Billie'nin gözleri kısıldı.
"Bu asla bir hakaret değil," diye hemen söze girdi, Billie bunu yanlış anlayıp küçük ağzını açarak ona şarlamadan önce, "sadece bir gözlem."
Billie buna pek inanmış görünmüyordu.
"Senin durumunda olan çoğu genç leydi babalarına yardım etmez, bunu sen de biliyor olmalısın. Bunun da seni olağandışı biri kıldığını kabul etmelisin," dedi sakince.
"Yemin ederim George," dedi Andrew, o sırada sayfalarını karıştırdığı bir kitaptan başını kaldırarak, "iltifatlarını bile kendini beğenmiş pislik bir serseri gibi yapıyorsun."
*****
Billie gülümsedi ve nefesi kesildi. Kimse Billie gibi gülümseyemezdi. Hiç kimse. Bunu yıllardır biliyordu ama yine de... Şu an onun için hep yeni gibiydi.
Aklından lanet olsun diye geçirdi. Bu, insanlık tarihinin en rahatsız edici çekicilik olmalıydı.
Billie Bridgerton, Tanrı aşkına. O bir kadında asla istemediği her şeydi. İnatçıydı, aptalca pervasızdı ve eğer o hayatı boyunca gizemli, kadınsı bir an yaşadıysa, George bunu hiç görmemişti.
Ve şimdi...
Yutkundu.
Onu istiyordu. Onu hayatında hiç kimseyi istemediği kadar istiyordu.
*****
"Benimle hiç dans etmedin," dedi.
George'un gözleri onunkilerle buluştu. "Pişmanım."
"İstemiştim... ümit etmiştim..." Billie yutkunurken dudakların birbirine bastırdı. George nefesini tutup onun söylemeye devam etmesini beklediğini fark etti. "Hiç düşünmemiştim..."
Her ne olduysa, Billie bunu söylemekten kendini alamamıştı ve George kendisinin de Billie kadar cesur olması gerektiğini anladı.
"Canının bu kadar acıyacağını," diye fısıldadı George.
Billie başını kaldırıp ona baktı, şaşırmıştı.
George onun elini tuttu ve avucunu öptü. "Freddie Coventry'ye seninle dans etmesini söylemenin ne kadar zor olduğu hakkında bir fikrin var mı? Senin yanında olmaya hakkı varmış gibi elini tutup kulağına fısıldamasını izlemenin nasıl bir duygu olduğunu tahmin edebiliyor musun?"
"Evet," dedi Billie yumuşak bir sesle. "Tam olarak biliyorum."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın