Sanırım Instagram'daki okuma grubumuz göze görünmeye başladı ki historical romanslar peş peşe çıkmaya başladı. Böyle düşünmek istiyorum çünkü yıllardır bu türün kitabını isterken bu yıl içerisinde üç tane bu tür kitap çıkardılar. Bunlardan biri de Sarah MacLean'in Hell's Belles Serisi'nin ikinci kitabıydı. Seriyi unutmuştuk artık... neyse bir ara baştan başlayıp tekrar okuyacağım ama önce bitmesini bekleyeceğim.
4 kitaptan oluşan ve 4. kitabın henüz 2026 da çıkacağı duyurulan bir seri olan Hell's Belles Serisi karakter serisidir. Her kitabı başka bir karakteri anlatırken kurgusal bütünlük açısından sıralı okunması gerektiğini düşünüyorum.
Kitapta smut içerik kitabın sonlarına doğru ve bir-iki sahnede olduğu için bu da küçük bir uyarı gibi kalsın burada.
Kitabın kısaca konusunda değinmek gerekirse; küçüklüğünden beri babasının kendisini, gücünü büyütmek amacıyla birileriyle evlendirmek zorunda kalacağının farkında olan Adelaide, babasının çetesinde kendini gösterebilmek, takdir kazanabilmek adına ve küçüklüğünde aldığı cezalar yüzünden yankesicilik konusunda bir numara olmuştur. Bir yere girdiğinde hayalet misali fark edilmeden istediğini alarak çıkma konusunda oldukça başarılıdır da. Tam da her şeyi kabullenmiş babasının gücünü büyütmek amacıyla kendisine bir evlilik ayarladığı bir anda kilisede yeminlerini edecekken bu işten nasıl kurtulacağını bir yandan düşünüp bir yandan da başka çaresi olmadığını kabullendiği anda kilisede gelişen olayların sonucunda evlilikten de babasından da çetesinden de kaçmayı başaran Adelaide, artık kendine yeni bir hayat çizer. Trevescan Düşes'inin korumasına giren ve kendilerine kadınlara hayatını zindan eden gerçek suçlu erkeklere karşı savaşmayı hedeflemiş bir ekip kuması ile Adelaide kendi hayatının yönünü kendi kendine çizer. Bu şekilde ilerlettiği hayatında bir gün bir cinayette tanık olan bir genç kızın hayatından endişelenerek onu hayatta tutacak bir plan yaparlar. Ancak planda beklenmedik bir şey olur. O da Clayborn Dükü'nün erkek kardeşi genç kıza aşıktır ve birbirini seven iki genç evlenmek için Londra'dan kaçıp İskoçya'ya doğru ilerlerler. Bu durumu öğrenen Adelaide, hem genç kızın güvenliğini sağlamak hem de bu evliliği engellemek ister. Amacı cinayet yüzünden hayatı risk altında olan genç kızı korumak, eğer hala seviyorsa her şey yoluna girdikten sonra Clayborn Dükü'nün kardeşiyle evlenmesini sağlamaktır. Clayborn Dükü ise, erkek kardeşinin aşkından emin ve yaptığı hamleyi doğru bularak onlara engel olmak isteyen Adelaide'i durdurmayı hedefler. Clayborn Dükü Henry ile Adelaide arasında bir çekişme başlar. Ancak hesaba katmadığı şey ise her ikisinin de birbirlerine kaçrı duyduğu çekim, ilgi ve içlerinde büyümeye başlayan aşk yolculuklarını bambaşka bir şekle sokar. Özellikle de Adelaide'in de peşinde adamlar varken ve bu adamların amacı daha başka şeylere evrilirken Dükü'n hedefi kardeşi ve müstakbel karısını korumanın yanında Adelaide'di de korumaktır. Peki iki farklı dünyaların insanları olan ikili bu sırada kalplerine söz geçirebilecekler mi?
Öncelikle kitapta klasik karakterlerin haricinde özelliklede karakterler görmek çok güzeldi. Hep alıştığımızın dışında karakterler okumak çok hoşuma gitti hatta öyle ki alışmışız hep düklerin kadınları korumasına ama bu kitapta tam tersi durumları okumak paha biçilemezdi. Neyse bunun detaylarına değineceğim yorumun devamında...
Kitabı çok uzun sürede okudum, bunun sebebi tamamen iş yoğunluğumdan yorgun olmam ve ancak 10-20 sayfa okuyacak kadar uyanık kalabilmemden kaynaklanıyor, yoksa daha kısa sürede bitirirdim kitabı.
Benim nazarımda kitap akıcıydı ve eğlenceliydi de... okurken Adelaide'in ve Henry'nin diyaloglarındaki ve zor durumda kalmalarında genç kadının tavırları çok eğlenceliydi. Seviyorum güçlü kadınları okumayı.
Adelaide'in doğduğu yerde bile güçlü bir kadın olabilmek adına çabaları, henüz küçük bir çocukken yaşamak zorunda kaldığı zor şeylere ve cezalara karşı olan genç kadın çok güzeldi. Güçlü, cesur ve adalet için savaşan karakteri, sevdiği kişiler için kendini gözden çıkarır tavırları çok takdirlikti.
Clayborn Dükü Henry Carrinton ise, evet klasik dük egosuna, aristokrasisine ve duruşuna sahip olmasının yanı sıra geçmişiyle ilgili sakladığı sırlar ve her ne kadar dük olsa da unvanının arkasına sığınarak yaşamak yerine halkın da arasına karışmaktan kaçmaması çok güzeldi. Hatta ısrarla okulda altı sene boks eğitimi aldım demesinin yanında bu konuda hakkını verebilmesi de çok eğlenceliydi.
Adelaide ve Henry arasındaki diyaloglar, çekişme ve tartışmalar çok eğlenceliydi. İkisi de birbirlerine karşı duydukları çekimi bu çekişmenin ardına saklar halde olmaları da ayrı bir hava katmıştı kitaba. Hatta öyle ki Henry, yolculukları sırasında hep ben kazanacağım, ben önde olacağım tavırlarına karşılık Adelaide'in hep bir adım önce olması çok güzeldi. Henry'nin her seferinde yanılması çok tatlıydı.
Henry'nin araba kazası sırasında yaşananlar, Adelaide ile beraber yola devam etmeleri, birbirlerine duydukları çekime karşı koyamamaları ve daha da önemlisi sonunda birbirleriyle flört ettikleri noktada yaşananlar kitabın en heyecanlı noktalarından biriydi bence. Çünkü Adelaide'in peşinde olan adamlar onları yakalayınca olaylar patladı. Zaten ondan sonra Henry, Adelaide'in neden kardeşi ve sevdiği kızın peşinde olduğunu da anladı yavaş yavaş...
Kitabın hiç dinmeyen bir aksiyonu vardı ve açıkçası durgunluktan uzak olmasının da nedeni buydu. Bunu çok sevdim. Tam bitti dediğim nokta da Adelaide'in babasının devreye girmesi tekrardan ortalığı alevlendirdi.
Henry ile Adelaide arasındaki aşkın büyümesini, ikilinin aşka dair yolculuğu ve iletişimini de çok sevdim.
Kitapta yan karakterler de çok güzeldi. Mesela Trevescan Düşesi, Imogen, Sesily arkadaşlığı, iletişimi çok iyiydi. Hepsinin birbirini destekler halleri ve dahil oldukları ekibin bir üyesi olarak üstlerine düşeni yaparken ki tavırlarını çok beğendim.
Kitabı genel anlamda sevdim. Bence çok mükemmel değildi ama okunması keyifli, akıcı, sıkmayan bir kitaptı. Aksiyonu ve hareketi de hiç bitmiyordu. Ama bazı yerlerde imla hataları... Mesela Henry'nin kardeşinin adı Jack ama değişik bir şekilde bazı yerlerde John deniyordu. Adelaide, John diye birinden bahsederken Henry aynı kişiden Jack diye bahsediyordu gibi... şey gibiydi... adamın adı John mı Jack mi? 😖
Neyse...
Kitaba dair puanım 5 üzerinden 4 veriyorum. 🌟🌟🌟🌟
Hell'e Belles Serisi
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın