Av Dönencesi'nden sonra Cellat'ın Kalbi içinde bir alıntı postu gerekiyordu ama değil mi? :D
Açıkçası öyle satırlar var ki sizlerle paylaşmadan edemiyorum. Ben çok severek okuduğum satırları sizlerde okuyun istiyorum. Benim eğlendiğim satırlarda sizler de eğlenin...
Ayrıca benim bayılarak okuduğum seriyi siz de okuyun istiyorum. Bu arada okudunuz mu bu seriyi bilmiyorum ama şiddetle tavsiye ederim mutlaka deneyin. Asla pişman olmayacaksınız. Adım gibi eminim beğeneceksiniz de.
Bir Türk yazar ne kadar iyi olabilir ki bu türde demeyin Büşra Toraman şahaneler yaratmış resmen.
Almak isteyenler için de hemen seri ilgisini vereyim sonra da alıntılarıma geçeyim :)
Kırmızı Başlıklı Kız Serisi
Dawson dudaklarını ıslatırken arkasına yaslandı. "Avcı olmak için gereken kalp mührünü Amona yerleştirir. Tamamen kaldırmak imkansızdır. Sadece etkileri söndürülür. Ortada alev yoktur fakat közler hiçbir zaman kaybolmaz."
"Dövmen gitti, ama mühür hala duruyor yani. Kopmuş kola yara bandı yapıştırmak gibi."
"Bu seni sevmeme engel olmuyor."
Ada'nın duyguları üzüntüden şaşkınlığa yön değiştirirken bakışlarını yukarı kaldırdı. Kirpiklerine tutunan son damla yanağından akarken Dawson bir kez daha yüzünü dudaklarıyla kuruladı. "Artık ben seviyor musun?" dedi Ada fısıltıdan biraz daha yüksek sesle. "Bunun olması gerektiği için değil, aynı zamanda hissediyor musun?"
Dawson başını eğip alnını Ada'nın alnına yasladı. "Seni seviyorum."
*****
"Bazen seni bağlayıp sorularıma cevap verene kadar dövmek istiyorum."
"Bunu zaten yaptın, hayatım."
"Acımasızsın."
"Yine de seni seviyorum."
"Sadece hayal görüyorsun," dedi Ada. Bir ağaç kütüğünün üstüne basıp aşağıya atladı. "Belki de kurt adam tarzında bir Stockholm Sendromu yaşıyorsundur. Bilirsin, rehinenin kendisini alıkoyana ilgi duyması ya da ona benzer bir şeyler."
"Beni kaçırmadın."
"Ama bağladım ve işkence ettim. Bence bu kaçırmanın çok üstünde. Yani bilemiyorum - Ah," dedi Ada, Dawson birden önüne çıkınca. "İyi anlaşıyoruz, Dawson. Mükemmel ve normal bir çiftten değişiz ama idare ederiz. Yine de... aşk mı? Bilemiyorum. Bizim için çok fazla."
"Aramızda gezinen duygular gibi," dedi Dawson gülümseyerek. Telefonu arka cebine sıkıştırırken başını yüzüne eğdi. Söylediklerinde ne kadar ciddi olduğunu anlamasını istiyordu. "Yapma böyle, Ada. Duygularının rengini görebiliyorum. Ölesine canlı ve hayat dolu ki."
"Ne?"
"Doğru. Hayat oldu. Sen benim burada olduğumu bilmediğin zamanlarda rengin sürekli sarıydı. Sabittin. Şimdi rengarenksin. Sadece benim yanımda öylesin ve bu hoşuma gidiyor. Keşke sen de üzerimdeki renklerimi görebilseydin. O zaman hislerimin gerçek olduğunu anlardın."
*****
"Bana işaretlenmeyi anlat," dedi Ada burnunu çekerek.
"İsim töreni sırasında olması gereken bir tür bağlılık olayı. Kurtlar arasındaki resmiyetin ilk adımıdır ve ölü olarak bilindiğimden kesinlikle aptalca bir hareketti."
"Neden yaptın peki?" dedi Ada buz tutmuş zincirleri kavrayıp. Zihninin ve duygularının o anda kalmasını umarak tenini yakan soğuğa sığındı.
Dawson ellerini birleştirmiş sadece botlarının lekelediği pürüzsüz karlara bakıyordu. "Açıklayabileceğimi sanmıyorum, Tüysüz. İçgüdü diyebilirsin ya da Gavin'in bahsettiği gibi sorumsuzluk. Planladığım bir şey değildi. Ama sen kötü bir anının izlerini hafifletmek için yanıma geldiğinde tek düşünebildiğim her zaman orada, hayatında olmak istediğimdi. Yükselen duygular bunu tetikledi. Sonsuza kadar benim olmanı umdum, öpücükle sağlamlaştırdım. İşaretleme için derin duygular ve fiziksel yakınlık yeterlidir. Ne yaptığımın, sahiden gerçekleştirene kadar farkında değildim."
Ada onun yalıncağının zincirin tutarak kendine doğru çekti. "Çok tatlısın," dedi uzanabildiği kadarıyla çenesini öperken.
"Bana tatlısın deme," dedi Dawson yüzünü buruşturarak. "Kızmadın mı yani?"
"Beni sevdiğini söylerken sana nasıl kızarım ki? Bunu öğrenme şeklinden memnun değilim, o kesin. Ayrıca Gavin'in bana kızmasından hoşlanmıyorum. Kendimi beceriksiz hissettiriyor."
"Uyurken kıvırcık saçlarını düzleştirebiliriz."
*****
"Bana karşı büyü güçlerini kullanmayacağına söz vermiştin."
"Sana büyü gücümü kullanmadım, tatlım," dedi Felicia çenesini tutup yüzünü okşarken. "Sadece tetikçin olarak seni etkisiz hale getrdim. İnan bana, Creon, senin geliştirmeni sağladığın tüm bu güçleri tek bir düşüncemle senden koparıp yok olmanı sağlayabilirim. O yüzden sakın bir daha bana tehditle yaklaşma, anlaştık mı?"
"Tamam," dedi Creon hala soluklanırken. Çenesini onun elinden kurtarıp tişörtünü çekiştirerek düzeltti.
"Eğer Av Dönencesi'nde karşılaşırsak benden kaç. Çünkü ne seni korurum ne de sana yardım ederim. Öncelik kardeşimde, bununla ilgili bir sorunumuz yok değil mi?"
"Anladım," dedi Creon kısaca başını sallayarak.
*****
"Senden önceki hayatımı soyutlaştırıyorsun, Ada. Bu nasıl mümkün olabilir?" diye sorarken gözlerinde ciddi bir merak vardı.
Ada elini kaldırıp Dawson'ın büsbütün uzayan sakallarına dokundu. Artık kirli sakal olmaktan çıkmış, hafifçe eline gelip çekiştirebileceği kadar birkaç santim uzamıştı. "İki asır öylece gitti mi?" dedi elini saçlarına kaydırırken. Onun da parmaklarına saç haricinde birçok şey geldi ama dokunmadan çekilmedi.
"Aşkı her zaman tehlikeli bulmuştum. Birçok bakımdan hiç bana uygun değildi. Fazla hassas, fazla iki kişilikti. Ama anlıyorum ki aslında bu iki kişilik değil, hatta parçaları oluşturmak bile değil. Kendinden olanın bir başkasına dönüşmesinde."
"Dawson," dedi Ada hayret içinde gülümseyerek fısıldarken. "Aşkı sadece sen böyle tanımlayabilirdin."
"Tanımlamaya ihtiyacımız yok. Elimizde olanı biliyoruz."
"Biliyoruz."
*****
"Dawson, sen neredeyse üç asır kadar yaşadın ve biliyorum, kurtlardaki sahiplenme olayı farklı bir boyut, öğrenmem gereken daha çok şey var. Ama şunu unutma ki benim kalbime giden yol ısırıklardan geçmiyor."
Dawson gözlerini yukarı kaldırdı. Hüznü de, hayal kırıklığı da yok oluyordu. Parmaklarını boynunda dolaştırmaya devam ederken diğer elini beline yaslamıştı. "Bunu öğrendiğim iyi oldu. Senin kalbine giden yol neymiş peki?"
"Sen," dedi Ada alınlarını birleştirmek için eğilirken. "Tamamen ve yalnızca sen."
*****
"Beş sene önce New York'a gidip Lavinia'yla buluşmuştum ve bana senden bahsetti."
"Ne?"
"Aslında sen olduğunu bilmiyordum tabi. Adını falan söylemedi ama beni tamamen değiştirecek ve aşkla tanışmamı sağlayacak bir kadının yakınlarımda olduğunu anlattı. O gün seni öldüreceğime yemin etmiştim. Kimse beni saçma hislerle zayıf bir hale sokamazdı. Gerçi şimdi görüyorum ki bu zayıflık değil; güç. Sen," dedi alınlarını birleştirirken. "Sahip olduğum en büyük güçsün."
*****
"Kalp mührünün gerçekliği ve sağlamlığından emin olacağım, hayatım. Canın acımadan onun gözlerine bile bakmayacaksın. Gerçek bir avcı olarak kalp mührün geri döndüğünde eminim onu öldürmek isteyeceksindir. Belki şimdiden karar verip onu terk etmen en iyisi olur. Hepimiz için."
"Hayır," dedi Ada. Konuşurken dudaklarını ayırmak için harcadığı çaba onu ter içinde bırakmıştı. "Dawson beni öldürmez. Hiçbir büyü karşılığında bunu yapmaz."
"Sanırım ortaya bir bahis çıktı," dedi Amona dudaklarını ısırırken.
"Kalp mührüm gelse bile seninle olmayacağım," dedi Dawson boğuk bir sesle.
*****
"Olmadı," dedi Ada nefesini bırakarak. Dawson'a doğru bir adım attı. Dawson gözlerini aşağıya indirdiğinde Ada durdu. Dudaklarının titremesinden nefret etti. "Olmadı, değil mi?" Her şeyi görüyordu. Açıktı. Anlamaması için hiçbir sebep, hiçbir umut yoktu. "Beni sevdiğini söyle."
"Kişiliğimi değiştirmedi, Ada. Ben buradayım." Dawson salonun diğer ucuna yürürken elinin üstünü ovuşturuyordu. Ada'yı geçip mutfağa yönelmişti. Adımları aksadığında omzunun üzerinden arkasına baktı. "Gidip dinlensen iyi olacak. Dönüşmem gerekiyor. Eve birinin girmemesini sağlayacağım."
"Beni öldürmek istiyor musun?" dedi Ada ona bakmadan. "Beni hala seviyor musun?"
"Doğruları biliyorum," dedi Dawson, Ada'nın sinir olduğu o sakin sesle.
Ada alamadığı cevapların hiddetine sığınarak burnundan soludu. Karnı acıyla kasıldı ama bu onu yatıştırmamıştı. "Ben doğruları istemiyorum. Duygularını istiyorum. Ne hissediyorsun?"
"Hiçbir şey. Sorun da bu zaten," dedi Dawson evden çıkmadan önce.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın