Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Bu son demiştim sana bir keresinde ama kaç son geçti sözlerimin ardından... Bu sefer bu son demeyeceğim çünkü bende artık son kalmadı. Perde kapandı, ışıklar söndü. Sen yaptın, sen bizi bu hale getirdin." Bağıramayacak kadar yorgun, ona sırtımı yaslayamayacak kadar yaralıydım.
"Yapma Sevda. Bu kadar severken beni gidebilecek misin? Kalbinde benden başka kimseye yer açamazsın yine açamazsın yine gelir bulursun beni, vazgeçemezsin." Başını iki yana sallarken benden çok kendini inandırmak istiyordu bu sözlere çünkü biliyordu ben gidersem geri dönüşü olmazdı.
"Seni uyardım hem de kaç defa uyardım. 'Yapma,' dedim. 'Aramıza o kadını sokma,' dedim. Ben gecelerce seninle seviştim, sen bir hayaleti yatağımıza misafir etmişsin!"
***
"Ben sevdim seni, ben adadım kendimi sana ve en çok benim canım yandı bu aşkta. Neden biliyor musun?" Gözlerimiz buluştuğunda canım yana yan tebessüm ettim ona.
Sırtımı dayadığım duvar bile daha sıcaktı ona olan bakışlarımdan. Bal rengi benim hayran olduğum gözleri titredi, biliyordu da bu gerçeği. Sırtımı duvardan ayırıp ona doğru adımladım. Özellikle tek bir mektubu masanın üstüne bırakmış ona dokunmamıştım.
"Yapma..." dedi titrek bir nefes alarak.
"Çünkü sana gelemeyecek kadar korkak bir kadın değildim ben. Keşke korkak bir kadın olsaymışım. Keşke sana bu satırları yazan ellerim kırılsaymış da gönlüne bir sevda diye yanılıp bir yılan almasaymışsın!"
Kalbim bir hiçliğin kıyısında tutunmayı seçmişti ona ama o, bir başkasına doğru dönmüştü yüzünü bana çevirdiği sırtıyla. Artık bizim için bir aşkın ihtimali yoktu, başa yollarda aşka yürümeye çalışırken. O yüzden Sevda Karası oldu bu aşkın adı. Sevda'nın diğer anlamı olan kara, içimde ona verdiğim anlamdı. Bu aşkın sevdası bende, karası onda kalmıştı. Benim anlamım, onun adıydı.
"Ben seni çok sevdim. Öyle çok sevdim ki bütün hataların gözümün önünde olmasına rağmen göz yumdum. Kata dedim sana, ismini verdim... Ama sen adının benden geldiğini bile bilmedin. Sevda'nın diğer anlamıydı Kara. Sen benim diğer yarımdın, yaramdın. Şu yerde yanan kağıt parçaları, üstünde mürekkep olan mektuplar değil, benim sana olan sevdamdı."
***
"Evliyiz biz Sevda! Sen benim karımsın! Kaç gece uyuttum seni kollarımın arasında? Kaç sabah sevdim senin saçlarının her bir telini gözüme bir gram uyku girmeden? Gözünün içine baktım, ne dersen kabul ettim. Yıllarımızı telafi etmek için elimden geleni yapmaya çalıştım. Sevda, hiç mi görmedin çabamı? Hiç mi hissettiremedim ben sana seni sevdiğimi?" Ellerini saçlarının arasından geçirirken isyan etti bana her bir cümlesinde.
"Ben çok yoruldum. Yıllardır sevdiğim adamın beni sevdiğini bilmeden beklemekten, sevdamı kimseye anlatamamaktan, herkesin mutlu bir şekilde sevdiğiyle gezerken gözyaşlarımı yastığıma sessizce akıtmaktan, sevdiğim adamın başka bir kadını yıllarca sevmesini izlemekten yoruldum. Ben kaldırırım sanmıştım, sevgime öyle çok güveniyordum ki seni tamamen sevgimle yılarım sanmıştım. Onu sevmeni bile kaldırdım ben ama bunu kaldıramıyorum. Yapamıyorum..." Çöken omuzlarımla birlikte yenilgiyi kabul ettim.
Ben ona değil, kendi sevdama yenilmiştim.
"Bitti," dedim bomboş bir ses tonuyla. Sırtım duvara değdiğinde dizlerim büyük bir yenilgiyle bana ihanet edip titrerken yıkıldığımı hissettim.
"Ne bitti Sevda?" Titreyen ses tonunu duyduğumda bir damla daha süzüldü gözlerimden.
"Biz bittik."
***
İki adam vardı karşımda. Birisi beni yıllardır seviyordu, diğerin ben yıllardır seviyordum.
İki adam vardı karşımda. Birisi çok canımı yakmıştı ve beni geri almak istiyordu, diğeri sevgisiyle şifa olmak istiyordu.
Sevmek mi, sevilmek mi?
İşte tam bu noktadaydım.
***
Bal rengi gözleri vardı uğruna ömür denilen nefeslerimi adadığım. Siyah saçları vardı parmaklarımın arasında yumuşakça süzülen. Bana bir gülüşü vardı ki kalbimi yerinden söken... Sevmenin ne demek olduğunu öğreten adamdı bana. Bir insanı bir insan ne kadar çok sevebilirse o kadar çok sevdim. Canım yanmış, çokça yalanlara kanmış ve en sonunda ondan caymıştım. Adı, adım olan adam; beni öyle bir savurmuştu ki bu yangından sağ çıkamamıştım.
***
"Seni beklediğimi bil istiyorum. Ne kadar zaman geçerse geçsin ben buradayım, hiçbir yere gitmiyorum. Yıllardır olduğu gibi..." Yüzünde hüzünlü bir tebessüm oluşurken bir adım geri attı.
"Bekle desem bile beklersin, kendimden biliyorum ama bekleme. Benden sana yar değil, yara olur." Net bir şekilde son sözlerimi söyledikten sonra gözlerine baktım.
"Yar da olsan yara da olsan başım gözüm üstüne."
***
O, beni hiçbir zaman sevmemişti. Onu sevdiği, benim ona olan sevdamdı.
***
"Sen benim sevdiğim kadınsın ve ben bütün hayatımı sana göre şekillendirmek konusunda hiç tereddüt etmiyorum Sevda. Şu an çıkıp gidelim de, bir an bile sormam nereye diye. E istersen Sevda, nasıl istersen ben varım." Öyle büyük bir kararlılıkla konuşuyordu ki öl desem sanki silahını çıkarıp tereddüt etmeden tetiği çekecek gibiydi.
***
"Vazgeçmeyeceğim Sevda, bu sefer seni tek başına bırakmayacağım. Her köşe başında seni bekliyor olacağım. ana gel diye, beni gör diye hep orada olacağım."
***
O, sevdasının cennetinden sürgün yemiş bir adamdı; ben, o cennetin kapısında kalmış bir adamdım. Hangimizin durumu daha içler acısıydı, bilmiyordum.
***
"Peki gelse şimdi, yüz çevirir misin? Dese sana, 'unutalım bütün olanları' diye, ne yaparsın abi?"
Gelen soruyla birlikte donup kaldım, nefes dahi alamadım. Ne ben böyle bir soru sormasını bekliyordum ne de kendimi duyacağım cevaba hazır hissediyordum. Fırat'ın ne yapmaya çalıştığını o an anlamıştım. Buraya beni onun düşüncelerini dinlemem için çağırmıştı çünkü benim burada olduğumu sadece o biliyordu.
"Gelmez," dedi sadece başını iki yana sallayarak.
"Sevmez." Bir meyhane masasında otururken böyle demiştim ben de onun için bir zamanlar.
***
"Adımı bile anmıyorsun. Ben gözünün içine bakarken sürekli gizliyorsun kendini benden. Sen beni görmeyince ölüyorum, sen beni duymayınca ben herkese sağır oluyorum. Daha ne kadar sürecek cezam? Ne kadar mahrum bırakacaksın beni kendinden?
***
Sadece sevmek değildi bu, sadece sevilmek de. Teni tenime değdiğinde ruhum bir girdabın içinde kayboluyor, aklım yolundan şaşıyordu.
***
"İşin özü dünya dönmeyi sürdürdükçe, nefes alıp verdikçe her şey geçiyor. Yokluğuna dayanamam dediğin ne varsa yokluğuna alışıyorsun. Sonra bir gün uyanıyorsun ve güneş senin için doğuyor. Tekrar gülüyorsun, tekrar konuşuyorsun, tekrar seviyorsun." Dışarıdan neşeli, sürekli gülümseyen bir kız görüyordum ve içeriden ne kadar yaralı olduğunu şuan fark ediyordum. Herkesin kalbinde kendine ait bir yarası vardı demek ki.
"Unutma ama alış acılarınla yaşamaya diyorsun yani," dedim kırık bir tebessüm de benim dudaklarımda can bulurken.
"Hayır, hala nefes alıyorsan umut var diyorum. Ben yârim dediğim adamı toprağa koydum, yine de yaşadım. Sen kendini yaşıyorken öldürme."
***
"Özlem diye bir duygu var, delirtir adamı. Yokluğunda öyle bir delirtti ki beni yetmiyor, bir türlü yetiremiyorum şimdi seni. Daha çok sevmek, daha çok dokunmak, daha çok seni böyle kendime hapsetmek istiyorum." Dudakları saçlarımın arasında minik buseler bırakırken huzurlu ses tonundan dökülen cümleler içimi sıcacık yaptı.
"Bir daha ayrılmak yok." Kararlı, kendinden emindi cümlem. Bunun ihtimaline bile dayanamıyordum.
"Yok"
***
"Kolay mıydı? Yıllarca sevdiğim kadının bir başkasına olan aşkını, hayranlığını izledim ben! Onda olup bende olmayan ne vardı? Neden Sevda? Neden onu sevdi ki kalbin? Sırf sen polis olmayı istiyorum dedin diye mezun olur olmaz Polis Akademisine başvurdum ben. Polis oldum, senin yanına gelmek için görev değiştirdim. Yıllar geçti Sevda, yıllar geçti ve sen ondan vazgeçmedin! Ben gözünün içine bakarken senin gözlerin onu aradı!" Bağırdığında hiddetle yükselen göğsü sarsıldı. Elini kaldırıp kendini gösterdiğinde parmakları titriyordu.
"Gözünün önündeydim! Şu lanet kalbim bir tek senin yanında böyle hızlı attı, bir tek seni böyle sevdi! Vazgeçmeyi hiç denemedim çünkü biliyorum, olmazdı."
***
Gözlerimin içine baktı bütün güzelliğiyle ve ben cehennem ateşinin nasıl olduğunu içimde hissettim. O, yıllardır başkasını seven kadın; ben, ona tutuklu mahkum.
"Çok seviyorum Sevda. Kalbim öyle ağrıyor ki onun sevgisi üstüme taş duvarlar gibi yıkılıyor," dedim elindeki kadehi yudumlayan kadına.
"Aşk, yaralıyor insanı." Gözleri daldı. Belki o farkında değildi ama ben biliyordum ne düşündüğünü. Aşkın onu yaraladığı zamanı düşünüyordu, henüz daha yaranın ne olduğunu görmeden.
"Karşıma alıp onu, anlatsam sence anlar mı beni?" Gözleri beni bulduğunda dudaklarında acı bir tebessümle başını iki yana salladı usulca. Mektuplarda kendini döken kadındı o, biliyordu anlamayacağını.
"Anlamaz. Anlasaydı seninle göz göze geldiğinde görürdü her şeyi. Başkası onun gözlerinde güneşse sana kördür."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın