16 Kasım 2013 Cumartesi

2 Asude - Gül ve Avcı


Yeni bir Türk yazarı daha tanıtım ve kalemini sevdim diyerek yorumuma başlıyorum.

Öncelikle sizlere yazarımızı tanıtmak istiyorum :) Asude, facebookda paylaştığı hikayelerle tanınan ve kısa sürede çok sevilip hayran kitlesi oluşturan, henüz acemi ama kaleminde usta olan sevimli güler yüzlü sıcacık ve samimi davranan hanım hanımcık bir kızacağız :) Kendisi ile tanıştığım ve sohbet ettiğimden dolayı bu kadar kişisel bir şekilde tanıtabildim yazarımızı :) 
Kalemine değinmek gerekirse, akıcı ve merak uyandırıcı bir kalemi var yazarın, biraz yabancı karakterler ve 1800'lü Londra'yı yazması tereddüte düşürse de bunu ustalıkla başardığını okuyunca görebiliyoruz. Güzel bir aşk romanıydı.

Özellikle kitapta hoşuma giden bir yer vardı o da Shakespeare'in sonelerinin ve sözlerinin yer aldığı satırlardı. O satırlar işte bu kız şimdi gerçekten üst kademeye ulaştı dedirtti bana. 

Evet ön yargıyla başlamıştım kitaba ve itiraf ediyorum ki beklentilerimi karşılamayacağını da düşünüyordum ama merakıma yenik düşerek okudum ve ne kadar yanıldığımı anladım. Dilerim Asude, bu yorumumu okuduğunda bu sözlerim için beni affeder. 

Kitapta en çok hoşuma giden karakter Albert'tı. Şimdiye kadar okuduğum kitaplarda özellikle tarihi aşk romanlarında çocuklu bir dük, kont vs bir şey okumamıştım "Gül ve Avcı" bu konuda benzer türdeki kitaplardan ayrıldı diyebilirim. 

Jullian ve Rosa arasındaki çekim, aşkın alevlenmesi, hiddet, öfke çok güzel aktarılmıştı. Duyguların aktarımını da yeterince iyi yapıldığını düşündüm :) 

Kitaptaki yer betimlemeleri, benzetmeler süperdi hele bazı benzetmeler de güldüğümü hatırlıyorum. 

Biraz fazlaca alıntı paylaşacağım için kitabın içeriğine giren bir yorum yapmayacağım ama şunu da söylemeliyim ki normalde Türk yazarları okumayı sevmediğimi ve beklentilerimi karşılamadıklarını hep söylerim ancak sevdiğim kalemine taptığım birkaç Türk yazardan sonra Asude'de onlardan biri oldu. Dilerim başarılarının devamı gelir kendisiyle gurur duydum :) Asude'yle tanıştığım için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum :)

Sizlere de tavsiye ederim. Kapak tasarımı müthiş, kitabın konusunu müthiş, kitap müthiş daha ne olsun ama değil mi? :)



Sizlerle en eğlendiğim, en duygusal olan, en beğendiğim yerleri sizlerle paylaşacağım:

***
“Seni arabadan indirmemi beklemelisin. Tanrı aşkına Rosa, eteklerini kucağında toplayıp arabadan atlayarak bir leydi olamazsın! Ancak bir soylunun ayak işlerine bakan hizmetçisi olursun!” diyen yaşlı adamın kıza kötücül bir bakış attı. 
Evelyn sesli bir şekilde oflayarak “Peki, bir daha olmaz,” dedi.  
Desmond Simmons da bastonu yardımıyla arabadan indiğinde “Leydiler ulu orta oflamazlar!” diye bir kez daha kızı ikaz edince Evelyn artık dayanamayarak “O zaman leydi sen olsaydın,” diye tısladı.
***
“Sana bir mürebbiye tutacağım Albert. Artık her an başında bir bakıcın olacak.” 
Zavallı çocuk tırnakları kapıya kadar uzamış, kırmızı saçlı, siyah dişli bir kadını gözünde canlandırırken yorganı korkuyla üstüne çekti. Artık oyun saatleri bitmişti! Artık her an lanet olası matematik, o garip Fransızca, fizik ve atlarla ilgilenecekti. Cocos ise kim bilir nasıl bir hale düşecekti! 
Albert en son uykuya dalmadan önce canavar mürebbiyenin insan eti yediğini düşünmeye başlamıştı.
***
"Gidiyorum!" dedi kadın. 
Elinin tersiyle kabaca yanağını silti ve çektiği acıdan ötürü boğuklaşmış sesiyle konuşmaya devam etti. "Yarını beklemeden, hemen şimdi gidiyorum! Benden kurtuluyorsun Lord Wharton! Hayatından sonsuza kadar çıkıyorum. Soran olursa öldüğümü söylersin çünkü beni bu defa gerçekten öldürdün. Şimdi dilediğince mutlu olabilirsin!"

***
Jullian kadına baktı. Ne kadar da karşı konulmaz görünüyordu. Tam bir deliydi ve onun az önce yaptığı şeye hala inanamıyordu. Rosa'nın gözlerindeki o kararlı ifadeyle, dudaklarından dökülen o yakıcı sözlerle onu kaybettiğini düşünmüştü. Bu öldürücü derecede korkunç his, içini tam anlamıyla deşip geçmişti. Onun her şeyi silip kaçtığını fark ettiği an genç adam durmamış ve karısının ardına düşmüştü. Kendisinden sevgisi hariç hiçbir şey talep etmeyen, hatta onu bile dile getirmemiş olan bu kadının yokluğu o an ölümcül bir humma gibi her yanını sarmıştı. O cesur sözleri ise aklını başına getirmiş ve onu kaybetme korkusunu başka bir şeye benzemediğini ayırt ederek Rosa'sının peşine düşmüştü.

***
"Sende bana ait misini, Lord Wharton? Her şeyini bana vermeye hazır mısın? Ah, paranı ya da unvanını istemiyorum. Sadece o taş kalbini, hileyle dolu kafanı, kibirli dudaklarını, küstah bakışlarını, bir piç kurusundan farksız olan bu enfes bedenini... Sadece bunları istiyorum."

***
Harewood Dükü öfkeli çehresini Bayan Harris'e çevirdi. Evelyn'e bakmayarak sinirden kalınlaşmış sesiyle konuşmaya başladı. 
"Şu kadın..." dedi öncelikle. Kadın demekten bile imtiha eder gibiydi. Daha kaba bir kelimeyi sarf etmekten son anda dönmüş gibi dişlerinin arasından tıslamaya devam etti. "Şu kadının oğluma dokunmasına, ona yaklaşmasına bile izin vermeyeceksin! Onu derhal evimden kovacaksın!"
***
"Ailemize yeni biri katılacak..." 
"Bir misafir mi? Akrabalarından biri mi? Amcandan başka akraban olduğunu bilmiyordum," diyen Julian bu havadisle pek de sarsılmışa benzemiyordu. 
Genç kadın başını salladı ve "Hayır, öyle değil. Daha küçük bir şey... Şu kadarcık..." 
Karısının iki avucunu uzatıp küçük bir şeyi tutar gibi yaptığını gören Lord Wharton "Bir kedi mi? Bir kedi mi istiyorsun?" diye sordu. 
"Ah, Tanrım, hayır sevgilim... Senden ve benden bir parça..."
***

Bu kadar alıntı yeter. Bana bıraksanız size kitabın yarısını alıntılardım sanırım :) Sevdiğim kısımların bir kısmını sizlerle paylaştım ve şimdi de kitabın konusunu paylaşıyorum. Ahh bir de en alttaki resim bu sene Tüyap'tan Asude'nin imza gününden bir kare :) Sevgili yazarınız İnci'nin kitabını imzaladı :)

Bir başkaldırıştır aşk... Önce isyancısını yıkar.
Bir Erkek… 
Varlığı hem tehlikeli ve korkunç, hem de sonsuza değin güçlü ve korunaklı… Onun karşı konulmaz etkisine kapılan bir kadın sıcak bir gülüşüyle ısınabilir, mavi gözleriyle sonsuz bir denize açılabilir, siyah saçlarıyla zifiri bir geceye korkusuzca dalabilirdi. 
Ona yaklaşmak ise ateşe çırılçıplak yürümek demekti. 
Bir Kadın… 
Hem bir Tanrıça kadar sarsılmaz, hem de titremeye hazır bir yaprak gibi ürkek ve utangaç… Bir erkeği masumiyetiyle prangasız tutsak edebilir, incindiğinde ise bütün dünyaya kafa tutabilirdi. Kalbi ve masumiyeti acımasızca ihlal edildiğinde artık onun için ateşe yürümek zamanı gelmişti.  
Kadın ateşten korkmuyordu, çünkü çoktan yanmıştı. 
Evelyn Rosa Drummond, en değerli varlığı olan kalbini bu tehlikeli adama sunduğunda onun aşkına erişebileceğine inanmıştı. Oysa tüm varlığını emanet ettiği Harewood Dükü Julian Benedict Wharton tarafından bir fahişe olarak görülmek gibi korkunç bir yanılgının kurbanı olmuştu. 
Ve talih, karşısına dayanılmaz bir intikam fırsatı çıkardı. Herkesin çekindiği bu tehditkâr ve gizemli adama yapılan cinayet suçlamasını ispatlayacaktı. Oysa Julian’ın en yakınına kadar sızmayı başardığında, kalbinin müthiş bir sınanmaya tabi tutulacağından habersizdi. 
Gönlünü bir kez daha bu cazibeli adama kaptırmayacağına söz vermek ise gölgesine sığındığı bir yalandan öteye gidemeyecekti!



2 yorum :

  1. yorumun bizde de merak uyandırdı elimdekiler bitince bu eseri de okuyacağım

    YanıtlaSil
  2. Okumak istediğim bir kitap ama senin de söylediğin gibi yabancı karakterler olması beni biraz itiyor. Bu konuda biraz tutucu olabilirim :P Yine de özellikle kapağı ve ismi sayesinde çok ilgi çekici geliyor. :)

    YanıtlaSil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın