*****
"Karanlıktan niye hoşlanmıyorsun?" diye sordu bu sefer Sesily. Sorusu nazik ve imalıydı.
"Şu anda karanlığı hiç sorun etmiyorum," dedi Caleb. Genç kadına sarılmasını sağlayan karanlığa bayılıyordu. Cevap gelmeyince ekledi. "Küçükken iki ay boyunca bir geminin ambarında kaldım."
Sesily nefesini tuttu. "İki ay."
"Uzun bir yolculuktu. Fırtına vardı. Ve..." Korkunçtu. Pencereli kamarada kalacak ya da güvertede zaman geçirecek paraları yoktu. "Karanlıktı."
"Caleb..." diye fısıldarken Sesily'nin parmakları ipek yumuşaklığında dudaklarında dolaştı.
Caleb hemen boğazını temizleyip elini tuttu. "Dediğim gibi, şu anda karanlık hiç sorun değil."
Çünkü seninleyim.
*****
"Her şeyi savaş olarak gördüğümü söylüyorsun ya? Benimle savaşı başlatan sensin."
Sıra Caleb'deydi. "Bu doğru değil."
"Tabi ki doğru. Beni sürekli ittin, sonra çekip gittin."
"Gitmemin nedeni sen değilsin."
Sesily ona inanmıyordu. "Peki, neden gittin?" Uzunca bir süre ağır bir sessizlik çökünce üsteledi. "Tek yaptığımız savaşmak. Artık yoruldum. Elimden gelse buna bir son verirdim."
"O zaman birlikte son verelim," dedi Caleb.
"O savaşlar sayesinde biraz olsun ilgini çekebildim."
Caleb aniden başını çevirip gözlerini onunkilere dikti.
Bu da nereden çıkmıştı? Hem neden bunları söylemek iyi hissettiriyordu? Artık içindekileri dökmüştü ve geri alamazdı, o yüzden Sesily sözlerini sürdürdü. "Seni istemekten yoruldum Caleb. Belki beni istersin diye düşünmekten yoruldum. Öpüşmelerimizin en az benim kadar seni de etkileyip etkilemediğini düşünmekten... Dokunuşlarının tenimi dağladığı kadar benim dokunuşumun da seni dağlayıp dağlamadığını merak etmekten... Keşfettiğimiz zevklerin sıra dışı olduğunu hayal etmekten... yoruldum."
*****
"Kendimi bildim bileli bu hayatı yaşıyorum. Hep kaçtım, hep omzumun üstünden arkama baktım, bir gün durup istediğimi elde etmeyi hayal ettim." Sesily'yi daha önce hiç görmemiş gibi, hayatında onun kadar güzel bir şeye rastlamamış gibi bakıyordu. Güneşe bakıyormuş gibi bakıyordu.
"Beni mi?"
Avcuyla yanağından tutarak yüzünü ışığa çevirdi. "Seni." Kısa bir es. Sonra... "O hayatı seçmene izin verirsem, beni sevemezsin."
Sesily o zaman elini tuttu. "Caleb..."
"Hayır," diye onun sözünü kesti Caleb. "İki yıl seni izledim. Senin için yanıp tutuştum. Seninle birlikte geçirdiğim birkaç günde güneşinde yandım, sıcaklığının tadına baktım. Mesele de bu zaten... Sen güneşsin. Gölgelerde yaşayan bir kadın değilsin. Belki bencillik olacak ama kaçak bir hayatta bu ışığın sönmesini görmeye dayanamam. Kendimden nefret ederim. Ve bir gün sen de benden nefret edersin. İşte bu, hepsinden daha korkunç bir kader olur Sesily."
*****
"Mesele sadece yıllar önceki gemi değil aşkım. Hayatım karanlıkta... gölgelerde... kaçarak geçti." O kadar yakışıklı, o kadar kendinden emindi ki... "Artık ışık zamanı geldi."
Yanağındaki ellere dokunurken Sesily'nin yüreği paramparça oluyordu.
"Başka yolu yok. Hikayemiz böyle bitiyor. Ben seni hayal bile edemeyeceğim büyük bir aşkla severken. Sen buradan uzaklaşırken."
"İyilik sözünün canı cehenneme," derken Sesily öfkeli değildi. "Sözümü tutmuyorum."
"Olmaz," dedi Caleb. "Sözünü tutmana ihtiyacım var. Güvende olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Senin. Jane'in. Peter'ın. Sera'nın. Fetu'nun... Hepinizin."
"Caleb, teslim olursan... seni asarlar."
Caleb cevap olarak eğildi ve önlerinde upuzun bir ömür varmış gibi ağır ağır, bütün tatlılığıyla onu son bir kez öptü.
Ardından Sesily'nin iki yıldır duymayı hayal ettiği kelimeleri söyledi.
Ama zamanlama yanlıştı.
"Seni seviyorum Sesily Talbot."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın