Kitabın yorumu için tıklayınız!
"Bunların hepsi işin kolay kısmı olacak."
Adelaide'in kaşları kalktı "O zaman zor olan ne?" Düşes ve Maggie sırıttılar ve Maggie "Dük ile ilgili oyun," diye cevap verdi.
Cevap Adelaide'in içinde uğuldadı. "Dük ile oyun falan olmayacak."
"Elbette olacak," dedi Düşes. "Ve eğer seni tanıyorsam, Dük peşindeyken rüzgarın içinde olmak, en sevdiğin oyuna dönüşecek."
Adelaide, Dük'ün ne yaptığını umursamıyordu. Yine de "Ne oyunu bu?" diye sordu.
"Kedi ve fare."
***
"Bu gece olmaz."
Kızın kaşları çatıldı. "Ne?"
"Yarın yeniden başlıyoruz. Bu gece, bir anlaşmazlık içinde değiliz."
İmkansız. "Neden?"
"Çünkü burada, bu odada birlikteyiz. Ve aşağıda seni rahatsız eden her neyse, seni kim rahatsız ettiyse, bu gece beni aşması gerekecek."
Ne söyleyeceğine dair bir düzine tahminde bulunsa bu, listede yer almazdı. Ve sözlerindeki vaatten ne kadar hoşlandığını inkar edemezdi, daha önce kimsenin ona vermediği bir vaatti bu.
"Oldukça sıradan birisi olduğumu biliyorum ama..."
Cevap olarak söylemek istediği bir düzine şey vardı. Ama o en önemlisiyle başladı. "Adelaine... Kim sana sıradan birisi olduğunu söyledi?"
Adelaide soru karşısında irkildi ve başını salladı. "Herkes. Hiç kimse. Hiç kimse söyleme zorunda kalmadı. Ben neyin güzel olup olmadığını biliyorum ve... Başka özelliklerim de var."
Henry ona hem yanıldığını söyleyecek hem de kendisini sonsuza dek o odada bırakmasına izin vermeyecek kelimeleri bulmakta zorlanıyordu ve onun duraksamasını özelliklerini sıralamak için bir teşvik olarak algılamış olmalıydı. "Ben güçlüyüm, hızlıyım ve zekiyim..."
"Sen bunların hepsisin," diyerek konuya açıklık getirdi. "Ama aynı zamanda..." Duraksadı, uygun tanımı arıyordu. "Tanrım, sende sıradan olan hiçbir şey yok. Sen... Muhteşemsin."
***
Adelaide'in şakağına bir öpücük kondurdu. "Evlilik dolu bir kalple yapılmalı. Öyle dememiş miydin?"
Adelaide başını salladı. "Evet."
"Katılıyorum. Bu, vaat edilen her şeyle birlikte sunulmalıdır. Aile, umut ve bir ömür boyu birlikte olmak. Gerçek aşk diyorlar buna. Sanırım bir insanın en dürüst olduğu şey olduğu için." Durakladı, gözlerini tavana dikti. "Ben böyle sevemem."
Adelaide protesto etmek için çığlık atmak istedi. Sevgiyi hak eden biri varsa, o da bu adamdı; kelimelerin ötesinde asildi. Sonuna kadar dürüsttü. Bunun yerine yumuşak bir sesle, "Neden?" dedi.
Henry derin bir nefes aldı ve Adelaide kulağının altındaki gür ve sımsıcak sesin tadını çıkardı. "Bir gün benimle ilgili hoşlanmadığı bir şey keşfederse o zaman ne olur? Ben aşktan aklımı kaçırmışken o, benden kurtulmak için yanıp tutuşabilir."
Anında anlamıştı. "Sırlar."
"Aşkı kaybetmenin bir insana neler yaptığını gördüm. Bunu istemiyorum."
***
Henry, son gücünü kullanarak onun elini tuttu ve gözleriyle buluştu, bakışları net ve kararlıydı. "Adelaide."
"Evet?"
"Biri gelirse seni kim koruyacak?"
Yine o tanıdık olmayan sıcaklık. "Kendimi korumak için yıllarımı harcadım, Dük. Endişelenmeyin."
Henry'nin kara kaşları birbirine kenetlendi. "Buna gerek olmamalıydı."
***
"Bilgi var olan en değerli metadır, Majesteleri. Güç, güvenlik ve güvenli bir gelecek getirir."
"Bunların hepsi sende var."
Adelaide başını iki yana salladı. "Hiçbir kadın gerçekten böyle şeylere sahip değildir. En iyi ihtimalle, onlara yakın şeylere sahip olur."
"Adelaide Frampton, sana söz veriyorum, nefes aldığım sürece seni güvende ve emniyette tutacağım."
***
Kötü adamların vicdan yoksunluğuyla neler yapabileceğini görmüştü. Dünya onların davranışlarına sırtını döndüğünde yıllarını onlarla savaşarak geçirmişti. "Ben kendimi koruyabilirim, Dük."
Henry başını salladı. "O kadarını biliyorum. Ama bunu yapmak zorunda değilsin."
"Sessiz kalmaktansa konuşmayı tercih ederim. Korunmaktansa savaşmayı tercih ederim. Ama unutuyorsun ki Henry, benim fark edilmemi sağlayan şey konuşmam değil. Bir kadın çok yüksek sesle konuştuğunda, çok tutkuyla savaştığında, işte o zaman fark edilmez. Beni duymaktansa benden kaçmayı tercih ederler."
***
"Seni fark ediyorum, Adelaide."
Tenine dokunuşu, kulağına gelen sesi, sıcaklığı... Her yanını sarmıştı.
"Bunu fark ediyorum."
Buna sımsıkı sarıldı, bu söze. İmkansız gerçekliğine.
Her zaman doğru olmayacağını bilerek. Biteceğini biliyordu, çünkü başka bir seçenek yoktu. Çaldığı her anın sadece çalıntı olduğunu bilerek. Suçlu gibi, gizli saklı.
Ve sonra Henry onu öptü. Bu kez hırsızlığı yapan oydu.
***
Henry, kalbini çalan bu kadına söylenecek tek şeyi söyledi.
"Kutunun sende kalmasına izin verdim çünkü sana güveniyorum." Bir öpücük daha, ödül gibi. "Sende kalmasına izin verdim çünkü hiç kimsenin sahip olmadığı bir parçama sahip olmanı istedim." Ve bir tane daha, ayartıcı gibi.
Ona her şeyi anlatması için baştan çıkarırcasına. "Adelaide, sende kalmasına izin verdim çünkü seni seviyorum."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın