26 Şubat 2016 Cuma

0 Freya McLowell - Lordum


~~~*~~~
Onlar imkansız aşkın kurbanlarıydı.
~~~*~~~

Kendimi historical romance sever biri olarak bilirdim ama nedense İskoç'ları o kadar sevmeme rağmen çıkan bir İskoç kitabını asırlardır bekletmiş gibi hissetmekteyim. Neyse geç olsun güç olmasın diyerek okudum Lordum'u ve şimdi acımasızca bir yorum yazmak için karşınızdayım.

Şaka şaka... beğendim kitabı :) şimdi sevgili yazarımız Freya McLowell okur falan yorumu kızcağızın yüreğine inmesin. Güzel kitaptı... bence eksikleri vardı ama genel olarak güzeldi. :)

Freya McLowell, tamamen kültürünün dışında bir kültürün kurgusunu konu alarak yazma cesaretinde bulunan yazarlarımızdan biri, bence altında da güzel kalkmış... Akıcı, merak uyandırıcı, güçlü kadın karakterlere yer veren bir kurgu kaleme almış. Erkeğinin korumasına muhtaç, onun gölgesinde kalacak bir kadın karakter yerine, savaşçı ayakları üzerinde duran kendi hayanı koruyan bir erkeğe ihtiyaç duymayan bir kadın karakter yazmış. Tabi bu demek değil ki bir erkeğin aşkına da hayır diyecek bir kadın... ;)


~~~*~~~
"Ne sen benim canımı yakabilirsin, ne de ben senin canını yakabilirim Eider. 
İnsanlar sevdiklerine asla zarar vermezler, öyle değil mi?"
~~~*~~~

Yazarın kalemini ilerletmesini ve bir tık daha iyi eserler bize sunması için eksik bulduğum kısımların hepsine değinmek istiyorum. Normalde küçük detaylar üstünde durulmaması gerekse bile ben kendisinin daha iyi olabileceğine ve düşüncelerime önem vereceğini düşündüğüm için açık açık dile getirmek istiyorum bunları.. ama üstüne basa basa da diyorum ki... ben kitabı beğendim. Eksik yanları vardı ama genel olarak bakıldığında çok güzeldi.

Öncelikle eksik bulduğum kısımlara değinmek istiyorum. Rose ve Eider birbirlerine çok çabuk kapıldılar. Tama içlerindeki aşkı itiraf etmeleri biraz zaman aldı ama çok çabuk aşık oldular. Tamam aralarındaki tutkuyu dile getirilebilinirdi bu bütün kitaplarda olan bir şey... sonuçta bir erkek ve bir kadının birbirlerine çekici gelmesi normal ama bu kadar çabuk aşka gelmeleri kitaplarda çok fazla hızlı geliyor. Bu kadar çabuk aşk bana biraz duygu eksikliği var gibi hissettiriyor. Ya çok yoğun bir şekilde duygulardan bahsedilecek ya da aşkın yavaş yavaş filizlenmesi anlatılacak. Bu konuda dilerim bir sonraki kitabında biraz daha dikkat edersin sevgili Freya McLowell. :)

~~~*~~~
"Beni öpmene izin vermemeliyim!"
"Seni öpmemeliyim!"
"Peki, o zaman neden birbirimizden uzak duramıyoruz?"
"Çünkü bunun adı aşk ve aşık olmak da böyle bir şey olmalı İngiliz."
~~~*~~~

Eider'ın Rose'un kız kardeşleri hakkındaki planları çok güzeldi ve beklenmedikti ama çok çabuk kabul edilmesi de biraz havada kaldı gibi hissettirdi. Böyle bir şey yazdığında keşke onların da ilişkilerine biraz değinseydin o zaman daha iyi olurdu bu plan ve sonrasında getirdikleri. Ya da onlara dair bir kitap yaz diğer üç kardeşin aşkını anlat ben de susayım yerime gömülüp kitabı zevkle okuyayım ;) mesaj alındı diye umuyorum. ;) 3 kardeşin kitabını istiyorum :D

Eleştirebileceğim kısımlar bir tek bunlardı onlar haricinde dediğim gibi kültürü olmayan bir kültürü yazmak, tarihi olmayan bir tarihe değinmek cesaret ister ve bu cesaretinden dolayı ve bunu başarıyla tamamlamış olmandan dolayı seni tebrik ediyorum.

Historical Romance kitaplarında kadınların o dönemin getirisine göre geri planda olduğu göz önüne alınırsa... hele ki İskoçlarda klanda oturup çocuk doğur kocan savaştayken bekle modu... bu kitapta tam tersi beni inanılmaz tatmin etti. Rose'un savaşçı ruhu... evde oturup Eider'ı beklemek yerine kendi plan yapıp savaşması... kız kardeşlerinin de aynı cesarete  ve beceriye sahip olması süperdi.

~~~*~~~
Simsiyah gecenin sessizliğinde içimi aydınlatan tek şey senin gözlerin, Eider."
~~~*~~~

Kitabı okurken keşke Eric'e de bir güzellik yapılsaydı diye düşündüm ama Freya McLowell'ın bir sonraki kitabı Eric olacakmış o yüzden ona dair hiçbir şey demiyorum :D
Ayrıca ben Eric için Rose'un kardeşlerinden birini düşünmüştüm ama beni şaşırttın. Bu hoşuma gitti. Onunla ilgili daha değişik planların var sanırım... Mesela Heyalof... ;) umarım yanılmıyorumdur ama nedense öyle bir his içerisindeyim :)

Neyse çok uzatmayayım. Kitabı genel olarak çok beğendim :) dediğim gibi Eider ve Rose arasındaki aşk daha yavaş filizlenseydi belki daha güzel olurdu.

~~~*~~~
"Seni sevmek istemedim, İngiliz. Hem de hiç istemedim."
"Beni neden sevmek istemiyorsun, Eider? Buna gerçekten değmez miyim?"
"Çünkü ben sevdiğim herkesi kaybediyorum, İngiliz!"
"Beni asla kaybetmeyeceksin."
~~~*~~~

Aşk romanlarını seviyorsanız hele ki historical bağımlısıysanız okuyun derim ben ;)

Ahh sevgili yazar hanım... Sarah, Julie ve Johanna'nın aşkını anlatan bir kitapta bekliyorum. Üçüne ayrı bir kitap yapmak istemiyorsan da en azından onların hikayesini tek bir kitapta toplamayı düşün derim ben :)

Eric'i heyecanla bekliyorum. Çünkü ben onu çok sevdim, kalbi kırık olmasını istemiyorum. Söylesenize aşağıdaki sözleri söyleyen biri sizce de aşkı hak etmiyor mu?

~~~*~~~
"Ölünceye kadar hep ardında olacağım, bana ihtiyaç duyduğunda sana elimi uzatacağım, yorulduğunda seni kollarıma alacağım, üzüldüğünde seni güldüreceğim, kahkaha attığında seni içime hapsedeceğim, korktuğunda seni korkutan ne varsa hepsiyle savaşacağım... Senin kolun kanadın olacağım. Yalnız kalmana ve yüzünün asılmasına asla izin vermeyeceğim."
~~~*~~~

Kim ne derse desin... Eric sen hepsinden çok hak ettin aşkı... ve aşk sana daha çok yakışırdı be adam!



Kitabın adı      : Lordum
Kitabın yazarı : Freya McLowell
Yayınevi           : Ephesus Yayınları
Sayfa sayısı      : 470

Kitabın tanıtım yazısı :


Savaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı…

Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en güzel, en ateşli ve en ürkütücü kızılı olsa da, ondan etkilenmemek zorundaydı.


İngiltere'nin gülü olarak tanınan, tehlikeli, güzel bir İngiliz savaşçı…

Leydi Rose Crowfeld, kralın emriyle büyük bir göreve çıktığını sanırken, aslında büyük bir tuzağın içine düşmüştü. Kazandığı başarının sonucunda ödül beklerken, kendisini düşmanıyla evlenirken buldu. Evlendiği adam dünyanın en yakışıklı, en güçlü ve en dayanılmaz erkeği olsa da, ona karşı bir şey hissetmemek için elinden geleni yapacaktı.


Ve ikisi de istedikleri hiçbir şeyi yapamadı…

Aşk, beklenmedik bir ateşti onlar için. Yanmak istememiş ama yine de ateşe doğru yürümüşlerdi. Ne intikam düşüncesi onları durdurdu, ne de krallarının verdiği emirler… Fakat en yakınları tarafından ihanete uğradıklarında, mutlu olmak onlar için bir hayale dönüşmüştü. Girdikleri savaştan yara almadan çıkabilecekler miydi? Yolları tamamen ayrılacak mıydı? Yoksa affedip, güvenmeyi öğrenebilecekler miydi?

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın