kadınlarıyla sıkı bir dostluğa götürür ve ikisini de mahvedebilecek bir skandala sürükler. 
Gerçek bir centilmen olabilmek için Cyprian, Morgana’yı feda etmek zorundadır. Yoksa bu meşhur zamparanın her ikisini de kurtarabilmesi için başka bir yol var mıdır?

3 Nicholas Sparks - Bir Başka Aşkın Hikayesi

D&R'ın okuma kampanyasından aldığım 10 kitaptan biriydi Bir Başka Aşkın Hikayesi...
Yazarı daha önce okumayı bırakın duymamıştım bile. Ama yazarın kitaplarından bazılarının isimlerini söylediğim zaman 'Hadi canım!' diyeceğinizden eminim:
  • Denizden Gelen Mektup (Message in a Bottle) 
  • Uzaktaki Anılar (A Walk To Remember) 
  • Not Defteri (The Notebook) 
  • Sevgi Fırtınası (Nights in Rodanthe) 
  • Sevgili John (Dear John) 
  • Son Şarkı (The Last Song) 
  • Şanslı Biri (The Lucky One)
Tanıdık gelen isimler var mı? Hala yok diyorsanız bu kitapların her birinin filme uyarlandığını söyleyebilirim. En ünlüleri de Defter ve Uzaktaki Anılar olsa gerek. Bunu öğrendiğimde Bir Başka Aşkın Hikayesi'ni şevkle okumaya başladım. Ve iki günde bitirdim.

Çok güzel bir kurguydu. Bir vur-kaç olayında ölen karısının katilini bulmayı kendine amaç edinmiş 33 yaşında bir şerif yardımcısı ve oğlunun hikayesi olarak başlıyor kitap. Missy Ryan'ın ölümünün üzerinden uzun zaman geçmiş, dosyası kapanmış olsa da Miles Ryan karısının ölümünü bir türlü kaza olarak kabullenemez. Ama elinden gelen başka bir şey de yoktur. Daha sonra kasabaya gelen ve ikinci sınıfa giden oğlunun öğretmeni olan Sarah ile karşılaşır ve tabii ki kitaba ismini veren o Başka Aşk da filizlenir.

En çok hoşuma giden eşini kaybeden bir adamın yeniden sevebilmeye nasıl başladığını, kendisiyle yaşadığı çelişkileri çok güzel yansıtan bir kitap oluşuydu. Lise aşkıyla evlenmiş ve bu yaşına gelene kadar aynı kadınla birlikte hayatını geçirmiş bir adamın yeni bir kadına çıkma teklifi etmek için yaşadığı o utangaçlık, yeniyetme hareketler çok şirindi. Özellikle çıkma teklif edecekken 'Vantilatörden memnun musun?' diye sorması ve sonrasında saçmalaması okumaya değerdi. Tabii ona daha fazla çile çektirmeyen Sarah'ı da ayrıca sevdim.

Tabii her şey böyle kalmadı, kitabın başından beri ara ara Missy Ryan'ın ölümünün anlatıldığı bölümler ve katilin kim olduğunun ortaya çıkması olayları oldukça karıştırdı.

Kimsenin suçlu olmadığı ve gerçekten günlük hayatta komşunuzun anlatabileceği türden bir hikayeydi. Belki de yazarın bu kadar sevilmesinin nedeni de budur diye düşünüyorum.

Sonuç olarak, Nicholas Sparks okumaya gerçekten değer bir yazar diye düşünüyorum. Sadece bir kitabını okumuş olsam da filmini izlediğim kitaplar gerçekten romantizm konusunda başarılı olduğunu gösteriyor. Tabii Dram'a kaçıyor ama tavsiye ederim.

Kitabın arka kapak açıklamasını da ekleyeyim:
Mutluluğa yeni kavuşmuş bir çift ve belki de ayrılmalarına sebep olabilecek şok edici bir sır üzerine son derece dramatik bir aşk hikâyesi.

Miles Ryan'ın hayatı, karısının bir vur-kaç kazasına kurban gittiği gün bir anlamda sona ermişti. Fakat o yine de oğluyla ilgilenmek ve New Bern, Kuzey Carolina'da, yardımcı şerif olarak çalıştığı işine devam etmek için her sabah uyanmayı sürdürdü. Hareketleri hissizdi ve çaresiz bir rüyadaymış gibiydi. Ve bir gün oğlunun ilkokul öğretmeni olan ve başarısız bir evliliğin sonrasında hayatını yeni baştan inşa etmeye çalışan Sarah Andrews ile tanıştı. Miles ve Sarah, hayatlarının onları sonsuza kadar terk ettiğini düşündükleri bir dönemde, karşılıklı güveni birbirlerinde bularak âşık oldular. Yeni buldukları bu aşk, zamanla geçmişin acı izlerini silmeye başladı. Ancak öyle bir şey yaşandı ki, çok yakın bir zaman içinde aralarındaki bağın aşktan başka bir şey olduğunu keşfettiler. Bu, onları hayatları boyunca inandıkları her şeyi sorgulamak zorunda bırakacak, yıkıcı bir sırdı.

"Nicholas Sparks, bu romanıyla hayatın acı dönemeçleri ve kıyaslanamaz tatlılıklarını kolay anlaşılır bir keskinlikle dile getiriyor. İddialı mesajıysa, insan olmanın getirdiği kusurlar, hepimizin yaptığı hatalar ve kendimizi aşkın kucağına bıraktığımız takdirde yaşayacağımız mutluluklarla ilgili güçlü bir ders veriyor." - New York Times

10 Aralık 2012 Pazartesi

1 E.L.James - Özgürlüğün Elli Tonu


Veeee serinin son kitabı. Gerçekten diğer iki kitap bu kitabın yanında halt etmiş. Aşık, romantik erkek Christian ve korumacı, hükmedici Christian'ı görüyoruz bu kitapta da ama tabi genelde romantik erkek olarak daha fazla görüyoruz. Diğer iki kitaba kıyasla bu kitabı daha çok sevdim. Heyecan doruklardaydı.

Başlangıcı Christian ve Ana'nın balayından oldu ve gönül isterdi ki bütün heyecanıyla detaylı bir düğün okumayı ama yazarımız yazmamış. Yine de çok güzeldi. Balayındaki zaman geçirmeleri çok sevimliydi tam evli çift tadındaydılar. Aspen'deki eve giderken uçak yolculuğu çok güzeldi. Çok şekerlerdi hepsi... Hepsi kısmından kastımın ne olduğunu okuduğunuzda görürsünüz.

Elliot ve Kate arasındaki gelişmeler çok hoştu ve özellikle kitabın sonunda onları üç kişilik bir aile olarak görmek çok daha eğlenceliydi. Tabi Mia ve Ethan'da var... Onlarda güzel bir çift oldular.

Kitap baya heyecan yüklüydü. Ciddi anlamda silahlar da konuştu. Jake Hyde yine yaptı yapacağını... Ahh tabi Bayan Robinson (Elena) da yaptı yapacağını. Tam Elena yüzünden kavganın ardından Hyde olayı patlak verince Christian'a acıyasım geldi.

Christian'ın Ana'ya içini döktüğü yerler çok güzeldi. Her şeyi ile anlattığı noktalar... Elena ile olanları.. Bir de olaya biraz da olsa Christian'ı anlamamızı sağlıyor.

Kitap içeriğine girer bir yorum yapmak istemiyorum o yüzden yorum yazmak zor oldu. O kadar anlatmak, özellikle hoşuma giden yerler var ki söylemek istediğim söyleyemiyorum...

Neyse... bu paragrafta kitap içeriğine giriyorum... Kendimi tutamayacağım. :) Christian'ın Ana'nın hamileliğine tepki vermesi ve son bölümde onun nasıl bir baba olduğunu okumak çok şekerdi. Özellikle de ikinci bir bebek beklerken... Küçük oğullarının tavırları bana tıpkı Junior Christian dedirtti. Babasına çekmiş velet... Yeni evlerinde mutlu bir aile okumak çok güzeldi.

Dediğim gibi bu kitabı diğer iki kitaba göre çok sevdim. Tam benim ağzıma göreydi. Heyecanlı sahneler ve aşk dolu sahneler vardı... Ve... ve... ve... Christian'ın ağzından olan bölümler de tam bonus bölümü oldu. Onları okumak da çok güzeldi her ne kadar okumuş olsam da tekrardan okumak güzeldi.

Küçük bir hatırlatma olsun. Bu Elli Ton üçlemesinin üçüncü kitabı. İlk kitabı Grinin Elli Tonu ve ikinci kitabı da Karanlığın Elli Tonu.

Kitabın konusunu aşağıda paylaşıyorum:

Romantik, özgürleştirici ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı…
Bu roman dengenizi sarsacak, sizi ele geçirecek ve ebediyen sizinle kalacak.
Anastasia Steele’in ne istediğini bilen, göz alıcı iş adamı Christian Grey’le tanışması, her ikisinin de hayatlarını geri dönülmez biçimde değiştiren şehvetli bir ilişkinin kıvılcımını çakmıştır. Christian’ın sıra dışı zevkleri karşısında şoka uğrayan, ondan hem hoşlanan hem de korkan Ana, daha derin bir bağlılık istiyordur. Onu yanında tutmaya kararlı olan Christian, bunu kabul eder. 
Şimdi her şeye sahiptirler; aşk, tutku, yakınlık, servet ve sonsuz olasılıklarla dolu bir dünya. Ana, Grey’i sevmenin kolay olmayacağını ve beraberliklerinin her ikisinin de tahmin edemeyeceği zorluklar getireceğinin her zaman farkında olmuştur. 
Anastasia’nın kendi benliğinden ve bağımsızlığından ödün vermeden Grey’in yaşam stiline uyum sağlamayı öğrenmesi, Grey’inse kontrol dürtüsünü aşması ve kendisini altüst eden fırtınaları arkasında bırakması gerekmiştir. 
Ama geçmişle hesapları henüz kapanmamıştır. Tam her şeye sahip gibi göründükleri bir anda, talihsizlik ve kader bir araya gelip Ana’nın en korkunç kâbuslarını gerçeğe dönüştürür… 

8 Aralık 2012 Cumartesi

0 Heidi Betts - Bir Yumak Aşk


Sihirli Çıkrık serisinin 3. kitabını da bitirdim. İlk kitaptan son kitaba kadar eğlenerek, zevk alarak okudum. Takip edeceğim yazarlardan biri haline geldi Heidi Betts.

Yazarın dili çok akıcı, sürükleyici, sade, aşk dolu ve eğlenceli... Zaten romantik komedi tadında üçlemeydi.

İkinci kitapta Grace, Zack'i odasında başka bir kadınla yakalaşmıştı ve bu kitapta buradan devam ediyor. Sonrasında neler olduğunu... Tabi Zack her seven erkek gibi yıkılıyor... Grace'de biraz inatçı keçi dediğimiz karakterlerden.

Aralarındaki sohbetleri okumak çok eğlenceliydi özellikle köpeğin adı üzerine olan kısımlar. New York yolculuğu sırasında Zack'in babası hakkında söyledikleri gerçekten çok acıydı hani aldatıldığına inanan biri bile bu sözlerden sonra tereddüt eder ki Grace en başından beri her ne kadar aldatıldığını düşünse de içinde tereddütleri varken bir şey dememesi beni deli etti. Ama sonunda Grace'in sahada yaptığı çok tatlıydı insanın yüzünde tebessüm oluşturacak şekildeydi.

Jenna'nın en çok istediği şeye Gage'den bir bebeğe kavuşması, Ronnie'nin Dylan ile evlenecek olması ve son olarak da Grace ve Zack ilişkisinin de tatlı sona bağlanması çok romantikti. Ama... en çok hoşuma giden kısım son bölümde Charlotte'un motorlu adamla gitmesinde sırıttım. Yazarın Charlotte için böyle bir son yazmasını çok sevdim.

Genel anlamda kitabı çok beğendim ama bence - kişisel düşüncem - diğer kitaplarının (Kördüğüm ve Seviyor Sevmiyor) yanında eğlenceli anlatım bakımından biraz sönük kaldı gibi. İlk kitap daha eğlenceli ve tutkuluydu bu kitap ise çok daha romantik ve daha az eğlenceliydi. Her üç kitabı da tavsiye ederim okuyun. Ben seveceğinizi düşünüyorum özellikle Chick Lit tarzını seviyorsanız.

Serinin diğer kitaplarını da hatırlatayım. İlk kitap Kördüğüm ikinci kitabı ise Seviyor Sevmiyor

Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:

Kadın, aldatıldığını düşünüp ilişkiye son veriyor. 
Dikkatli olun beyler! Grace gibi kadınlar aldatılmayı asla, ama asla affetmez. Hele de karşısındaki erkek, nişanlısı ve şehrin yakışıklı, gözde sporcusu Zackary Hoolihansa. O, her şey bitti diye diretirken, haftalık örgü sınıfındaki arkadaşları ilişkisinin devam etmesi için ellerinden geleni yaparlar. Ama ihanet yüzünden çektiği kalp acısı bir türlü iyileşmez. Zackin masum olduğuna dair açıklamasını hiç tatmin edici bulmaz. Sonunda, Zack sakatlığıyla baş başa kalınca, Grace kendini onun bakıcılığını yaparken bulur. 
Adamsa eşekten düşmüş karpuza dönüyor.
Diğer taraftan nişanlısının terk edişiyle psikolojisi altüst olan Zack, onu öyle özlüyordur ki, ne maçlara konsantre olabiliyor, ne de onunla nişanlanmadan önceki hızlı aşk hayatına dönebiliyordur. Otel odasındaki yatağına giren yabancı kadını bir türlü açıklayamamıştır. Kırık bir kalp ve sakatlanmış diziyle her şeyin bittiğine inanmak üzeredir. Eğer durum bir an önce düzelmezse sevdiği kadını, spor kariyerine devam etmesi için kritik olan eleme maçlarını ve her şeyi elinden kaçıracaktır.

4 Aralık 2012 Salı

0 Teresa Medeiros - Bazıları Hırçın Sever


Bazıları Hırçın Sever'i dün bitirdim. Takipçilerimizin bildiği üzere bu kitap Bazıları Ateşli Sever Kitabının devamı ama kesinlikle ilkinden çok daha güzel.

Pamela ve Connor'ın ilişklerini çok sevdim ben. İlk kitapta zaman zaman boşluğa kapıldığım anlar olmuştu ama bu kitapta herhangi bir boşluk hissetmedim. Kendimi tamamen kaptırarak okudum. Son kısımda Connor hakkında ortaya çıkan şeyi tahmin etmemiştim açıkçası. Bu beni epey şaşırttı. Yazar güzel bir ters köşe yapmış.

Bir eleştirim, Catriona ve Connor'ın buluşmasının sönük olmasıydı. İlk kitapta Catriona'nın Connor'ın üzerine düşüşünden sonra bu kitaptaki kardeş ilişkisi biraz sönük kalmıştı. Yine de hakkını yemeyeyim tabii adam seviyor kardeşini. Ama onun kardeşini öldürmeyi düşündüğünü öğrenmek beni epey epey şaşırttı. Bunu açıkça söylediğim için bana kızmayın içeriğe girmek değil tam olarak. Okuyunca anlarsınız demek istediğimi :)

Dediğim gibi kitabı gerçekten beğendim. İlk kitaptakinden daha yoğun ve daha hissedilir bir aşk var. Yazarın kalemini zaten beğenmiştim. Eğer başka kitapları varsa, henüz araştıramadım, zevkle okuyacağım. Herkese tavsiyedir diyor, sizi konuyla baş başa bırakıyorum.
Bazıları imkansız olanı sever. 
Pamela Darby'nin hayatında birine ihtiyacı vardır; tercihen beyninden çok adaleleri gelişmiş bir Kuzey İskoçya erkeğine. Kız kardeşini zorla evlendirilmekten kurtarmaya kararlı olan bu becerikli, güzel kadın, Dük'ün kayıp vârisini oynayacak, kuvvetli ve heybetli bir erkeğe ihtiyaç duymaktadır. Pamela büyük ödülü kaptıktan sonra, bulduğu adamı başından atmayı planlamaktadır. Bir anda yolunu kesen, mavi gözlü ve baştan çıkarıcı haydut tam da aradığı adamdır. 
Bazıları dedidolu sever. 
Connor Kincaid, soylu ailesinin onurunu kurtarma hayalinden vazgeçmiştir. Sürpriz bir şekilde yoluna çıkan genç İngiliz kadını ona, ikisinin de sonunu darağacında bitirebilecek, riskli bir oyuna ortak olmasını teklif eder. Bir maceraya ya da güzel bir kadının cazibesine asla karşı koyamayan Connor, ikisinin de kaderini belirleyecek olan bu anlaşmayı kabul eder. Kazanacak çok şeyi olan bu genç kadın ile kalbinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan yakışıklı adam Londra'ya doğru yola koyulur ve sürpriz bir aşka yelken açarlar. 
Bazıları hırçın sever.

3 Aralık 2012 Pazartesi

2 Julie Garwood - Baharı Beklerken


Garwood... Sanırım bu kadının hiçbir kitabını okurken sıkılmam... Açıkçası Güllere Sor'u beğenmiştim ve Güller ve Gelinler'de yazarın performansını düşürdüğünü düşünmüştüm. Ancak bu kitapta Garwood performans yine yerindeydi. Öncelikle kitap evet aşk romanıydı ama içine polisiye de karışmıştı. Sevdim, kitapta bir kovalamaca vardı. İkinci kitaptaki banka soygunların devamını burada da görüyorduk ve polis şefi Daniel Ryan'ın ve Cole Clayborne'nın bu soyguncuların peşinde olması ve arada gelişen olaylar kitabı aşk romanı çizgisinden kaydırıp polisiye romanı hale getirmişti. Bu yüzden diğer kitaplardaki gibi aşk romanı beklemeyin. Özellikle Güller Sor'daki gibi...

Yorumuma gelirsek... Güller ve Gelinler'de Daniel Ryan'ın kim olduğunu deli gibi merak ettikten sonra onunla tanışmak ve detaylıca tanıma güzeldi. Üstelik tek bir erkek -Cole - üzerine değil iki erkek üzerine olması kitabı benim açımdan daha güzel kıldı. Kitapta Cole ve Daniel hep beraberdi ve başları bence bir çeteden çok kadınlarla dertteydi.

Kadınlar demişken... Şu banka soygununa şahit olan kadının kim olduğunu bulurken Jessica, Grace ve Rebecca beni tam anlamıyla deli ettiler. Ya hiçbiri tanık değil ya hepsi tanık... Erkeklerin buna verdikleri tepkiler çok eğlenceliydi. Kısacası onların çıldırdıklarını görmek eğlenceliydi. Küçük Caleb ise hepsinden eğlenceliydi. Onun kim olduğu kitaba kalsın.

Cole'in ve Daniel'in kadınlara aşık olmaları onlara karşı tutumları çok tatlıydı. Hele Daniel'in Cooper'a söylediği sözde çok güldüm. Cooper, 'benim tatlı leydim' desine 'o benim' demesi... Harikaydı. Hele Cole'un Daniel'e 'zorunlu evlilik diye bir şey duydun mu' demesi ayrı bir şeydi. Cole da Daniel da kadınlar konusunda eğlenceliydi. Aynı zamanda sahiplenici...

Ama son bölüm Noel'de Rosehill'de hepsinin toplanması insanda gülümseme ihtiyacı hissettiriyordu. Yazarımız resmen son bölümle mutlu, huzurlu bir aile tablosu yaratarak okuyucuya tebessümle kitabı bitirtiyor...

Cole ve Daniel'in aşklarını okumak insanda romantik duygular uyandırırken banka soygunu ile ilgili olan kısımlarda insanı heyecana sürüklüyordu resmen...

Sonuç olarak kitabı Garwood severlere öneririm. Ben beğendim, hatta Güller ve Gelinler'deki yetersizlikten sonra bu kitap çok iyi gitti. Tavsiye ederim okuyun. Kitap biliyorsunuz ki Clayborne Kardeşlerin son kitabı. Ondan öncesinde Güllere Sor - Güller ve Gelinler kitapları yer alıyor, bu küçük bir hatırlatma olsun.

Kitabın konusunu sizlerle aşağıda paylaşıyorum:

Çok satan kitapların yazarı Julie Garwooddan serinin merakla beklenen son kitabı BAHARI BEKLERKEN eğlenceli ve romantik bir aşk hikâyesiyle okurlarla buluşuyor
Cole Clayborne kandırılarak rozet sahibi olur ve Daniel Ryan tarafından polis şefliği görevine getirilir. Elinde olsa bu sorumluluğu reddedecektir ama Blackwater Çetesi yine iş başında olduğundan geri planda kalamaz. Ryan iki senedir - bir banka soygununda karısını ve kızını kaybettiğinden beri - çeteyi takip etmektedir ve meseleyi çözmesi için onun yardımına ihtiyaç duymaktadır.
Rockford Falls Bankası soyulduğunda tanıklardan sadece biri sağ kurtulmuştur. Fakat sorgulanmaktan korkan görgü tanığı ifade vermeye yanaşmamaktadır. Bu kişinin kimliğine dair Coleun ve Danielın elinde bulunan tek ipucu o öğleden sonra bankada işlem yapan üç kadının isminin bulunduğu listedir. Hayatta kalmayı başarmış olan tanık aristokrat Rebecca James midir yoksa sevimli Grace Winthrop mu? Peki ya baştan çıkarıcı Jessica Summers?
Cole ve Ryan banka soygunu meselesini çözerken ve katillerin peşine düşerken üç kadını da bir şekilde güvende tutmak zorundadırlar. Ancak en büyük tehlike bu güzellerden birine kalplerini kaptırmalarıdır.
"Gerçekten harika Esprili, duygu yüklü ve kesinlikle merak uyandırıcı". - Romantic Times
"Tarihi aşk romanı alanında güvenilir bir isim haline gelmiş olan Garwood
yarattığı karakterlerle okuru yine büyülüyor." - People

2 Aralık 2012 Pazar

1 Teresa Medeiros - Bazıları Ateşli Sever


Merhabalar, uzun süredir sizler için bir kitap yorumlama fırsatım olmadı. Ama İnci, sağolsun ki blogumuz da hiç boş kalmadı.

Yorum yazmadığım bu süre içerisinde hiç kitap okumadım mı? Okudum. Ama bunlar İnci'nin zaten yorumlamış olduğu kitaplar olduğu için ancak bu gün yeni bir yorumu paylaşabiliyorum :)

Bazı Ateşli Sever... Kitap gerçekten güzel ve yazarın kalemi de gerçekten iyi diyerek başlayayım yorumuma. Kendi adıma yeni, okunabilecek bir yazar bulduğum için mutluyum. Kitabın dili çok güzeldi. Araya serpiştirilen esprilerden özellikle keyif aldım. Tabii bunu okuyup çok komik bir kitap beklemeyin. Ama yazar ufak esprilerle kitabına renk katmayı gerçekten başarmış.

Aslında hikayenin içinde zaman zaman "ben sanki böyle bir sahne okumuştum" hissiyatına kapıldım. Doğrusunu söylemek gerekirse gerçekten bazı iki üç satırlık kısımları başka ve çok daha deneyimli yazarların kitaplarında da okumuştum. Belki de onları  okuyup çok beğendiği için kullanmıştır diye düşündüm ancak bu benzerliği yine de çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim.

Yine de bu kitabın geneli için bir eleştiri değil, küçük bir iki kısım için geçerli bir durum. Onun haricinde kitabın kesinlikle özgün. Kitabın içinde çok tutkulu, yoğun bir aşk olduğunu söylersem doğru olmaz. Evet, sevimli ve merakınızı uyandıracak, hoşunuza gidecek bir aşk var ama belki de kitap, en sevmediğim şekilde, kavuştukları anda bittiği için öyle yoğun bir his bulamadım kitapta.

Bir diğer eleştirim, daha doğrusu sitemim de Connor karakteri ile ilgili. Kitap boyunca kendisinin ortaya çıkmasını bekledim ama yazarımız sağolsun o işi ikinci kitaba bıraktı :) Yine de ilk kitabı bitirişinin cidden zekice ve merak uyandırıcı olduğunu söylemeliyim. İkinci kitap olan Bazıları Hırçın Sever adlı romanını, henüz ilk roman biter bitmez merak etmeye başladım ve umuyorum ki yakın zamanda okuyacağım.

Connor, kitaptaki ana karakter olan Catriona'nın ağabeyi ve tüm hikaye Catriona'nın onu bulmak istemesiyle başlıyor. Anladığım kadarıyla da yazar ikinci kitapta, birincisinin kaldığı yerden devam etmek yerine bu kez Conner karakterinin hayatını işliyor. Sanırım kardeşler ancak üçüncü romanda buluşabilecekler :P Yine de ikinci romandan da umutluyum :D Eh, amma uzun yazdım. Hepsini okuduysanız sağolun var olun diyor, sizi kitabın konusuyla baş başa bırakıyorum.

BAZILARI TEHLİKELİ SEVER... 
Ailesinin onurunu korumaya karar veren İskoç güzel Catriona Kincaid, yurduna dönebilmek için görgü kurallarını ve kendi güvenliğini hiçe sayarak, hem uslanmaz bir hovarda hem de kötü şöhretli bir soylu olan Simon Wescott’un yardımına başvurur. Üstüne üstlük Simon hapistedir.
Catriona, Simon’ın kendisine yardım etmesi karşılığında ona hem para hem de özgürlük vadeder ancak arsız çapkının çok daha ihtiraslı bir ödül istemeye cüret edebileceği aklına dahi gelmemiştir. 
BAZILARI CAZİBELİ SEVER... 
Simon ise yıllar önce karşılaştığı oğlansı kız çocuğunun, dikbaşlı ve son derece çekici bir kadın haline geldiğini görünce hayrete düşer. Kimsenin kahramanı olmayacağına dair ettiği yemine rağmen Catriona’nın şövalyesi olmaya karşı koyamaz. Kuzey İskoçya binbir çeşit tehlike ve macera ile onları beklemektedir fakat gerçek tehlikenin, son derece güçlü bir tutkunun pençesine düşen kalplerini tehdit etmekte olduğunu anlayabilecekler midir?

“Son derece seksi, keyifli, pırıl pırıl ve büyüleyici.”
                                               -Amanda Quick