*****
"Evet. Kaba olmak istemem ama bu iyi içkinse ucuzun tadı nasıl öğrenmeye korkuyorum."
Gülümsedim. "Bu tadı yüzünden en iyi brendim değil." Parmağımı kıvırarak onu daha yakına çağırdım, kollarımız birbirine değene ve teninin kokusunu alabileceğim kadar yakına. "Açık kahverengiyi görüyor musun? Ne kadar yumuşak olduğunu, kadife gibi?"
Kennedy bardağı inceleyip başıyla onayladı.
"Fakat orada daha yoğun bir kahverengi de var, daha fazla karmaşa katıyor. Bir zenginlik."
"Hı hı."
"Bir de her şeyi adeta uhrevi hale getiren altın rengi bir ton var. Sanki içeriden yanıyormuş gibi."
"Evet." Yine başını salladı.
Bardağı çevirmeyi bıraktım. Yumuşak bir şekilde devam ettim. "Bu, Kennedy Randolph'un gözleriyle aynı renk tonunda."
Nefesi tekledi, neredeyse kesildi.
"İlk içtiğimde düşündüğüm şey buydu ve o zamandan beri de her içişimde bunu düşündüm." Dönüp ona bakım, sesim daha da azaldı. "Seni hiç unutmadım, hayatım. Biraz bile olsa."
*****
"Cashmere'le ilişkiye tekrar başladık çünkü sen beni istemedin ve o istedi Yedekti. Eziğin teki gibi görünmek itemedim. Seninle konuşmadım çünkü benim için çok zordu."
"Biz arkadaştık..."
"Benim için değil." Başımı iki yana sallarken gözlerine baktım ve bakışlarımı hiç ayırmadım. "O geceden sonra değil. Arkadaşlığını istemedim Kennedy, seni istedim. Eğer sana sahip olamayacaksam, sen yokmuşsun gibi davranmam gerekti. Çünkü o zaman kaçırdığımı bildiğim hr şeyi inkar edebilirdim."
Fakat yine de onu düşünmüştüm. Onun hayalini kurmuştum.
Ve onu özlemiştim. Sürekli.
*****
"Yeniden bisiklet sürmeyi ilk öğrendiğim zamanı hatırlıyor musun?"
Ağzının kenarları hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. "Evet, hatırlıyorum."
"Elimizde sadece senin kız bisikletin vardı, o yüzden ben pedalı çevirirken gidonun üstüne oturdun?"
Başıyla onayladı.
"Bir gün çok hızlı gidiyordum ve bir taşa çarptık, ikimiz de havaya fırladık. ir daha sürmek istemedim çünkü zarar görmenden korktum. Bana ne söylediğini hatırlıyor musun?"
Gözleri benimkilerle buluştu. "Dedim ki... Sürmeye devam etmemiz gerektiğini... çünkü yolculuk için düşmeye değeceğini söyledim."
Kibarca başımı salladım.
"Sonra bana şans kurabiyesi dedin," diye ekledi.
İkimizde kahkaha attık.
Kahkahalarımız dindiğinde elimi uzattım. "Bu defa düşmene izin vermeyeceğim, Kennedy."
Gözleri göğsüme indi. "Emin değilim..."
"Tek yapman gereken elimi tutmak."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın