19 Şubat 2020 Çarşamba

0 Funda Usta - Şeffaf Tuval


~~~*~~~
"Ben bütün renkleri severim... 
Ama ilişkilere gelince grilere tahammülüm yoktur. 
Bir şey ya siyahtır ya da beyaz. 
~~~*~~~

Uzun zamandır elimde olan ve daha yeni okumaya fırsat bulduğum bir kitabın yorumuyla karşınızdayım. 

Kitabı aslında bana yazarı gönderdi, okuyup yorumlayayım diye ve bu yüzden daha ince eleyip sık dokuyarak bir yorum yazarım çünkü kendisi açık yüreklilikle yorumumu bekleyeceğini de dile getirmişti. Okurlarının eleştirilerinden olumlu sonuçlar çıkarıp kendini geliştirmeyi hedefleyen yazarlardan kendisi. 

Kitabın durgun ilerlemesine rağmen akıcı ve merak uyandırıcı olduğunu söylemeliyim. Aşk romanı olan kısımlarında bile bir hareketlilik gelecek ama ne gelecek merakıyla okutuyordu kendini. Ama dediğim gibi durgun giden ve zaman zaman monotonlaşması da okurken ara verme isteği uyandırıyordu.
Kitabın türü aşk ile harmanlanmış cinayetli ama aslında tamamen psikolojik bir romanda denilebilir. 

~~~*~~~
"Hayatta yaşadığın her şeyin sana kattığı bir şey vardır. Acılar insanları olgunlaştırır, bakış açılarını değiştirir. Aksi taktir de hayat hep aynı çizgide çok sıkıcı olurdu."
~~~*~~~

Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Deniz ilk görüşte aşık olduğu Tarık ile tek hayali mutlu bir hayat sürmekti. Ama Tarık'ın beraber yaşadığı kız arkadaşı olması ve ondan bir türlü ayrılamıyor olması zaman zaman Deniz ile Tarık arasındaki ilişkide sorun çıkarır hale getiriyordu. Ancak bir gün Deniz, Tarık'ın öldüğü haberini alır hem de kız arkadaşı tarafından öldürüldüğü düşünülmektedir. Deniz Tarık'ın yasını tutarken yaşama tutunmaya çalışır. Ama tabi biz Deniz'in hayata tutunmasını okumuyoruz. Bizim okuduğumuz şey daha başka şey... Deniz ve Tarık'ın nasıl tanıştıkları, neler yaşadıklarına kadar olan geçmişi okuyoruz. Bütün bu yaşananların Tarık'ın ölümünü nasıl hazırladığını da görüyoruz. 

Kitabı okumaya başladığım da hep cinayetin nasıl çözümleneceğini ve Deniz'in hayatta kalma çabasını okuyacağımı düşünmüştüm ama sonradan okudukça fark ettim ki olaylar bambaşka konuya çevriliyor. 

Kitabın en sevdiğim yanı klasik bir aşk hikayesi değil de cinayetle harmanlanmış psikolojik savaşların verildiği bir kitap olmasıydı. 

Kitaba dair detay vermek istiyorum ama korkuyorum kitap içeriğine gireceğim diye ama şunu söylemeliyim ki Deniz'in iç dünyasındaki fırtınalı hayat, Zuzu ile ilgili gerçekler hepsi güzel kurgulanmıştı. 

~~~*~~~
Ben hiç ölmüş müydüm? Asıl sorulması gereken: Hayatımın anlamı gitmişse, sabahları uyanmak sadece acı veriyorsa ve hiçbir tadı artık hissedemiyorsam, ben yaşıyor sayılır mıydım? 
~~~*~~~

Kitaptaki sanata dair ve gezilen yerlere dair verilen detaylar çok güzeldi. Belli ki araştırılarak, altı dolu bir şekilde verilmiş detaylardı. 

Bütün bunların yanında ne yazık ki kitabı durağan gitmesi beni zaman zaman sıktığını söylemeliyim. Normalde 200 küsürlük bir kitabı tek günde bitirebiliyorum ama bu kitabı üç güne yaymak durumunda kaldım çünkü bir hareket yoktu. Sanki insanların günlük rutinlerini okuyormuşum gibi hissettim zaman zaman ve böyle zamanlarda okumayı bıraktım. Tek şikayetçi olacağım kısım burasıydı sanırım. 

Durgunluğu saymazsak kurgu çok çok iyiydi. Sonu çok güzel bağlanmış ve şaşırtıcı bir şekilde bitirilmişti. Ama dediğim gibi durgunluk kitabı dört dörtlük olmaktan bir tık geride bırakmıştı. O kısım nasıl yazılabilirdi başka diye düşündüğümde bir şeylerin eksik kaldığı hissiyatı oluşturuyor içimde ne yazık ki. 

Yazarın yanılmıyorsam ilk kitabı, diğer kitaplarında daha iyi olacağını düşünüyorum çünkü yetenek var bunu hissettiriyor kurgusuyla. 

Yolunuz açık olsun Funda Hanım. Umarım bu yorumum hevesinizi kırmak yerini kaleminizi geliştirmenize bir adım yardımcı olmuştur. 

~~~*~~~
"Ben ne yapacağımı bilemiyorum, bu acıya nasıl alışırım bilemiyorum. Acıya alışılır mı, onu da bilmiyorum."
"Alışmak değil, bu acıyı hayatının bir köşesine koyup yaşamaya devam etmek."
~~~*~~~


Kitabın adı        : Şeffaf Tuval
Yazarı                : Funda Usta
Yayınevi             : Luna Yayınları
Sayfa sayısı        : 208

Kitabın tanıtım yazısı: 

“Şimdilerde ise deniz kenarında, o bankta oturup yas tutan bendim. Hayat bir zamanlar annemin oynadığı rolü bana vermişti sanki. Annemin o gün denize bakarken nasıl çaresiz ve mutsuz hissettiğini on dokuz yıl sonra şimdi anlıyordum. Ağabeyimin ölümünden sonra kendisini hayattan soyutlayıp benim varlığımla yeterince mutlu olamayışından dolayı sürekli yargıladığım anneme bugün sempati duyacağımı söyleselerdi asla inanmayacakken, bu gerçeği bizzat yaşayarak deneyimlemem hayata karşı algımı genişletiyordu. Etrafımı saran kabukların bir ıstakozunki gibi çatırdayarak kırıldığını ve daha da büyüdüğümü hissediyordum.”

Yazın dünyasının yeni nesil yazarlarından Funda Usta, güçlü bağlarla ördüğü bu ilk romanında tutkulu bir aşkın nelere mal olabileceğini, aynı erkeğe âşık olan iki kadının ruhsal çözümlemelerini yaparak akıcı ve büyüleyici bir anlatımla bizlere sunuyor.

Dali’den Tintoretto’ya, Louvre müzesinden Tesla’nın evine, Atala’dan Clytemnestra’ya, aşk ile sanatın iç içe geçtiği bu kitabı okurken şaşırmaya hazır olun.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın