12 Haziran 2014 Perşembe

8 Eylül'de Ayaz - 6. Bölüm

A~

Eylül’ün suratıma çarptığı kapıya bir saniye için öylece baktım. İçimdeki gülme isteğinin sebebini anlayamıyordum. Birazı sinir bozukluğuydu ama çoğunlukla Eylül’ün halleri gülmek istememe sebep oluyordu. Bir an korkmuş ve ağlamak üzere olan bir çocuk gibiyken bir an birisini öldürebilecek kadar öfkeli oluyordu. Başımı döndürüyordu.

Merdivenlerden aşağı inerken annesinin söylediklerini hatırladım. Eylül’den uzak durmamı istiyordu. Haklıydı ama bunu söylemesi gereken kişi ben değildim. Kızının gözü aptallık derecesinde karaydı ve ben ona bu yüzden deli gibi kızgındım.

Ve deli gibi minnettar.

Bu gece Eylül gelmese ne olurdu?  Sorumun cevabı basitti. Muhtemelen ölürdüm. Çünkü hiçbir şey yapmayacaktım. Mehmet’in o kurşunu kullanmasına izin verecek ve Azrail’in sürekli geciktiği randevularımızdan birisine daha gidecektim. İstediğim şeyin bu olduğundan emin olamasam da…


Bu yüzden de söylediği şeyde kesinlikle haklıydı:  Hayatımı kurtarmıştı. Yine.

Belki de bu geceden sonra bana uzakken bile başının nasıl belaya girdiğini fark ederdi. Bir de yakın olursa neler yaşayabileceğini…  Annesine bağırırken söylediklerine bakılırsa belki de anlamaya başlamıştı bile.

İçimde nadiren beliren o gülme isteğinin silinip gittiğini hissettim. Kendi istediğim şeylerden ne zamandır bu kadar şüphe ettiğimi bilmiyordum ama Eylül’ün gelmesini istemeyen aklıma karşı duran bir yanım vardı. İçimdeki gülme isteğini sömüren de o tatsız yanımdı. Görmezden geleceğim yanım.

Kafamı iki yana salladım. Fazlasını düşünerek aklımı karıştırmayacaktım. Zihnimin bulanıklaşmasına engel olmak için telefonumu elime aldım ve en gereksiz anda beni arayan Akın’ın telefon numarasını rehberden bularak onu yeniden aradım.

Lüzumsuz herif. Sadece arayarak bile bir şeylerin içine edebiliyordu. Eylül’lerin bahçe kapısından çıkarken telefonu kulağıma götürdüm ama onun telefonunun melodisini zaten duyabiliyordum. Kaşlarımı çatarak ağaç yapraklarının iyice karanlıklaştırdığı bahçe duvarına baktım. Akın oraya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu. Telefonumu cebime koyarak ona doğru yürüdüm.

“Paramı mı getirdin?”

“Bu aralar tamamen kaba bir adam olup çıktın, Ayaz. Yine mi selam vermek yok.”

Akın’ın sinir bozuculuğu benimkiyle ölümüne kapışırdı. Beni sinir etmek için özellikle böyle konuştuğunu biliyordum. Bu yüzden de ona istediğini vermeden kendi evime doğru yürümeye devam ettim. Ben yanından geçip giderken onun da peşimden gelmek üzere hareketlendiğini görebiliyordum.

Akın benden beş– altı santim kadar kısaydı. 1.80 civarlarında olmalıydı. Ama son derece kaslı oluşu onu da benim kadar iri gösteriyordu. Böyle görünebilmek için çok fazla çabalamıştı. Garip bir saç rengi vardı. Sarıya yakındı ama daha çok bok sarısı gibiydi. Ya da onun ne kadar boktan bir herif olduğunu bildiğim için bana öyle geliyordu.

“Eğer getirmediysen eve kadar zahmet etme. Enerjini paramı bulmak için harca,” dedim. Gecenin bu saatinde bir de onunla uğraşmayı hiç istemiyordum. Eve doğru biraz daha yürüdükten sonra arkamı dönerek onunla yüz yüze geldim. Onu içeri almayacaktım. Yeterince hareketli bir akşam geçirmiştim ve biliyordum ki buraya gelmesinin tek sebebi benden korkmasıydı. Akın korktuğu zamanlarda çok fazla saçmalayabiliyordu.

Aslında kolay korkan bir adam değildi. Ama kimden korkacağını iyi bilirdi. Kaybedecek şeyleri olmayanlar, korkulacaklar listesinin başında geliyorlardı.  O adam da bendim. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu ve bu da yapabileceklerimi sınırsızlandırıyordu. Akın’ı korkutan da tam olarak buydu.

Karanlıkta neredeyse görünmeyen kahverengi gözlerini kısarak bana baktı.

“Anladık, paranı istiyorsun.” Ses tonu tavrımdan aslında ne kadar rahatsız olduğunu açıkça gösteriyordu.

“O zaman?” dedim uzatmasına izin vermeyerek. Üzerindeki gri montun cebinden bir zarf çıkardı. Onun botlarına ve montuna bakarken havanın benim tişörtüm için fazla soğuk olduğunu hatırladım. Oysa o ana kadar bunu hissetmiyordum bile.

Akın daha da yakına gelerek zarfı bana uzattı.

“Paranın yarısı burada. Birkaç gün içinde öbür yarısını da toparlarım ama şimdilik bu kadar.”

Zarfı aldım ve içine hızlıca bir göz attım. Kafamı kaldırdığımda her zamankinden daha ciddi hissediyordum.

“Hepsini yarın versen de olurdu ama madem buraya kadar geldin, bunu alayım. Diğer yarısını almaya yarın ben gelirim,” dedim. Ne demek istediğimi tam olarak anlamasını istiyordum. “Sen yorulma buraya kadar.”

Akın’ın canının sıkıldığını görmek zor değildi.  “Toparlayamam dedim sana,” diye çıkıştı. Hafifçe güldüm.

“Sen istersen cehennemden zebani bile kaçırırsın, üç bin liracık mı bulamayacaksın?”

Sesimdeki yumuşak tınının taşıdığı ciddiyeti kavradığını görebiliyordum. O sinir bozucu havasının kaçmasından keyif alarak arkamı döndüm. Evime gider gitmez kendimi yatağa atıp sağlam bir uyku çekecektim.

“Karşıdaki dilber de mi gevşetemedi seni?”

Akın’ın sözleri ile bir anda olduğum yere çakıldım. Ses tonundaki hainliği duyabiliyordum. Olduğum yerde yavaşça dönerken yükselen öfkemi umursamaz maskemin altına sakladım. Akın’ın sırıtan yüzüne aynı sırıtmayla karşılık verirken karşıya ufak bir bakış attım.

“Cık,” dedim kafamı sallayarak. “Gevşetemedi.”

Bu konunun Akın’ın ilgisini çektiğini fark edebiliyordum. Bana karşı eline geçebilecek herhangi bir koz onu her zaman mutlu ederdi. Çünkü onu şu ana kadar bulamamıştı.

Şu an bulabilmiş miydi peki? Eylül’ü herhangi bir şekilde bana karşı kullanabilir miydi?

Yanıt ortadaydı. Onun benim için bir şey ifade edip etmediğini bilmiyordum ama zarar görmesini istemediğimi bu gece açıkça anlamıştım. Mehmet silahını ona doğru çevirdiğinde hayatımda ilk defa korktuğumu hissetmiştim. Sanki bir kalbim varmış da korkudan sıkışıyormuş gibi… Garipti. Ama bunu Akın’ın hissetmesine izin veremezdim. Rahat bir tavırla ellerini ceplerine sokuşunu izledim.

“Çok da güzelmiş,” diye mırıldandı ve ben Eylül’ü görmesini sağlayan bahçe ışıklarına küfrettim. Karşı eve doğru küçük bir bakış attıktan sonra yeniden bana döndü. “Takılıyor musun?”

Eğer çok yorgun olmasaydım şu an onun suratına bir yumruk geçirebilirdim. Aslında yorgunluğu da pek umursamazdım ama bunun Akın’ın daha çok ilgisini çekeceğini biliyordum. O yüzden umursamadan arkamı döndüm ve merdivenleri tırmanmaya başladım.

“Hayır, takılmıyorum.”

“Ben takılsam sorun olmaz yani?”

Evin anahtarını cebimde ararken çenemi sıktım. Bir kez olsun her şey üst üste gelmese olmaz mıydı? Bu gece için kafamı kurcalayarak yeterince şey yaşamamış mıydım?

“Sen onu bırak da yarın da hayatta kalmaya bak,” diye yanıt verdim. Söylediklerimi paraya bağlayacağını düşünüyordum. Ama şu an onu öldürmek istememin başka bir sebebi vardı. Artık bir saniye önce olduğundan çok daha fazla sinirimi bozuyordu. Üzerimdeki etkisini hissetmiş olmalıydı ki keyifli bir nefes aldı.

“Haklısın, karşıdaki hatunla biraz vakit geçirmeden bir yere gitmeye niyetim yok”

Şerefsiz herif!

Ona bakmayı reddederek içeri girip kapıyı sakince kapattım. Yalnızca benim tepkimi görmek istediği için tüm bunları söylüyor olmalıydı. Eğer tepki verirsem Eylül’e gerçekten kafayı takacaktı.

Hayır, ona bir şey yapmayacaktım. Çünkü denersem, onu gerçekten öldürebilirdim.

E~

Uykulu gözlerimi hiç istemeden açtım. Bugüne başlamak için hiç heyecanlı değildim. Aksine tek yapmak istediğim yatakta kalmak, uyumak, uyumak ve uyumaktı. Hoş, artık Ayaz’dan ya da olanlardan uykumda da kaçamıyordum. Gece boyunca gördüğüm rüyalarda, değişip duran adamlar bana ateş edip durmuştu. En az dört kez uyanmış olmalıydım. Feci şekilde yorgun hissediyordum. Sekize doğru ilerleyen saate baktım. Dersim öğleden sonra olduğu için minnettardım çünkü uyansam bile kendime gelmem epey sürecekti.

Bir de annem vardı tabii… Ve onunla yapacağımız konuşma. Ayaz’dan başka konularda da konuşacağımızı anlamıştım. Üstelik konunun ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Son günlerdeki tavırlarını düşündüğümde, söyleyeceklerinin hoşuma gitmeyeceğini tahmin edebiliyordum. Ama her ne kadar konuşmanın Ayaz kısmı için hevesli olmasam da onuna ilgili kısmını deli gibi merak ediyorum. Bu yüzden sürünerek de olsa yataktan çıktım. Daha önce bunu yapmakta bu kadar zorlandığımı hatırlamıyordum.

Masamın üzerinde bulduğum bir tokayla saçlarımı rastgele toparladım ve aşağı indim. Taze çayın kokusunu alabiliyordum. Menemen kokusunu da alınca hafife yutkundum. Bu kadar acıktığımı fark etmemiştim.

Mutfağa girmek için döndüğümde annemle çarpıştım. İkimiz de aynı anda birbirimizi yakaladık.

“Hop,” dedi annem gülerek. “Yakaladım. Günaydın.”

Annem gülemeye devam ederek beni bırakıp yeniden mutfağa döndüğünde kaşlarımı çatarak ona baktım. Keyifli olmasına sevinmiştim ama neden bu kadar neşeli olduğunu anlayamamıştım. Üzerine baktım. İnce bedenini saran kırmızı bir gömlek ve siyah, kumaş bir pantolon giymişti. Küt saçlarının altından hemen hemen görünen halka küpelerini de takmıştı. Onun kırık yaşında olduğuna inanmak şu an kesinlikle imkansızdı. Aslında yan yana geldiğimizde yirmi iki yaşında olan sanki oymuş gibi görünüyordu.

“Tam vaktinde,” dedi çayları doldurmaya başlarken. “Ben de seni uyandırmaya geliyordum. Yıkadın mı elini yüzünü?”

Annemin bakmıyor oluşundan faydalanarak uzanıp yeşil zeytinlerden birisini ağzıma attım. “Yıkarım şimdi de bu ne süs böyle?” diye sordum onu baştan aşağı süzerek. “Bir yere mi gidiyorsun?”

Annem masaya otururken bana baktı. “Sana bahsettiğim şu moda evine görüşmeye gideceğim. Biraz şık görünmek istedim.”

“Anladım,” diye mırıldandım. Bu arada annemin neden o kadar neşeli olduğunu da kavramıştım. Aslında gergindi. Bunu gülücüklerle örtmeye çalışıyordu, hepsi bu. Söyleyeceklerinin terzi ile alakalı olduğuna karar verdiysem de bu konuda bana söyleyeceği bir şeyin onu neden gerdiğini anlayamıyordum.

“Konuşmayı ertelemiyoruz değil mi?” diye sordum. Nedense kaçıp gideceğini hissetmiştim. Acelesi olabilirdi ama Ayaz hakkında söyleyeceklerini ağzımı açmadan dinlersem, konunun onunla ilgili kısmına daha çabuk gelebilirdik belki.

Annemin rahatsız bir şekilde saçını kulağının arkasına sıkıştırmasını izledim. “Çok vaktim yok,” diye mırıldandı. “Döndüğümde konuşabiliriz.”

İnatçı bir çocuk gibi davranarak tam karşısındaki sandalyeye oturup kollarımı göğsümde birleştirdim. “Kusura bakma anne ama benden ne sakladığını söylemeden şuradan şuraya gidemezsin.”

Annem tek kaşını kaldırarak bana baktı. “Bak sen. Suçlu olan sizsiniz küçük hanım, unutmayın isterseniz.”

“Konuyu değiştirmeye çalışma anne. Biliyorum. Yine de benim hakkında neyin konuşulacağı belli ama sen tam bir muammasın. O yüzden önce senin hakkında konuşacağız ve bunu da şimdi yapacağız. Hadi, dökül.”

Annem derin bir iç çekti ve gözlerini sofradan ayırmadan, “En azından kahvaltını edemez miydik?” diye sordu. Biraz önceki enerjik hali ile uzaktan yakından bir ilgisi kalmamıştı.

“Sen konuşmadıkça ben daha çok meraklanıyorum.”

Sesim, merakımı onaylar nitelikte net çıkmıştı. Artık meraklanmanın da ötesinde korkmaya başlamıştım. Annem benden ne saklıyordu?

Çayından küçük bir yudum alıp bana doğru döndü. “Peki ama beni sonuna kadar dinleyeceğine söz verir misin?”

Bu ne kadar da garip bir soruydu.

“Elbette. Dinlememem için bir sebep mi var?”

Annem omuz silkmekle yetindi. Dün gece yaptığım şey ile ilgili konuşmayı ertelemeyi dahi kabul ettiğine göre, söyleyeceği şey gerçekten önemli olmalıydı. Dudağını kemirerek karşımda oturmaya devam etti. Hiçbir şey söylemeyerek beni çileden çıkartıyordu. “Hadi ama!”

“Sadece söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum, bana biraz zaman verir misin?”

Annemin çıkışmasıyla yeniden arkama yaslandım. “Bu kadar abartmana gerek var mı gerçekten? Söyle gitsin.”

Annem korkuyormuş gibi bana baktı. “Bak… Biliyorsun babanın ölmesinin üzerinden çok uzun yıllar geçti,” diyerek söze girdi. Babam mı?

“Evet, gayet iyi biliyorum.”

Sesimdeki aceleci tınıyı saklayamıyordum.

“Yani… Sen daha küçücük bir bebektin ve yirmi yıl, çok uzun bir süre.”

 “Anne, beni oyalamayı bırakır mısın? Direk konuya gel lütfen.”

“Eylül… Ben, şey…”

“Evet anne, sen?”

“Ben evleniyorum.”

“Ne?”

Sandalyemi devirerek ayağa kalktım. Annem ne dediğinin farkında mıydı? Evlenmek mi? Gerçekten mi? Üstelik evlenmeyi düşünüyorum ya da evlenmek istiyorum demiyordu. Evleniyorum diyordu.

“Anne sen ne dediğinin farkında mısın?”

Annem de ayağa kalkarak bana doğru uzanmaya çalıştı. Ama onun dokunuşundan kaçtım. Az önce bana ne söylediğinin farkında mıydı?

“Eylül, biraz sakin olur musun?”

“Olamam,” dedim bağırarak. “Olamam! Evleniyorum ne demek ya? Dalga mı geçiyorsun benimle?”

“Eylül, ses tonuna dikkat et. İzin verirsen anlatacağım.”

Dişlerimi sıkarak konuşması için olduğum yerde kaldım. “Anlat,” dedim sesim titreyerek. Neler olduğunu bilmek istiyordum. Annem gözlerini kaçırdı.

“Bir süredir görüştüğüm birisi var, Kenan.”

“Kenan?”

“Kardeşi için gelinlik diktirmişti. O zaman tanıştık.”

Ağlamak istiyordum.

“Ne zaman?”

“Sekiz ay önce.”

“Sekiz ay mı?” diye feryat ettim. “Anne sen sekiz aydır birisi ile mi birliktesin? Bunu bana nasıl söylemezsin!”

“Söyleyemedim. Nedenini bilmiyorum ama söyleyemedim işte. Kabul etmemenden korktum. Sonra diye diye söyleyemedim işte.”

Ellerimle yüzümü ovaladıktan sonra sakin kalabilmek için derin derin soluyarak ona baktım. “Ve artık iş evlilik boyutuna kadar gelince söylemeye mecbur kaldın öyle mi? Anne Allah aşkına! Şaka mı yapıyorsun?”

“Eylül, bağırmayı kes lütfen. Özür dilerim, söylemeliydim ama-”

“Ben nasıl anlamadım?” diye mırıldandım kendi kendime. “Aklımın ucundan bile geçmedi ki…”

“Annecim lütfen…”

“Ne lütfen? Lütfen ne?”

“Biraz daha sakin olmaz mısın? Bu o kadar da kötü bir şey değil ki?”

Anneme inanamıyordum. Gerçekten inanamıyordum.

“Haklısın aslında. Alt tarafı annemin sekiz aydır bir adamla birlikte olduğunu ve onunla evlenmeye karar verdiğini öğrendim. Yalnızca birkaç saniye önce! Elbette çok tepki veriyorum.”

“Ama sen böyle yaparsan ben sana nasıl söyleyeceğim…”

Annem daha çok kendi kendine mırıldanmıştı. Ama ne söylediğini yakalamıştım.

“Daha neyi söyleyeceksin?” diye sordum temkinle. Görüşüm gözyaşlarım nedeni ile bulanıklaşmıştı. Annemin yutkunmasını seyrettim. Duyacağımı düşünmemiş olmalıydı. Belki de söylediği şeyi sesli olarak söylediğinin farkında bile değildi.

“Be-ben,” diye kekeledi. “Hiç. Yani… Sonra-”

“Anne bana sonra deme!” diye bağırdım.

Annem sırtında taşıdığı büyük bir yükü fırlatıp atıyormuş gibi, tek nefeste, “Hamileyim,” dedi. Dermanı kalmamış gibi aniden sandalyesine çökmüştü.

“Ne dedin?”

Yaşlar ardı ardına gözlerimden süzülürken onun da ağlamaya başladığını fark ettim.

“Eylül, özür dilerim.”

“Anne, ne dedin?”

Nefes alamıyordum. Üzerimdeki pijama üstünün yakasını çekiştirdim.

“Anne sen ne dedin?”

Kafasını kaldırarak bana bakan anneme ağzım açık bir şekilde bakıyordum. Gözlerinden akan yaşları görmeseydim bunun berbatın da ötesinde bir şaka olduğunu düşünebilirdim. Ama gözyaşları bunu olmasını istediğimden de gerçek yapıyordu. Annem bana yalvaran gözlerle bakarken geriye doğru bir adım attım.

“Anne sen ne dedin?” dedim bir kez daha. Sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Ne için yalvardığımı bile bilmiyordum.

Annem ayağa kalkıp bana doğru gelmeye çalıştığında kafamı iki yana sallayarak onu reddettim.

“Eylül.”

Nefes alamıyordum. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Ona bakmaya daha fazla dayanamıyordum. Arkamı döndüm ve kapıya doğru koşmaya başladım. Annemin arkamdan seslenmesine aldırmadan kapıyı açtım ve pofuduk terliklerim ve yatak eşofmanlarımla dışarı koştum. Suratıma çarpan sabah soğuğu ile titresem de aldırmadım ve koştum. Taa ki bahçeden çıkar çıkmaz karşımda Ayaz’ı bulana kadar.

Elimde olmadan bir an durakladım ve gözlerimden akan yaşlara aldırmadan hıçkırmaya devam ederek ona baktım. Gözlerindeki merakı görebiliyordum. Ne yapmadığına bakmadan kendi bahçe kapısını kapatırken kısık bir sesle “Sesleri duydum,” diye mırıldandı. “İyi misin?”

“Eylül! Lütfen buraya gel.”

Annemin sesinin yaklaştığını fark edince Ayaz’a da arkamı döndüm ve nereye gittiğime dikkat etmeden koşmaya başladım. Suratıma çarpan ayazın sırılsıklam olan yanaklarımı yaktığını hissediyordum. Biraz uzaklaştıktan sonra arkamdan birisinin daha koşmaya başladığını duyunca adımlarımı hızlandırdım.


Yalnız kalmak istiyordum. Yalnız kalmak ve aklımı kaçırmamak için elimden geleni yapmak…

^^Merhabalar, bölüm çok içime sinmedi ama yarından itibaren 1 hafta - 10 gün kadar tamamen internetten kopuyorum ve bölümü de az önce çok dar bir vakit aralığında yazdım. Yeniden okumaya bile fırsatım olmadı, bu yüzden üzgünüm. Ama bölüm göndermemekten iyi olacağını düşündüm. Eğer çok hata yapmış isem affola. Yorumlarınızı bekliyorum :)

8 yorum :

  1. Gercekten biraz hayal kirikligi yasadim basta. Ayaz'in duygularini anlatma bicimi beni gerdi. Bir bölümü anlamak icin bir kac kez okudum. Ama sonra toparlandi Eylül cephesiyle tamamen hikaye eski heyecanina döndü :)
    Eylül'ün annesine bak sen. Bir kismet bekliyordum da ama bu kismetin hasret'e olmasi ve bebek olmasi tam bir sok.
    Dün Inci "ye imla hatalari diyordun, bu gün sende de yanlis kelime yazilimi vardi :) ama aceleden olduguna eminim. Yüregine kalemine saglik.
    Sana 10 günlük internetsiz hayatinda bol kitapli bol kahkahali ve musmutlu günler diliyorum.
    Sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha önce de söylediğim gibi okur olarak eleştirdiğim hataların bazılarını ben de yapıyorum. Yazarken o yoğunlukta fark etmek zor oluyor, zaten o yüzden sizlerden yorum bekliyorum. İnci'ye de bu yüzden söylüyorum :)

      Daha detaylı yazmayı planlamıştım ama yurtta alıştığım rahatlığa göre düşündüm, evde öyle olmuyor tabii :D

      Yine de merak ettim, Ayaz'ın bakış açısı seni neden gerdi? Detay verebilir misin? :)

      Yorumun için teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Ne bileyim bizim (benim ) tanidigim Ayaz gitmisti sanki. Ben her kabulleniste kocamaaaan itirazlar bekliyordum Ayaz'dan. Kizin gözleri gözünün önüne geldiginde küfür savuran Ayaz ölmekten kurtulunca ne cabuk yumusadi dedim.
    Ya da ben fazla uc düsünüyorum. Yine de bana göre bir eksik var bu bölümde.(üzgünüm)
    Ellerine saglik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında Ayaz'ın yumuşaması gibi bir şey yok ortada ama o hissi vermesine şaşırdım açıkçası. Eğer eksiklik hissi verdiyse elbette bir problem vardır.

      Yine de söylemeden geçemeyeciğim Ayaz göründüğü kişi değil. Yalnızca olmaya alışık olduğu adam gibi davranmaya çalışıyor. Eylül ise zaman zaman onun kabuğunun dışına taşmasına neden oluyor. Aslında bunu vermek için çabaladım geride kalan bölümlerde ancak yapamamışım sanırım :|

      Sil
  3. Yok artık! Hatun hamilelikten haberim yoktu kocaman bir sürpriz oldu! Düşürsün aldırsın bişi olsun boyunca kızı var birde çocuk mu doğuracak! Üstelik evli bile değiller! Eylül yapsa kıyameti koparırdı kadın! ^.^

    Ellerine sağlık mucks Ayaz'lı bölümler istiyorum Ayaz ve Eylül'lü :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen ne ara okudum diğer bölümleri hatun :) Ben sana dedim hikaye senin bildiğin hikaye değil diye. Ne vicdansız çıktın sen de ha ufacık yavrucağın suçu ne :p

      Bir on gün kadar sonra gelecek Eylül'lü Ayaz'lı bir bölüm inşaallah :)

      Sil
  4. Geç geldim ama geldim kusura bakma biraz problemli zamanlar geçiriyorum bu aralar :)

    Ayaz'ın bakış açısını herkes çok istedi ama sanırım zamanlamayı tutturamadık, mesela ben Ayaz'ın açısı derken bu yaşanan olaylar hakkında Ayaz'ın düşüncelerini merak ediyordum gecenin devamını değil. Mesela Ayaz'ın da Eylül'den etkilenmesini, belki sinirlenmesini, belki arzulamasını belki aynı anda hepsini.

    Ayaz'la ilgili problem -eğer buna problem denilirse- onu hep en kötü halleriyle göstermeye çalışman. En kötü adamlarla, en kötü hallerde, sert, küfürbaz, umursamaz Ayaz'ı tanıtıyorsun bize. Oysa bir de Eylül'le bir diyologlarını, bir paylaşımlarını görsek Ayaz'ın iç sesiyle kafamızda farklı bir yere oturacak Ayaz. Bu Ayaz'la ilgili yükselen beklentinin tam olarak karşılanamaması bu yüzden bence.

    Ve illa ki Ayaz'ın ne kadar dehşetli bir adam olduğunu vurgulamak istiyorsan naçizane tavsiyem bunu Eylül'ün gözünden yapmandır. Neden dersen? ortada dehşetli bir olay var ama bu bir aşk romanıysa bu dehşetli halin bir şekilde kontrolde tutulması ama aynı anda da gerçekçi olarak yansıtılması gerek.

    Bunu en iyi Ayaz'ı Eylül'ün gözünün önünde bir olaya karıştırıp bunu Eylül'e anlattırarak yapabilirsin. Serseri ve tehlikeli bir adam, ona aşık ve onun için korkan bir kız ama yine de o kızın herşeye rağmen çevresinden edindiği etik değerleri aşamayıp Ayaz'ı daha iyi biri olmaya yönlendirmesi. Yani demek istediğimi belki de tam olarak anlatamıyorum çok dağınık olduysa kusura bakma ama gerçekten kadın okuyucu kadın karakterle daha iyi empati kurar.

    Eylül ve annesinin olayına gelirsek gerçekten dehşetli olmuş :) Evlilik biraz tahmin edilebilirdi ama bebek deyince gerçekten şaşırdım, eh ters köşeler iyidir tebrik ederim :) Bu olay bence Eylül'e yaramalı en çok. Bu yaşta evlenip hamile kalan bir kadın Eylül'e de Ayaz konusunda o kadar da karışamaz değil mi? Karışsa da dinleyen olmaz. Kısacası bu iş özünde ona yarar gibi geliyor bana :)

    Kendine iyi bak, bölümleri bekliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vallahi, sen kendin için geç kaldım diyorsan benim cevabım über geç kaldı sanırım :D

      Ayaz'ın bakış açısı ile ilgili sıkıntılarım olduğunu biliyorum, aslında bu bölüm içime sinmedi ama vakit darlığında yolladım. Yoksa bu şekilde göndermezdim. Onu geçersek genel anlamda Ayaz ile ilgili sıkıntım var, evet. Çünkü Ayaz aslında melankolik bir karakter ve ben onu yazarken çok fazla drama bağlamaktan korkuyorum, o arada da biraz bocalıyorum sanırım. Onun bakış açısını bir süre için tamamen bırakmak gibi bir düşüncem yok değil. Dediğim gibi hep dram hep dram... :D 7. bölümün büyük bir kısmını yazdım ve tamamen Eylül'ün ağzından. Eleştrileri dikkate alacağım kesinlikle.

      Ayrıca katılıyorum, ben de Ayaz'ı tamamen Eylül'ün bakış açısından anlatmak istiyorum ki böylece o hem biraz gizemli kalabilsin hem de ben tek bir bakış açısına yoğunlaşarak daha iyi işler çıkarabileyim. Ayaz'ın bakış açısını okur istediği için kullanıyorum ama eğer bu kafa karışıklığına neden oluyorsa tek bir bış açısına yoğunlaşmam daha doğru olur gibi geliyor bana. Ve yorumun bir iki cümlesinde spoiler vermiş kadar oldun haha :D Daha fazla konuşmayacağım :)

      Yorumun için teşekkür ederim :)

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın